Türk iş dünyasının önemli insanlarından Nejat Eczacıbaşı'nın "Ailemizin büyük felaketi", kardeşi Şakir Eczacıbaşı'nın ise "Hepimizin içinde onarılmaz yaralar açtı" diye anlattıkları çok acı bir olaydır, 27 Mayıs darbesi sürecinde kardeşleri Vedat Eczacıbaşı'nın ölümü. 27 Mayıs darbesi sonrasında bir kutlama için arkadaşlarıyla gittiği Beyoğlu'ndaki Gaskonyalı Toma Meyhanesi'nde, Vedat Eczacıbaşı'nın kadehini "Benim için hâlâ başbakan olan Adnan Menderes'in şerefine" diye kaldırmasına, meyhane bulunan CHP'lilerin karşı çıkmasıyla başlayan tartışmanın büyük bir felakete dönüşeceğini o günlerde kimse tahmin edemedi. Ama bir meyhane tartışması darbe atmosferinde çok farklı şekilde kullanılınca iş büyüdü. Ve bu olay, Şakir Eczacıbaşı'nın anlatımıyla "DP'yi ödünsüz savunan, Adnan Menderes'i ülkeyi kurtaran bir kahraman gibi gören" 46 yaşındaki Vedat Bey'in vefatıyla sonuçlandı.
KIŞKIRTMALARIN ETKİSİYLE TUTUKLANDI
Nejat Bey bu olayın nasıl büyütüldüğünü ve kullanıldığını Kuşaktan Kuşağa kitabında anlatır: "...Gece konserden eve döndüğüm zaman beni üzücü bir haber bekliyordu. Aldığım haberde Vedat'ın Beyoğlu Karakolu'nda gözaltında bulunduğu bildiriliyordu. Hemen gittiğim olay yerinden sorunun iç yüzünü öğrenmiştim. Lokalde, Vedat'ın ve arkadaşlarının bulunduğu yerin yakınındaki masalardan birinde de Halk Partili bazı gençlerin oluşturduğu bir grup oturuyormuş. Saatler geçip kafalar alkolle bulandıkça, iki masa arasında laf atmalar başlamış. Bir ara İnönü ve Menderes şerefine kadehler kalkmış ve durum giderek çığırından çıkmış. Sonunda çekişme kavgaya dönüşmüş ve polis müdahale etmek zorunda kalmış. Beyoğlu Polis Karakolu'nun komiseri olayın sıradan bir meyhane kavgası olduğunu söylüyordu, kardeşimi o gece karakolda tutmak zorunluluğunu adeta özür dileyerek anlatmaya çalışıyordu. Vedat'ı ertesi gün bırakmadılar. Askeri yönetimin konuyu incelemek istediğini söylediler. Biz serbest kalmasının en geç birkaç gün süreceğini düşünerek fazla üzülmemiştik. Hatta olayı izleyen gün ODTÜ Mütevelli Heyeti'nde beraber çalıştığım Milli Birlik Komitesi'nden Sami Küçük toplantıdan sonra kardeşim için bir isteğim olup olmadığını sormuş, ben de zamanın yönetiminin adalet anlayışına olan güvenimin etkisiyle bu nazik ilgiyi teşekkürle karşılamıştım. Olayların bundan sonraki akışı hiç de beklediğim gibi olmadı. Halk Partililerin masasında oturan gençlerden gidip bu olaydan ötürü kardeşim adına özür dilemeye hazırlanırken, bunların bazılarının basını ve resmi makamı ziyaret etmekte olduklarını öğrendik. Olaya, gülünç de olsa, Vedat'ın bir meyhaneden başlayarak, 27 Mayıs'a karşı hazırladığı adeta bir karşı darbe süsü verilmek isteniyordu. Kışkırtmaların etkisiyle Vedat Eczacıbaşı tutuklanarak Balmumcu Cezaevi'ne gönderildi." Bu olayın bir diğer tanıdığı ise diğer kardeş Şakir Eczacıbaşı'dır. Çağrışımlar, Tanıklar, Dostluklar kitabında o da kendi cephesinden bu olayı aktarır. Şakir Eczacıbaşı bu basit meyhane tartışmasının basına yansıyıp büyümesine engel olmaya çalışmış. Bunun için yakın arkadaşı ve Vatan gazetesinin yayın yönetmeni Özcan Ergüder ile gazeteleri ziyaret etmiş. Ziyaret ettikleri gazeteler Eczacıbaşı ailesinin bu isteğine anlayışla yaklaşmışlar. Fakat ilk haber nedendir bilinmez Ergüder'in başında bulunduğu Vatan gazetesinde çıkmış. Şakir Eczacıbaşı olayın basına yansımasıyla farklı bir hal almasını şöyle anlatır: "Vatan'ın genel yayın yönetmeni Özcan Ergüder çok yakın dostumdu; hatta olayın büyütülmesini önlemek için bazı gazetelere beraber gitmiştik. Vatan'ın başyazarı Ahmet Emin Yalman'la ailecek yakınlığımız vardı; gazete ekonomik bir darboğaza girdiğinde, Nejat Bey kuruluşa parasal katkıda bulunmuştu. Vatan'ın haberinden sonra Vedat'ın tutukluluğu uzatıldı. Vedat olan bitene anlam veremiyordu. İçine düştüğü bunalım giderek depresyona dönüştü. İntiharı denedi. Kurtarıldı. Önce Gümüşsuyu ardından Haydarpaşa Askeri Hastanesi'ne kaldırıldı."
FERİT BEY BİZİ SUÇLUYORDU
Nejat Bey kitabında Vedat Eczacıbaşı'nın tekrar intihar girişiminde bulunduğunu ve sonrasında kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdiğini yazar: "Geride doya doya göremediği iki kız yavrusu kalmıştı. Deniz bir buçuk yaşında, Pınar altı aylıktı." Bu olay aile içinde herkesi sarsar. Şakir Eczacıbaşı "Ferit Bey (Süleymen Ferit Eczacıbaşı), o günden sonra içine kapanmıştı. Nejat'a ve bana kırgındı. Vatan gazetesiyle ilişkimi biliyordu. Ben, nasıl olur da öteki gazetelerin yayımlamadığı haberi, Vatan'ın bu kadar abartarak vermesini önleyemezdim. Nejat'sa MBK'den Sami Küçük'le ODTÜ Mütevelli Heyeti'nde bulunuyordu. Bu meyhane kavgasını ona anlatıp Vedat'ın aylarca cezaevlerinde büyük bir suç işlemiş gibi yatmasını engelleyemez miydi? Ferit Bey bunları düşünüyordu ama, sanıyorum bizden çok kendini suçluyordu. İstanbul'a gelip Balmumcu'da oğlunu görse, ona sarılabilseydi, haksızlığa uğradığını söyleyebilseydi, Vedat suçluluk duygularıyla bunalıma girmeyebilir, kendine kıymayabilirdi" diye yazarak olayın aile içindeki yansımalarını anlatır.
Nurettin Sözen: Alev Coşkun heyecan göstermemizi söyledi
Peki bu ihbar olayı nasıl gerçekleşmişti? Yıldıray Oğur, Cumhuriyetin Beyaz Mağdurları kitabında Vedat Eczacıbaşı'nın başına gelen vahim olayı anlatılırken Nurettin Sözen'in olayın nasıl gerçekleştiğine dair tanıklığını aktarır: "Beyoğlu'ndaki Toma'nın lokantasına gittik. Altı kişilik bir grup geldi. Grubun başında Vedat adında biri vardı. Müziğin başlamasıyla bu şahıslar oturdukları masada Menderes için kadeh kaldırdılar. İkazlara rağmen bu hareketler devam etti. İsmet İnönü aleyhinde konuşmaya başladılar. Alev Coşkun bize heyecan göstermemizi söyledi. Patronla konuşmak üzere masadan ayrıldı. Patronla konuşması bir sonuç vermeyince Birinci Şube'ye telefon etmek istedi. İşte kavga bu sırada çıktı."
O olayla birlikte sadece babam değil hepimiz öldük
Nejat Eczacıbaşı kitabında, "Daha sonra toplumun çeşitli kesimlerinde görev yapan" dediği kardeşinin ölümünden sorumlu tuttuğu insanların isimlerini anmaz. Peki o CHP'liler kimdir? Babası öldüğünde altı aylık olan Pınar Eczacıbaşı geçen hafta Habertürk'te katıldığı bir programda meyhanede çıkan tartışma sonrası babasını ihbar edenlerin Alev Coşkun ve Nurettin Sözen olduğunu söyledi. Pınar Hanım "Babamı tanımadığımız için babamın ayak seslerini bütün hayatımız boyunca hissettik ve tabii darbenin ayak seslerini hissettik. O olayla birlikte sadece babam ölmedi. Hepimiz öldük yani ben, ablam ve annem. Annem 26 yaşındaydı babam öldüğünde. Kardeşim Deniz 1.5 yaşındaydı. Dolayısıyla bu acıyı hayatımız boyunca yaşadık. Benim tüylerim ürperiyor darbe denildiği zaman. 1960 darbesinin ne kadar acımasız olduğunun bu sadece bir tane örneği. Yüzlerce hayat, ocak söndü. Birçok insana inanılmaz zararlar verdi" dedi.
Veliniz Yassıada'da, dönün memleketinize
27 Mayıs'ta yaşanan bir başka acı hikayede Yavuz Donat'ın Off The Record kitabında vardır. Menderes 27 Mayıs öncesinde Edirne'ye gider. Küçük bir kız şiir okur. Menderes'in gittiği illerdeki en başarılı öğrenciyle görüşmesi bir gelenektir. Öğrenci yoksul ise Menderes velisi olduğunu söyleyerek öğrenciyi himayesine alır, iyi bir okulda okumasını sağlar. Edirne'de o şiir okuyan o kız Ziraat'ten emekli Mehmet Naili Efendi'nin kızıdır. Menderes "Kızım artık ben senin velinim. Kolejde, yatılı okuyacaksın" der. Kız Ankara Maarif Koleji'nde okumaya başlar, okulunun yıldızı olur. Fakat 27 Mayıs sabahı Alpaslan Türkeş'in radyodaki "Ordu memleket idaresine el koymuştur" sesiyle kızın hayatı değişir. Menderes'in okuttuğu öğrencileri kolejin müdürü çağırır "Veliniz Yassıada'da. Artık veliniz yok. Memleketlerinize dönün" der. Öğrenciler memleketlerine gönderilse de iş burada bitmez. Mehmet Nail Efendi'nin kapısına bir gün icra memuru dayanır "Kızının kolej masraflarını öde. Yoksa, yatağını, yorganını, radyonu, tencereni alacağız." Edirneli kızın adı Ahsen'dir. Ahsen eğitimine devam eder, hukuk okur. Sonra ona sevdalı Maliye'de hesap uzmanı olan Kemal ile evlenir. Aradan yıllar geçer o Kemal (Unakıtan) Maliye Bakanı olur. Ahsen de bakan eşi...
Sen mahkeme ile dalga mı geçiyorsun?
27 Mayıs darbesi ve sonrası, birçok insanın acıyla andığı bir dönemdir. Darbe sonrası Şişli'deki eğlence mekanı Çatı'da yaptığı bir şaka yüzünden müzisyen İlham Gencer de generaller tarafından sorgulanır. Kendisinden dinleyelim: "1960'larda Çatı diye bir kulüp açtım. Darbe olmuş ve Yassıada'da yargılamalar başlamıştı. Radyodan yayımlanıyor. Mahkeme başkanı Salim Başol duruşma öncesi 'Sanıklar getirildiler. Bağlı olmayarak yerlerini aldılar. Müdafiler hazır. Açık olarak duruşmaya başlandı" derdi. O dönem Başol'un bu sözleri insanların diline pelesenk olmuştu. Çatı'daki şovumda 'Seyirciler geldiler. Müzisyenler açık. Açık olarak programa başlıyoruz' dedim. Seyirciler alkışlamaya başladı. 10 dakika sonra askerler geldi. Beni Harbiye'de karakola götürdüler. Yarbay, albay derken sorguya birkaç general geldi. 'Sen mahkemeyle alay mı ediyorsun?' dediler. 'Yok efendim benim böyle bir kastım yok, radyolarda dinleye dinleye tekerleme gibi oldu Başol'un sözleri, ben de şakasını yaptım' dedim. Sorguda sözleriyle epey hırpaladılar beni ama o yıllarda biraz da ismim bilindiği için gece yarısı serbest bıraktılar. Fakat bu gözaltı sonrası hayatım eskisi gibi olmadı."