Hem popüler hem yeraltından bildiriyor. Nasıl oluyorsa oluyor. Sırrı onda! Sözleri de, müziği de ele avuca sığmıyor. Bir yönüyle popüler müziğin avangart şairi de diyebiliriz gönül rahatlığıyla. Müzik aleminin boyalı kuşu olduğunu da iddia edebiliriz. Yasemin Mori'den bahsediyoruz elbette. Yola çıktığı ilk günden beri hem kendini, hem bizi şaşırttı farklı, ters köşe işleriyle. Alıştırdığı tarzdan her zaman bile isteye uzaklaştı, üzerine yenilikler ekledi. Açtı, genişletti, bazen daralttı. Rock'tan trip hop'ın karanlık sularına, sazlı cazlı, baslı dümbelekli bir müzik ve hayat serüveninin; en önemlisi de kendi özgün masalının kahramanı oldu. O masaldan kendine tatlar, dokular, paylar çıkaranlarla ruhdaşlık kurdu. Mori bu kez de, elektronik seslere ve karanlık bir dansa meyilli Beni Bana Bırak single'ıyla huzurlarımızda. Yine yüzde 100 Mori usulü bir harmanla. Mori'yle müzik ve hayat serüvenini konuştuk...
- Öncelikle tebrikler... Beni Bana Bırak müthiş bir şarkı ve klibi de müthiş. Sizinle ilk albümünüz çıktığında röportaj yapmıştık. 11, 12 sene önce... Bu zaman zarfında araya üç albüm ve single'lar girdi. Müzik serüveninize baktığınızda nasıl bir değişim ve gelişim görüyorsunuz?
- Çok teşekkürler, evet hatırlıyorum çok da güzel zamanlardı. 'Müzik serüveni' o kadar doğru bir cümle ki benim için. Maceracı ve arayışçı bir ruhum var, kendimi tekrarlamak, bir yol bulup oradan risk almadan ilerlemek beni boğuyor. Bir albüm tamamlandığında aynı sound ve anlayışta yeni bir şeyler yapmak benim için hiç cazip değil. Müzik benim için tüm hayat felsefemi yeniden kurgulayabildiğim, kendimi, hayata dair farkındalıklarımı yeniden keşfettiğim, kendimi yeniden yaratabildiğim bir alan. Bir anka kuşu gibi her serüven sonrası eski beni yakıp yeniyi tekrar doğurmaya bakıyorum. Bunun için de hep farklı tınıların arayışına düşüyorum.
- Kendi söz ve müzikal evrenini yaratabilen bir müzisyensiniz. Rock, punk, trip-hop, elektronik müzik, caz... Tanımlara sığmıyorsunuz aslında... Bu tanımlardan azade dünyanız nasıl oluştu?
- Müziğin birliğine inanıyorum, hakkı verilerek yapılan her müzik türüne eşit derecede yakın hissediyorum. Müzik konusunda 'asla' diyebileceğim hiçbir alan yok. Bir türkü, bir roman havası, arabesk bir tını, bir avangart caz parçası benim için eşit derecede güzel olabilir. Dolayısıyla bu zenginliğin, bu okyanusun içerisinde sınırlamalar olması bana komik geliyor. Dünyada her şey sınırlamalar ve kategoriler içinde daha kolay satıldığı için var olan bir projeksiyonun bir parçası olmayı reddediyorum. Sonuçta tüm tarzlardan ödünç aldığım seslerle kendi öznel müzikalitemi oluşturmaya emek harcıyorum.
MÜZİĞİN YAPILIŞ ŞEKLİ DEĞİŞİYOR
- Beni Bana Bırak, daha önceki akustik seslerin de ön planda olduğu deneysel işlerinizden farklı bir yerde duruyor sanki. Bir önceki şarkınız Rampa Stampa da böyleydi... Dansa daha meyilli, ama karanlık bir şarkı. Bugün geldiğiniz müzikal noktayı (belki de kafayı) bu şarkı üzerinden nasıl anlatırsınız?
- İlk üç albümüm ve hatta dördüncüsü de tamamen akustik seslerden oluşuyordu ve bir çeşit grup müziği olarak tasarlanmıştı. Son iki single'ımda daha fazla elektro akustik bir sound'un peşine düştük. "Elektronik sound'ları nasıl en organik biçimde duyururuz"u araştırmaya giriştik. Benim uzun zamandır deneyimlemek istediğim bir alandı. Dünyada müziğin yapılış şekli sürekli değişiyor, teknolojinin nimetlerinden faydalanmayı ve kusursuz bir kulak deneyimi sunabilmeyi uzun zamandır istiyordum. Elektronik tınıları nasıl ve kimin kulağıyla yakaladığınız da önemli. Bugün müziğin m'sinden anlamayan insanlarla aynı teknolojik altyapıyı paylaşsak da, müzik insanı olup evrensel müzik kültürü ve bilgisine sahip olan kişilerle bu müziği icra etmenin arasındaki fark; duyan kulaklara öyle aşikar ki... Ne tarz müzik olursa olsun iyi müzisyenlerin işin içine bambaşka bir boyut kattığını gözlemliyorum.
- Çağrışımlar, saykodelik haller, tam bir yerinden tuttuğumuzu sandığımız anda elimizden kayan sözler... Bir röportajınızda "Anlaşılmak yerine hissedilmeyi tercih ederim" demişssiniz... Sözel dünyanızın besin zinciri nedir?
- Çok sağ olun. Entelektüel insanları sürekli olarak dinliyorum, bilimsel ve teknolojik gelişmeler, dünyanın nereye gittiğine dair farklı bakış açılarına çok meraklıyım. DeliBando ve Finnari Kakaraska albümlerinde tamamen doğanın ruhu, şamanizm, arketipler, Jung'un bilinçaltına dair teorileri, dünyadaki devrimsel hareketler, yani gerçekte kim olduğumuz, insanın özüne dair meraklar ve metafizik konular ile ilgileniyordum. Estrella da daha fazla dünyevi zevkler, arayışlar, hazlar üzerine bir albüm. Hiçbir kurala kaideye inanmadan kafamda her ihtimali hep sorgulanabilir halde açık bırakırım ve hayatın önüme getirdiklerini en iyi nasıl değerlendirebileceğime bakarım. Fantastik hikayeler evreninin göz kırpışlarını yakalamaya çalışıyorum.
5 ŞARKI 3 KİTAP
- Çok zordur bu tür kategoriler biliyorum ama sizden, hayatımın fon müziği diyebileceğiniz beş şarkı istesem...
- Favorite Things (John Coltrane), Clair de Moon (Debussy), Only Thrill (Melody Gardot), Akşam Yine Gölgen (Münir Nurettin Selçuk) ve Ay Işığı Sonatı (Beethoven). - Aynısını kitap için istesem. Bu kez üçe indirelim... - İlahi Komedya (Dante), Suç ve Ceza (Dostoyevski) ve Don Kişot (Miguel de Cervantes)
YANLIŞ GİDEN SİSTEM STOP ETTİ
- Bu salgın günlerini nasıl geçiriyorsunuz? Neler düşündürüyor size bu günler?
- Ne yalan söyleyeyim, yanlış giden bir sistemin stop etmesi belli bir açıdan olumlu. Bu durum kimi insan için çok zorlu farkındayım ama daha genel bir bakış açısından baktığımızda insan evrimine katkıda bulanabilecek bir süreçten bahsediyoruz. Ve kesinlikle evrimimizin iyi yönde hızlanmasına ihtiyacımız var.
AŞKA LAF YOK
Beni Bana Bırak'ta yanlış algılamıyorsam, aşktaki güç savaşı teması da var... Severken savaşmak, savaşırken sevmek... Bu aşkın doğasında mı var size göre, yoksa aşırı arızalı bir durum mu?
- Aşk kusursuz bir olgu. Arıza bizde. Kendilerini, egolarını çok mühim sanan, faniliğe, dünyeviliğe inanmış biz insancıklara gül bahçesi versen yolarlar. Yoksa aşkın doğası insan beyninin anlayabileceğinin çok ötesinde mucizevi ve derin, aşktan baktığında güç savaşları komik. Aşka laf yok, insanların algısı kadar işte aşk.