"Boyundan büyük işlere kalkışma" derler ya. Agah Özgüç hep boyundan büyük işler yapmış, üst üste koyunca boyunu aşan kitaplar yazmış bir sinema yazarı ve tarihçisi. O olmasaydı sinemamız hakkında bildiklerimizin yarısı eksik kalırdı.
Abartmıyorum, Ansiklopedik Türk Filmleri Sözlüğü ile sinemamızın ansiklopedisini yazmış birinden bahsediyorum. 88 yaşındaki usta hâlâ tanık olduklarını yazmaya devam ediyor. Usta yazar, son dönemde, Türk sinemasının pek bilinmeyen yönlerini anlattığı kitaplarına bir yenisini ekledi:
YILLARIN İZİNDE TÜRK SİNEMASI
Kitapta 10'ar yıllık dilimlerle sinemamızın tarihini farklı bir perspektifle mercek altına alıyor. Ve tabii onun merceğinin altında hâlâ bilmediğimiz pek çok şey ortaya çıkıyor. Sadece sinemacılar için geçerli değil bu, Celal Bayar gibi siyasetçiler de, Attila İlhan, Ece Ayhan, İlhan Berk gibi şairler de, Yusuf Atılgan, Kemal Tahir gibi yazarlar da var bu sefer işin içinde.
Aslında Özgüç'ün anlattıkları sadece Türk sineması ile ilgili değil. Biraz da Türkiye gerçeklerini anlatıyor. Her bir olay bu memleketi anlamak için anahtar adeta.
Mesela Attila İlhan'a daha Yeşilçam'ın ilk yıllarında 'copy paste' senaryo yazmasını teklif eden, seyircinin duygularını istismar ederek para kazanmaya çalışan yapımcı tipini düşünün. Aradan yıllar geçti ama hâlâ benzer kafadaki yapımcılar yok mu hayatımızda. Ya da Yeşilçam altın yıllarını yaşarken "Türk sineması yoktur" diyen şair ve yazarları bir düşünün. Gerçeği bir türlü kabul edemeyen aydın tipi. Bugün de var bu tür insanlar hayatımızda. Ciddiyetleriyle nam salan siyasetçilerin hepimiz gibi filmlerde duygulanabileceği gerçeğini unutalı çok oldu. Ama film izleyip göz yaşı döken cumhurbaşkanları vardı bu memlekette...
Agah Özgüç de zaten "Türk sinemasını, özelde Yeşilçam'ı Türkiye gerçeklerinden bağımsız düşünmemek gerek" diyor.
KADİR SAVUN'UN KAYIP FİLMİ TRT ARŞİVİNDE UNUTULDU
Kadir Savun sinemamızın en babacan oyuncularından biridir. O ve onun gibi karakter oyuncularına, Yeşilçam gerçekleri göz ardı edilerek, hep aynı tipleri canlandırdığı eleştirileri getirilir. Lakin Savun 1962'de İkimize Bir Dünya filminde farklı bir rolle ve şahane bir performansla seyirci karşısına çıkar. John Steinbeck'in Fareler ve İnsanlar filminin serbest uyarlaması olan filmde Savun, güçlü kuvvetli ama akli dengesi bozuk Lennie karakterinden ilhamla Durmuş'u oynar. Filmlere zor yıldız veren sinema yazarı Tuncan Okan filmle ilgili "Hayret!.. Türk sinemasında akla gelmeyecek, hele böyle keşmekeşin içinde hiç ümit edilmelecek bir sıçrama... Nasıl olmuş havsalamız almıyor" yazar. Savun performansıyla övgüler alsa da hatta yılın erkek oyuncusu seçilse de bu performansı hafızalara kazınmaz. Çünkü film kayıptır. Agah Özgüç "Kimine göre TRT arşivinde unutulmaya ya da çürümeye terk edilmiş" diyerek filmin nerede olabileceğine dair adres de gösterir.
'DİKKAT İBRAHİM BENİ TAKLİT EDECEK'
İbrahim Tatlıses'in yıldızı parladığı dönemlerde onu dikkatle takip eden isimlerden biri de Yılmaz Güney'dir. Güney, İmralı Cezaevi'nden yakın arkadaşı Nihat Behram'a bir mektup gönderir. Mektupta "İ. Tatlıses adındaki türkücü, yakında 'Top Star'lardan biri olacak. Amaçları içi boşaltılmış, arabeskleştirilmiş bir Yılmaz Güney yaratmak. Bunun önünü kesmeliyiz. Bu adamı bul ve bir filmimizde başrol teklif et, gerisini bana bırak" yazar. Lakin Nihat Behram o günlerde ne Tatlıses'i ne de Güney'in öngörüsünü önemser. Tatlıses kısa zamanda Güney'in deyişiyle Top Star olur. Ve sinema macerasında Yılmaz Güney'e öykünür, onu taklit etmeye başlar. Öyle ki işi abartıp Nasıl İsyan Etmem filminde Güney'in Baba filmindeki rolünü birebir tekrarlar. Zaten film de Baba'nın birebir ama arabesk versiyonudur.
KARA MURAT'IN KADERİNİ MAHİR ÇAYAN NASIL BELİRLEDİ?
Cüneyt Arkın ile özdeşleşen kahramanlardan biridir Kara Murat. Kariyerinin ilk yıllarında bu rol Arkın'ın sinemada efsaneleşmesini sağlar. Ama bu role onun seçilmesi normal şartlar altında olmamıştır. Kara Murat çizgi roman olarak Günaydın gazetesinde tefrika edilmeye başlanıp ilgi görünce sinema uyarlaması gündeme gelir. Çizgi romanın yazarı Rahmi Turan uyarlama için yapımcı tercihini arkadaşı Türker İnanoğlu'ndan yana kullanır. İnanoğlu'nun o günlerde anlaşmalı olduğu iki star vardır. Biri Yılmaz Güney diğeri Cüneyt Arkın. İkili Kara Murat için kimi seçeceğini düşünürken o günlerde Yılmaz Güney, Mahir Çayan'a yardım ettiği gerekçesiyle tutuklanır ve Kara Murat olarak Cüneyt Arkın seçilir. Agah Özgüç "Türkiye'deki her türlü olay sinemayı öyle ya da böyle etkilemiştir. Dönemin siyasi olaylarının sinemaya etkisinin tuhaf bir öyküsüdür bu. Ama iyi ki de böyle olmuş ve Kara Murat için Cüneyt Arkın seçilmiştir" diyor. Çünkü kılıç ve dövüş ustası Cüneyt Arkın Kara Murat'ın yıldızını parlatır...
KEMANCI HAZİN HAZİN ÇALAR BEN FİLMİ ANLATIRIM
Hababam Sınıfı'nın pinti müdürü tiplemesiyle tanınan Muharrem Gürses aslında melodram çekme konusunda usta bir yönetmendir. Buna rağmen yapımcıları çekeceği filmlere para koymaları için ikna etme konusunda zorluk yaşadığı olur. O da kendince sinema tarihimizin en ilginç ikna yöntemlerinden birini bulur. Kendisinden dinleyelim: "Senaryoları prodüktörlere kabul ettirmek için, ağlayarak, ıstırap çekerek tek tek sahneleri canlandırıyordum. Bir de kemancı getiriyordum yanımda. Fonda hazin hazin keman sesi. Ben anlatıyorum: 'Burada kötü adam kızı aldı götürdü. Gırtlağına bastırdı boğuyor..." Gürses'in yöntemine ikna olan yapımcılar çoktu. O da birçok melodram çekti. Ama son tahlilde bu melodramlar onu tatmin etti mi derseniz kendisi versin cevabı: "Evet çok kazandım çok beğenildim. Ama istediklerimi de tam anlamıyla yapamadım."
CUMHURBAŞKANI CELAL BAYAR'I AĞLATAN FİLM: HIÇKIRIK
1953 yapımı Kerime Nadir'in romanından uyarlanan Atıf Yılmaz'ın çektiği Hıçkırık filmi zamanında kapı pencere kırdıran yapımlardan biridir. Nedret Güvenç'in sinemada dikkatleri çekmesini sağlayan filmin özelliği, izleyen seyirciyi gözyaşlarına boğmasıdır. Atıf Yılmaz, anılarında seyircilerin gözyaşları içinde sinema salonundan çıktığını anlatır. Kitaptan öğrendiğimiz kadarıyla Atıf Yılmaz'ın anılarında üstünde pek durulmayan bir ayrıntı vardır. "Meğer ağlayanlar kervanına Cumhurbaşkanı Celal Bayar da katılmış. Kendileri filmin namını duyup köşkte seyretmişler" diye anlatılır bu ayrıntı.
TURİST ÖMER BİR ASKER ARKADAŞI HATIRASI
Sadri Alışık'ın Turist Ömer tiplemesi sinemamızın unutulmaz karakterlerinden biridir. O meşhur selamı malum Sadri Alışık ile özdeşleşmiştir. Genel olarak Turist Ömer tiplemesinin ortaya çıkış öyküsü karakterle özdeşleşen o meşhur şapkayı Sadri Alışık'ın bulması üzerinden anlatılır. Ya da dolmuşta tanıştığı bir gençten ilham aldığı söylenir. Oysa durum farklı. Onu da kitaptan Alışık'ın anlatımıyla öğreniyoruz: "Ahmet Güzelce adlı bir asker arkadaşım vardı. Ben askere gittiğimde, o uzun zamandan beri askerdi. Disiplinsizliğinden hem askerliği uzuyor hem de devamlı dayak yiyordu. Künyesini hiç doğru okumazdı. Külhani bir yürüyüşü vardı. Bu arkadaş balıkçıymış. Buna 'Oku ulan künyeni' diyorlardı. O da 'Balıkhaneden Uyuz Ahmet sallala Muhammet' diyor ve selamını da benim filmde verdiğim şekilde veriyordu. Onun bu künye ve selam veriş tarzı dikkatimi çekti ve sinemada Turist Ömer filmlerine başlayınca hareketlerini ve selamını kullanmaya başladım"
ŞORAY'IN FOTOĞRAFI NEDENİYLE ADLI'NIN TOPLATMAK İSTEDİĞİ DERGİ: KARNAVAL
1950'lerden 1990'lara kadar Yeşilçam'ın en büyük destekçisi sinema oyuncularına özel önem veren dergilerdir. Star sisteminin uygulandığı Yeşilçam'da, star yaratma, var olan starların yıldızlarını parlatma işlevi görürler. O dergilerden biri de Karnaval'dır. Agah Özgüç'e göre modern erkek dergiciliğinin öncüllerindendir. Bir sayısında Türkan Şoray kapak yapılır. Abdullah Deveci'nin çektiği yandan hafifçe göğsü görünen Şoray fotoğrafı kullanılır kapakta. Fakat Şoray'ın o dönemki hayat arkadaşı iş insanı Rüçhan Adlı bu kapaktan hoşlanmaz. Dergiyi toplatmak ister. Ama bir gazeteye verilen Türkiye'de eşine rastlanmamış bir dergi ilanı nedeniyle Adlı amacına ulaşamaz. Ve dergi yok satar.
ATTİLA İLHAN'A 'COPY PASTE' SENARYO YAZMA TEKLİFİ EDEN BİR SİSTEM, YEŞİLÇAM
1950'lerin başı, Yeşilçam'ın temelleri yeni atılıyor. O dönem senaryo da yazan şair Attila İlhan, büyük bir film şirketinin yazıhanesine iş görüşmesi için davet edilir. İlhan'ın, yazıhanenin duvarındaki tuhaf tablo dikkatini çeker. Onu iş için çağıran yapımcının gözünden kaçmaz bu durum ve açıklama yapma gereği duyar: "Güzel bir çare bulduk. Her mevsim iş yapan filmleri üst üste seyrediyoruz. Seyircinin çok güldüğü ya da ağladığı, heyecanla alkışladığı sahneleri tespit edip bu tabloya yazıyoruz. Önümüzdeki mevsim, bu beğenilen sahneleri birleştirip bir senaryo yazacağız. Sizi onun için çağırmıştık." Agah Özgüç "Türk sinemasında kimi yapımcıların aklı hep hergeleliğe çalıştı. Bu da işte önemli bir hergelelik örneği" diyor.
TÜRK SİNEMASINI SEVEMEYEN ŞAİRLER!
1968 yılında Yeni Sinema dergisi bir soruşturma yapar ve "Kendi sanatımızın ülkemizde vardığı çağdaş aşama karşısında Türk sinemasının durumu nedir?" diye dönemin yazar ve şairlerine sorar. Fakat cevaplar çok çarpıcıdır. Yusuf Atılgan "Bugünkü durumuyla Türk sinemasından bir sanat türü olarak söz edilemeyeceği kanısındayım" der. Ece Ayhan'ın yanıtı "Türk sineması, sinema değildir tümüyle başarısızdır" şeklindedir. İlhan Berk "Türk sinemasına yazarlar girmeli. O zaman bir Türk sinemasından söz edilebilir" şeklinde soruşturmaya cevap verir. Oğuz Aral "Kurutulması gereken bir bataklık" dese de "Bataklığın içinde Lütfi Akad, Atıf Yılmaz, Metin Erksan ve Memduh Ün gibi gerçek sinema adamları çıkmıştır" diyerek daha adil bir tespit yapar. Ceyhun Atıf Kansu "Az da olsa övülebilir filmler gördüm" diye cevap verir. Özgüç bir dönem kimi aydınların Türk sinemasını toptan reddetmesine tepkili "Fransız film eleştirmeni ve yönetmeni Alexandre Astruc aydınların sinemayı sevmeyişini özetle şöyle yorumlar" diyor: "Hayatın reddidir..."
İLK UZUN METRAJ FİLM CASUS'UN BİLİNMEYENLERİ
Sinemamızın ilk yıllarına ilişkin tartışmaları Fuat Uzkınay'ın çektiği Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı belge filmi bloke eder. Bir de Sedat Simavi'nin çektiği, sinemalarda gösterilen ilk uzun metraj filmlerden olan Casus filmi vardır. Özgüç kitabında bu kayıp filmle ilgili bilinmeyenlere işaret ediyor. Konusu ve kimlerin rol aldığı tam bilinemeyen filmle ilgili kitapta önemli bir belge sunuluyor. Özgüç'ün kitapta yer verdiği belge Casus filminin hem oyuncularını hem de konusunu yazan Osmanlıca ve Fransızca yapımın broşürü. Filmde Elise Binemeciyan, Hasan Cevad, Reşit Rıza, Nurettin Şefkati, Muhavvit Refet rol alırlar. Film bir aşk ve casusluk öyküsü. Özgüç'e göre bu belge ile konulu ve ilk uzun metraj Türk filmi Casus'un gerçek öyküsü gün ışığına çıkmış oluyor. "Darısı" diyor "Simavi'nin diğer filmi Pençe'nin başına."
USTA YÖNETMEN MEMDUH ÜN'ÜN EROTİK FİLMLERİ
Hem yapımcı hem de yönetmen olarak sinemamızın çınarlarından biridir Memduh Ün. Fakat onun vakti zamanında erotik filmler furyası döneminde bu furyaya katkı sunan filmler çektiği bilinmez. Turhan Ün adıyla üç film çeker Memduh Ün. Peki böylesi bir yönetmen neden bu tür filmler çeker? Kendisinden dinleyelim: "Kadri Yurdatap (yapımcı) iflas etmek üzereydi. İşleri bozulmuştu. Adana, Karadeniz işletmelerinden ikişer film teslim etmek üzere avanslar almış, ama filmleri çekememişti. İşletmeler 'Ya para ya film' diye bastırıyordu. 'Seni bu durumdan kurtarırım' dedim. İşletmelere kefil oldum. Karşılığında iki filmlik daha avans aldım. Benim sözüm ve imzam geçerli olduğu için verdiler. İlk filmin yönetmenliğini benim yapacağım, senaryosunu Pepsi adlı oyundan Safa Önal'ın uyarladığı Kadınım filmi olacaktı. O günlerde seks filmi furyası vardı. Bu nedenle seks sahnesi de koyduk. Temel Gürsu'ya rica ettim, geldi çekti bu sahneyi. Mine Mutlu ile Ünsal Emre arasındaki yatak sahnesiydi. Filmin jeneriğine yönetmen olarak Turhan Ün yazdık. Film büyük iş yaptı."
BU HABERLERE GÜLMEKTE HAKSIZ MIYIM?
Türkiye'de 'tüm zamanların en çok izlenen filmi', 'sinemamızda seyirci rekorları' gibi ifadelerle yazılan haberlere çok güldüğünü söylüyor Agah Özgüç. "Çünkü" diyor "Bu rakamlar doğru değil. Ülkemizde düzenli olarak 1989'dan itibaren rakamlar tutuluyor. Öncesi detaylı bir şekilde bilinmiyor." Ve kitabında o önceki döneme ait seyirci rakamlarıyla bir araştırmaya yer veriyor. Yongo Bozis'in 'Sayılamalara göre Türk sinemasının ekonomik durumu' başlıklı araştırması 1927'den 1967'ye kadar İstanbul'da şehrin nüfusu ile sinemaya giden seyirci rakamlarını içeriyor. 1927'de İstanbul'da 690 bin kişi yaşıyormuş ve 2 milyon 486 bin kişi sinemaya gitmiş. 1967'de İstanbul nüfusu 1 milyon 890 bin. Sinemaya giden seyirci sayısı ise 50 milyon 603 bin. Özgüç "Türk sinemasında 2017'de tüm Türkiye'de sinemaya 71 milyon kişi gitti. Rekor haberleri yapılmıştı. Oysa 1967'de sadece İstanbul'da 50 milyon bilet kesilmiş. Peki bu haberlere gülmekte haksız mıyım?" diyor.