Aylardır, bugüne kadar alışık olmadığımız bir savaş veriyoruz. Bugüne kadar koronavirüsle ön cephede sağlık çalışanları çarpıştı, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir mücadele verdi. Şimdi kartlar yeniden karılıyor. Salgının en azından şimdilik etkisini yitirmesi, vaka sayılarının düşmesiye, yeni normal diye kodlanan süreçle birlikte hayatın çarkları her anlamda dönmeye başladı. Belirtilen kurallar dahilinde sosyal ve ekonomik hayat yeniden, yeni dönemin kurallarıyla işliyor.
Tam da bu noktada, salgının psikolojik, sosyolojik ve ekonomik etkilerini değerlendirmek ve bunun üzerine toplumla ilgili politikalar oluşturmak için Sağlık Bakanlığı Toplum Bilimleri Kurulu kuruldu. Sosyal bilimlerin pek çok alanından uzman, yeni dönemin şartları, insanda yarattığı, yaratacağı haller üzerine çalışıyor. Hayatın normalleşmesini sosyal açından izliyor, yön çiziyor.
Yeni normal sürecinde insanların yeni kurallara uymasında bile farklılıklar görüyoruz. Kimisi aşırı derecede uyumlu, hatta sokağa adım atmayı hâlâ düşünmezken, bir kısmı salgını yok sayabilecek rahatlıkta olabiliyor. İşte Toplum Bilimleri Kurulu'nun gözlemleri pek çok konuda olduğu gibi bu noktada devreye giriyor.
Toplum Bilimleri Kurulu'nun psikiyatr üyesi Prof. Dr. Erol Göka'yla salgının psikolojik etkilerini, toplumda gözlenen yansımalarını ve kurulun gelecek planlarını konuştuk.
- Dünya bugüne kadar pek çok salgın hastalık yaşadı. Sizce Covid 19'un bu salgınlardan farkı nedir?
- Covid-19 salgını insanlık tarihindeki tek küresel salgın değil, hatta en ölümcül olanı da değil ama galiba psikolojilerimiz ve toplumsal hayatımız üzerinde en etkili olanı olacak. Covid-19 küresel salgınının öncekilerden en büyük farkı, küreselleşmiş bir dünyada ortaya çıkması ve bunun sonucu olarak büyük bir hızla yayılması ve sürecin hemen tüm parçalarının dünyanın her yerinde, neredeyse aynı zamanda izlenmesi... Böyle bir tablo hem salgının korku, endişe, travma olumsuz psikolojik etkilerini artırdı hem de bilgi bombardımanıyla gelen belirsizliğin tüm psikolojileri sarmasına neden oldu. Diğer büyük fark ise, ilk kez bir küresel salgının bir biyolojik terör olabileceğinden bahsedilmesi, Dünya Sağlık Örgütü'nün dahi kavgaya dahil edilerek insanlar ve ülkeler arasında güvensizliğin had safhaya ulaşmasıydı.
- Sizce toplum, bu salgının psikolojik etkilerini yaşamaya başladı mı? Yoksa ilerleyen zamanlarda mı çıkacak asıl etkileri?
- Salgının başladığı ilk günlerden itibaren salgının psikolojik etkileri, hızla ortaya çıktı, yayıldı ve şiddetlendi. Önce kendimizin ve yakınlarımızın hastalığa yakalanacağı korkusu ve endişesinden köken alan takıntılı düşünce ve davranışlar, sonra dünyanın her yerinden ölüm tablolarını da içeren görüntülerin sürekli gözümüzün içine sokulması nedeniyle travmatik etki psikolojilerimizi işgal etti. Salgın sürdükçe gerek bizzat hastalığa yakalananların vefat etmeleri gerekse sosyoekonomik hayatta maddi ve manevi bakımdan kayıpların artması nedeniyle matem süreçleri psikolojik tabloya eklendi. Gündelik hayatın etkilenmesi ve eve kapanmalar yüzünden izolasyona bağlı engellenmeler, psikolojik gerilimi ve çatışma ortamını daha da tetikledi. Tüm bunların bir araya gelmesi ve evde kalma sürecinin mecburiyetleri madde bağımlılıklarının, teknoloji ve internet bağımlılıklarının çoğalmasına sebep oldu.
- Sağlık Bakanlığı Toplum Bilimleri Kurulu bu süreçte nasıl çalışıyor? Karar ve tavsiyelerinizde nasıl bir yol izliyorsunuz?
- Kurulumuzun ilk toplantısında Sağlık Bakanımız, pandeminin "kontrollü sosyal hayat" adını verdikleri ikinci safhasına geçildiğini ve bu dönemde ortaya çıkan toplumsal sıkıntıların farkında olduklarını, salgınla mücadelenin büyük oranda toplum bilimleri verileri ve yaklaşımlarıyla gerçekleştirilecek bir mücadele olduğunu vurguladı. Şimdilik kurulumuz farklı bilim dallarına mensup altı kişiden oluşuyor. Sürekli birbirimizle görüş alışverişinde bulunuyoruz, bakanımızın ve üst düzey bakanlık yetkilileriyle birlikte haftada bir de toplanıyor, gerek tek tek gerek ortak kanaatlerimizi ve önerilerimizi bir tutanak halinde bakanlığa iletiyoruz. Berraklaşan ortak kanaatleri medya aracılıyla kamuoyuyla da paylaşmaya çalışıyoruz.
HATALI BİLGİ KAYNAKLARI İNSANLARI YORDU
- Bahsedilen tedbirlerle (maske, mesafe, hijyen) pek çok kısıtlama kalktı. Kimi insan aşırı derecede takıntılı bir şekilde sokakla mesafeliyken, kimisi de durumu yok sayarcasına 'eski normal'de yaşamakta ısrarlı? Her iki durumu da nasıl yorumluyorsunuz?
Bunlar için nasıl önlemler alınmalı?
- Bu verdiğiniz örnekler, Toplum Bilimleri Kurulu'nu bugüne kadar en çok meşgul eden sorular. Hemen hepimiz mutlaka hayatlarımızın epeyce bir süre, tedbirleri elden bırakmadan, yeni normale göre, kontrollü bir sosyal hayat olması gerektiğinde uzlaşıyoruz. Ama bir kısmımız bir türlü buna tam uyum sağlayamıyor ya da tedbirleri çevremizi ve kendimizi sıkıntıya sokacak kadar çok abartabiliyoruz. Nasıl her bir insan koronavirüsü kendi fiziksel bünyesiyle karşılıyorsa her birimiz bu küresel salgına karşı kendi psikolojik potansiyellerimizle direnmeye, savunmalar geliştirmeye çalışıyoruz. Kimimizin boşvermeci ve lakayt kimimizin aşırı takıntılı olması bu yüzden... Kimi zaman da hatalı bilgi kaynakları, yanlış inançlar psikolojimizi alt üst edebiliyor. Farklı meslekten, yaşlardan insanlar yaşananları kendilerine göre hayli farklı algılayabiliyor. Kadınlar veya erkekler aynı konularda pekala değişik düşünebiliyorlar. Genellikle "biz adam olmayız" şeklinde toptancı düşünmeyi seçiyoruz ama aslında her insanın, her kesimin algılama, düşünme ve davranma şekilleri üzerinde ayrı ayrı düşünmek gerekiyor. Hepsinin nedenleri ve iletişim dili ve çözüm yolları, doğal olarak çok ayrı. İşte kurulumuz tüm bu nedenleri ortaya koymak ve düzgün bir iletişim stratejisiyle, olabildiğince fazla insanın, yeni normali benimseyerek, onun kurallarına uygun davranmasının nasıl sağlanabileceği hususunda görüşler, öneriler geliştirmek durumunda. Elden geldiğince bunu yapmaya çalışıyoruz.