Doğu Akdeniz'de süregelen Türk-Yunan çekişmesi neredeyse bir ayını doldurmak üzere. Türk-Yunan ilişkilerinin en uzun kriz dönemi olarak tarihe geçecek olan bu sürtüşmenin temelinde doğal gazdan çok, Doğu Akdeniz'deki deniz sahalarının paylaşımındaki görüş ayrılıkları yatıyor.
Türkiye, Akdeniz'in en uzun sahiline sahip olduğu gerekçesiyle kendisine göre gördüğü kıta sahanlığında doğal gaz araştırmaları yapmak için denizcilere duyuru niteliğindeki NAVTEX'ler yayınlıyor.
Yunanistan ise Türkiye'nin araştırma yaptığı deniz bölgelerinin kendi kıta sahanlığı ile çakıştığı görüşünde.
Yunanistan, bu görüşünü Türk kıyılarına yakın olan Rodos, Kerpe ve Meis adalarının da kıta sahanlığı, dolayısıyla Münhasır Ekonomi Bölgeleri (MEB) hakkına sahip oldukları tezine dayandırıyor. Türkiye ise adaların kıta sahanlığı, dolayısıyla MEB hakkına sahip olmadıkları görüşünde. Türkiye, Yunanistan'ın tezinin, Yunanistan da Türkiye'nin tezinin 'maksimalist' düzeyde bulunduğunu öne sürüyor.
Tüm bu can sıkıcı gelişmelere rağmen Yunanistan'da, Yunanistan'ın 'maksimalist' tezlerine karşı çıkan aklıselimler de yok değil.
Bu aklıselimler arasında Yunanistan'ın maksimalist tezlerini eleştirirken iki ülkenin bölgede attıkları adımlarla haklı durumdan haksız duruma düştüklerine inananlar da var.
POLİTİKACILAR DA KARŞI ÇIKIYOR
Yunanistan'da 'milli duruşa' karşı çıkma cesaretini gösterenler arasında politikacılar da var.
Bir önceki radikal sol SYRİZA hükümetinin ekonomi bakanı Efklidis Tsakalotos bunlardan biri. Tsakalotos, SYRİZA içindeki 53 milletvekilini temsilen bu 'milli duruşa' eğilim gösteren SYRİZA'yı eleştiren manifesto benzeri bir açıklama yaptı. Tsakalotos bu açıklamasında özetle şunları söyledi:
"Yunanistan'ın bölgedeki ülkelerle ittifaklar kurması doğrudur. Ama Türkiye'yi dışlaması yanlıştır... Yunanistan'ın İtalya ve Mısır ile anlaşması ve anlaşmazlıkların AB çerçevesinde giderilmesi politikası doğrudur ama bu gibi anlaşmaları Türkiye'yi yalnızlaştırma mantığı ile değil, içinde Türkiye'nin de yer alacağı toplu bir anlaşmaya öncülük yapacak şeklinde değerlendirmelidir... Bizim görüşümüze göre Yunanistan'ın Kıbrıs adasıyla MEB alanlarının ısrarla birleştirilmesi için sürdürülen mantık bir felaketin habercisidir. Bu tartışmalar sürdükçe bunun gerçekleşmesinin ne denli zor olduğu, uluslararası hukuk kuralları uygulamalarının tam aksi yönde bulunduğunun görülmesindedir.
... Mantıklı olmalıyız. 10 km'lik sahile sahip olan Meis adasının kıta sahanlığı ve MEB alanı hakkı olabilir, ancak Yunanistan'ın kıta sahanlığı ile Kıbrıs adasının kıta sahanlığını birleştirecek bir yetkiye elbette sahip olamaz. Yunan tarafının bu maksimalist görüşten aşamalı olarak uzaklaştığı görülmektedir; bu da mantıklıdır."
Eski Dışişleri Bakanı Nikos Kocyas, Doğu Akdeniz'deki kriz patlak vermeden önce gazetecilerin sorularını yanıtlarken "Doğu Akdeniz ve Ege için her şey bizimdir, bize aittir; başka kimsenin hakkı yoktur, derseniz o zaman problemin bir parçası olduğunuzu da kabul etmeniz lazım" demişti.
Bir sonraki Dışişleri Bakanı Yorgos Katrougalos da "Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de elbette hakları vardır. Yeter ki uluslararası hukuk kurallarına uygun olsun" açıklamasıyla milliyetçi çevrelerin hedefine girmişti.
Bu arada Yunanistan'ın en renkli siyasetçisi Maliye eski bakanı ve MERA25 partisini kurarak parlamentoya giren Yanis Varufakis'in parlamento konuşmasında ilginç bir önerisi oldu. Varufakis, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gibi "Doğu Akdeniz'in ıslattığı tüm ülkelerin bir masaya oturmasını ve deniz bölgelerini barışçıl bir biçimde görüşmelerini" önerdi: "Ancak o zaman kimin ne istediği, kimin provokatör olup olmadığı anlaşılır."
TEK SEÇENEK MÜZAKERE
Türk/Yunan ilişkilerinde uzman Dış Politika Vakfı ELİAMEP Başkanı Prof. Lukas Tsoukalis, Türk-Yunan anlaşmazlıklarının giderilmesinin müzakerelerden başka seçeneği olmadığı görüşünde:
"Doğu Akdeniz'deki bu açmazda ne Türkiye'nin ne de Yunanistan'ın savaşmak istediğine inanmıyorum. İki ülke savaş istemediğine göre -ki resmi açıklamalar bu yönde- o zaman masaya oturmaktan başka seçenekleri yoktur.
Müzakereler gittiği kadar gitmeli ve sonuç alınamazsa uluslararası mahkemelere başvurulmalı.
Yunanistan'ın Mısır ile son anda imzaladığı anlaşma Türkiye'yi incitmiştir. Mısır anlaşması zamansız olmuştur. Anlaşma ya altı ay öncesinden ya da altı ay sonrasında yapılmalıydı."
Tsoukalis'in ayrıca uluslararası hukuk kurallarına dayandırdığı ilginç bir görüşü daha var. Türkiye ile Libya ve Yunanistan ile Mısır arasındaki anlaşmaların karşılıklı olarak 'yok hükmünde' sayılmasının hukuki bir dayanağı olmadığını söylüyor:
"Devletlerarası anlaşmalar hukukidir; devletlerarası anlaşmalar yasa dışı olamaz. Bu anlaşmalara ancak üçüncü devletler itiraz edebilir."
SÜREKLİ SİLAHLANMAMIZ YANLIŞ
Milliyetçilerin hedefine giren başka bir siyaset bilimci de Aleksis Heraklides. Her zaman söylediklerinin arkasında duran Heraklides'in Türk- Yunan ilişkilerini farklı açıdan irdeleyen kitapları var. Tüm görüşlerini uluslararası hukuk kurallarına dayandıran Heraklides özetle şunları söylüyor:
Türkiye saldırgan bir ülke değildir. Türkiye'nin saldırgan bir ülke olduğunu gerekçe gösterip sürekli silahlanmamız ve bu yüzden ekonomimize ağır zararlar vermemiz büyük hatadır.
Türkiye'nin Akdeniz sahilleri, neredeyse Mısır'ın sahillerinden daha uzundur. Dolayısıyla Yunanistan ileri sürdüğü tezlerle gerek Ege'de gerekse Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi sadece kıyı sahillerinde hapsetmeye çalıştığı imajını veriyor.
Ege'deki Yunan adaları ya da Meis adası Türk kıyılarına o denli yakın ki, uluslararası hiçbir mahkeme, bu adalara kıta sahanlıkları ve Münhasır Ekonomi Bölgeleri için (MEB) tam yetki hakkı tanıması mümkün değildir. Bazı durumlarda hiç, bazı durumlarda yarı ya da yarıdan az yetki alanı tanıyabilir.
Ben, savaş uzmanı değilim. Krizleri önleme/giderme üzerine uzmanlık yapıyorum. "Savaş olur mu?" sorusuna verebileceğim tek yanıt, savaş her iki ülkenin, daha çok Yunanistan'ın felaketine yol açar."
MISIR'LA ANLAŞMANIN ZAMANI HATALI
oğu Akdeniz ve Ege anlaşmazlıklarına daha objektif bakanlar bir diğer isim uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Panayiotis Ioakimides. Ioakimides, gerek geçmişte yaptığımız mülakatlarda gerekse son makalelerinde bu anlaşmazlıklarda Türkiye kadar Yunanistan'ın da hatalarını söyleme cesaretini gösteriyor.
İoakimides, Yunanistan'ın Türkiye karşısında işlediği beş hatayı şöyle özetliyor:
1- Doğu Akdeniz'de ne Türkiye'nin ne de Yunanistan'ın ilan ettiği bir kıta sahanlığı dolayısıyla MEB alanı yoktur. 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi uyarınca bir ülke kıta sahanlığı ilan edecekse karşı kıyıdaki ülke ile anlaşması şarttır. Kıta sahanlıkları ise ülkeler arasında yapılacak müzakerelerden sonra belirlenir. Sözleşmenin kıta sahanlıklarını ilgilendiren 83. maddesi açık ve nettir. O zamana kadar hak talep edilen bölgeler ihtilaflı bölgelerdir. Son söz uluslararası mahkemelerdedir.
2- Ülkelerin MEB alanları o ülkenin egemenlik alanı değildir. Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin 76. maddesi uyarınca sadece MEB alanları içindeki zenginlikler üzerinde hak sahibidir. Dolayısıyla Oruç Reis gemisinin, bölgedeki araştırmalarıyla Yunanistan'ın egemenlik haklarını değil; faraziyede varsaydığımız egemenlik haklarımızı kısmen ihlal ettiği söylenebilir.
3- MEB alanları uluslararası sular olarak kabul edilir. Seyül seferler bütünüyle serbesttir. Oruç Reis'in bölgede yüzdürülmesi yasa dışı değildir. Ancak hukuken ilan edilmiş kıta sahanlığında araştırma yaparsa hukuka karşı gelmiş olur.
4- Yunanistan'ın Mısır ile deniz yetki alanları anlaşması doğru olabilir ancak zamanlama açısından hatalıdır. Türkiye ile müzakerelere başlamadan bir gün önce böyle bir anlaşma yapması, en azından uygunsuz olmuş, müzakereleri rayından çıkarmıştır.
5- Avrupa Birliği (AB) Türkiye'yi azarlıyor olabilir ancak aynı zamanda Atina'ya da 'tek taraflı hareket etme; Türkiye ile diyalog masasına otur' gibi de şiddetli bir mesaj veriyor.
DOĞAL ZENGİNLİKLERDEN ORTAKLAŞA YARARLANILMALI
Türk-Yunan ilişkileri konularında Yunan yayın organlarının bir numaralı konuğu olan Atina Siyasal Bilimler (Panteion) Üniversitesi'nden uluslararası ilişkiler profesörü Konstantinos Filis, günümüz şartları altında iki ülkenin işbirliği yapmasının zaman alacağına inanıyor. Buna rağmen gerginliğin yatışmasıyla tarafların birçok alanda işbirliği olanakları olduğuna dikkat çekiyor.
"Sınırlarımızdaki kaçakçılığın, istismar edilmedikçe, yasadışı göçün önlenmesinde; SARS-CoV2 gibi sağlık alanlarında; iklim değişikliği/çevre korumasında; bu yıl ülkelerimizin büyük zarara uğradığı turizm sektörünün gelecek yılı için ortak paketler hazırlamasında; salgın sonrasında doğrudan uçuş ve deniz seferleri artırılarak toplumlarımızı yakınlaştıracak adımların atılmasında işbirliği yapılabilir."
Filis ayrıca, "Geçmişte başarılı olan belediyelerin kardeş ilan edilmesi; ticaret odaları ve işadamları arasında işbirliği; üniversitelerarası araştırmalarda; öğrenci değişimi ve AB programlarına ortaklaşa katılımlar gibi alanlarda da işbirliği yapılabileceğini" söylüyor.
Filis'in son gerginlikle ilgili görüşü ise şöyle:
"Yunanistan, Türkiye'nin egemenlik haklarını ne reddediyor ne de Türkiye'nin 'mavi vatan' kavramına benzer bir kavramla bu haklarını gasp etmeye çalışıyor.
İki ülke arasındaki ihtilaflar, keyfi yorumlara meydan vermeden deniz hukuku kurallarına göre çözülmelidir. Bu da ya diyalog yolu ile ya da Uluslararası Lahey Adalet Mahkemesi'nde mümkün olabilir.
Komşu ülkeler, tek taraflı eylemlere, tehditlere ve zorunlu diplomasi (coercive diplomacy) yoluna başvurmaksızın anlaşmalıdır. Türkiye, Mısır'dan sonra bölgenin en büyük pazarına sahip olan ve her türlü bağımlılığını hafifletmeye çalışan bir ülkedir. Türkiye ile Yunanistan 1982 UNCLOS anlaşması temelinde deniz yetki alanlarını belirlemeleri durumunda deniz alanlarının kesiştiği yerlerden çıkacak olası doğal zenginliklerinden, kendilerine düşen pay oranında, ortaklaşa yararlanabileceklerdir.
Doğal gaz ve LNG kullanımı 2050 yılına kadar geçerli olacaktır. Zaman daralmaktadır. Dolayısıyla yatırımlarda, kararlarda ve olası sinerjilerde geç kalınmamalıdır. Ve en önemlisi: bölgemizin refaha ulaşılabilmesi için komşu ülkeler arasındaki ilişkilerin istikrarlı hale gelmesi ve uluslararası hukuk temelinde işler bir modus operandi bulunması şarttır."
YUNANİSTAN'INKİ MAKSİMALİST TEZLER
Savaşın büyük felaketlere yol açacağı görüşünü ilk ortaya atanlardan biri Prof. Hristos Rozakis oldu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski başkanı, 1996-2002 yılları arasında Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis'e danışmanlık yaptı; daha sonraki hükümetlerde de aynı danışmanlık görevini sürdürdü. Rozakis, Yunan basınında yayınlanan makalelerinde 'iki ülkenin kıta sahalıklarını belirlemeleri için diyalog masasına oturmaları' gerektiğine ve 'diyalogtan bir sonuç alınamazsa, tarafların ortak bir tahkimname ile Uluslararası Lahey Adalet Divanı'na başvurmalarının' en mantıklı yol olacağına dikkati çekiyor.
Rozakis katıldığı bir siyaset programında, hatta konferanslarında Meis adasıyla ilgili söyledikleri, Türkiye'nin görüşlerine daha yakın olduğu için ağır suçlamalara hedef oldu. Milliyetçilerin tepkisine yol açtı.
Rozakis'in kamuoyu ile paylaştığı görüşleri şöyle: "Meis adası en yakınındaki Yunan adası Rodos'tan uzak, Türkiye kıyılarına çok daha yakındır. Yunanistan'ın tezleri maksimalist tezlerdir. Kaldı ki Türkiye'nin Akdeniz'deki sahilleri, Kıbrıs adasının sahillerinden daha uzundur. Yapılan müzakerelerde devletler masaya en maksimalist tezleriyle oturur. Müzakereler boyunca maksimalist tezlerin yerini gerilemeler alır. Müzakerelerin temelinde bu vardır zaten."