Sıradan bir otobiyografi değil bu. Daha ziyade Gigi Datome'nin kariyer yolculuğunu, onun için özel olan nesnelerle, anılarla ifade etme hali. Değişik bir teknik... Okurken basketbol aşığı bir çocuğun, tek başına spor dünyasında mücadele eden bir ergene, oradan da bir yetişkine dönüşüne tanık oluyorsunuz. Renkli, eğlenceli, karizmatik görünen bu camianın, bir insanın ruhunda oluşturduğu şekillenmelere tanık oluyorsunuz. Bol bol İstanbul ve Fenerbahçe Beko Basketbol Takımı var... Çok duygusal bir kitap. Profesyonel bir sporcunun, o güçlü görünümünün ardındaki kırılgan duygu dünyasını, bu kitap yoluyla anlamak farklı bir deneyim. Bu nedenle bu kez Gigi Datome ile bir basketbol oyuncusu röportajı değil, bir başarı hikayesinin kahramanı olarak konuştum. Bu röportaj vesilesiyle İstanbul'u ve keşfetmeyi çok seven Datome'yi, İstanbul kültür mozaiğinin en özel semti Arnavutköy'le tanıştırdım:
- Kendini bir kitap yoluyla anlatmak için genç değil misin?
- Spor kariyeri olan kişilerin, profesyonel hayatlarını bitirmeden önce kitap yazması fikrinden hoşlanmıyordum. Çünkü profesyonel sporun içindeyken, her yıl farklı bir tecrübe yaşamaya devam ediyorsun. Umarım yakın zamanda bitmeyecek kariyerim ama bu kitabı yazmak için doğru bir an yakaladığımızı düşünüyorum. Bir basketbol oyuncusu olarak çok yaşlı olmadığımı ama yeterince tecrübe sahibi olduğumu düşünüyorum. 16 yıl... 10 yılı İtalya'da, iki yılı NBA'da, dört yılı Türkiye'de... Çok şey oldu. Bunları ifade etmek için de farklı bir formül bulduk. Hayatımı başından sonuna bir otobiyografi gibi anlatmıyorum. Hayatımdaki önemli nesneleri kullanarak bazı anılardan yola çıkıyorum. Böyle bir fikir bana gelince, hoşuma gitti ve bu kitabı yazmaya karar verdim.
- En çok hangi bölümünden hoşlandın?
- Hayatımdaki çok önemli anları anlattığım bölümleri yazmak iyi geldi. Mesela Roma'daki son yılım, o noktada kariyerim için bir dönem noktasıydı ve kişisel olarak da önemli bir dönemdi. Kitapta açıkladım bunu. Fenerbahçe'de Euroleauge Şampiyonu olduğumuz dönem tabii ki inanılmaz bir anıydı. Benim NBA dönemim çok derin, çok fazla duygusallığın olduğu bir dönemdi. Çünkü dışardan bakıldığında, "Aaa NBA'desin, her şey harika" gibi geliyordu insana ama çok fazla zorluk ve acı çektim. Zaten bu mesajı paylaşmayı çok önemsedim; basketbolda bazı tatminler yaşarken, görünmeyen arka tarafında da farklı şeyler oluyor, farklı duygular yaşanıyor. Bu duyguları insanlar kendi yaşamlarında da hissediyorlar, bir gazeteci olabilirsin, iş adamı olabilirsin, berber olabilirsin... Herkes kendi yaptığı işteki yoğun tutku, yoğun çalışma, güçlü değerler, güçlü ilişkilerle, benim yaptığım iştekinin arasındaki bağı görsün istedim.
- Kitabı okurken, bir basketbolcuya dair çok fazla duyguyla tanışıyor okur. Bunu yaparken zorlandın mı?
- Çok fazla duygu var... Şöyle düşün: Annem ve babam bu kitap yayınlanmadan önce okudular ve yazılan birçok duygusal şeyi bilmediklerini söylediler. Bu beni çok mutlu etti çünkü benim hakkımda herkesin zaten bildiği şeyleri yazmak değildi derdim.
- Bir örnek verir misin?
- Detroit'in koçuyla konuştuğum ve bir sezon oynamayacağımı söylediği akşam, çok mutsuzdum, kızgındım eve gelip tek başıma sarhoş olduğum bir gece vardı. Annem bunu okuduğunda çok üzüldü. Çünkü o olayı anneme anlatıp, telefonda ağlamak istemedim, kendi içimde yaşamayı tercih etmiştim. Babam da, çocukken basketbol oynarken aslında neler hissettiğim hakkında bir şeyler bilmediğini fark etti. Çünkü bundan hiç konuşmazdık. Sadece beni izlerdi, basketbola olan tutkumu bilirdi ama mesela en yakın arkadaşlarımın niye bana o kadar yakın olduklarını bilmezdi. Bu yüzden eğer annem ve babam bile bu kitap yoluyla benim hakkımda yeni bir şeyler öğreniyorsa, fanlarımın bana dair yeni bir şeyler bulacağından eminim.
- İçini bu yolla açtığın için daha iyi hissediyor musun?
- Zordu. Özgürleştiriciydi. Çok zor bir an yaşadığında ve intikam almak istediğinde, işin aslını anlatmak iyi geliyor. Çünkü kötü anların intikamı alınamadığında, kızgınlık olarak kalıyor. Hayatımda birçok küçük intikam yaşadım. Bunları daha yüksek sesle ifade etmek iyiydi. Terapi gibiydi. Şöyle hissettim; kendime kızgın ya da öfkeli olduğumda yazarken da öyleydim, ama iyi hissettiğim anlarda yazdığım şeyler daha mutlu, keyifli detaylardı. Fark ettim ki, yazmak bir nevi terapi.
- Daha önce günlük tutar mıydın?
- Hayır. Rutinim içinde yazmakla ilgili bir şey yoktu. Yazmak çok zordu bu anlamda, ona zaman bulmak, yoğunlaşmak. Geçen yıl, bir dönem sakatlık yaşadım. Tedavi gördüğüm haftalar sırasında çok yazdım. Çok yeni bir tecrübe benim için...
- İtalyanca versiyonunda kitabın ismi farklı, 'Kendim Gibi Oynarım' diye telaffuz edebiliriz onu. Ne kast ediyorsun kendim gibi oynarım, diyerek?
- Şimdi olduğum basketbol oyuncusuyla, başladığım andaki kişi arasında farklar var. Sadece tecrübe açısından konuşmuyorum. Kişi olarak da farklıyım. 20 yaşımdaki kişi değilim. Şu an olduğum kişi, şu an olduğum oyuncu olmama yardımcı oldu. Bunu da oyunuma yansıttığımı düşünüyorum.
BURADA YABANCILAR KÖTÜ MUAMELE GÖRMÜYOR
- İstanbul tam bir kaoslar diyarı. Bu iniş çıkışlarla yaşamaya alışabildin mi?
- Hayatım basketbol üzerine oturmuş vaziyette. İstanbul elbette beni etkiliyor ve hayatımı değiştirdi. Modu hızla değişen ya da kaotik biri olmadım ama her şeye hazır biri haline dönüştüm İstanbul'da. Bu iniş çıkışlara alıştım. Bunun kadar hareketli ve iniş çıkışlı olmayan bir yerden nefret edip, sıkılabilirim. Hep söylüyorum İstanbul eşsiz. Şehirlerin insanların karakterini şekillendirdiği üzerine hiç düşünmemiştim ama bu doğru galiba. Bu nedenle sadece insanlarda değil şehirde de çok fazla tutku var. Bundan hoşlanıyorum. Bu takımı da etkiliyor zaten. Biz takım olarak da bu tutku ve enerjiyi hissediyoruz.
- İstanbul'un senin için anlamı ne?
- Dünyanın geldiği noktayı görüyorsun. Ülkeler çeşitlilikten korkuyor, buna kapalılar. Ülkeler içlerine kapanıyor. Farklı kültürlere toleransları azalıyor. Tüm bu ortam içinde İstanbul, farklı kültürleri kucaklamaya devam ediyor. İstanbul'da yaşarken farklı kültürlerin tarih içinde birbirine nasıl karıştığını fark ettim. İstanbul bir Londra gibi çok kozmopolit bir şehir olmayabilir ama burada yabancılar farklı ve kötü muamele görmüyor. Ben de farklı kültürlere açık biriyim. Bu başka ülkelerin de izlemesi gereken yol. İstanbul herkesi kucaklayan, misafirperver bir şehir. İnsanları da öyle. Bu sadece benim hissim değil, beni ziyarete gelen arkadaşlarım, ailem de böyle hissediyor. Bu, buraya dair asla unutmayacağım bir şey!
- İtalya'da aynı değil mi?
- Hayır maalesef. Düşünsene, İtalya'da mülteciler hâlâ büyük problem.
SOSYAL MEDYA İNSANLARIN ÖFKE KUSTUĞU BİR YER
- Her röportajında "Kitap okuyan, müzeye giden basketbolcu" olarak tanımlanıyorsun. Sanki basketbol oyuncularının kitap okuması ya da müzeye gitmesi çok ilginçmiş gibi. Biraz küçümsüyorlar mı siz oyuncuları?
- (Gülüyor). Bu bir klişe; oyuncular top peşinde koşar, hızlı araba kullanır, gece modellerle çıkar... Belki de medyanın yansıttığı böyle hayatlar yüzündendir. Birçok basketbolcu arkadaşım çok kitap okur. Ama sosyal medyalarında paylaşmıyorlar. Ben paylaştığım için böyle bir imaj yüklendi üzerime.
- Hayat felsefeni kafanda oturtabildin mi?
- Hâlâ üzerine çalışıyorum, keşfetme aşamasındayım. Herkesin bu hayatta bir rolü var. Ve bunların hepsi önemli. Ben bir basketbol oyuncusuyum ve biliniyorum diye, bir berberden, bir doktordan, bir yazardan daha önemli değilim. Hepimiz, işimizi en iyi şekilde yapmalıyız. Bu şimdilik ulaşabildiğim ilk felsefe.
- Hakkında yazılan her yorumu okur musun?
- Hepsini değil ama okurum. Bir maçta iyi oynayıp oynamadığımı kontrol etmek için sosyal medyaya ihtiyacım yok. Çünkü kazanıp kaybettiğimiz fark etmez, kötü oynuyorsam bunu biliyorum zaten. İyi olduğumda da, hakkımda yazılan çok iyi şeylere bakıp hüküm vermiyorum. Fenerbahçe'deki ilk yılımda, bu yorumlarla baş etmek zordu çünkü anlayamıyordum. Geçen yıl harika bir sezon geçirdik, beni çok fazla destekliyorlardı, seviyorlardı. Çok zaman geçmedi, şimdi bu kadar kötü mü oldum herkesin gözünde! Ama bu spor! Derler ki, sporda ve sekste önemli olan son gecedir (gülüyor). Şimdi biraz daha tecrübeliyim ve yorumlara o kadar kafamı takmıyorum. Takım olarak kötü bir maç geçirdiğimizde sosyal medyaya bir şey koymamaya çalışıyorum çünkü oranın insanların öfkelerini kustuğu bir yer olmasını istemiyorum. Onları da anlıyorum, takım için en iyisi olsun istiyorlar... Negatif her şey beni etkiliyor, bundan uzak olmak istiyorum. Biri bana kralsın dediğinde de, çöpsün dediğinde de inanmıyorum. Sokakta insanlar beni gördüğünde kötü bir maç bile geçirmiş olsak, destek oluyorlar. Bu sosyal medyadan daha önemli.
BEN PUSETTEYKEN BABAM "BU BASKETBOLCU OLACAK" DEMİŞ
- Ailen Sardunya'da neler yapıyor?
- Onların bir oteli var. Sezon bittiğinde gider orada kalırım. Evim bir otel.
- Baban aynı zamanda Olbia'da bir basketbol okuluyla ilgili değil mi?
- Evet başkanı. Aslında o bir arkadaşıyla o kulübü kurdu, 1970 yılında. Bu yüzden forma numaram 70. İnanılmaz bir basketbol fanı.
- Senin şu an olduğun seviye, tüm Olbia için de bir rüya olsa gerek...
- Kesinlikle. Ben NBA'ye gideceğim zaman, Olbia'nın merkezinde inanılmaz bir parti verildi. Tüm kasaba oradaydı. Ben pusetteyken babam anneme bakıp, "Bak bu basketbolcu olacak" dermiş.
- Baban İstanbul'a gelme kararına ne demişti?
- Çok mutlu oldu çünkü Obradoviç'in büyük hayranı. Bunun çok iyi bir fikir olduğunu biliyordu.