İçinde bulunduğumuz günler, evin sınırları içinde insan tahayyülünün, tefekkürünün sınırsız vahasını da zorluyor… Geçmişimiz, bugüne kadar iyi kötü sürdürdüğümüz günlük rutinlerin bile ne kadar özel olduğunu, imkansızlık diye kodladığımız durumların içinde bile sınırsız imkan kapıları olduğunu anlıyoruz… Hepimiz bu salgın günlerinin elbet bir gün bitececeğini biliyoruz. Ama bu yüzyılın insanları olarak ilk kez karşılaştığımız bu zorlu günlerin bizi eski biz olarak bırakmayacağı kesin… Bugünlerde herkes bir iç muhasebesi yapıyor. O meşhur film şeridi pek çoğumuzun gözlerinin önünden hızlıca, günde sayısız kez geçiyor. Biz kimiz ve bugünler bize neler öğretiyor? Aslında bir şekilde herkesin kendi kendine sorduğu bu soruları, sanat dünyasının ünlü ve değerli isimlerine sorduk. Bugünlerin iç dünyamızdaki karşılığı ne? Sonrasına ilişkin hayatlarımızla ilgili farklı kararlar vermeyi düşünüyor muyuz? Ve de en önemlisi insan olarak hayat bize neler fısıldıyor, neler öğretiyor bu salgınla birlikte?
SEVTAP ÖZALTUN / OYUNCU
Doğa bize üstün olduğunu hatırlattı
Hiç bir tehlikeyi bu kadar burnumuzun dibinde hissetmemiştik sanırım. Binlerce kişinin ölümüne sebep oldu çok üzgünüm bunun için elbette, fakat bir taraftan da zihnim bana her şerde bir hayır vardır inancını hatırlatıyor. Doğa insanoğlundan daha üstün bir güç olduğunu hatırlatacaktı bir sebeple ve bu yaşadığımız kabustan umarım uyanırız ve birlik içinde yarattığımız tahribatı telafi ederiz diye diliyorum. Ve ben bir kez daha ânı, yaşamanın ne demek olduğunu, her an her şeyin olabileceğini hatırladım. Bu sürecin fark ettirdiği değerleri unutmayıp, zamanın ve hayatın daha fazla kıymetini bileceğim. İnsanın adaptasyon gücü inanılmaz. Hem fiziksel hem duygusal değişkenlere adapte olma donanımımız var çünkü. En direnç gösterenler dahi mevcut durumun ciddiyetine teslim oldu. Ve bu vesileyle sadeleşen hayatlar daha çekici bile gelmeye başladı insanlara. Bu süreç bitince daha fazla gezeceğim, ertelemeden... Kıymet verdiğim, şükrettiğim her şeye, daha da sahip çıkacağıma, hayata daha da çok katkıda bulunacağıma söz verdim kendime. Ve sarılmak eylemlerin en güzeliymiş bir kez daha fark ettim. Daha sık ve daha sıkı sarılacağım bundan sonra.
ZEHRA YILMAZ / OYUNCU
İnsan her yeşe alışıyor
Gerçekten aslında dertlenip tasalandığımız birçok şeyin ne kadar boş olduğunu öğreniyoruz. İç dünyama dönüp kendimle baş başa kalınca hayatımda ne kadar şükretmem gereken şeyler varmış onu gördüm. Ailem yurt dışında yaşıyor ve ben hiç onlara gidemeyeceğimi düşünmemiştim. Bu süreçte bununla yüzleştim, istediğim zaman gidip onları göremeyebilirmişim. Bu fikre alışmam başlarda zor oldu. İstediğiniz kadar paranız olsun dolabınız marka eşyalarla dolu ya da en iyi arabaya sahip olun şu an hepsi anlamsız. Bütün hırslar, ego savaşları anlamsız. "Kul kurar kader gülermiş" derler ya gerçekten de öyleymiş. Zaman insanı her şeye alıştırıyor. İlk günler evde ne yapacağız diye düşünürken şuan hep evdeymişiz gibi yaşamaya başladık. Ve inanıyoruz ki bu zorluktan güçlü çıkacağız. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak daha güzel günler gelecek. Kıymet bilme sürecinden geçiyoruz.
İSKENDER PALA / YAZAR
O'ndan öte yol yok
Covid-19, -eğer kulak verirsek- bütün dünyada insanlara derin ikazlarda bulunuyor. Hep kendimizden uzağa, ötekine ve dışarlıklı yaptığımız yolculukları biraz da içimize doğru yapmaya başlamamız gerektiğini fısıldayıp duruyor. Hepimize sanki içimizin dışarıdan daha renkli, zengin, ilginç ve önemli olduğunu fark ettirdi. Gözlerimizi içimize çevirsek belki de orada daha fazla keder, sevinç, anlayış, algı, renk, desen, çizgi göreceğiz. Yürünecek yolların dışarıdakinden daha çok içimize uzandığını fark edeceğiz. Kudret Sahibi'nin hakimiyeti… Her yanımızdan bizi kuşatıyor… Ben bu süreci "Allah'ın hesabı var!" diye anlıyor ve öyle yorumluyorum.
O'ndan öte yol yok. Buna inandıktan sonra iş kolay;
Yunus'u hatırlıyor ve mırıldanıyorsunuz: "Elif okuduk ötürü / Pazar eyledik götürü" Belki biliyorsunuz, elif harfi ötürü harekeyle okunduğunda "O" olur. "O" dervişin "Hu"sudur. Velhasıl virüs bütün dünyaya bir "Hu" ile kendini hissettiriyor.
Planlı yaşadığım bir hayatım var. Eski asker disiplini diyelim... Her günümün belli sorumluluklara bölünüp çarpılmasını, toplanıp çıkarılmasını önemserim.
Günlük işimi gerektiği gibi yapamazsam kendimi huzursuz hissederim. Bunun için, korona günlerinin çalışma hayatımda ve planlarımda değişiklik yapmasına izin vermemeye çalışıyorum. Çalışma masası ve bilgisayarımın olduğu yer benim "yazıhane" m, yazıhanem de evim, barınağım, kaşanem, servetim. Okuyup yazmayı devam ettiriyorum. Virüsün getirdiği bulutlu zamanlar ve olumsuz hava beni fazla etkilemiyor. Ekrandaki konuşmalara fazla itibar etmiyorum; Sağlık Bakanı'nın açıklamalarını dinleyip dediklerine harfiyyen uyuyorum, o kadar.
Virüs sonrasında neler olacağına dair sayısız teori üretiliyor. Dünya artık aynı dünya olmayacakmış, standartlar, anlayışlar, düşünce tarzları değişecekmiş, pek çok şey yitirilecek yerine pek çok şey gelecekmiş, miş, miş... Bugünün hakkını verebilen insanlar zannederim o günlerin de hakkını verebilirler.
Benim özel bir planım yok. Ömrüm oldukça çalışmaya, üretmeye devam. Yeter ki yaptıklarım insanlığa yararlı ameller sınıfından olsun.
DİLEK TÜRKAN / MÜZİSYEN
Ben hep karantinadaymışım
Bugüne kadarki yaşamımda zaten biraz karantinadaymışım. En büyük farkındalığı bu noktada yaşadım. Dostlarımla keyifli zamanlar tabii ki geçiriyor, kalabalıklar içinde çokça oluyordum ama hayata dair enerjimi kendim ve çekirdek ailem üzerinden kurmuşum. Bunu fark ettim. Tek eksikliğini duyduğum şey konser verememek. Bunu da sosyal medya üzerinden format değişikliği ile yapabildiğimi, yaptığım canlı yayınlarda ise olduğum gibi hatasıyla sevabıyla o an ne kadar başarabildiysem memnuniyetle kabul edişimi, bunun da bana kendimi anlama noktasında iyi geldiğini düşünüyorum. Mükemmele değil kendine oynadığın müddetçe o her ne ise tadına varabiliyorsun. Benim iç dünyam zaten böyleymiş, kendimleymiş, her boş anım ailemleymiş. Şu an çok da farklı bir şey yok baktığınızda. En büyük eksikliğini duyduğum şey yürümek. Benim için kendimle kalma anlarım sabah erken saatteki yürüyüşlerimdir. Tek başıma yürürüm ve bundan büyük haz duyarım. Bu süreçte çoğunlukla etrafta "kendimle kaldım" yorumları yapılıyorken bendeki durum tam tersi. Kendimle hiç kalamıyorum artık. Dört kişi bir arada yaşıyoruz. Eşim, kızım ve yeğenimiz. Evimizin içinde her birimizin ayrı alanları olsa da doğanın içinde attığım her adımda zihnimin açılışını bu ortamda deneyimlemem mümkün değil. Fakat ben koşullar neyi gerektiriyorsa hep ona uyumlanan biri oldum bu güne kadar. Şimdi ise bunun kıymetli bir yapı olduğunu anladım.
CAN GOX / MÜZİSYEN
Maddi ve manevi dengeler değişiyor
Bu dönemde hayat bize gösterdi ki; sağlık, aile değerlerimiz, bütün olmanın gücü ve topyekun dayanışmanın önemini her şeyden ayrı tutmamız gerekliymiş. Sanırım herkesin kendini ve hayatı tekrar gözden geçirme dönemine girdik. Bence bu dönemde kişisel olarak hayata fazla yüklenmeden, çok detaya inmeden bu mesajın ne demek olduğunu idrak etmeye çalışmamız gerekli. Demek ki; maddi ve manevi dengelerin değiştiği bir döneme girmiş bulunmaktayız. Bu dengelerin kişisel olarak bizde nasıl değişim sağlayacağını düşünmek gerekli. Kendimce bunu bol bol düşünüyorum. Bu günler inşallah daha fazla zarar vermeden geçsin ve bizler de gelecek planlarımızı süreç içerisindeki tecrübemiz vasıtasıyla yapalım. Evet konu çok ciddi, evet konu çok acı ama inançlı, umutlu ve kurallara sadık kalarak birlikte aşacağımızdan şüphem yok. Bu dönemin ilk günleri herkes gibi biz de çok zorlandık. Ancak ev huzuru ve aile bütünlüğünün gücü ile ayaklandık. Şartlar böyleyse neler yapılabilir, nasıl intibak sağlanır sorularına karımla fikir ve ruh birliği ile yanıt bulduk. Şunu unutmayalım, sorunlara karşı dayanışabilmenin ilk adımı bireysel mukavemet ile mümkündür. Bu kişisel mukavemetin adım adım kitlesel duruşa dönüşmesi kaçınılmazdır. Bu dönem bitince maneviyatın, inancın, umudun, çalışmanın, sevginin, aşkın tanımı ve bunun gibi varoluşsal kavramlara bakış açımın anlamını ve değerini bin kat arttıracağını biliyorum. Tabii ki bazı konu ve kişilerde de bir yaprak dökümü yaşayacağımı ön görüyorum.
AYBEN / MÜZİSYEN
Eski hayatımız da bizim
Açıkçası salgın öncesi eski üzüntüler ve kaygılar bizleri biz yapan detaylar. Tüm süreçlere rağmen yok sayamayacağım gerçekler. Yok sayarsam ihanet ediyormuş gibi hissettirir ki zaten çok zor bir süreçteyiz, böyle düşünmek bence içinde bulunduğumuz süreci daha da zorlaştırır. Kendime döndüğümde ve durumu sorguladığımda yaşadığım pek çok şey gibi bu süreci de sükunetle kabullenmeyi deniyorum. Sakin kalmaya ve kendimle anlaşmaya çalışıyorum diyebilirim. Günlük alışkanlıklarımda çok büyük bir değişiklik olmadı açıkcası. Önerilen pek çok tedbir normal hayatın parçası olması gereken detaylardı bana sorarsanız. Market alışverişlerini sadece silerek kaldırırken, artık yıkayarak kaldırıyorum. Bunları yapmaya mecbur olma kısmı gerçekten de psikolojik olarak zorlayıcı olabiliyor. Düşünüp umutsuzluğa kapıldığımı hissettiğim anlar yaşadım ben de herkes gibi. Ancak kendimi bir şekilde işimle motive edebiliyorum. Gelecek için planlar yapıyorum, alıp da okuyamadığım kitapları okuyorum, izlemek istediğim dizileri, filmleri izliyorum.
SERKAN ÇAĞRI / MÜZİSYEN
Hırs, ego yerine paylaşmak
Her gün yaptığımız günlük rutinlerin çoğunun sevdiklerimizle vakit geçirmekten daha önemsiz olduğunu anladım. Mutlu ve doyabilecek kadar kazanmanın yeterliliğine, hırsların gereksizliğine, paylaşmanın, yardımlaşmanın en büyük mutluluk olduğuna, doğaya ve tüm canlılara saygılı olmaya, gerçek gücün yaradan olduğuna bir kez daha kanaat ettim. İnsanların her şeyi yeniden düşünmesine vesile olan bu evde kalma hali ister istemez çoğumuzun sıkılmasına neden oluyor. Ancak sıkılmak iyidir! Çünkü sıkılmak hayatımızda pek çok yeniliğin oluşmasını tetikleyecek ve güzelliklere vesile olacaktır. Benim için evde kalmak bugüne kadar yaptığım her şeyi derinden düşünme fırsatı oldu. Bunun yanı sıra özellikle müzik hayatımın ilhamı olan eşimi, çocuklarımı daha fazla görüyorum. Bu bana çok iyi geldi. Tabii ki iş, güç derken aile kaynaşmasından uzak kaldığımızı fark ettim. Şimdi her zamankinden daha da mutluyuz. Birbirimizle fazlaca sohbet edip, paylaşımlarda bulunuyoruz. Gözle görülmeyen bir virüs karşısında bile insanoğlunun acizliğine hep birlikte şahit oluyoruz. Tüm dünyanın gündemini bir anda değiştiren bu salgın, içinde bulunduğumuz sistemin de gözden geçirilmesine sebep oldu. Bu hızlı ve acımasız sistemi şu anda sorguluyoruz. Yaşamla olan bağımızı bizlere yeniden hatırlatan bu salgının içinde hayırlar olabileceğini de hep beraber düşünelim.
SELİM İLERİ / YAZAR
Büyük bir hayat muhasebesi
Hayatla büyük bir muhasebe içindeyim bugünlerde. Geçmişteki hatalarımı yeniden tekrar tekrar düşünüyorum. Vicdan azaplarını daha şiddetli hissediyorum. Benim için eve kapanmak alışık olduğum bir durum. Sağlık Bakanlığı'nın bütün tedbirlerinin yerinde olduğunu ve uyulması gerektiğini düşünüyorum. Bu bir ev hapsi değil, yapılması gereken bir sağlık hareketi. Bu yaşa kadar yaptığım hatalar, istemeyerek de olsa kırdığım kalpler geçiyor zihnimden. Pek çok rutinimiz çok özelmiş ve kıymetliymiş. İnsanın normal bir rutin içinde basit zannettiği pek çok şey kyımete biniyor şu anlarda. Sait Faik'in bir cümlesi vardır bir hikayesinde: "Kaybettikten sonra bulduğumuz şey nedir, bil?" Bence tam da bugünleri anlatıyor. Bu süreç bitince hiç öfkelenmeyeceğim diyorum kendi kendime. Tabii, insanız bilemeyiz. Bir temenni bu. Uzunca bir süre yazamadım, iki gündür yazıp çalışabiliyorum. Herkes gibi haber takip ettiğim için dikkatim dağınık biraz.
GÜLAY / MÜZİSYEN
Türkülerin peşine düşüyorum
Salgın nedeniyle değişti ve anladık dediklerinizin hiçbiri benim hayatımda olmadı. Çünkü ben, zaten yaşamın kıymetli ve kıymetsizlerini öğrenerek yol aldım. Yaşamımın her anından dersler çıkararak da bugüne geldim. Bugün Covid -19, dün başka bir şeydi. Yarın başkası olacak. Mücadele; oksijenle ilk tanış olduğunuz andan, toprağa karışıncaya kadar devam ediyor. Önemli olan, sorunları sadece kendiniz açısından değerlendirmemek. Hırslı bir insan zaten değildim, dolayısı ile kariyer savaşım da olmadı. Beni, beni sevenleri, herkesi mutlu edecek işler yapmaya çalıştım; çok para kazanmak için değil. Hayatımın her alanında böyleydi. Bu söylediklerinizi yeni anlayanlar, hayatı sadece kendisi için ve yalpalayarak yaşayanlardır. Bugünkü tehlike, benim için daha çok sistemi sorgulatan bir deneyim. Ülke ve toplum olarak böyle duruma ne kadar hazırlıklıydık; işin neresindeyiz ve bize ne görev düşüyor? Benim için mesele budur. 'Yaşama sevinci' dediğimiz şey benim için; Nazım Hikmet'in "Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela" dizelerindeki gibi. Hani öyle çok kolay kaybedebileceğim bir sevinç değil bu. Çünkü, doğanın bir parçasıyım. Doğanın içindeki her şey gibi umut da, sevinçler de birbirini tetikliyor, birbirine bağlı. Ama şöyle söyleyeyim; her gün yaptığım ekmek sayısı üçe çıktı can sıkıntısından. İçli köfte yapıp, dostlara gönderiyorum. Bolca okuyorum, yazıyorum. Sevenlerime bire bir dönme fırsatım oluyor. Onlarla hasbihal ediyorum. Yeni projelerimizin üstünden geçiyorum. Eskilerle anılar tazeliyorum. Keşfetmediğim türkülerin peşine düşüyorum. En önemlisi, umudumu büyütüyorum. Kişisel radikal kararlarımı toplumsal hezeyan ya da badirelerden sonra vermedim hiç. Tam tersi, zamanında vermiş olduğum radikal kararlar ki hepsi iç sesimden kaynaklıydı; böyle halleri daha iyi anlamamı sağladı; biz duygusunu daha çok büyüttü içimde. Bu zor günler geçtiğinde biz demeyi öğrenenlerin çoğalmasını umuyorum.