Nazan Kesal, Bir Zamanlar Çukurova dizisine Sevda Çağlayan karakteriyle girdi ve Vahide Gördüm'le olan 10 dakikalık sahnesiyle izlenme rekorları kırdı.
Sevda Çağlayan, İstanbul'da kendi döneminin en ünlü assolisti, altın plak almış bir şarkıcı.
Ta ki Adnan'la karşılaşıncaya kadar zirvede. Ama aşk yüzünden sahnelere veda ediyor ve aşkının peşinden gidiyor. Hayatı boyunca gölgede kalmayı kabul etmiş bir kadın. Nazan Kesal'ı da bu role çeken, Sevda'nın sıra dışı hikayesi. O toplumun dışladığı, ötekilerden... Biz de Nazan Kesal'la rolünü bahane ederek kadın olmayı, yeni dünya düzeninde aşk anlayışını konuştuk...
- Bu rol size geldiğine, canlandıracağınız karaktere dair sizi olumlu ya da olumsuz alamda ne etkiledi?
- Risk almayı seven bir oyuncu oldum hep. Yani derinlikli, katmanlı, kendi içinde dönüşebilen gri karakterler beni çekiyor. Seyirciye de ayna tutan, şaşırtan, merak uyandıran roller. Sevda da böyle bir kimlik.
- Bir döneme ait adanmış bir aşk söz konusu, artık aşklar da değişti...
- Dünya büyük bir değişim geçiriyor. İnsanlık da bu değişimden olumlu-olumsuz nasipleniyor. Bu dönemin insana ait temel birçok duyguyu aşındırdığını düşünüyorum.
Erdem, utanma, aşk, saygı, dostluk, iyilik gibi...
Bizi insan yapan çok önemli unsurlar bunlar. Bu duygular için artık fazla ısrarcı olunmuyor. Bu dönemin geçer akçesi para! Paranın iktidarında, onun işine, onun işine yarayan bir insan modeli vardır, o da, 'tüketmeyi' isteyen insan modeli. Tüketmeyi seveni sever para. Çok hızlı tüketen insan da, bu duygulardan azade bir insandır. Şimdiki zamanda da aşk var kuşkusuz ama sanki artık eski aşklara benzemiyor!
Her dönem kendi aklını ve değer yargılarını da oluşturuyor. Kıyafetler, davranışlar ona göre belirleniyor, insan olma hali ona göre şekilleniyor, duygular ona göre yaşanıyor. Eski Türk filmlerinde rastladığımız ve zaman zaman benim gözlerimi dolduran, içimi sızlatan o duygular şimdi yok.
Nostalji olarak kalması çok acı o güzelim duyguların. Sadece aşk ilişkileri de değil, insan ilişkileri de böyle... Zamanın ruhu çok hoyrat, vahşi, vicdandan yoksun ne yazık ki. Gündelik hayatta insan ilişkileri de böyle. İyilikten, saygıdan, sevgiden yoksun. Kimsenin kimseye tahammülü yok.
- Siz bu dönemin ruhundan kendinizi korumak adına ne yapıyorsunuz?
- Bunun farkında olmak, size ne yapıp yapmayacağınızı çok iyi tarif ediyor. Bizi insan yapan o duyguların elden gittiğini gördükçe o duygulara daha çok sarılıyorum.
Dostluklarıma, eşime, aileme, çocuğuma daha çok sarılıyorum.
Okuyorum, izliyorum, hiçbir anımı kıymetsiz geçirmemeye çalışıyorum. Her anıma değer veriyorum. Böyle olunca değer görüyorsunuz. Kiminle oturacağım, kiminle sohbet edeceğim, kiminle ne konuşacağım düşünüyorum. Zamanın akışına bırakmıyorum yaşam ritmimi.
Bıraktığım zaman o çok rahat biçimlendiriyor kendini. En azından gayret ediyorum diyebilirim.
- Günümüzde eğitim görmüş kadınlar bile, çocuk diyerek, aşk diyerek işlerini bir kenara atabiliyor. Ve bunun sonuçları oluyor.
- Kadınlar bu tercihi yaparken, 10 sene sonra başlarına Birşey gelebileceğini hesaplamadan yapıyorlar.
Aşk çok kutsal, çok kıymetli, değerli bir şey ama bir yanılsama sonuçta. Bugün var, yarın yok. Onun yerine başka duyguları koyabilirsen, o ilişki ömür boyu sürüyor. Ama bunları yapamıyorsan, o uğruna mesleğini terk ettiğin adam, birgün geliyor o kadını iki çocuğuyla ya da çocuksuz bir başına bırakıp, gidiveriyor. Bu kadın için büyük travma. Kadınlar kendilerini bu hayatta neyle ifade ediyorlarsa, hiçbir şey uğruna, onu bırakmamalı.
Özbakım süresince çocuğuyla olmalı elbette ama ondan sonra hayatta kendini ifade ettiği şey ne ise, hayatın içinde ne ile ayakta durabiliyor ise onu çocuğuyla birlikte yürütmeli.
Bu, kadının çocuğuna da daha iyi anne olabilmesi için, ekonomik, bilişsel ve entelektüel anlamda mutlu bir anne ve mutlu bir birey olabilmesi gerekiyor. Çocuk doğuran kadının kendini de yeniden doğurmasına izin vermeli bu eril algı. O zaman mutsuz kadınların sayısı azalacaktır toplumda. Mutlu annelerin sayıları çoğalmalı.
Kadın olarak bu toplumda kendimizi yeniden doğurmaya ihtiyacımız var. Ben bunu biraz başardım sanırım. Yeniden doğuş (gülüyor)... Varolmanın (varolabilmenin) dayanılmaz hafifliği.
- Bu dönem herkesin ünlü olabildiği ama kalıcı olmadığı da bir dönem. Neden böyle?
- Neden böyle? Zamanın ruhu dedim ya önceki soruda (gülüyor). Yenildik ne yazık ki şimdiki zamanın ruhuna. "Gelecekte herkes 15 dakikalığına ünlü olacak" demiş vakti zamanında Andy Warhol. Ünlü olmak için yarışıyor herkes. Söz konusu gelecek şimdi yaşanıyor. Benim kuşağımın çok da bilmediği bir şey. İyi oyuncu, iyi insan olmak için mücadele verdim ben. "Ünlü" kavramı, o işi yapanla ilgili bir şey değildir. Tamamen seyircinin algılarıyla ilgili bir sonuç.
Seyircinin size olan bu koşulsuz sevgisini alıp, "Ben ünlüyüm ve seviliyorum" itkisiyle oyunculuk yapmaya kalktığınız zaman yanlış bir yola girmişsinizdir. Çünkü o seyirci yarın bir başkasını sevecek, aşk gibi yani (gülüyor).
Gençlerin bizim oyunculuk dediğimiz alanda bu kadar tepinmesine üzülüyorum. Gözü güzel diye, saçı güzel diye, bedeni güzel diye oyunculuk yapabilir hale gelmeleri kadar canımı yakan bir şey yok. Çünkü oyunculuk çok zor bir şey, hakkıyla yaparsanız çok zor...
BENİ BU YAŞIMA GETİREN GEÇMİŞİ UNUTARAK YAŞAYAMAM
- 20'ler, 30'lar, 40'ların geçişleri, başka biri haline dönüşüyor insan, sizin hayatınızda da böyle mi oldu, neler değişti?
- Yaşam iştahı olan biri için o kaçınılmaz bir şey.
Hayattaki duruşu samimi olan bir insan için kaçınılmaz bir şey. Yoksa birçok insan, on yılların birikimlerinden faydalanmak gerektiğinin farkında bile değil.
Zamana uyduruyor kendini, her devrin insanı oluyor.
Ama gençlik yıllarının, 30'ların, 40'ların, 50'lerin yükü büyük sorumluluk. Beni bu yaşıma getiren geçmişi unutarak yaşayamam. Bu kendime ihanet.
O yüzden değişimleri hep olumlu tarafıyla alıyorum.
Geçmişten edindiğimiz tecrübeyi kendimize kılavuz yaparsak hayatı daha anlamlı yaşayabiliriz.
- Sevda Çağlayan'ı tarif ederken şükürlü bir kadın dediniz... Siz nasıl bir kadınsınız?
- Kadın olmanın gücünü farketmiş bir kadınım her şeyden önce. Füruğ gibi kendini yeniden doğurmuş bir kadınım belki de. Bu yüzden mutlu bir kadınım sanırım. Şükretmeyi bilirim ben de Sevda gibi. İnatçıyım çok ve aklıma koyduğum her neyse mutlaka yaparım. Daha iyi bir oyuncu, insan, kadın anne olmak için çabaladım. Yaşam sonu olan ama nasıl sonlanacağını bilmediğimiz bir yolculuk. Bu yolculukta nefes aldığımız sürece insan olmaktan başka çaremiz yok. Büyük bir sınav bu. Kendi değerlerim doğrultusunda sınavı geçmeye çalışıyorum hep. Adalet duygum çok yüksek, sadece kendime değil etrafımdaki herkese. Haksızlıklara boyun eğmem, razı olmam. Şefkatli bir kadınım, bu hayata değer katmak için yaşamaya çalışıyorum.
BU DÜNYAYI DELİLER VE KADINLAR KURTARACAK
- Pandemiden önce bir tiyatro oyununuz vardı...
- İranlı kadın şair Füruğ Ferruhzad'ın hayatını çok uzun yıllardır oynamayı çok istemiştim. Kendi toplumu ve dünyadaki kadınlar için önemli ve öncü olmuş bir kadın.
Hem şairliğiyle, aktivist kişiliğiyle...
Kadınlara ilham versin diye oynamak istemiştim, Yaralarım Aşktandır oyunu böyle ortaya çıktı. 35 oyun oynadım, seyircisi de çoktu ama bitirmek istedim. Oyun bitti ama Ercan'ın bana hediye ettiği ve benim âşık olduğum Sonsuz Bir Günbatımı kitabı çıktı. Bu kitabı storytell yapacağım. Tiyatro zor bir sanat.
Bu kadar zahmetli yapılan bir şey, pandemi döneminde en çok zarar gören kesim olduk. Birçok tiyatro kapanma tehlikesi içinde. Birçoğu devlet desteği alamadı vergi borcu yüzünden. Desteklenmedi nitelikli tiyatro emekçileri, iyişleştirmeye de gidilmedi. Devlet yardımı alanların listesi epey kalabalık. Birçoğunun tiyatro adı bile yok. Benim Tiyatro Poyraz olarak böyle bir başvurum hiç olmadı. Mağduriyetini bildiğim nitelikli tiyatrolar zor durumda kaldı.
- Eşiniz Ercan Kesal'ın da filmi vardı tam pandemi öncesi, siz de rol aldınız. Epey ödül aldı değil mi?
- Rotterdam'da film fesivalinde dünya prömiyerini yaptı, orası çok güzel geçti ve birçok festivalden davet aldı. Mainheim Film Festivali'nde yarışacak, İstanbul Film Festivali'nde en iyi yönetmen, en iyi kurgu ödülü aldı. Adana Film Festivali'nde de en iyi film, en iyi kurgu, en iyi yardımcı kadın oyuncu, en iyi yönetmen, en iyi senaryo ödüllerini aldı. Ekim sonu gibi vizyon yapmasını bekliyoruz.
BABASI GİBİ VİCDANLI OLACAK
Pandemi sürecini nasıl geçirdiniz?
- Korkunçtu. Herkes gibi biz de virüse yakalanmamak için elimizden geleni yaptık. Biz Urla'da bir ev yapmıştık. Son iki yıldır İstanbul'dan taşınalım duygusu çok ağır basmıştı. Sokağa çıkma yasaklarının olduğu dönemde Urla'ya taşındık.
Zannettik ki pandemi bahane oldu ve biz tamamen oraya yerleştik... Dört- beş ay çok rahattı ama oğlumuz bir türlü alışamadı.
Şu anda 14 yaşında ve "Neden benim hayatımı değiştiriyorsunuz?" diye soruyor. Sever diye düşünmüşük. Şimdi ikiye bölünmüş bir hayatımız var. Hem İstanbul'da, hem Urla'da.
- Ne yapıyor şu anda?
- Lise öğrencisi ve basketbol tutkusu olan bir genç. Müziğe ve tiyatroya çok yatkın bir çocuk ama henüz oraları açamadım, hâlâ kapalı kutular. Çok zorlamak istemiyorum. Babasını da, beni de çok güldürüyor. İnanılmaz bir gözlem yeteneği var. Ama müziği de, tiyatroyu da sevmiyor.
Bakalım yazgısında nasıl bir meslek var?
- Siz nasıl bir annesiniz?
- Şimdi çocukluktan erişkinliğe geçiş döneminde. Bu döneme kadar çok anneciydi, o kopuş öfkeli bir kopuş olmaya başladı. Ben şefkatli sevecen bir anneyim, kuralları da severim.
Kolay bir iş değilmiş çocuk sahibi olmak. Büyüdükçe daha da zorlaşıyormuş.
Ama babası gibi vicdanlı ve iyi bir adam olacak oğlum onu biliyorum.