Yılların duayen gazetecisi, yazarı... Siyaseti hem yazarlığıyla hem bilfiil içinde olarak yaşamış, ölçmüş tartmış, araştırmış ve içinden geçmiş bir isim... AK Parti eski milletvekili Mehmet Metiner yeni kitabı Siyasi Erdemler Risalesi/Nebevi Siyaset'te hem siyasetin felsefi ve kültürel kodlarına iniyor hem de bu kavramın insan hayatının tam da merkezinde olduğunun altını çiziyor. Konu siyaset olunca ağır akan bir kitapla karşılaşacağınızı sanmayın sakın. Metiner, kitabı öyle akıcı bir üslupla kaleme almış ve öyle yerli yerinde bölümlere ayırmış ki, bir çırpıda okunuyor. Siyasetin ne olduğuna ilişkin çok kıymetli ve anlaşılır bilgiler veriyor kitap. Erdemin, iyi insan olmanın, çözümü kalpte saklı olan denklemini de sunuyor. Ve de en önemlisi siyaset, siyasetçi, devlet ve insan arasındaki görünen görünmeyen, maddi manevi bağları ortaya koyuyor. Metiner'le yeni kitabını ve 'erdemli siyaset'i konuştuk...
- Siyaset denince ne anlamamız gerekiyor?
- Siyaset en geniş anlamıyla baktığımızda hayatımızın her alanını kapsayan bir faaliyet türü aslında. En küçük toplumsal birimden en büyük siyasal organizasyon olan devlet birimine varıncaya değin hayatın her alanı yönetmeyle alakalı. Ancak siyaset denince çoğunluğun aklına sadece devlet, ülke yönetimi geliyor. Bu doğru olsa bile eksik bir yaklaşım. Siyaset onu yapan insanla alakalıdır. Benim siyasetten anladığım, halktan alınan gücün halkın hizmetine adaletle ve erdemle sunulması eylemidir.
- Peygamber Efendimiz'in Veda Hutbesi'nin aslında çok sağlam ve yerinde siyasi öğütler içerdiğini, bu konuda en önemli örneklerden biri olduğunu söylüyorsunuz...
- Müthiş bir insanlık manifestosudur Veda Hutbesi. "Ey insanlar!" diye başlayan sözler ne kadar anlamlı ve kuşatıcıdır. "Hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır." İnsaniyet mektebinin manifestosudur bu. Kibirden uzak bir konumlanış. Herkesi kucaklayan insaniyetçi bir yaklaşım. Siyasetin dibine bu anlayışı yerleştirmemiz lazım. Peygamber Araptır. Kur'an Arapların diliyle inmiştir. Lakin Kur'an'da "Ey Araplar!" diye bir hitap bulamazsınız. Peygamberimizin hitaplarında da bulamazsınız. "Ey insanlar, ey mü'minler!" diye başlayan hitapların dışındaki hiçbir hitapla karşılamazsınız.
HALKI YAŞAT Kİ, DEVLET YAŞASIN
- "İyi bir siyasetçi, halkın yüreğinde taht kurmayı amaçlar. Kötü bir siyasetçi ise halkın bedeni üzerinde zorbalıkla hükmetmeyi..." diyorsunuz. Buradan hareketle bizim geleneksel kodlarımızda, siyaset anlayışımızda "Halkı yaşat ki devlet yaşasın" şiarından yola çıkarak ne gibi farklılıklar vardır, Batı'nın siyaset anlayışına kıyasla...
- İyi bir siyasetçi halkın yüreğinde taht kurmaya yönelir. O yüzden "Halkı yaşat ki devlet yaşasın!" denilmiştir. İnsanı yaşat ki devlet anlamlı olsun. "Devleti yaşat ki!" diye başlayan denklemler insanı önemsizleştirir. Oysa devletin de siyasetin de sahibi halktır. Burada yeri gelmişken belirteyim: Demokrasinin halkı Tanrı değildir. Halk vardır halkın içinde. Her türlü halk vardır. İyisi vardır, kötüsü vardır. Halkın hepsinin sevdiği bir yönetim kuramazsınız. Adalet bazılarının işine gelmez mesela. Halk fetişizmi siyaseti hem körleştirir hem de bozar. Sizi seven de halktır, size düşmanlık eden de... Halkın her talebi meşru olmayabilir. Siyasetçi meşru olmayan bir talebi karşılamadığı için hedef tahtasına oturtulabilir. Tersi de doğru. Erdemli siyaset, bu denklemi kurmayı bilen siyasettir. Batı'nın siyaset anlayışında halk nirengi bir öneme sahip değildir. Halk seçimden sonra geri çekilir. Sonrası devleti yönetenlere bırakılır. Halkın seçimlere olan ilgisi de o yüzden çok fazla değildir. Batı siyasetinin esas aldığı iki şey vardır: Güç ve çıkar. Demokrasi, halk, adalet, insan hakları, özgürlük vb. değerler bu iki asıl amacın elde edilmesi için kullanılır.
- Bizim kültürümüzde -kadim dönemlerden itibaren- siyasetin yanlış okunduğu dönemler olmadı mı?
- Bizim toplumlarımızda da geçmişte hükümdarlara biçilen rol ne yazık ki sorunlu ve yanlış bir roldür. Kitabımda da mukayeseli olarak değindim. Mesela Nizamul'l-Mülk'ün hükümdarı Allah tarafından seçilmiş bir kişi olarak tarif etmesi, Kutsal Kitabımızın öğretileri açısından asla kabul edilebilir değildir. Hükümdara veya halifeye kutsiyet atfetmek, öğretilerimizle çelişir. Aynı bakış açısının Batı hükümranlık sisteminde de cari olduğunu biliyoruz. Avrupa'nın hükümdarları da "Allah tarafından seçilmiş" olarak kabul edilirlerdi. O yüzden her şeyin ve herkesin üstünde kutsiyeti olan kişiler olarak kabul edilirlerdi. Ne yazık ki halifelerin/hükümdarların kendilerini yeryüzünde Allah'ın gölgeleri gibi görmeleri o saltanatçı siyaset kültürüyle alakalıdır.
- Her kitap bir önerme içerir, hele konu siyasetse... Sizin bu kitapta bir önermeniz var mı?
- Ben diyorum ki, geçmişin siyasetnamelerinden çıkarsayacağımız çok önemli dersler olmakla birlikte asıl günümüzün siyasetnamelerine ihtiyacımız olduğunu unutmamalıyız. Öğretimize tümüyle uygun, günümüz insanlık bilinciyle örtüşen yeni bir siyaset teorisi ve tecrübesi inşa etmemiz bizi çok daha güçlü kılacaktır. Aksi takdirde eski tarz siyaset anlayışları, güç zehirlenmesi üzerinden bizi kendimizden olmaktan çıkartabilir. Dikkat etmemiz lazım.
ERDOĞAN, DURUŞU OLAN BİR SİYASETÇİ
- Türkiye'de bugün iktidar ve muhalefetin siyaseti kullanma biçimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Erdoğan siyaseti bir dava ve ilke siyaseti. Erdoğan duruşu ve omurgası olan bir siyasetçi. Bence yüzyılımızdaki kendi konumundaki siyasetçilerle mukayese edildiğinde fark yaratan bir siyasetçi. Onu farklı kılan, kitabımda altını önemle çizdiğim erdemli siyasetin ana ilkelerini bir duruş olarak üstünde taşıyor olmasıdır. Muhalefetin siyaset biçimi, Erdoğan düşmanlığı üzerine oturduğu için siyaseti gün be gün itibarsızlaştırıyor. Siyaseti sadece düşmanlık, karşıtlık güdüsü yönlendirmeye başladı mı siyaset erdemini de ahlakını da yitirir. Muhalefetin içinde çok değerli siyasetçiler yok değil! Ne yazık ki onlar da genel gidişatı değiştirmek yerine ya dümen suyunda gitmeyi tercih ediyorlar ya da susmayı... Oysa siyaseti değiştirmeyi göze alacak erdemli ve cesur insanlara ihtiyacımız var. Yanlışa yanlış diyen, doğruya doğru diyen erdemli siyasetçilere...
SIĞ POLEMİKLER SİYASETİ BOĞAR
- Bu kitapta siyasi polemikler bekleyenler boşuna beklerler demişsiniz. Polemik siyaseti boğuyor mu?
-Bunu şunun için söyledim: Kitapta yeni bir siyasi model öneriyorum. Aslında herkes için önerdiğim bir şey bu. Yeni bir siyaset adına yaptığım bir önerme bu. Buradan sanki içinde yer aldığım siyasi harekete yönelik eleştiri getiriyormuşum gibi bir çıkarsama yapılırsa bu gerçekten hilaf-ı hakikat bir polemik olur. Türkiye siyasetine sirayet etmiş bir hastalığa ve güç zehirlenmesine dikkat çekerken herkesin, hepimizin alması gereken bir derse dikkat çekmek istediğim sonucunu çıkartmak dururken başka siyasi polemiklerle hedef saptırmanın yanlışlığına değindim. Polemiksiz siyaset olmaz. Siyasi polemik zekaya yaslandığında çok üretici ve düşündürücü olur. Düzeyli polemik siyaseti zenginleştirir, kalitesiz ve sığ, sadece dedikoduya ve yalana dayalı polemikler ise siyaseti fakirleştirir ve boğar.