Bir üniversite var ederken... Güler Sabancı'nın Alfa Yayınları'ndan çıkan ve Sabancı Üniversitesi'nin kuruluşunun hikayesini anlattığı kitabı bu başlıkla karşımıza çıkıyor. 1980'li yılların ortalarından itibaren Sabancı Ailesi'nde filizlenmeye başlayan bir üniversite kurma fikrinin tüm süreçlerine ışık tutan kitap aslında üniversitenin hikayesinden öte birçok anekdotu da önümüze sunuyor.
Öyle ki bu anekdotlardan birisi Cumhuriyet tarihine damgasını vurmuş iki aile reisinin bugün Sabancı Müzesi'nin girişinde bulunan bir at heykeli sayesinde tanışma hikayesi, nasıl mı? Anlatalım... Yıl 1951... Güler Sabancı'nın dedesi Hacı Ömer Sabancı Moda'daki Mahmut Muhtar Paşa Köşkü'nden çıkan eşyaların satıldığı bir müzayedeye katılır... Satışta üç heykel vardır: bir boğa, bir geyik ve bir at.
Müzayedenin bir diğer katılımcısı ise Vehbi Koç'tur. Gelin gerisini Güler Sabancı'dan dinleyelim: "Dedem antikaya, heykele meraklı ve atı almak istiyor. Müzayede başlıyor. At satışta. Vehbi Bey iyice bastırıyor. Dedem de... Bir o, bir diğeri derken sonunda at dedemde kalıyor ama çok yüksek bir fiyata. Köşkü 300 bin liraya almış, atı 60 bin liraya! O kadar yüksek. Sıra geyiğe geliyor.
Bu kez dedem yükseltiyor fiyatı. Vehbi Bey atı kaçırdı, geyiği almak istiyor. Sonunda o da yüksek bir fiyata alıyor. Böylece birbirlerini tanımış oluyorlar." Ha, müzayededeki boğa heykeline ne oldu derseniz, o şu an ne Koçlarda ne de Sabancılarda, hepimizin gözünün önünde bir yerde, Kadıköy'deki Altıyol Medyanı'nda "meşhur boğa heykeli" olarak vazifesini sürdürmekte... İşte Bir üniversite var ederken, Sabancı Üniversitesi'nin kuruluş hikayesinin yanında böylesi bir öyküyü de getiriyor önümüze, pek tabii üniversiteye ilişkin daha birçok yaşanmışlık da var bu satırlarda...
ŞERİF MARDİN İSYAN ETTİ
1995 yılının yaz aylarında Güler Sabancı önderliğinde çok önemli bilim insanlarının yer aldığı bir araştırma konferansı kurulur. Konferansın amacı kurulacak üniversitenin kabaca nasıl bir üniversite olacağını belirlemektir. Uzun süren tartışmalar Türk sosyolog ve siyaset bilimi tarihinin en efsane hocalarından Şerif Mardin'i bir noktada epey bunaltır. Mardin'in "Sabancı Ailesi'ne büyük saygım var ama böyle konferans olmaz. Ben yeni bir üniversite kurulacak diye fikirlerimi anlatmaya geldim.
Konferans başlayalı 12 saat olmuş, bir türlü gelemiyoruz üniversite konusuna" çıkışı salondaki genel sıkıntının adeta bir dışavurumu olur. Kıdemli hoca, bu işin böyle yürümeyeceğini aile büyükleri Hacı ve Sakıp Sabancı'ya anlatmayı aklından geçirirken Güler Hanım devreye girer: "Sizi ikna edemezsek üzülürüz ama sizi de çok yormak istemeyiz, ben yokum derseniz anlarız. Biz bütün riski aldık üzerimize Hocam, ben de aile de..." Şerif Mardin "Aile de" ifadesinden etkilenir ve "Demek Sakıp Bey de haberdar bu durumdan" der. Hoca biraz olsun rahatlamış ve sakinlemiştir. Fakat ilginç olan o esnada ne Hacı Sabancı ne de Sakıp Sabancı işleyişe dair detaylı fikir sahibi değildir! Güler Sabancı ufak bir risk almış ve başarılı da olmuştur.
YÜZYILLARCA SÜRECEK BİR PROJE
Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı'ya bu kitabı nasıl hislerle yazdığını ve üniversitenin hayatındaki önemini sorduk. Sabancı düşüncelerini şöyle özetliyor:
"Bir üniversite var ederken... kitabının çıkış noktasında bu yola beraber çıktığımız ancak artık aramızda olmayan amcalarım merhum Sakıp Sabancı, merhum Hacı Sabancı, merhum Özdemir Sabancı, kurucu rektörümüz merhum Tosun Terzioğlu, ilk genel sekreterimiz merhum Hüsnü Paçacıoğlu, Hocam merhum Işık İnselbağ gibi çok kıymetli isimleri anma isteğim yatıyor.
Bir vakıf üniversitesinin başarılı olması ancak ona kendini samimiyetle adayanlarla mümkün oluyor. Sabancı Ailesi ve Sabancı Vakfı'nın desteğinin her zaman üniversitenin arkasında olması da bizi bugünlere başarıyla getiren en önemli faktörlerden. Bu ayrımı göstermesi bakımından da kitaptaki anlatıların önemli bir ders niteliği taşıdığına inanıyorum.
Kitabın tamamlanması iki yıl sürdü ve üniversitemizin 20. yılına denk geldi. Ben başlangıçtan bugüne uzanan dönemi anlatıyorum ama üniversite yüzyıllar yaşayacak bir proje. Bir üniversiteyi asıl var edenler de, öğretim üyeleri, öğrenciler, akademik çalışmalar, araştırmalar, yayınlar ve elbette yetiştirdiği gençlerdir.
Sabancı Üniversitesi'nin önünde de uzun bir gelecek var. Dolayısıyla, bu kitabı üniversiteye dair geleceğe düşülen notların sadece bir başlangıcı olarak görüyorum."
ALTI HOCA SADECE BİR ÖĞRENCİYE DERS VERDİ
Sabancı Üniversitesi kuruluşundan itibaren iki temel ilkesinden asla taviz vermeyi düşünmez. İlki belirli bir sayının üstünde öğrenci almamak, ikincisi ise öğrencilere bölüm değil fakülte seçtirmek. Üniversiteye gelen tüm öğrenciler ilk iki yıl ortak bir müfredatın ardından devam etmek istedikleri bölümlere karar verir. Fakat bir sene enteresan bir olay yaşanır ve sadece bir öğrenci biyoloji bölümünü seçer. Hocalar ve üniversite yönetimi bölümü açmamayı düşünür fakat Güler Hanım kuruluş ilkelerinden ödün vermez. O öğrenci, tek başına altı öğretim görevlisinden lisans eğitimini alır.
KAMPÜS İÇİN ARAZİ ARANIYOR
Sabancı Ailesi üniversite için bir kampüs arazisi arıyor fakat uygun bir yer bulamıyordu. Bu noktada Hacı Sabancı'nın arkadaşı Mithat Özsan bir fikirle devreye girdi: "Orman niteliğini yitirmiş bir arazi var, Kadir Has Üniversitesi'ne tahsis edilmiş fakat Kadir Bey şehirde bir üniversite istiyor, kampüs kurmak istemiyor..."
Aile bu habere çok sevinir, uygun arazi sonunda bulunmuştur. Peki Kadir Has'tan bu arazi nasıl satın alınacaktır? Öyle ya Kadir Has kolay bir adam değildi, Sabancılarla da arasında tatlı bir rekabet vardı. Üstelik işin adı da "Kadir Has bıraktı Sabancı aldı" olmamalıydı.
Bu işi çözmek yine Mithat Özsan'a düştü, Özsan incelikle Kadir Has'ı araziden vazgeçirdi, sonra da arazi Sabancılara tahsis edildi.
AÇILIŞI TUZLA'DA YAPALIM
Üniversitenin temel atma vakti gelir çatar. Fakat o esnada arazi o kadar engebeli, o kadar kötü durumdadır ki bir tören yapmak mümkün değildir. Bu esnada mütevelli heyeti üyesi Halis Komili ortaya bir fikir atar: "Sanal temel atma töreni atalım..." Bu fikir kabul görür ve Lütfi Kırdar Kültür Merkezi'nde sanal bir temel atma töreni düzenlenir.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Sakıp Sabancı sahneye konan büyük bir düğmenin etrafına geçerler. İkisinin de şaşkınlığı yüzüne yansımıştır. Düğmenin arkasındaki dev ekranda da Tuzla'daki inşaatın canlı görüntüsü yer almaktadır, düğmeye basıldığı an arazi görüntüsü canlı olarak ekrana gelecektir ki öyle de olur. Durumun sıra dışılığını Süleyman Demirel kendine has tavrıyla şu şekilde cümlelere döker: "Temeli bu salonda attık ama açılışı Tuzla'da yapalım..."