Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra, İstanbul'da Boğazlar Umum Müdürlüğü'nde görev yapan topçu subay Eyüp Durukan "Çoluğumu çocuğumu düşünmesem intihar edeceğim" diye yazacak kadar karamsardır. Balkan Savaşları'nda esareti gören, Çanakkale'de kahramanca savaşıp yaralanan Eyüp Durukan, işgal edilen bir ülkenin askeri olmayı kendine yediremediği için bu haldedir. Fakat her şeye rağmen mücadele etmeye karar verir. İstanbul'da silah fabrikalarında ve depolarında çalışanlarla kurduğu gizli örgüt İmalat-ı Harbiye Grubu ile Anadolu'ya silah ve insan taşır. Bu gizli grup daha sonra bir başka gizli örgüt Felah Grubu ile birleşerek tek elden Anadolu'ya silah ve insan taşımaya devam eder. Ve her türlü sevkiyatların odağında Eyüp Bey vardır. Silah ve insan sevkiyatının ötesinde İstanbul'dan Ankara'ya, edindiği her türlü bilgiyi de aktarır. Bütün bunların sonucunda İngilizlerin hedefi haline gelir.
Kurtuluş Savaşı sonrasında Eyüp Durukan ile karşılaştığında İsmet İnönü "Bu mühimmat Anadolu'ya gelmemiş olsaydı biz taarruza (Büyük Taarruz) karar veremeyecek ve bu zaferi de (30 Ağustos Zaferi) elde edememiş olacaktık. Sizin hizmet ve fedakarlığınız pek büyük ve pek yüksektir" diyerek onun ve örgüt arkadaşlarının ne kadar önemli bir iş yaptıklarını söyleyerek onları taltif eder.
Eyüp Durukan tüm yaşamı boyunca yaşadıklarını detaylı bir şekilde günlüğüne aktarır. Birçok gizli görevi üstlenen Eyüp Bey'in 17 bin sayfalık, 86 defterden oluşan günlükleri uzun yıllar bir silah sandığında saklı kalır. Yıllar sonra bu sandık açılınca hem Eyüp Bey'in kahramanlıkları ortaya çıkar hem de yakın tarihimizin belgeli, ayrıntılı, hamasetten uzak, başka kaynaklarda kolay kolay bulunmayan detaylarla dolu tarihçesi.
İş Bankası Kültür Yayınları 2013 yılından itibaren bu günlükleri peyderpey yayımlıyor. Balkan Harbi'nde Edirne Kuşatması, Sofya Esaretinden Çanakkale Zaferine, Çanakkale'den Mondros'a, Meşum Mütareke ve Meşru Mücadele adlarıyla yayımlanan dört kitaptan sonra beşinci kitap Kurtuluş Savaşı Biterken Yahut Cumhuriyet'e Doğru da basıldı.
İzmir'in kurtuluşundan Cumhuriyet'in ilanına kadar olan 1922-1923 yıllarını kapsayan sancılı bir dönemi ele alan kitapta yine pek bilinmeyen olaylar yer alırken aynı zamanda önemli tarihi olayların o günün şartlarında toplum tarafından nasıl algılandığına dair bilgiler bulunuyor...
GELDİKLERİ GİBİ GİTTİLER
İtilaf Devletleri'nin İstanbul'u işgal ettiği 13 Kasım 1918'de, Gazi Mustafa Kemal "Geldikleri gibi giderler" demişti. Eyüp Durukan işte işgal kuvvetlerinin geldikleri gibi gidişlerine tanık olur. 2 Ekim 1923 gününü bakın nasıl anlatıyor: "Bahriye Mızıkamız başladı. Ve tüm generaller (İngiliz, Fransız, İtalyan) bizim sancağın önüne gelip de elleriyle selam verdikleri esnada bir alkış tufanı koptu. Bütün meydanlık sanki taşıp coştu. Ağaçlar inledi ve bu alkış oldukça uzun sürdü." İngiliz general Harrington için de unutulmaz bir olaydır bu: "Tam Türk bayrağını selamladığım anda tüm kalabalık birden haykırmıştı. Sevinç ve neşe içindeydiler. Unutulmayacak bir olaydı."
ALİ KEMAL'İN LİNÇ EDİLMESİ VE ASILMASI NURETTİN PAŞA'NIN KARARI
Kurtuluş Savaşı sırasında Peyam-ı Sabah gazetesinde Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Kuvayi Milliye aleyhinde harekete varan yazılar yazan Ali Kemal (İngiltere Başbakanı Boris Johnson'ın dedesi) dönemin en sevilmeyen kişiliklerinden biridir. 1922'de İstanbul'da tutuklanır. Yargılanmak üzere Anadolu'ya götürülürken İzmit'te linç edilip öldürülür.
Eyüp Durukan bu olayı günlüklerinde ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Eyüp Bey Ali Kemal'in Anadolu'ya gönderilirken refakat eden Yüzbaşı Cevdet'i kendisinin görevlendirdiğini yazıyor.
Ahali galeyana gelmesin diye yolculuk sırasında Ali Kemal'e refakat eden askerlere de "Çıktığı yerde ahali hücum edip itlaf eder; Ali Kemal olduğunu söylemeyin. Bir zabit İstanbul'da kabahat etmiş Refet Paşa buraya divan-ı harbe gönderdi" denmesinin tembih edildiğini yazıyor. Yüzbaşı Cevdet, Ali Kemal'in mahkemeye çıkmadan linç edilip asılması olayından 1. Ordu Komutanı Nureddin Paşa'nın sorumlu olduğunu anlatıyor.
Durukan olayın perde arkasını anlattığı bir yazıda "Anladığıma göre inzibat hususunda müsamaha edilmiştir. Gönlüm böyle istemezdi. Mahkemeden geçmeli, mahkeme ne karar verirse hüküm gene kanun dairesinde icra edilmeliydi. Bu manzara karşısında İsmet Paşa, Nureddin Paşa ile ne görüştüler bilmiyorum. Yalnız yüzünden teessür alameti görülüyordu" yazıyor.
LOZAN'DA KAPİTÜLASYONLARLA İLGİLİ BÜYÜK SIR
Lozan'da müzakereler sürerken, Durukan'ın İstanbul'da silah sevkiyatlarında iş birliği yaptığı ve anlaşmazlığa düştüğü Mösyö Savva, İsmet İnönü ile buluşuyor ve bu anlaşmazlığın giderilmesini istiyor. Fakat eli boş gelmiyor bu görüşmeye, İsmet Paşa'ya Fransız Başbakanı Raymond Poincare'nin Lozan'da bulunan Fransız delegasyonuna gönderdiği telgrafı getiriyor. Eyüp Bey'in anlatımına göre bu telgraf kapitülasyonlar konusunda Fransızların yol haritasını içeriyor. "Poincare kendi murahhasına "Bu meselede ısrar ediniz fakat müzakereyi kesilmeye uğratmaya vardırmayınız" diye yazmış. İsmet Paşa da elindeki bu bilgiyle masaya oturuyor, Lozan'daki en önemli kazanımlardan olan kapitülasyonların kaldırılması konusunda ısrarcı olabiliyor. Bu sır, Lozan sonrası Mösyö Savva ile Eyüp Bey arasındaki anlaşmazlığı anlamak için İsmet Paşa'nın yaptığı görüşmelerde ortaya çıkıyor. Ama çok da dillendirilmiyor. Öte yandan Mösyö Savva ile Eyüp Bey arasındaki anlaşmazlıkta Eyüp Bey'in haklı olduğu ortaya çıkıyor.
KUŞÇUBAŞI EŞREF'İN MEKTUBU
Yakın tarihimizin tartışmalı kişiliklerinden biridir Kuşçubaşı Eşref. Kimi kaynaklarda Teşkilat-ı Mahsusa'nın kurucusu olarak geçen Eşref, başlangıçta Kurtuluş Savaşı'na destek verse de daha sonra TBMM tarafından düzenli ordunun kurulması sırasında Ankara ile arası açılır, Çerkes Ethem ile birlikte Yunan kuvvetlerine sığınır. Eyüp Durukan, günlüklerinde Eşref'in Mustafa Kemal aleyhindeki faaliyetlerine 1922-1923 arasında devam ettiğini anlatıyor. Eyüp Bey İngilizlerin elinde bulunan Midilli'den Eşref imzalı bir mektup ele geçirir. Mektubun alıcısı da İttihat ve Terakki'nin önemli
yöneticilerinden Kara Kemal'dir. Mektupla birlikte iki beyanname vardır. Beyannameler, Anadolu İhtilal Komitesi mühürlüdür.
Mektupta Eşref "Ben ne İttihatçı ne de İtilafçı'yım. Anadolu'da türeyenleri devirmek isteyenlerdenim. Zaman gelmiştir. Şimdiye kadar bu uğurda çalışmadım. Fakat artık çalışmaya başladım. Kaybedilecek vaktimiz yoktur. Bize katılmak istiyorsan hemen bildir. Anadolu'ya komitelerimiz dağılmış ve faaliyete girmiştir" yazıyor. Bu mektup ve Gazi Mustafa Kemal Paşa hakkında ağır hakaret dolu satırların bulunduğu beyannameler üzerine Milli Emniyet Teşkilatı bir soruşturma başlatır. Kitapta bu soruşturmanın raporu da yer alıyor: "Esasen faal heyetin reisi Eşref'tir. Altı kişilik faal heyetten Ragıp ve İsmail Hakkı Bey Atina'da bulunmaktadırlar. Midilli'de bulunan Eşref'in sık sık Atina'ya gittiği, (...) Atina'da İngiliz umumi istihbaratı adına memur bulunan (Corpe Arthen) ile pek sıkı temas ve muhaberede bulunduğu son derece mevsuk olarak haber alınmıştır." Bu mektup ve soruşturma raporu Kuşçubaşı Eşref'in tarihsel konumlanışıyla ilgili de birçok soru işaretlerini gideriyor.