Nereden bakarsak bakalım farklı bir müzisyenle karşı karşıyayız... Eylül Çekirge elektronik pop yapıyor. Dansa meyilli bir müzik... Ama bu biraz karanlık, düşünceli bir dans... Dansın şiirle buluşmuş hali. Bir de Eylül'ün İngiltere'de felsefe eğitim gördüğünü ekleyelim. Üstelik eğitiminden şarkı sözlerine süzülen çok şey var. Derin bir müzik ve sözler. Popüler müzikte alışık olduğumuz herkesin diline takılacak tekerleme tadında işlerden değil yani... Eylül Dokuzuncu Dünya Savaşı adlı albümünden sonra Tadı Farklı adında single ile çıktı karşımıza. Biz de ışık hızıyla kapısını çalıp hikayesini dinledik.
- Şarkıları ve müziği konuşacağız ama önce anlatır mısınız? Nerede, nasıl bir ailede büyüdünüz? Bugünlere nasıl geldiniz?
- Ankaralıyım. Çok şanslıyım çünkü sevgi dolu bir ailenin çocuğuyum. Yalnız çok vakit geçirdim, ilk 'ben'le yalnız geçirdiğim vakitlerde tanıştım. Meraklı bir çocuktum. Merak duygum ailem tarafından yaramazlık olarak algılanmadı. Annem de babam da çok çalışkan insanlardı, onları öyle gördüm, onları örnek aldım. Sessiz bir çocuktum ama söyleyecek şeylerim olmadığı için değil. Müzik, edebiyat o yüzden çok çekici geldi herhalde. Aslında tüm çocukluğumun ana gayesi, bana uygun ifade biçimi aramaktı.
- İngiltere'de felsefe okumuşsunuz... O süreç nasıl gelişti? Sizin mi, ailenizin mi tercihiydi?
- Ben İngiltere'ye hukuk okumak için gittim. İnsanın o yaşta ne denli bilinçli karar verebildiğini bilmiyorum. Ailem beni baskılamadı, ama istediklerini sezdiğim şeyler vardı. Ve hukuk kazanmak ailemi memnun etmişti, ben de gittim. Ama verdiğim kararın bana uygun olmadığını düşündüğümde bölüm değiştirip felsefeye geçtim. Bence doğru veya yanlış kararlar yok, insana uygun olan, olmayan kararlar var.
- Hem felsefe eğitimi, hem uzun yıllar İngiltere'de yaşamak, size, müziğinize neler kattı?
- İngiltere'de felsefe okumak benim açımdan çok geliştiriciydi. Analitik felsefe üzerine yoğunlaştım, bu da düşünce biçimimi farklı bir yerden besledi. Soyut kavramlarla somut ilişkilenmemi sağladı. Dolayısıyla bana çok şey kattı ama müziğime ne kattığını bilmiyorum. Bana bir şey kattıysa müziğime de katmış olsa gerek.
- Elektronik müzik, elektronika ya da elektronik pop diyelim... Yıllar önce Türkiye'de underground kalabilecek bir türle, popüler arenada boy gösterdiniz. Sizce Türkiye'de müzikal ve düşünsel ilgiler değişiyor mu?
- Müzik değişiyor tabii ki çünkü insanlar değişiyor. Realitemiz, beğeniler değişiyor, beğeniler yönlendiriliyor. Ama yönlendirilmiş olması da motivasyon kırıcı değil. Daha ötesini analiz edecek bir yerde kendimi görmüyorum ama genel müzikal beğeninin, yapmak istediğim müzikten ayrıştığı noktaya zaten vardım.
- Sözlerinizde varoluşu sorgulayan temalar ağırlıkta. Hatta kendi tabirinizde "melankolideki hüzün gibi korkak değil cesur bir hüzün var"... Bunu Tadı Farklı için söylemişsiniz ama diğer şarkılarınızda da bu cesur hüzün hissediliyor.
- Evet sorguladım. Zaten bu sorgularım dolayısıyla şu ana kadar yaptığım şeyleri yaptım. Aslında hayatla ilişkilenmem bu sorgular bütününden besleniyor. Açıkçası şarkılarımın içeriğini bu şekilde anlatırken zorlanıyorum. Zaten bu yüzden onları şarkı halinde aktarmayı seçiyorum. Albümde cesur bir hüzün olduğunu düşünmüyorum, keşke olsa. Daha ziyade gizlediğim bir hüzün ve bağırdığım cesaret var sanki.
- Yeni şarkınızdaki "Yolum uzun ama sattım aklı" müthiş bir dize... Aklı sorgulamanız çok hoş. İnsanın kendi iç yolculuğunda aklın tuzakları mı var ve akıldan çok kalple, ruhla mı yürümek gerekiyor sizce?
- Bence herkes kendine özgü. Her insan nasıl yürümesi gerektiğine kendini bilerek karar veriyor sanki. Bu soru özelinde diyebilirim ki benim özelimde akıl bir araç, aklımı doğru konumlayabilmek de benim sorumluluğum. Ama sadece aklım tarafımdan yönetilmek istemeyeceğim gibi, sadece kalbim tarafından da yönetilmek istemem, akıl ve kalp arasında bu kadar sert bir çizgi çiziyorsak eğer...
- Aşk insanın kendini arama ve bulma yolculuğunda nasıl bir yerde duruyor sizce? Şarkılarınızda aşka ayırdığınız yer nasıl? Deniz manzaralı mı?
- Kendini bulmak isteyen bir insan için inanılmaz pişirici bir şey aşk. Ama kendini bulma kaygısı olmayan herkes için kafa karıştırıcı bir şey olduğunu düşünüyorum. Aşkın bir hal olduğuna inanıyorum, sadece bir insana karşı hissedilen bir şey olduğunu düşünmüyorum. O hali bulabilmek şu anda aşk diye nitelendireceğimiz her şeyi bize yaşatır bence. Daha somut bir yerden yaklaşıyorsak, şarkılarımda kişiler arası aşka ayırdığım yer, farklı aşklara ayırdığım yerden daha az diyebilirim.
RUH ŞİŞEDE DURDUĞU GİBİ DUMAZ!
- 'Ruh Şişede Durduğu Gibi Durmaz' diyorsunuz...
- Ruh bence üzerine düşünmesi çok keyifli bir şey. İçinden çıkamasam da her zaman düşündürüyor. Tam olarak ne olduğunu anlayamasam da olduğunu düşündüğüm şeylerden. Çünkü kestiremediğimiz ve ölçemediğimiz tek şey aslında ruh. Dolayısıyla varlığı sonuçlarını algılayamadığımız bir şekilde vuku buluyor. Hiçbir şey şişede durduğu gibi durmuyor... (Gülüyor)
BİLGİYE GİDEN YOL İNSANIN ÖZÜNDEN GEÇER
- Sizi bir anlamda popüler müziğin filozof sesi olarak görüyorum... Batı felsefesi dışında, doğunun mistik düşünce akımlarıyla aranız nasıl?
Tasavvuf dahil...
- Öncelikle çok teşekkür ederim. Beni bu boyutta dinlemiş olmanız beni onore etti. Açıkçası Batı felsefesiyle Doğu felsefesi arasında metodolojik farklar olsa da, varılan noktanın aynı olacağını düşünüyorum. Dolayısıyla bilgiye giden yolun aslen insanın öz terbiyesinden geçtiğini düşünüyorum. Tasavvuf büyüklerini 'tanrı tanıyan varoluşçular' olarak nitelendirmemin sebebi de bu diyebilirim.