Bu yıl 27 Mayıs'ın yıldönümünde SABAH yazarı Yavuz Donat çıktığı TV programlarında 'Yassıada Mahkemeleri'nin verdiği kararlar yok sayılsın' diye öneri getirmişti. Bu öneri devlet nezdinde ciddiye alındı ve yapılan çalışmalar sonucu 23 Haziran'da TBMM'den bir karar çıktı: Yassıada Mahkemeleri kararları artık yok hükmünde. Böylece yakın dönem siyasi, hukuk tarihimizden kara bir leke temizlenmiş oldu ve devlet darbelerin anası sayılan 27 Mayıs ile hesaplaştı.
Ama hatıralardan o eziyetli günlerin silinmesi o kadar kolay olmuyor. Ne çekilen acıların telafisi var ne de gidenleri geri getirmenin imkanı... Üstelik o günlere ilişkin bildiklerimiz de bilmediklerimizden az. Darbe süreci, mahkemeler, sonrasında kararların infazı hep acılı hikayelere gebe... Ama bunlar tam anlamıyla anlatılamadı. Çünkü darbeyi yapanlar Tedbir Kanunu sayesinde bu hikayelerin kuşaktan kuşağa aktarılmasını da engelledi. Herkes çektiği acıyla baş başa bırakıldı.
27 Mayıs darbesi de toplumsal olarak 2000'lerden sonra konuşulmaya, tartışılmaya başlandı. Ancak 70 yıl sonra devlet bu darbeyle hesaplaştı. Ya o dönemin acılı aileleri? 15 idam kararı çıkmıştı Yassıada Mahkemeleri'nden. Bu kararlardan üçü infaz edildi. İdam cezası alan 12 kişinin cezası ise müebbete çevrilmişti. O isimler hayatta değiller bugün ama aileleri her şeyi hatırlıyor. SABAH Pazar olarak o ailelerin tanıklığında Yassıada Mahkemeleri dönemine uzandık... Acı hâlâ bir mıh gibi duruyor ailelerin yüreğinde...
ÖNEMLİ BİR KARAR
Bahadır Dülger'in oğlu eski milletvekili de olan Mehmet Dülger TBMM'nin aldığı kararın çok önemli olduğunu söylüyor: "Türk devleti, meclisten çıkan bu kararla şunu söyledi ve tarihe not düştü: Zamanında bizim seçilmiş iktidarımıza darbe yaptınız, onları haksız yere cezalandırdınız. Biz bunun geçersiz olduğunu ilan ediyoruz. Açıkçası önemli bir karar ama Türk demokrasisi için düşünülürse gecikmiş bir karar. Türkiye bu kararı 20-30 yıl önce almalıydı."
BAHADIR DÜLGER'İN OĞLU, MEHMET DÜLGER: YARGILAMA BİTMEDEN, TABUTLAR HAZIRLANDI
Demokrat Parti milletvekiliydi Bahadır Dülger, Tahkikat Komisyonu üyesiydi. Darbeciler için bu suçtu ve Yassıada Mahkemeleri'nde idam cezasına çarptırıldı. Sonraları DYP ve AK Parti milletvekillikleri yapacak olan oğlu Mehmet Dülger darbe olduğunda 19 yaşındaydı. Sonrasını kendisinden dinleyelim: "Babam gazeteciydi. Tahkikat Komisyonu üyesi ve basın bölümünün başıydı. Yargılamalar sonucu idama mahkum oldu. Fakat Milli Birlik Komitesi, mahkemede idam kararı oybirliği ile alınan dört kişinin, Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu ve Celal Bayar'ın cezasını onadı. Bayar'ın cezası yaş haddinden müebbete çevrildi. Babamların cezası ise oy çokluğu ile verildiği için müebbete çevrildi. Babamın kararında, Allah razı olsun Selman Görük karşı oy kullandığı için babam idamdan kurtulmuştu. Ama davada başsavcı Altay Ömer Egesel 140 küsur kişi için idam istemişti. Dava bitmeden tabutlar bile hazırlanmıştı."
AİLELERE BİLE EZİYET ETTİLER
"O günler eziyetti hem de ne eziyet. Yassıada'da yargılananlara zaten her türlü eziyet yapılıyordu. Bir de o insanların ailelerine yapılan eziyetler vardı. Mesela yargılamalar Yassıada'da yapılıyordu. Dolmabahçe Camii'nin yanında Milli Birlik Komitesi'nin irtibat bürosu vardı. Oradan Fenerbahçe Vapur'u ile yargılananların yakınları adaya götürülüyordu. Fakat 480 küsur insan yargılanıyor. Ama her gün sadece 30 sanığın yakını götürülüyor. Bir aileden birinci derece yakını, bir kişi götürülüyordu. Geceden gider sıraya girer, ismimizi yazdırırdık. Üç kardeş, bir de annem sırayla adaya gidiyorduk. Sanık yakınlarına böylesine bir kısıtlama var ama mahkemeyi dinlemeye ve alkışlamaya gelenler vardı. Mesela Adnan Bey ne zaman konuşsa onlar yuhalardı. Onlar aslında askerlerin kiraladığı adamlardı... Dava safahatı açısından bile çok berbat şeyler yaşandı."
14 EYLÜL GÜNÜNÜ HİÇ UNUTMADIM, UNUTMAYACAĞIM
"Hükümlerin açıklandığı 14 Eylül gününü hiç mi hiç unutmam. Babamla Son Havadis'te birlikte çalışan gazeteci Hami Tezkan ile Gökhan Evliyaoğlu, o dönem Yeni İstanbul gazetesini çıkarıyor. Hükümlerin açıklandığı gün onların Şişhane'deki bürosuna gittim. Saat sabah 09.30'da babamın idama mahkum olduğu haberini aldım. Yalnız hükümler kamuoyuna akşam 19.00'da duyurulacaktı. Ben saat 18.57'de eve geldim. Hayatımda hiç unutmayacağım bir gündür. Babanızın idama mahkum edildiğini biliyorsunuz ve bunu ev halkıyla siz paylaşacaksınız. Kararı ev halkı da öğrendi. Ama infazların nasıl yapılacağını bilmiyoruz. Gece yarısı haber geldi Hami Abi'den, 'Cezalar yüzlerine okunacak sonra onanması için Milli Birlik Komitesi'ne gönderilecekmiş' dedi. Babam bir oy ile idamdan kurtuldu. Babamın cezası müebbete çevrilince Kayseri Hapishanesi'ne naklettiler. Gittim Kayseri'ye. Mide kanaması geçirmiş. Hastaneye götürmüşler. 10 dakika görüşmek istiyorum. İzin vermiyorlar. 'Kim verir bu izni?' dedim. 'Sağlık bakanı' dediler. Aradım Bakan Salih Ragıp Üner'i, sağolsun izin verdi. Babam duygulu, orduyu seven, bizi 30 Ağustos'lara götüren biriydi. Dedi ki 'Bu ordu bize bunu nasıl yapabilir?' 'Babacığım bunu ordu değil ordu içindeki bir cunta yaptı' dedim. Biliyorum ki Milli Birlik Komitesi bu işe 1954'ten beri hazırlanıyordu."
BABAMLAR VATAN HAİNİ İLAN EDİLDİLER
"Neticede bir dava söz konusu ve sizin de avukatınızın olması gerek. Türkiye Barolar Birliği o dönem bir bildiri yayınladı, davada yargılananlar için 'Bunların hepsi vatan haini olduğu için avukatları onların davasını almamaya davet ediyoruz' dediler. Bundan sonra bir avukat pazarı oluştu. Davalara bakacak avukatlar öyle ücretler istiyorlar ki havsalamız almıyor. Ayrıca kimse neyle suçlanıyor bilmiyordu. Kapatmışlar hücrelere. Günler sonra sanıkların ilk defa avukatları ile görüşülmesine lütfedildi! Hüsamettin Cindoruk ilk görüşmeye gidenlerden. Geçenlerde anlattı. Adnan Menderes hücresinden çıkıyor 'Nerede benim avukatım, gelmedi mi' diyor. Tokat atıyor oradaki asker Adnan Bey'e 'Gir içeri' diye, sonra hücrede de pataklıyorlar. Yani bu şartlar altında davalar görüldü. Ondan eziyet diyorum."
HEP DARBELERE KARŞI OLARAK İNTİKAMIMI ALDIM
"Haksız yere bir darbenin babamı mahkum etmesi karşısında ben de intikam almak istedim. Bu intikam duygum nasıl tatmin olacaktı? O zaman şuna karar verdim ve bunu babamla da konuşmuştum. Türkiye artık bir daha herhangi bir darbeye maruz kalmayacak derecede demokratik olduğu zaman ben intikamımı alacaktım. Yıllarca bunun için çalıştım. Yoksa ne yapayım bu işleri yapanların gırtlağını mı sıkayım. Mesela yıllar sonra bir Siyaset Meydanı'nda Milli Birlik Komitesi üyelerinden biriyle karşı karşıya geldik. Adam hâlâ 'Yine olsa yine darbe yaparım' diyor. Ben de 'Size sonuna kadar karşı çıkarım' dedim."
EVİMİZE SÜREKLİ BASKIN YAPIYORLARDI
"Yargılananların ailelerine müthiş baskı yapılıyordu. Mesela hiçbir sebep yokken gece dört asker gelir, evimizi arardı. Bu olağan bir durum olmuştu. Kimseye şikayet edemezsiniz. Açık söylüyorum olayların üzerinden bunca yıl geçti ama Türk halkı Yassıada'da yaşananların yüzde 10'unu bile bilmez. Biz o dönem yaşananların etkisini bütün aile fertleri olarak ömür boyu taşıdık. Bütün bunların konuşulması Milli Birlik Komitesi'nin Tedbirler Kanunu ile yasaklanmıştı. Herkes yaşadığı acılarla baş başa kaldı. Bu kanunu Demirel bir kere kaldırmaya teşebbüs etti. Zamanın Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay 'Böyle bir şeye girerseniz ihtilal yaparız' dedi."
SIRADA KAYSERİ HAPİSHANESİ VAR: MÜZE OLSUN
Yassıada Mahkemeleri'nin verdiği kararlar artık geçersiz sayılıyor. Çok acı olaylara ev sahipliği yapan Yassıada, bugün Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak kabul görüyor. Fakat 27 Mayıs'ın simge mekanlarından biri de Kayseri Cezaevi. İdamları müebbete çevrilen Demokrat Partililer burada yattılar. SABAH yazarı Yavuz Donat, Yassıada Mahkemeleri kararlarının yok hükmünde sayılması yönünde mecliste çıkan karar sonrası bir öneri daha getirdi. Daha doğrusu 2011'deki önerisini yineledi: "Kayseri Hapishanesi müze yapılsın". Kayseri Valisi Şehmuz Günaydın bu öneriyi sahiplendi. Yavuz Donat'tan öğrendiğimiz kadarıyla Ankara'ya yazı yazıldı. Bakalım sonuç ne olacak?
Nilgün Polatkan Atlı, Hasan Polatkan'ın kızı
BABASIZ BIRAKMAYA HAKLARI YOKTU
Hasan Polatkan, Yassıada Mahkemeleri'nde yargılanıp 16 Eylül 1961'de idam edildiğinde kızı Nilgün Polatkan Atlı, beş yaşındaydı. Yargılamalar sürerken Yassıada'ya gidip babasını görebilmişti. O günden aklında iki şey kaldı. İlki çok sevdiği babası ikincisi ise askerlerin namlusunu kendisine yönelttiği silahlar. Bugün kararları yok hükmünde sayılan Yassıada Mahkemeleri, Nilgün Hanım'ı babasızlığa mahkum etmişti. Yıllar sonra verdiği söyleşide: "Hiç kimsenin beni babasız bırakmaya hakkı yoktu" diyecekti. Nilgün Hanım, Polatkan'ın kızı olduğu için psikolojik şiddete de maruz kaldı. Yıllar sonra anlattığı anısı işin vahametini gösterir nitelikteydi: "İlkokulda öğretmenim hastalandığında onun yerine vekalet eden öğretmen, parmağımdaki yüzüğü kimin aldığını sordu. Babamın aldığını söyledim. Babamın nerede olduğunu, ne iş yaptığını sordu. Soyadımdan benim kim olduğumu biliyor olması lazımdı."
Ayhan Koraltan, Refik Koraltan'ın kızı
"ASILACAĞINIZ YERLERİ HAZIRLIYORUZ" DEDİLER
Refik Koraltan, Demokrat Parti'nin de kurucuları arasındaydı. 27 Mayıs darbesi olduğunda TBMM Başkanı'ydı. Demokrat Parti'nin ismini koyan Koraltan'ın kızı Ayhan Hanım, Yassıada Mahkemeleri sırasında babasının avukatlığını üstlenmişti. Ayhan Hanım 2013'te Radikal'den Ayça Örer'e verdiği söyleşide "Bütün duruşmalara gittim. Kolay değildi Yassıada'ya girip çıkmak. Bir karacı, bir havacı, bir denizci bekliyordu. Hepsinin elinde tüfek vardı ve hepsinin de emniyeti açık, ateş etmeye hazır vaziyette" diye anlatmıştı o günleri. Yassıada'ya gittiğinde gördüğü bir manzarayı ise hiç unutmadığını şöyle anlatmıştı: "Adadan çekiç sesleri geliyordu. Darağaçlarını kuruyorlardı. Gelip 'Asılacağınız yerleri hazırlıyoruz' dediler." Ne günlerdi... Sinirler sağlammış ki dayanmışız."