Bu dünyadan gelip geçen hemen herkes öyle ya da böyle kendi masalının kahramanıdır. Yakın çevresinde yıllarca anlatılacak izler, öyküler bırakır. Kısa kısa da olsa. Ama bazıları vardır ki, bu hayatta yalnız yaşamadıklarının, kendileri gibi nefes alıp veren, düşen kalkan, mutlu olan, acı çeken pek çok insan olduğunun farkındadır. Daha çocukluktan gelen bir melekeyle... Başkaları için bir şeyler yapmak, hayatlarına dokunmak isterler. Bu hal, bu tür insanlarda bir yaşama biçimini alır. İşte onlar, yaptıklarıyla; yola çıkış niyetleri bu olmasa da zaman içinde halk kahramanına dönüşürler...
İşte 1912'de, Osmanlı İmparatorluğu'nu dört bir yandan parçalamak için çıkartılan Balkan Harbi'nde, eğitim gördüğü Petersburg'tan kaçıp, yardım için İstanbul'a gelen Tatar Hemşire Gülsüm Kamalova da bu kahramanlardan biri... Gülsüm Kamalova'nın hayatı kitap oldu. Avrasya Yayınları tarafından yayımlanan kitabın yazarı ise Roza Tufitullova.
1912 yılında Balkanlar'da Osmanlı'ya karşı bir savaş başladığında Rusya basınında hemen şovenist bir gürültü yükseldi. Güya "Bulgar, Sırp ve Karadağlı kardeşlerimize Türk boyunduruğuna" karşı mücadelelerinde yardım etmek gerekiyordu! Bu mücadeleyi hükümet de destekleyip yardım ediyordu. Sonuç olarak, yüzlerce Rus askeri Balkanlar'a giderek Türklere karşı savaşmaya başladı. Gülsüm, o zaman Petersburg'da Rus asilzadelerinin kızlarının okuduğu Bestujev okullarında eğitim alıyordu. Onlar arasından da birçok Rus kızı Bulgaristan'a hemşire olarak gitti. Gülsüm, kız arkadaşlarını topladı ve Türkiye'ye gidip yaralı Türk askerlerini tedavi etmek için Hilal-i Ahmer Cemiyeti'ne katılmayı teklif etti. Arkadaşları kabul etti. O dönemde, Rus okulunda okuyanlar, ilk önce millİ terbiye alıyordu. Rus basınının harekete geçirdiği şovenist kışkırtma, onları aksi yönde cesurca bir adım atmaya itti. Böylece, Gülsüm Kamalova, Meryem Pataşeva, Rukiye Yunısova, ve Meryem Yakupova İstanbul'a gittiler. Gülsüm Kamalova'nın adı, Tatar basınında ilk defa bu olayla ilgili olarak anılmaya başladı. Yardım etmek için gelen Tatar kızlarından meşhur İstanbul Mektupları adlı eserinde Fatih Kerimî de bahseder. Elbette, İmparatorluğun başkenti Petersburg'da bir üniversitede, istese de çoğu sıradan Tatar kızı okuyamazdı. Gülsüm, Tataristan'ın ünlü şeyhi Zakir Kamal'ın (1804-1893) en küçük kızıydı.
Petersburg Üniversitesi'nden Kazanlı Ümmü Gülsüm Kemalova, Petersburglu Rukiye Yunusova, Taşkentli Meryem Yakubova ve Rostovlu Meryem Pataşova isimli bu dört kadın, üniversite öğrenimlerini yarıda bırakıp Hilal-i Ahmer'e yardım etmek ve Türk kadınlarını uyanışa çağırmak için Osmanlı topraklarına gelirler. Türk dünyasının meşhur fikir adamı ve gazetecisi Fatih Kerimî'nin İstanbul Mektupları'nda bahsettiği grubun lideri olan Ümmü Gülsüm Kemalova Türk dünyasının önemli eğitim kurumlarından Çıstay Medresesi'nin kurucusu Zeki İşan Bey'in kızıdır aynı zamanda.
HALİDE EDİP İLE GÖRÜŞTÜ
İstanbul'a geldikten sonra bir taraftan Hilal-i Ahmer'in Kadırga'da bulunan hastanesinde gönüllü hasta bakıcılık yapan kadınlar bir taraftan da devlet erkânı ve günün önemli aydınlarıyla görüşmeler yaparak kadınlar arasında çalışmalar başlatırlar. 23 Kasım 1912'de İstanbul'daki Tatar Talebe Cemiyeti Kulübü'nü ziyaret ederler. Ümmü Gülsüm Kemalova burada Rusya'daki Müslümanların geçimlerine, eğitim ve öğretim yolundaki faaliyetlerine dair bilgi verir. Bu dört kadın, 5 Aralıkta da dönemin önemli kadınlarından Halide Edip ile görüşürler.
Gülsüm ve arkadaşlarının kurduğu Kadınlar Heyeti, Balkan Savaşları sürerken ilk faaliyet olarak bir kadınlar konferansı düzenlerler. Bunun için Şehzadebaşı'ndaki binanın avlusunda binlerce kişiyi alabilecek kapasitede bir alan hazırlanır. Dârülfünûn konferans salonundaki ilk toplantı 8 Şubat 1913, ikinci toplantı ise 15 Şubat 1913'te yapılır. İlk toplantının himayesini Gazi Mahmud Muhtar Paşa'nın eşi ve Hidiv İsmail Paşa'nın kızı olan Nimet Muhtar Hanım, ikincisini ise Nazime Sultan üstlenir.Toplantılara ilgi oldukça fazladır. İlk toplantıya 4-5 bin kadar hanım katılır. Salona sığmayınca kadınların bir kısmı koridorlara oturur, bir kısmı da bahçede bekler.
Gülsüm Hemşire binlerce kadının Hilal-ı Ahmer'e katılmasını sağlar. Aynı zamanda savaş sürerken, Rusya'daki Türk-Müslüman halklardan da bağış toplar. Gülsüm Hemşire, Balkan Harbi denildiğinde akla gelen ilk kadın kahraman olarak tarihteki yerini alır...
SADRAZAM "ALLAH SİZDEN RAZI OLSUN" DEDİ
Gerekli izinler alındıktan sonra gazeteci Fatih Kerimi, Gülsüm ve arkadaşları 1 Mart 1913 Cuma günü Dolmabahçe Sarayı'nın yakınındaki Valide Camii'ne giderek padişahın selamlık törenini izlerler. Kızların üzerinde sıradan paltolar ve başlarında beyaz eşarp vardır. Yüzleri açıktır. Padişah orada hazır bulunanları selamlayarak camiye girer. Başmabeynci Halit Hurşit Bey onların yanına gelerek padişahın selam ve memnuniyetini bildirir. Sadrazam Mahmut Şevket Paşa da kızlara, "Her türlü fedakârlığa katlanarak, yaralılarımıza bakmak için gelmenizden ve dört aydan beri yaptığınız hizmetlerden fevkalâde memnunuz. Size nasıl teşekkür edeceğimizi bilemiyoruz, Müslüman hanımların yüce gönüllü ve âlicenap olduklarını siz bilfiil gösterdiniz. Sizlerden Allah razı olsun" der.
GEREKİRSE CANIMIZI VERİRİZ
Gazeteci Fatih Kerimi'nin öncülüğünde Gülsüm'ün önerisiyle İstanbul'da Müdafaa-i Milliye'nin Kadınlar Heyeti kurulur ve Müdafaa- i Milliye'nin "Tenvir-i Efkâr (İrşat) Heyeti"ne sundukları dilekçede şu öneriler yer alır:
Yardım toplamak için hanımlardan bir heyet oluşturmalı. İstanbul bölgelere ayrılarak hanımlar buralarda yardım toplamalıdır (Bu hanımlar, kendilerinin de her türlü işte yardımcı olacaklarını belirtirler).
Hanımlar arasında konferanslar düzenlenmelidir.
Savaş alanına gitmek için hanımlardan fırkalar kurulmalı, bunlar yaralıları tedavi etmeli, yemek hazırlamalı, gerekirse vatan savunmasında canını vermelidir.