Mehmet Dürdali Karasan, Büyük Taarruz sonrasında İzmir'e giren Türk Ordusu'nun ilk askerlerinden biriydi. Daha 20 yaşında olmasına rağmen tecrübeli ve kıdemli bir askerdi. Çünkü o, 1. Dünya Savaşı'na katılması için askere alınan Onbeşliler olarak bilinen, 1899-1900 doğumlu öğrenci-askerlerdendi.
Lakin o, Onbeşliler'den de küçüktü. Çünkü 1902 doğumlu olan Mehmet Dürdali, askere alındığında 14 yaşındaydı. Okumak istediği Antalya Darülmuallim Mektebi'ne girebilmesi için babasının yaşını büyüttürmüş olması nedeniyle, daha ikinci sınıf öğrencisiyken Onbeşliler'in askere alımı başlayınca o da 14 yaşında okuldan direkt askerlik şubesine götürülmüştü.
Henüz bilmiyordu ama bütün ömrü boyunca toplamda yedi yıl dört ay 16 gün sürecek askerlik hayatı o gün başlamıştı. Mehmet Dürdali'nin, İzmir'in kurtuluşunu gördüğü sırada 20 yaşında olmasına rağmen tecrübeli ve kıdemli asker olması bu yüzdendi.
14 YAŞINDA SURİYE-FİLİSTİN CEPHESİNDE
1916'da okuldan askerlik şubesine, oradan İstanbul'a götürülen Mehmet Dürdali, buradaki askerlik eğitimi sonrası, Suriye-Filistin Cephesi'nde gönderilir.
Her türlü asker elbisesinin bile üzerinde bol durduğu bu çocuk asker, makineli tüfek konusunda uzmanlaşır ve defalarca sıcak cephe hattında bulunur. Biri elinden diğeri bacağından olmak üzere iki kere yaralanır. Hatta bacağındaki yara çok ciddidir, az daha bacağı kesilecektir. İyileşir iyileşmez kendini cepheye atar. Savaşta gösterdiği türlü kahramanlıklar neticesinde terfi alıp kıdemli bir asker haline gelir. Fakat savaşın sonlarına doğru Nablus Meydan Savaşı'nda esir düşer, yaklaşık iki yıl Mısır'daki Seydibeşin Esir Kampı'nda esaret hayatı yaşamak zorunda kalır.
Mondros Ateşkesi'ni, Mustafa Kemal'in 19 Mayıs'ta Samsun'a çıktığını, Erzurum ve Sivas kongrelerinde alınan kararları, Anadolu'da başlayan Milli Mücadele'yi bu kampta takip eder. Mısır'daki esaret hayatı bitip İstanbul'a gönderildiğinde tarihler 13 Haziran 1920'yi gösterir. Beş yıldır evinden ayrı kalan Mehmet Dürdali 14 yaşında çıktığı memleketine döndüğünde 19 yaşındadır. Bu süreçte çok sevdiği babasını kaybeden Mehmet Dürdali daha annesi ve sevdikleriyle hasret gideremeden Mustafa Kemal'in emriyle tekrar askere çağrılır.
İZMİR'E İLK GİREN ASKERLERDEN
Mayıs 1921'de ikinci defa askere alınan Mehmet Dürdali bu sefer Kurtuluş Savaşı'nın bir neferi olarak savaşacaktır. 52. Alay'a subay olarak atanır. Yine ön cephede çarpışır düşmanla. Artık çocuk görünümlü değildir. Üstelik tecrübeli ve kıdemlidir. Yunan'ı İzmir'e kadar kovalayan öncü birlikler arasındadır. Bunun için 9 Eylül'de İzmir'e giren ilk askerlerden biridir. Kurtuluş Savaşı sonrası ordu terhis edilene kadar askerlik görevini yürütür. Ancak Lozan sonrasında terhis olur.
14 yaşında askere alındığı için okuyamamıştır, elinde bir mesleği de yoktur. Yeni kurulan Türkiye gibi o da kendine yeni bir hayat çizer. Ticarete atılır. İyi bir ticaret erbabı olur. İzmir, Rodos, İskenderiye limanları arasında ticaret yapar. Kalkan'da belediye başkanı olur. Fakat 1939'da başlayan 2. Dünya Savaşı onun askeri üniformayı yeniden giymesine neden olur.
1942'de, 40 yaşındayken devlet kapısını bir kez daha çalar, yine askere çağırır. Bu sefer Muğla'daki 70. Tümen'de görev yapacaktır. 14 yaşında başlayan askerlik hayatına iki dünya savaşını ve Kurtuluş Savaşı'nı sığdıran Mehmet Dürdali, çocuk-asker olarak başladığı askerlik hayatını 3 Şubat 1944'te yedek üsteğmen olarak tamamlar.
Bu süreçte görüp yaşadıklarını da günlüklerine not eder. Onun günlüklerinde Osmanlı'nın son döneminde bulunduğu durum, hem 1. Dünya Savaşı'nda cephede yaşananlar, hem de Kurtuluş Savaşı'nın nasıl bir fedakarlıklarla verildiği anlatılır. Üstelik 14'ünde askere alınmış bir Onbeşliğin gözünden…
Onun yazdıkları yıllar sonra Paşam Nereye Kadar Çekileceğiz? adlı İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan kitapta yayımlanır.
İNÖNÜ İLE YEMEK YEDİ CEMAL PAŞA'DAN TALTİF ALDI
Mehmet Dürdali, 1. Dünya Savaşı sırasında Suriye-Filistin Cephesi'nde savaşırken savaş şartlarında pek çok namlı komutanla da tanışır. Nablus Meydan Savaşı'nda zabit vekili olarak görevlidir. Askerleriyle savaş alanında büyük kahramanlık gösterir, ama geri çekilmek zorunda kalır. Vuruşa vuruşa geri çekilirken 8. Ordu Kumandanı Cevat Paşa'yla ve askerleriyle karşılaşır. Kendini takdim eder. Cevat Paşa savaşta gösterdiği kahramanlık nedeniyle onu alnından öper ve "Bugünden itibaren yüzbaşısın, seni terfi ettirdim" der.
Suriye-Filistin Cephesi'nde karşılaştığı bir diğer komutan ise İsmet İnönü'dür. İnönü, o sırada 3. Kolordu Kumandanı'dır. İnönü ve yaveri Mehmet Dürdali'nin bağlı olduğu 127. Alay'ın karargahını ararken karşılaşırlar. Onları karargaha götürürken İnönü, Mehmet Dürdali'nin savaşla ilgili tespitlerini ilgiyle dinler. İsmini not defterine yazar. Karargaha gittiklerindeyse İnönü, Mehmet Dürdali'yı bırakmaz. Hazırlanan yemeği birlikte yemeyi teklif eder. Böylece Dürdali daha sonra Kurtuluş Savaşı'nda komutanı olacak İnönü ile birlikte yemek yer.
TÜRK ASKERİNE DON BİLE YOK
Mehmet Dürdali, Nablus Meydan Savaşı sonrasında askerleriyle geri çekilirken yolda onları gören Türk askerleri de kafileye katılır. 400 kişi olurlar. Su içmek üzere bir köye girecekken etraflarını 10 bine yakın Bedevi sarar. Bedeviler askerlerin üzerine çullanır. Ganimet için askerlerin üzerini parçalarlar. Durumu anlayan askerlerin büyük bir çoğunluğu üzerlerinde ne var ne yok çıkarıp çırılçıplak kalırlar. 50 kadar asker ise burada şehit olur. Bedeviler askerleri bir çadıra götürür. Çadırda düzgün bir şekilde Türkçe konuşan biri vardır. Osmanlı Ordusu'nun subayı iken İngilizlere esir düşen sonra da isyankar Araplar safında savaşmaya başlayan Şerif Orduları Başkumandanı Nuri Said Paşa'dır bu. Mehmet Dürdali ve yetkili subaylar Nuri Paşa'dan giymek için fanila ve don isterler. Nuri Paşa ise "Ben size bir don ve fanila verebilirim fakat bu donu almak için bir Bedevi sizi öldürebilir" der. Ve o kadar asker çıplak bir şekilde İngilizlere teslim edilir. Türk askerine don bile vermeyen Nuri Paşa ise gelecekte 1. Faysal 1921'de Irak kralı olunca önce genelkurmay başkanı sonra da savunma bakanı, sonrasındaysa sekiz kez başbakanlık yapar. Esarete düşme hali Mehmet Dürdali'nin en sıkıntılı anlattığı bölümdür anılarında.
21 AY SONRA GELEN ÖZGÜRLÜK
21 ay Mısır'daki Seydibeşin Esir Kampı'nda esaret hayatı yaşayan Mehmet Dürdali, savaş sonrası, esir Türk askerleriyle birlikte İstanbul'a gemiyle gönderilir. 13 Haziran 1920'de işgal altındaki İstanbul'a ayak basan askerleri kimse karşılamaz. Askerler Harbiye Nezareti'ne gider. Üstlerindeki kıyafetlerden başka bir şeyleri yoktur. Ve harcırahlarını alıp memleketlerine gitmeyi düşünmektedirler. Fakat askerlere harcırahları verilmez. Mehmet Dürdali bizzat Erkan-ı Harbiye- i Ummumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) Ferik Cakacı Hamdi Paşa ile görüşür. Paşa İtilaf devletlerinin verdiği bir nota nedeniyle harcırah verilmediğini anlatır. Güya İtilaf devletleri, askerlerin 'Anadolu'daki isyana' katılmasını engellemek için böyle bir nota vermiştir. Vatan için çarpışan, yaralanan esir düşen askerlere hak ettikleri harcırahın verilmemesi onları sinirlendirir. Üç arkadaş oturup Sultan Vahdeddin'e telgraf çeker. Saray'dan cevap gelmeyince askerler İşgal Kuvvetleri başkomutanı Harrington'a giderler. Burada "Sizin hükümetinizin parasına biz ne karışırız" cevabını alırlar. İngilizler olayın çözülmesi için onları bir İngiliz askerle birlikte Hamdi Paşa'ya yönlendirir. Daha sonra Damat Ferit Hükümeti'nde Bahriye Nazırı olacak olan, Genelkurmay Başkanı Hamdi Paşa askerlere harcırahlarını ve birikmiş paralarını verir. Böylece Mehmet Dürdali memleketine gidebilir.
ÖNCE OSMANLICA YAZDI SONRA TÜRKÇEYE ÇEVİRDİ
Mehmet Dürdali savaş sırasında Osmanlıca olarak tuttuğu günlüklerini, üçüncü kez askere alınıp terhis olduktan sonda Türkçeye çevirir. Bu dönemde yakın arkadaş olduğu Cevat Şakir Kabaağaçlı'dan da yardım alır. Genel olarak kumandanların günlükleri üzerinden okuduğumuz yakın tarihimizin ender olarak sıradan bir askerin gözünden anlatıldığı bu günlülerin akıcı olmasının sebebi de Kabaağaçlı'nın ince dokunuşlarıdır.