Bundan tam 10 yıl önce kariyerinin zirvesindeyken her şeyi elinin tersiyle itip tüm ihtiyaçlarını bir bavula sığdırdı ve dünyayı dolaşmayı seçti. Gittiği her yerde ya tiyatro oynadı ya da bildiklerini öğreterek para kazandı. Bir sonraki rotasına da kazandığı o parayla gitti. Şimdilerde ise heybesindeki en değerli şey dünyayı dolaşırken kaleme aldığı kitabı... Kimden mi bahsediyorum, oyuncu ve yazar Fadik Sevin Atasoy'dan... Özgür bir ruh olarak karantina günlerinin ev odaklı hayatına nasıl dayandığını merak ettim. Ama o çıktığı uzun yolculuktan hayata dair öyle çıkarımlar yapmış ki, kendini değil kendinde olanlarla başkalarına faydalı olabilmenin bu dünyadaki mutluluk kaynağı olduğunu çözmüş. "Benim sevgim var, merhametim, anlayışım ve paylaşacak bir kap aşım var" diyor. Öyle ki, korona günlerinde heybesindeki tek şey olan hikayelerini, ınstagram hesabından takipçilerine okumayı seçmiş. Böylelikle onların yaralarına merhem olurum diye... Şimdilerde ise Atasoy, dünyaca tanınan fotoğraf sanatçısı Sr. Puig'in dünyanın pek çok yerindeki ünlülerle çektiği ve gelirini sağlık çalışanlarına bağışlayacağı Dünyadan Karantina Fotoğrafları adlı çalışmasına verdiği pozla konuşuluyor. İstanbul'da evinin damında kitapların arasında uzanıp karantina günlerinde mahallenin kadınlarına kitap okuyan Fadik... Los Angeles'ta bir fotoğrafçının çalışmasına konu olan hikayenin asıl kahramanı ise Atasoy'un 1940'lı yılların Malatyası'nda, mahalledeki kadınlara evinin damında Tolstoy'un Anna Karenina adlı romanını okuyan anneannesi... İşte 1940'dan 2020'nin korona günlerine umut veren o hikaye...
- Ünlü fotoğraf sanatçısı Sr. Puig'in Dünyadan Karantina Fotoğrafları adlı çalışmasına nasıl dahil oldunuz?
- Sr. Puig, projesinin içerisinde Türkiye'den de bir sanatçı ile çalışmak istediğini Los Angeles'ta yaşayan tasarımcı bir arkadaşımla paylaşınca, o da benden bahsediyor. Sr. Puig benim film ve çalışmalarımı da görünce hemen irtibata geçmek istiyor. Sonra görüntülü olarak görüşmeye başladık. Kendisi bana fotoğrafın içeriğini oluşturacak kareyi bulmamız için, karantina süresini nasıl geçirdiğimi sordu. Ben de her gece Fadik ve Kırmızı Bavul adlı romanımı sosyal medyada uykusu tutmayan ve anksiyete yaşayan dinleyicilere okuduğumu, yaşamın bizlere belirsiz bir süreç sunduğu zaman en güzel çarenin bir başkasına yardım etmek olduğunu söyledim. "Ben hikaye anlatıcısıyım" dedim. İnsanların yüreklerini bir nebze olsun hikaye anlatarak iyileştirmek niyeti ile yola çıktığımı anlattım ve tıpkı anneannem gibi dedim. İşte bu son söylediğim detay, Sr. Puig'in fotoğraf kitabına girecek olan o duygusal kareyi ortaya çıkardı.
- Anneanneniz de bir hikaye anlatıcısı mıydı yoksa?
- Sağlık müdürlüğünde bir devlet memuru olan anneannem, dünyada savaşın hüküm sürdüğü o zorlu zamanlarda, 1940'lı yıllarda Malatya'da her gece damda bütün mahallenin kadınlarını toplar, bir gaz lambası ışığında, Tolstoy'un Anna Karenina romanını okurmuş. O zamanlar küçük bir çocuk olan teyzem o günleri: "Dam o kadar soğuk olurdu ki her şeye rağmen çoluk çocuk, tüm mahalleli toplanır önceden ızgarayı yakar, ayaklarımızı da artakalan sıcaklıkla ısıtarak anneannenin okuduğu romanı heyecanla dinlerdik" diye anlatır. Ben de tıpkı onun gibi kendi evimin damında toplayamasam da mahalleliyi, ınstagram'da topluyorum binlerce dinleyiciyi... Sonra da dedim ki bizim Amerikalı fotoğrafçıya, madem bir sosyal sorumluluk olacak bu kitap, biraz tehlikeli olacak benim için ama olsun, İstanbul'da yaşadığım apartmanın damına çıkayım, öyle çekelim fotoğrafı, bir manası ve anlamı olsun.
- Hemen kabul etmiş olmalı! Peki, siz İstanbul'da, o Los Angeles'ta nasıl çekti bu fotoğrafı?
- Sabahın erken saatlerinde, fotoğrafta yer alacak bütün kitapları bizim apartmanın damına taşıdım. Valla kedi gibi önce terasa, oradan da dama atladım, karşı apartmandan beni gören komşular: "Hayırdır Fadik Hanım karantinayı damda mı geçireceksiniz?" diye takıldılar. Sabah sabah bayağı bir güldük. Bir yandan olanları telefonumdan fotoğrafçıya izletiyorum. Set için gerekli aksesuvarları tamamladıktan sonra cep telefonumu hangi açıya yerleştirirsek doğru kareyi yakalarızın peşine düştük.
- Çok tehlikeli, korkmadınız mı?
- Dam kiremitten yapılmış ya, bastıkça çatırdıyor. Korkmadım desem yalan olur ama söz verdik bir kere, geri dönmek yok diyorum kendi kendime. Sonra doğru ışık ve açıyı bulduk ama ben de tripod ya da kamerayı koyacak ayaklık ne gezer. Evden aldığım Altın Portakal ödülümü getirdim ve telefonu ona yasladım. Sonra telefonun diğer ucundaki fotoğrafçı Los Angeles'tan deklanşöre bastı.
- Siz yıllardır kırmızı bavulunu alıp dünyayı dolaşan özgür bir ruhsunuz... Oysa şimdi tüm dünya adeta kilitli... Sizin gibi seyahat edip, farklı yerler keşfetmeyi yaşam biçimi haline getirmiş biri, bu karantina halinden nasıl etkilendi?
- Seneler önce "Bir bavula sığacak kadar eşyan olmalı, tüketerek değil üreterek yola çıkmalıdır insan. Tüm dünya senin evin, sınırların ise sadece zihnindedir" diye manifestomu yazıp, kırmızı bir bavulla yola çıktım. Ve gittiğim her yeni coğrafyada ya bir sosyal sorumluluk projesi, ya bir film, ya bir kitap ya da bir tiyatro oyunu yazıp o ülkeye bıraktım. Yani yolumda daima üretimin yer aldığı bir yaşam biçimini seçmemin sembolüdür kırmızı bavulum. Romanda da yazdığım gibi insan nereye giderse gitsin kendini götürür ve en büyük yolculuklar öncelikle insanın kendi içine yaptığı yolculuklardır. Ben içimde keşfettiğim ve yarattığım tüm sanat ürünlerini dünya ile paylaşmak için yola çıktım ve dünyadan tüm topladıkları mı da bu yolculuk boyunca baba ocağım, anavatanım olan Türkiye ile paylaşabilmek için hep geri döndüm. Hikayemi paylaştım.
BİZE İYİ GELİYORSUN FADİK
- Sosyal medya üzerinden dinleyicilerinize Fadik ve Kırmızı Bavul kitabınızı okuyorsunuz. Hikaye, masal ya da kısaca kitap iyileştiriyor mu insanı, zorlukların üstesinden daha mı kolay gelmelerini sağlıyor? - Bir gece dua ederken, "Bu zorlu süreçte ne yapabilirim, nasıl katkıda bulunabilirim insanlara?
diye sordum. Sonra o gece rüyamda Fadik ve Kırmızı Bavul kitabımı okurken buldum kendimi ve sabah karar verdim. Böylece her gece biz bir kitabın etrafında buluştuk takipçilerimle. Şifa olsun niyeti ile çam sakızı çoban armağanı, elimde bu vardı onu paylaştım. Şimdi ise dinleyicilerin üzerine serdim masalımı bizi korusun kollasın diye. Dinleyicilerimden ylmz. brsn.07 adlı takipçim şöyle yazmıştı: "Ben bir hastanede, röntgen bölümünde çalışıyorum. Sizi dinlerken aklıma ne korona ne de hastane geliyor. Gerçekten iyi geliyorsunuz." Bir diğer takipçim Cansu Korkmaz da: "Fadik Hanım market sektöründe çalışıyorum, her gün o kadar çok insanla bir aradayız, tüm tedbirleri alıyoruz ama kalabalık olduğu için endişeliyiz. Her akşam sizi dinlemek bana iyi geliyor, gündüzün o hareketli halinden sizinle beraber sakinliyorum. Çok teşekkür ederim, iyi ki varsanız, farkında olmadan, birçok kişiye iyi geliyorsunuz."
EN İYİ KADIN OYUNCU ÖDÜLÜNE ADAY
- Eğer bu virüs çıkmasaydı, bu ay İngiltere'de olacaktınız. Çünkü Brighton Festivali'nde Newcomer Awards'ta En İyi Kadın Oyuncu ödülüne aday gösterilmiştiniz. Bu oldukça gurur verici hem sizin için hem de ülkemiz açısından... Gidememek sizi üzdü mü? Festival farklı bir şekilde, belki dijital olarak yapılacak mı?
- Festival ekim ayına ertelendi ama mayıs sonu festivalin online platformunda yayınlanacak olan bölümü için bir performans talepleri var benden. Kasımda ise New York'ta dünyanın en büyük tek kişilik oyunlar festivaline seçilen oyunumuz Broadway'de oynayacak, bu bizi çok heyecanlandırıyor. Erteleseler bile her şey en doğru zamanını bekler biliyorum. Bir çiçeğin bile tohumdan filize uzayan yolculuğunda o kadar çok emek var ki. Bu oyunda da çok emek var. Çok umutlandık çok güzellikleri yeşerttik, elbet çiçeklerinin açacağı o yeni günlerimiz de olacak.