En az üç nesil onun sesiyle, şarkılarıyla büyüdü… Ruhu; incecik, şefkatli bir örtü gibi saran bir ses… Türk Sanat Müziği'nin eşsiz seslerinden Ahmet Özhan'dan bahsediyoruz elbette. Hem eşsiz musikimize hem de tasavvufa adanmış, aydınlanırken aydınlatmayı seçmiş bir hayatın icracısı Ahmet Özhan… Ahmet Özhan ve yine kendisi gibi müzikle ilgilenen, ilgi skalasında operadan Türk Sanat Müziği'ne pek çok esere yer olan eşi Filiz Özhan'la derin bir sohbete daldık. Hem salgın günlerinin onlardaki yansımalarını hem Ramazan'ın ruh dünyamızdaki anlamını hem de evliliklerini konuştuk…
- Salgın döneminde evde vakit nasıl geçiyor sizin için, nelerle meşgul oluyorsunuz?
- Ahmet Özhan: Evcil bir insanım. Evde olmak beni hiçbir zaman sıkmamıştır. İlginçtir ki, dışarıda olduğum zamandan çok daha yoğunum. İki üniversitede derslerim var, online olarak onlara katılıyorum. Canlı yayınlar oluyor çok sık sosyal medyada. Allah'a şükür biz çok uyumlu bir aileyiz, bir sıkıntımız yok. Allah herkese aynı huzuru, sevgi ortamını versin. Sıhhi konulardaki önerileri eksiksiz yerine getirmeye çalışıyoruz.
- Filiz Özhan: Gerçekten biz uyumlu bir çift olduğumuz için evde sıkıntılı geçmiyor günlerimiz. Evde olmaya alıştık.
- A.Ö: Eşimin biraz zor oldu tabii bu sürece alışması. O biraz sever dışarıda olmayı, dolaşmayı.
- F.Ö: Bütün evin alışverişiydi, işiydi, ailenin gereksinimleri bana ait olduğu için tabii ben daha çok dışarıda oluyordum.
- A.Ö: Ailenin giyimi kuşamı da eşimdedir. Yani hayat eve sığıyormuş değil mi?
- F.Ö: Evet gerçekten sığıyormuş. İstediğin zaman dışarıya çıkamamak insanı buruyor ama açıkçası insan ölmüyor da… Bana göre bu virüs ile doğa bizden intikam alıyor. Düşünsenize, bütün doğa, hava, su hepsi temizlendi. Atmosfer temizlendi. Kim yapabilirdi ki bunu, hangi güç? Mümkün değil tüm dünyanın aynı anda evlere kapanması.
- Filiz Hanım, sizin de müzikle ilgili olduğunuzu biliyoruz, müzikle olan maceranızı anlatır mısınız?
- F.Ö: Beş yaşındayken ütü kordonunu alıp bir perdenin arkasından "İşte karşınızda Emel Sayın!" diye çıkıp evde konser verdiğimi çok net hatırlıyorum. Ortaokuldan sonra konservatuvara başlamamla biraz daha profesyonelce, akademik olarak katıldım işe. 10 yıl müzik eğitimim oldu. Daha sonrasında müzikte amatörce bir şeyler yaptım. O dönemin sanatçılarının albümlerinde vokaller olurdu. Vokallerini yapardık, bir grubumuz vardı. Sonrasında da yine bir tesadüf sonucu müzik öğretmenliğine başladım devlet lisesinde. Geçen sene de yüksek lisansa başladım Haliç Üniversitesi Konservatuvarı'nda.
- Ahmet Bey'in iç dünyasını, insana, tabiata bakışını 'içeriden' biri olarak nasıl anlatırsınız?
- F.Ö: Ahmet Bey çocuk ruhludur. İçinde ölmeyen bir çocuk vardır. Çok samimidir, espritüeldir, içtendir, uyumludur, çok teslimiyetçidir güvendiği insanlara karşı. Dışarıdan baktığınızda mesafeli gibi görürsünüz. İnsanlar sanatçı, tasavvufçu falan diye erişilmez, ulaşılmaz görebilirler. Ama aksine Ahmet Bey çok kolay ulaşılabilecek bir insan, her yerde onu görebilirsiniz. Metroda da görebilirsiniz. Pek çok kez Marmaray'a binip karşıya geçmişizdir, çok trafik olduğu zamanlarda. Deniz otobüslerini kullanmışızdır. Çok halkla iç içe, bütünleşmiş bir insandır Ahmet Bey. Sözün özü iyi huyludur, iyi bir insandır.
- Son yıllarda evlilik ve aile kurumuna farklı cihetlerden sosyal, psikolojik saldırılar var. Yalnız yaşamak ve hatta cinsiyetsizlik meşrulaştırılıyor, özendiriliyor. Evliliğin önemi ve kutsiyeti hakkında neler söylersiniz?
- A.Ö: Bu akımlara anlayışla bakmak mümkün değil. Bu, modernitenin icabı, insanın hürriyeti midir? Hayır! Ahlak kurallarının haricinde bir hürriyet anlayışı söz konusu değildir. Ülkelerdeki yozlaşma, bunları çok normal karşılama eğilimi benim tarafımdan hiçbir zaman geçerli bir şey olamaz. Ben Müslüman bir insanım ve benim kitabımda bu tür meseleler fevkalade altı çizilerek reddedilmiştir. Evlilik dünyanın en güzel, en mesuliyetli müessesesidir. Tabii ki ilk şartı anlaşmaktır. Çiftlerin hayatı paylaşabilecek şekilde uyuşması, buluşması lazım. Aksi takdirde cehennem azabına döner. Son din demeyeceğim, yegane din İslam'dır. Benim inanç biçimim bu olduğundan dolayı Kur'an-ı Kerim ahkamında reddedilmiş bütün davranış biçimleri de bizim için geçersizdir. Bunun üzerine modernite olmaz. Allah'ın isteğinin, getirmiş olduğu prensiplerin dışında ve ötesinde bir takım davranış biçimleri kabul etmek, kabul göstermek bir hürriyet meselesi değildir. Maalesef bir sapkınlıktır. Benim düşüncem budur. Bunu paylaşmayan insanlar da vardır ama ben inandığımı söylemekle mükellefim.
- F.Ö: Bana göre bu aile kurumuna olan saldırılar ya aile kavramını hiç bilmeyen, yani aile olamamış yahut da evlenmiş ama mutsuz olmuş insanlardan geliyor. Soğukluk, kötüleme, "Yalnız yaşamak güzeldir" gibi algı biçimleriyle… Yalnızlık Allah'a mahsus, işin özünde kimse yalnız yaşayamaz.
BU RAMAZAN, DAHA ÇOK TEFEKKÜR İMKANI SUNUYOR
- Bu yıl salgın nedeniyle biraz mahzun bir Ramazan yaşıyoruz. Size hem bu konudaki değerlendirmenizi, hem de nefis terbiyesinde orucunu önemini sorsam…
- A.Ö: İslam'da ibadetin her türü nefis terbiyesi içindir. Oruç tabii bunlardan biri ve çok etkin olanı. Aç kalmanın hem fizyolojik hem de manevi olarak büyük getirileri vardır. Açlık yani sindirim sistemini rahat bırakmak, karındaki, bağırsaklardaki; orta beyin denilen bağırsak nöronlarının işlevsiz kalmasını sağlar. Bunlar işlevsiz kaldığı zaman nefsi tetikleyen, yani hazları, şehveti bizim literatürde nefs-i emmare denilen tamamen bedene dönük tüketme dürtüsünü en çok frenleyen ibadet oruçtur. Oruçta dışarıdan bir enerji yoktur. Ayrıca bir takım cinsel ilişkiler de olmadığı için enerji kaybı da söz konusu değildir. Netice itibariyle vücudun temel enerjisini tamamıyla üst beyin kullanır, bu da insanın farkındalığını çok üst seviyeye çıkmasına yardımcı olan bir avantajdır. Bu sadece bizim aidiyet mülahazasıyla, Müslüman mantalitesiyle söylediğimiz bir şey değil, tamamen tıbben ve modern fizikte çok ciddi olarak üstünde durulan bir meseledir. Ramazan ayını nefis terbiyesi için çok iyi değerlendirmemiz lazımdır. Bu sene yaşadığımız Ramazan bize hem oruçla nefis terbiyesi, hem aileyle her zamankinden daha çok birlikte olmak hem de çok fazla dağılmadan evin içerisinde daha dingin, daha tefekküre dayalı, daha düşünmeye dayalı bir imkan da sunuyor. Biz şikayet yerine bu hali faydaya taşımalıyız, istifade etmeliyiz. Bunları çok daha uzun konuşabilirim ama bu kadarıyla yetineyim.
ATMOSFERİN DIŞINI BİLE KİRLETTİK
- Tasavvufi açıdan baktığımızda bu salgının sizin ruh dünyanızdaki çözümlemesi nedir?
- A.Ö: Kur'an-ı Kerim: "Biz insanı topraktan yarattık" diyor. Toprak olmasa bitki olmaz, bitkiler olmasa hayvanlar beslenemez. Hayvanlar aynı zamanda kendi içlerindeki ekolojik sistem içerisinde hem beslenirler hem de doğayı finanse ederler belli açılardan. Şimdi meseleye böyle bakıldığında, her zerrede varlık aleminin bütün özellikleri yaşar. Cansız diye bir şey yok. Her şeyin atomu var, her şeyin atom altı parçacıkları var, her şey hareket halinde. Ben hayatı madde, mana, dünya, ahiret, din veya din dışılık gibi kati surette değerlendirmem. Bakın şu anda, atmosfer dışında bile uzay kirliliği var. Durmadan uzay aracı atılıyor. Mesela birtakım teleskoplar atıldı, vakti geçti ve onların fişi çekildi. Uzayda bir kirlilik yaratılıyor. Atmosferin dışını da kirletmeye başladık. Dijital dönemi planlayanların, yapay zekâ kontrol mekanizmasını tam manasıyla ellerinde tutmak için şu anda hazırladıkları uzaya fırlatılmak üzere rampada kaç tane alet var? Bir araştırın ne olursunuz! Biz kısa ve küçük menfaatler için bütün kâinatı berbat etmeyi göze alacak kadar cahil ve zalimiz. Çevre diye bir laf dolaşıp durur; çevre, çevre, çevre… Bu mu çevre? Yani uzayı bile kirletmek mi çevre? Mutlaka maneviyatla birlikte aklı kullanmak ve eşyaya da o gözle bakmak lazım. Aksi takdirde ruhsuz bir eşya kullanışıyla, 'şeyler' bakışıyla, şu andaki halden başka fatura elde etmek mümkün değildir. Bu konudaki görüşüm de çok radikal bir biçimde böyle.
HANDEL'İN MÜZİĞİNDE RUH BULURUM
- Bizim müziğimizi makamlarımızı diğer müziklerden, dünya müziklerinden ayıran düşünsel ve ruhsal farklılıkları neler sizce?
- A.Ö: Ben Batı klasiklerinde özellikle Handel'de, yani Barok zamanda da hep ruh bulurum. Dinlerim, zevk alırım. Böyle bir yobazca "Efendim bizimki Allah müziğidir, onlarınki şudur" gibi bir görüşte değilim. Öyle insan vardır ki Bach'ı da dinlerken, Schubert'i de dinlerken büyük bir estetik haz alır. Çünkü o ilhamın arkasında da Cenab-ı Hakk'ın esmalarının manaları vardır. Tabii ki biz şartlanmalar itibariyle, şark insanı olduğumuz için kendi klasiklerimizde, kendi müziğimizde bir maneviyat buluruz.
- Makamların ruhla bağlantısı konusunda neler söylersiniz?
- A.Ö: Batı'da insanların içine şeytan girmiş diye yakıldığı zamanlarda biz makamlarla, çalgı veya ses ile şifahanelerde insanları iyileştiriyorduk, tedavi ediyorduk. Çünkü musiki frekanstır, insanların yapılanması da frekanstır. O yüzden insanların bazı psikolojik halleri bazı makamları çeker. Psikolojik hallerdeki deformasyonun giderilmesi için insan o makamı arzu eder. Mesela insanın vücudunda birtakım minerallerin eksikliği, dengesizliği söz konusu olduğu zaman, insanın canı o vitaminleri alabilecek şeyleri çeker. Musiki de ruh ve beden için o kadar anlamlı, olmazsa olmaz öneme sahip Cenab-ı Hakk'ın bir lütfudur. Bu konu çok derindir. Bütün makamlarımız özel ve önemlidir.