Dünya yüzyılın travmasını yaşıyor. Koronavirüs adeta hepimizi bir bilim kurgu filminin oyuncuları haline getirdi. Hâlâ yaşadıklarımızın gerçek olduğuna inanamıyoruz. Yaşam alanımız sadece evimizin metrekaresi kadar. Ekran başında, uzayıp giden korku dolu bekleyişimizi sonlandıracak habere kulak kesildik. Maske, kolonya, dezenfektan ve eldivenler olmazsa olmazımız. Tüm evi, bardakları, marketten aldığımız eşyaları defalarca yıkayıp havalandırıyoruz. Tenimiz yıkanmaktan aşındı, pencereden içeri giren sineğin bile virüs taşıyabileceğinden endişelenmeye başladık. Hapşırmaktan korkuyor, hapşıran birini duyduğumuzda metrelerce uzağa kaçıyoruz. Yani, yeni hayatımız bu çağdan hiç de beklediğimiz gibi olmadı. Peki, insanlık aniden gelen bir virüsün oluşturduğu bu ruh halinden nasıl çıkacak? Hasarın büyüklüğü ne kadar olacak? Sağlık Bakanlığı, koronavirüsle mücadelenin yanı sıra, pandemi sonrası ortaya çıkabilecek psikolojik, toplumsal, ekonomik ve dini problemlerin de olabileceğinin farkına vardı ve bununla mücadele için Toplum Bilimleri Kurulu kurmak için kolları sıvadı. Biz de bu hafta psikiyatrist, ilahiyatçı, gerontolog ve sosyologlarla salgın esnasında ve sonrasında ortaya çıkabilecek sorunları ve çözüm yollarını konuştuk. Hepsinin ortak bir öngörüsü var: Salgın bittiğinde anksiyete pandemisi başlayacak.
PROF. DR. TALİP KÜÇÜKCAN/MARMARA ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ/SOSYOLOG, SİYASETÇİ
DİN MANEVİ BİR REÇETEDİR
Koronavirüs salgını modern insanı bireyselleşmenin arttığı bir dönemde savunmasız bir halde yakaladı. Bu noktada en gelişmiş ve zengin ülkeler de bile hızla yayılan ve ciddi sayıda ölümlere neden olan bu salgının psikolojik, ruhsal ve manevi etkileri ile nasıl başa çıkacağız? Umutlarını yitirme ile karşı karşıya kalan milyonlarca insan var. Dünyevileşme oranının yükseldiği ülkelerde ne yazık ki söz konusu umutsuzluklarla başa çıkma konusunda manevi kapital de zayıflamakta, özellikle dini inanç ve ibadetlerin zayıfladığı yerlerde manevi ve ruhani başa çıkma mekanizmaları güçlü biçimde devreye girememektedir. Doğal afetler, krizler ve salgınlar döneminde insanların anlam arayışı artma eğilimindedir. Victor Frankl ve benzeri pek çok psikiyatr anlam arayışının başa çıkmayı olumlu etkilediğini belirtmektedir. Amerikalı Harold Koenig, Kenneth Pargament ve David Rosmarin ise yaptıkları araştırmalarda dini inanç, ibadet ve dini sosyalleşmenin ruh sağlığını olumlu yönde etkilediğini, bilhassa psikolojik ve fizyolojik sıkıntılar çeken insanların sağlıklarına kavuşmalarına bu faktörlerin olumlu katkılarda bulunduğunu göstermişlerdir. Koronavirüs salgını da korku ve endişeye neden olmuştur. Ekonomi, istihdam, gelir kaybı, çevreden soyutlanma, yalnız kalma gibi konular da belirsizlik duygusunun oluşmasına yol açmıştır. Buna ilaveten sosyal ilişkiler de kısıtlanmıştır. Yani birey ve toplum olarak olağandışı bir dönemden geçiyoruz. İşte dini inanç, ibadet, dua, tefekkür ve tezekkür bu zor dönemlerde inananların karşılaştıkları sorunlar ile başa çıkmasında çok önemli manevi reçete olarak değerlendirilebilir. Bazı sosyologların iddia ettikleri gibi modernleşme süreci ve ona eşlik eden sekülerleşme dinin ortadan kalkmasına, bireysel ve toplumsal etkilerini yitirmesine yol açmamıştır. İngiliz sosyolog Prof. Dr. Grace Davie'nin de söylediği gibi dinin etkilerinin zayıfladığı Batı Avrupa deneyimi bir "istisnadır" ve dinin sosyolojik etkisi bakımından Avrupa dünya genelini temsil etmez. Çünkü ABD dahil dünyanın geri kalanı hâlâ büyük ölçüde dindar olarak tanımlıyor kendisini. Bu bağlamda ünlü Amerikalı siyaset bilimci Prof. Dr. Charles Murray geçenlerde National Review dergisine verdiği mülakata işaret etmekte yarar var. Prof. Dr. Murray mülakatında, dini değerlerin kaybının Amerikan toplumu üzerinde derin etkileri olacağını düşündüğünü ifade ediyor. Bu görüşler bize dinin modern toplumlarda da bireysel ve toplumsal hayata olumlu katkılar yapabileceğini göstermektedir. Türkiye'de de sosyolojik araştırmalar halkın büyük bir kesiminin inançlı ve Müslüman olduğuna işaret etmektedir. Bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığı ve ilahiyat fakülteleri araştırmalar yaparak toplumun manevi ihtiyaç ve beklentilerini ölçmeli ve koronavirüs salgınının etkileri ile başa çıkılmasını kolaylaştırıcı projeleri hayata geçirmelidir. Bu süreçte elbette dini inancı olmayan veya kendisini dini inanç ve değerlerden uzak görenlere manevi başa çıkma pratikleri empoze edilmemelidir.
PROF. DR. NEVZAT TARHAN ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ KURUCU REKTÖRÜ/PSİKİYATRİST
PSİKOLOJİK MÜDAHALE TİMLERİ KURULMALI
Medscape'de geçen hafta yayınlanan bir yazıda 'Anksiyete pandemisi geliyor' dendi. Yani kaygı, korku pandemisi. Bu da aslında problemin büyüdüğünü gösteriyor. İnsanların özgürlükleri kısıtlandı, konforları azaldı, hazları terk etmek durumunda kaldılar. Aynı zamanda yetersizlik, zayıflık, çaresizlik ve kuşatılmışlık duygularının olduğu bir dönem yaşıyorlar. ABD'de yapılan son çalışmada şizofreni, akıl hastalarının bu durumdan çok etkilenmediği görüldü. Ama anksiyete, kaygı, obsesif kompulsif bozukluğu (Takıntı) olanlar daha çok etkileniyor. Bu da ilginç bir sonuç. Bunun neden böyle olduğu araştırıldığında virüsün etkisinin yaygın olduğu, kolay bulaştığı ve daha çözülememiş yönlerinin etkisi olduğu anlaşıldı. Potansiyel etkisinin yüksek ve geleceğe dair bir belirsizliğin olması insanların kaygı düzeyini yükseltiyor ve anksiyete pandemisi gibi bir durumdan söz ediliyor. Toplum bilimleri kurulunun kurulması çok yerinde bir karar. Burada muhakkak insan davranışın nasıl olacağıyla ilgili bir kurul olmalı. Bu kurulun oluşmasıyla öncelikle sağlık çalışanlarına yönelik psikolojik müdahale timleri kurulmalı. Çünkü sağlık çalışanları şu anda tükenmişliği yaşıyorlar. Maskeyi değiştirmeleri gerekiyor ama değiştiremiyorlar. Bulaşma riskinin yüksek olduğu ortamdalar. Fakat enteresandır sağlık çalışanları böyle durumlarda hiç bu durumdan şikâyet etmeyip çok güzel çalışıyorlar. Ama büyük risk altında oldukları için kaygıları yüksek. Sağlık çalışanlarının ne kadar fedakâr olduğunu halkın görmesi böyle durumlarda çok önemlidir. Onlara moral, cesaret verecektir. Burada devletin alacağı en önemli tedbir psikolojik müdahale timlerinin kurulmasıdır. Burada bizim tavsiyemiz bu timlerin üç kademeli kurulmasıdır. Birincisi sağlık çalışanlarını genel ilkelerin belirlenmesi. İkincisi; klinik psikologlar arasında 20 dakikalık online ücretsiz görüşme desteği sunulması. Üçüncüsü; daha ileri vakalarda psikiyatrik destek ve tedavi sağlanması ve bununla ilgili psikoloji müdahale timleri kurulması. Üç gruptan ilk ikisi online olarak yapılabilir ama üçüncü grup daha ileri olduğu için klinik tedavi gerekir. Çin'in COVİD raporunda bunlar yazılı. Yapılmazsa sağlık çalışanları daha çok tükenecek.
PROF. DR. KEMAL SAYAR -PSİKİYATRİST
TOPLUMSAL BAĞLAR ÖNEMLİ
İnsanlar hayatlarındaki rutinlerin kırılmasından dolayı travma yaşayabiliyor. Her zaman gittiğimiz kafeye gidemiyoruz ama evimizin içinde yeni rutinler oluşturabiliriz. Belli saatlerde yapılacak alışkanlıklar edinebilirsek rutinlerimizin bozulmasından dolayı oluşacak boşluğu bir ölçüde doldurabiliriz. Karantina dönemi sonrasında da virüs tehdidi bir ölçüde devam edeceği için toplumsal olarak birbirimize karşı biraz şüpheyle yaklaşabiliriz. Karantina bittiğinde insanlar yine kalabalık ortama girmekten çekinecek. Öksüren insanlardan uzaklaşmaya gayret etme, kalabalık ortamlarda rahat edememe gibi endişe belirtileri ortaya çıkabilir. Açık alanlarla ile ilgili bir korku yaşanacağı için belli bir süre tiyatroya, sinemaya, restorana gitme tedirginliği yaşanacaktır. Bu durum sosyal bağların çözülmesini, insanların birbirinden uzaklaşmasını getirebilir. Ancak virüs tehdidinin tamamen ortadan kalkması ile insanlar birbirini çok özlediği için yoğun bir buluşma isteği içinde olacaklarını ve toplumsal alanları hıncahınç dolduracaklarını tahmin ediyorum. Şu süreçte toplumsal bağların bizler için ne kadar önemli olduğunu, bizi var eden şeylerin bu sosyal bağlar olduğunu, günlük hayatımızda sıradan görünen pek çok şeyin kaybedildiği zaman ne kadar kıymetli olduğunu ve insanların sosyal bir varlık olduğunu idrak etmiş olduk.
EROL ERDOĞAN SOSYOLOG
EV İÇİNDE İŞ BÖLÜMÜ ŞART
Korona sürecinin toplumda, ailede ve bireyde yaratabileceği sıkıntıları azaltmak için hem şimdi hem de aşama aşama uygulanması gerekenler var. Aileler evde birlikte oldukları sürece birbirini baskılamak, birbirine bağımlı hale gelmek, birbirinin öğretmeni veya polisi olmaktan uzak durmalıdır. Bu sebeple evlere yönelik okuma, oyun, film izleme, etkinlik önerisi yapan uzmanlar her şeyi birlikte yapmak gibi bir durum oluşturmamaya dikkat etmeliler. Aile bireylerinin hatalı davranışları aile içi sorunları çoğaltabilir. Ailede iş bölümü oluşmalı. Özellikle ev ortamındaki bir arada olma halinden kaynaklanan artı temizlik, yemek yapmak, çocuk bakmak ve çocuklarla ilgilenmek gibi temel iş yükünün eşler ve aile üyeleri arasında paylaşılması, işlerin ve sorumlulukların bir kişiye ve genellikle kadınlara bırakılmaması, kadınların bu konuda desteklenmeleri önemlidir. Aileler ihtiyacı kadar haber izlemeliler, sürekli korona haberleri izlemekten uzak durmalılar, ekran ve internet bağımlısı olmamaya özen göstermeliler. Televizyon kanalları da haberlerde vaka-iyileşme, kötümser-iyimser haber dengesini kurmalılar. Toplum, aile ve birey evde kalmayı 'evde hapis' gibi düşünmek yerine evde olmayı 'imkân' kabul etme sürecine geçmelidir, bu durum bazı sorunları azaltacak aksine olumlu kazanımlara vesile olacaktır. Devlet birimleri ve ilgili kuruluşlar, işin gereği olan sınırlara dikkat ederek muhtemel senaryolar hakkında toplumu bilgilendirmeliler. Bilgi paylaşımı devlete olan güveni artıracağı gibi toplumun sorumluluk duygusunu da artırır. Sanayi, tarım, ticaret, turizm, hizmet sektörü süreçten olumsuz etkilenecek. Olumsuz durumu şimdiden yaşayan veya süreçte mali sıkıntı yaşayacaklara bir an önce destek verilmeli. Çünkü her mali sorun bir ölçüde psikolojik ve sosyolojik sorun demektir.
PROF. DR. İSMAİL TUFAN AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ GERONTOLOJİ BÖLÜM BAŞKANI
YAŞLILAR SOSYAL STATÜ KAYBI YAŞIYOR
Koronavirüsün yarattığı kaygı, yaşlılarda endişe ve korkuya dönüşebilir mi? Aşırılığa dönüşmedikçe, kaygı ve korku normaldir. Ancak depresyon, uykusuzluk, huzursuzluk gibi şikayetler artacaktır. Bazı yaşlılarda intihara eğilimin ortaya çıkabileceği dikkate alınmalıdır. Özellikle ailesinde koronavirüsten ölenler varsa. Özellikle yaşlıların yaşam deneyimlerinden koronavirsün yarattığı yeni zorluklarla başa çıkmada bir sonuç elde edebileceklerini düşünmüyorum. İlk defa böyle bir şey yaşıyorlar. Tecrübe birikimi yok. Günlük rutinlerini de kaybettikleri ve maalesef anlamlı faaliyetlerden de yoksun oldukları için, bu dönemi bir kayıp olarak hissedeceklerdir. Davranışlarımız değişiyor, uyku bozuklukları artıyor, yeme alışkanlıklarımız değişiyor, sıkılıyoruz ve hayal kırıklığına uğruyoruz. Üzüntü ve sinirlilik çoğaldı. Aile içi şiddet, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı dikkate alınmalı. Çoğumuzun farkına varamayacağı veya görmezlikten geleceği aile içi şiddette artış bekliyorum. Aralarında yaşlı kurbanlar da olacak. Yaşlılar açısından önemli bir sorun, damgalanmaktır. Yaşlılara yönelik suçlamalar, olumsuz tutum ve davranışlar, özellikle sosyal medyada arttı. Karantina kaldırıldığında, yaşlıların topluma geri dönmesi zor olabilir. Daha uzun süre bu damgalanmanın etkileri sürebilir ve yaşlıların sosyal statü kaybı ile mücadele etmeleri zorlaşabilir. Yaşlılar bu dönemde yalnızlıktan çok acı çekiyor. Sosyal izolasyonun ve bunun sonucunda ortaya çıkan psikolojik sonuçlar hakkında fazla bir bilgimiz yok. Oluşturulan Bilim Kurulu'nun, hükümeti, şeffaf ve dürüst bir şekilde bilgilendireceğinden eminim. Karantina gerekli olduğu sürece kalmalıdır. Sosyal tecrit ne kadar uzarsa, o kadar çok acı çekeriz. Yaşlıları da düşünmeliyiz.