11 Mart'ın ilk saatlerinde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın Türkiye'deki ilk koronavirüs vakasının tespit edildiğini açıklandığı andan itibaren hayatımızdaki her şey değişti. Dünyayı küresel ölçüde etkileyen salgına karşı artık Türkiye de sıkı bir mücadelenin içine girmişti. Aslında bu mücadeleye hazırlıklıydı Türkiye. Vaka tespiti yapılmadan günler öncesinden, hayatın olağan akışını bozmayacak şekilde gerekli önlemler alınmıştı. Ama vakanın görülmesiyle birlikte mücadelenin seyri değişti.
Koronavirüs salgını ile mücadelede başarılı olmak ve en az kayıpla atlatabilmek için devlet ve toplumun el ele vermesi, insanların büyük bir sorumluluk duygusuyla davranması elzem. Bunu, salgını Çin'de, İran'da ve İtalya'da yaşayan insanlar söylüyor.
Onlar akademisyen, gazeteci ve mühendis. Kimi karantina altında yaşadı, kimi kendini eve kapattı. Ve bizden önce salgınla mücadele ettiler, ediyorlar. Tecrübeliler. Çin'den Nurettin Akçay, İran'dan Ali Aşgar Çabuk ve İtalya'dan Gökhan Dönmez'e ulaştık. Yaşadıkları ülkelerdeki salgın deneyimini paylaştılar ve Türkiye'nin salgınla mücadelede başarılı olması için hepimizin üzerine düşen görevleri anlattılar
İRAN
ALİ AŞGAR ÇABUK (GAZETECİ) CİDDİYETSİZLER VE AŞIRI PANİKLER, VİRÜSÜN YAYILMASINA NEDEN OLDU
Ali Aşgar Çabuk gazeteci. Dokuz yıldır İran'da yaşıyor. Farsça öğrenmeye giden Çabuk, İran'da önce gazetecilik sonra da psikoloji okudu. Dört yıldır da gazetecilik yapıyor. İran'ın koronavirüs salgını ile başarısız sınavını yerinde gözlemleyenlerden. Kısa bir süre önce Türkiye'ye döndü. Yurt dışından geldiği için karantinaya girdi ve çıktı. Karantina sonrası kendisine ulaştık.
İRAN, SALGINI CİDDİYE ALMADI
16 Şubat'ta İran'ın Kum kentinde ilk vaka görüldü. İki kişide görülmüştü ve bu insanların yurt dışı bağlantıları yoktu. Sonradan öğrendik ki Çin'e giden bir tüccar üzerinden gelmiş virüs. Tabii vakalar görülünce İran toplumunda panik havası oluştu. Ama işin başından beri İranlılar hem devlet hem de toplum olarak bu virüs salgınını ciddiye almadı.
İRAN'DAN BİR AY, AVRUPA ÜLKELERİNDEN 15 GÜN ÖNDEYİZ
Tahran'dan kara yolu ile Türkiye sınırına geldim. İran'da bir sağlık taramasından geçip Türkiye'ye geçtim. Türkiye tarafında da sağlık taramasından geçip iki gün orada bir sağlık çadırında konakladım. Sınırdan, gideceğimiz yerde karantinaya girme ve insanlarla temas etmeme şartıyla çıktık. Eğer bunlara uymazsak hapis cezası ile karşı karşıya kalacağımız da söylendi. Memleketim Tokat'a gideceğimi belirttim. Ve gittim. Tokat'ta Sağlık Bakanlığı yetkilileri buldular beni. Karantinayı onların gözetiminde geçirdim. Tekrar sağlık taramasından geçtim. Bunlar olurken daha Türkiye'de vaka yoktu. Bu önlemler bile Türkiye'nin salgını nasıl ciddiye aldığının bir göstergesiydi. Önlemler konusunda İran'dan bir ay, çoğu Avrupa ülkesinden 15 gün öndeyiz.
TOPLUM DEVLETİ CESARETLENDİRMELİ
İran'da devlet ekonomik kaygılar nedeniyle cesur önlemler almaktan kaçındı. Devletin üzerinde 40 yılın getirdiği bir rehavet var. Devlet hızlı karar alamıyor. İran toplumu da hükümetini, cesur ve hızlı kararlar alması yönünde cesaretlendiremedi. Türkiye'de durum farklı. Devlet hızlı ve cesur kararlar alıyor. Toplum da hükümeti daha fazla cesaretlendirmeli.
BENZİN İSTASYONLARI VE HASTANELER
İran toplumu salgın sürecinde ikiye ayrılmıştı. Bir tarafta "Bana bir şey olmaz" diyen ciddiyetsizler, diğer tarafta aşırı panik olanlar vardı. Virüs de insanların bu tavırları yüzünden hızlı bir şekilde yayıldı. İranlı yetkililer virüsün yayıldığı iki nokta tespit ettiler. Benzin istasyonları ve hastaneler. Ciddiyetsizler, yaklaşan Nevruz kutlamaları nedeniyle İran'ın tatil bölgesi olan kuzeye gittiler. Giderken de benzin istasyonlarına uğradılar. Virüs de oradan yayıldı. Aşırı panikler de hastanelere akın ettiler. Böylece hastaneler de virüsün hızla yayıldığı noktalar oldu.
EVDE KALMAK GEREKİYOR
Türkiye'de her kademedeki yetkililer "Evinizde kalın" diyor. Karşımızda yayılma hızıyla meşhur bir virüs var. Bunun için evde kalmak gerekiyor. Devletin de şu noktada enfekte olan insanları tespit etme konusunda süreci hızlandıracak teşhis kitlerini etkin bir şekilde kullanacak şekilde hastanelere veya ilgili kurumlara dağıtması lazım.
İTALYA
GÖKHAN DÖNMEZ (MÜHENDİS)
TÜRKİYE SALGINA DAHA İYİ HAZIRLANMIŞ DURUMDA
Gökhan Dönmez bir mühendis. İtalya'nın Torino şehrinde yaşıyor. Çalıştığı şirket onu İtalya'da görevlendirdiği için geçen yılın mart ayında eşiyle birlikte Torino'ya taşındı. Dönmez SABAH Pazar'a İtalya'daki koronavirüs salgınının nasıl kontrolden çıktığını anlattı.
SALGINI HİÇ CİDDİYE ALMADILAR
İtalya'da ilk vaka ocak sonunda kayda alındı. 31 Ocak-22 Şubat'a kadar vaka sayısı artmaya başladı. 22 Şubat bir milattı. Vaka sayısı birden hızlı bir şekilde artınca hükümet, okulları, üniversiteleri, kursları kademeli olarak kapattı, spor karşılaşmalarını durdurdu. 22 Şubat'tan 8 Mart'a kadar da insanların bir araya geleceği her türlü mekan kapatıldı ve organizasyonlar iptal edildi. Ama İtalyanlar sosyal hayatlarına hiç ara vermeden devam ettiler. Sokaklara çıktılar, hafta sonu gezdiler. 8 Mart'ta ise ülke karantinaya alındı. Karantina haberinin sızdırılmasıyla da insanlar ülkenin kuzeyinden güneyine inince virüs bütün ülkeye yayıldı. Açıkçası İtalyan toplumu salgını hiç ciddiye almadı. Sosyal mesafeyi hiçbir şekilde azaltmadılar.
BİZ ÖNLEM ALIRKEN İTALYANLAR BİZE GÜLÜYORDU
22 Şubat'tan sonra Torino'da yaşayan Türkler olarak bizler kendimizce önlem almaya çalışırken, İtalyan arkadaşlarımız bize gülüyorlardı "Bize bir şey olmaz" diyorlardı. Galiba biz Türkler daha önce yaşadığımız türlü sıkıntılar nedeniyle İtalyanlara göre tehlikelere karşı daha temkinliyiz.
GENÇLER CİDDİYE ALIYOR YAŞLILAR GEZİYOR
İtalya'dan gördüğüm kadarıyla Türkiye'de gençler işin ciddiyetini anlamış görünüyor. Bu önemli. Ama en büyük risk grubu olmasına rağmen yaşlıların daha az temkinli olduğunu görüyorum. En çok onlar geziyor. Dışardan bakınca toplumsal bilinç olarak İtalya'ya göre Türkiye daha iyi hazırlanmış durumda. Bunun sebebi bizim, Avrupa ülkelerine göre zorluklara karşı önlem alma refleksimizin gelişmiş olması.
EVDEN ÇALIŞMAK DAHA VERİMLİ
Karantina sürecinde izinle evden çıkılıyor. Ama zorunlu olmadıkça çıkmıyoruz evden. Evden çalışmaya başladık. Açıkçası mesai kavramı olmayınca insan evde daha çok çalışıyor. Online toplantılar daha verimli oluyor. Karantina sürecinde biz çalıştığımız için sıkılma diye bir şey olmadı. Ama herkes bizim gibi değil. İhtiyaçlarını tek başına gideremeyenler var. Onlar için bu süreç sıkıcı ve depresif geçiyor.
CİDDİYE ALINMAZSA İTALYA'DAN KÖTÜ OLUR
Bu salgını ciddiye almadığınız vakit durum İtalya'dan kötü olabilir. İtalya ve Avrupa ülkerinin hükümetleri salgının yeni başladığı ülkelere "Bizim kademeli olarak yaptığımız önlemleri bir anda alın" diyor. Şakası yok. Türkiye'de insanlara şu iyi anlatılmalı: İnsanlar bir süre evde kalmalı. Dışarı çıkmak zorunda olanlar da kalabalıklara girmemeli.
ÇİN
NURETTİN AKÇAY (ŞANGHAY ÜNİVERSİTESİ/AKADEMİSYEN)
MÜCADELENİN ANAHTARI MİNİMUM PANİK MAKSİMUM CİDDİYET
Nurettin Akçay üç yıldır Çin'de yaşıyor. Wuhan'da koronavirüs salgını başladığı günlerde, yaşadığı 25 milyonluk şehir Şanghay'da vaka sayısının az görülmesi ve tarihi bir ana yerinde tanıklık etme düşüncesiyle Türkiye'ye dönmedi. Birçok Çinli gibi kendini eve kapattı. İki aydır tek başına evinde yaşıyor. Bu süreçte sosyal medyasından yaptığı paylaşımlar sayesinde salgın konusunda birçoğumuzu bilgilendirdi. Akçay'a ulaştık, hem deneyimlerini hem de Türkiye'nin salgın ile mücadelede nasıl başarılı olabileceğinin formüllerini anlattı...
TEDBİRLERE ELEŞTİREL YAKLAŞMIŞTIM MEĞER HAYATİYMİŞ
Resmi duyuru ilk 20 Ocak'ta yapıldığında Wuhan'da ortaya çıkan gizemli bir virüs olarak görüldü ve o zaman olayın ciddiyetini pek anlayamadık. Ama bir hafta içinde vaka sayıları ve ölümler artmaya başlayınca çok ciddi bir durumla karşı karşıya olduğumuz anlaşıldı. Herkesi korku ve tedirginlik sardı. Evlere kapanmaya başladık. Çin hükümeti bu süreçte çok sert önlemler alınmaya başladı. Açıkçası ilk başta bu önlemlere eleştirel yaklaşmıştım. Ama aradan geçen iki ayın sonunda bu önlemlerin ne kadar hayati ve önemli olduğu görüldü. İnsandan insana çok hızlı bulaşan bir virüsten bahsediyoruz. Bunu önlemenin en etkili yolu da karantina uygulaması ve insanların bir araya gelmesini engellemek.
ÖNLEM ALMAK DEVLETİN, ÖNLEMLERE UYMAK DA HALKIN GÖREVİ
İtalya, İran, İngiltere ve ABD'nin yaklaşımlarına bakınca devletlerin meseleye çok ciddi yaklaşması gerektiği sonucu çıkıyor. Devletlerin en önemli görevi insanların bir araya gelmesini, önleyecek tedbirler almak ve enfekte olanları tespit edip karantinaya alıp onları iyileştirmeye çalışmak. İran, İtalya bunu yapamadı ve sonuç ortada. Çin yaptı ve salgını kontrol altına aldı. İngiltere ve ABD nasıl bir politika izleyeceğini belirleyemediği için virüs hızla yayıldı. Ama devlet ne tür önlem alırsa alsın insanlar bu tedbirlere uymazsa salgına karşı başarılı olmanın imkanı yok. Virüse karşı mücadelede devlet ve toplum koordinasyonunun çok iyi yürümesi gerekiyor. Başarının anahtarı bu.
SALGININ SEYRİNİ SESSİZ KİTLE BELİRLEYECEK
Türkiye en başından beri salgına iyi hazırlandı. Ciddi önlemler aldı. Sağlık Bakanlığı'nı takdir etmek gerek. Ama bu önlemlerin başarılı olması için halkın bu önlemlere destek vermesi gerekiyor. Şimdi Türkiye'de bir kısım panik halinde. Takip ediyorum. Marketlere, eczanelere yığıldılar hemen... Bir kısım da durumu umursamıyor. Bana e-mail atıp "Kuzenimin nişanı var, evde yapacak gideyim mi hocam?" diye soran var. Ama olayın ciddiyetini kavrayan ve panik olmayan fakat sesini çok da çıkarmayan bir taraf var. Türkiye'nin virüsle mücadelesinin yönünü belirleyecek olanlar bu kitle işte. Halkın minimum panik maksimum ciddiyetle alınan tedbirlere uyması gerekiyor.
SADECE MARKET ALIŞVERİŞİ İÇİN SOKAĞA ÇIKIYORUM
İiki aydır evde tek başıma yaşıyorum
Sadece market alışverişi için sokağa çıkıyorum. Sokaklar ıssız, terk edilmiş bir kent görüntüsü var. Maskesiz dışarı çıkmak yasak. Dışarda hiçbir yere dokunmamaya çalışıyorum. 1 metre kuralını ihmal etmiyorum. İnsan korkuyor, kaygı duyuyor. Bu çok normal... Evdeyse tabii insan sıkılıyor. Film izlemek, kitap okumak, sosyal medyada vakit geçirmek seçenek. İnsanlar bu süreçte hobilerini hatırlamalı.
EVDE KALARAK SEVDİKLERİNİZİ KAYBETMEZSİNİZ
Sosyal mesafeyi sıfırlamak için eve kapanmak elzem. Ama sosyal medya üzerinden hep beraber verilen bir mücadelenin bir parçası olduğumuzu hatırlatan ve dayanışman duygusunu öne çıkaran paylaşımlar yapılmalı. Bu mücadelede ciddiyet çok önemli. Herkes birkaç hafta evde oturduğu zaman bir şey kaybetmez ama ülke olarak çok şey kazanılır. Sevdiklerinizi kaybetmezsiniz.
BU BİR GRİP DEĞİL HAFİFE ALMAYIN
İtalya'da yaşayan akademisyen Senem Önen geçen hafta çektiği video ile salgının insani boyutlarını anlattı. Öncelikle koronavirüs salgınının grip gibi algılandığını ve bunun yanlış olduğu söyleyen Önen: "Grip denmesinin sebebi virüs kaynaklı olması. Hastalığın bulaştığı insanlar nefes darlığı çekiyor. Ve yaşamını yitirenler maalesef boğularak ölüyorlar. Siz burada İtalyanların paylaştığı videoları görüyorsunuz. Balkonlardan müzik yapıyorlar, bir şekilde morallerini yüksek tutmaya çalışıyorlar ama hastanelerden gelen videoları görmüyorsunuz. Yatak kapasitelerinin nasıl yetersiz kaldığını göremiyorsunuz, insanların ailelerinden uzak tek başlarına nasıl öldüğünü görmüyorsunuz. Gerçekten çok dramatik. Doktorlar insan seçmek zorunda kalıyorlar. Durumun Türkiye'de bu seviyeye gelmemesi için evinizden çıkmamanız gerekiyor" dedi.
İNSAN SEÇİMİNE SEBEP OLMAYIN
İtalya'da yaşayan fotoğrafçı Merve Hasman Salvatori de paylaştığı videoda salgının ciddiye alınması gerektiğini anlattı: "Siz de bizim yaptığımız hataları yapmayın. İtalya'da ilk vakalar çıktığında eğitime ara verildi. Bu tatil olarak algılandığı için aileler çocuklarını alıp tatile gittiler. Virüs yayılmaya devam etti. Siz hiç hastanede tüplere bağlanmış insanlar gördünüz mü? İş gerçekten ciddi. Burada doktorlar mecburiyetten insan seçiyor. Kendinizi düşünmüyorsanız başka insanları düşünün ve bu insan seçimine sebep olmayın. Lütfen evde kalın."