1990'lı yıllarından fenomen programlarından biriydi Sabah Şekerleri... Ve o programın en fenomen isimlerinden biri de Şebnem Dönmez'di. Cıvıl cıvıl, gencecik, hayat dolu, bu güzel kızı gösteri dünyasının orta yerine bırakmıştı bu program.
Yıllar geçti. Şebnem Dönmez oyunculuk, sunuculuk kariyerine devam etti her daim güzel ve alımlı olarak... Yani Şebnem Dönmez'i popüler kültür içinde görmeye alışığız. Ama son olarak Sakıp Sabancı Müzesi'nde 26 Nisan'a dek sürecek Marina Abramovic + MAI, Akış/Flux sergisinin açık çağrıya cevap veren ve projeye davet edilen sanatçılar kısmında görünce epey şaşırdık.
Bu sergiyle yolunun nasıl kesiştiğini, performans sanatları konusundaki tecrübesini, Marina Abramoviç'le olan bağını, performansında altını çizdiği güzellik algısını konuştuk...
- Marina Abramoviç takip ettiğiniz bir sanatçıydı sanırım...
- 2012 yılında Sanatçı Aramızda'yı izlemiştim. Bu film, Marina'nın hayatı, performans sanatı adına bugüne kadar yaptıkları hakkında bir belgesel.
Sinema salonunun karanlığında film bitip de yazılar akarken gözyaşlarıma hakim olamadığımı hatırlıyorum. Neden ağladığımı bilmeden.
Etkileyiciydi. Çok etkileyiciydi. Hakkında hiçbir şey bilmediğim bir kadın, hakkında hiçbir şey bilmediğim bir sanat dalında 30 küsür seneyi devirmiş ve yaşadıklarını paylaşıyordu. İnsan bedeninin sınırlarında gezinip, mutlak bir mevcudiyetle zihni susturmanın ve kimsenin gitmeye cesaret edemeyeceği yerlerde sınırsızlığı bulmanın peşindeydi. Onu iliklerime kadar anladığımı hissettmiştim. Filmden sonra bende kalan his buydu. Ve uzun süre o hisle yaşadım. Şöyle söyleyeyim; dünyada yaşayan insanların çoğunluğuna göre tuhaf biri olduğumun farkındayım.
Tuhaf nedir 'normal', nedir tartışmasına girmeden, hayatım boyunca, çoğu zaman anlaşılmadığımı, seçimlerimin, düşüncelerimin, ailem ve yakın arkadaşlarım da dahil, tuhaf, garip, acayip bulunduğunu deneyimlemiş biri olarak Marina'yı izleyince başka bir 'tuhaf'la karşılaşmış gibi oldum. "Aaa benim gibi bir tuhaf, çılgın bu" dedim, çılgınlığını sanat kanalıyla güzelliğe dönüştüren biri. Bu belgeselin dünyada uyandırdığı yankıyla Marina Abramoviç Enstitüsü kurulmuş. Başlangıçta enstitü için bir yer arayışına girmişler. İhtiyaçları olan epey büyük alan ve geniş çaplı kullanımın gerçekleşeceği devasa bir yapı için gereken bütçeler çok astronomik rakamlara ulaşınca enstitünün sabit bir yerde olmasındansa göçebe olmasına karar vermişler. Yani biz onlara gitmiyoruz, onlar bize geliyor. Gittikleri yerlerde yaşayan sanatçılara açık çağrı yaparak, ilgilendikleri sanatçılardan proje teklifinde bulunmasını istiyorlar. Böylece serginin yapıldığı ülkedeki sanatçılara yeni yaratımlar için alan tutuyorlar.
- Sizin bu sanatçılardan biri olacağınız hiç aklınızdan geçer miydi?
- Hiç! Marina'nın açık çağrısı sanat alanında her tür disiplini kapsıyordu. İster dansçı, ister müzisyen, istersen yazar ol. Asla seçilmeyeceğimden emin olarak; 1996 yılında yaptığım Cumartesi Gecesi Ateşi programının içindeki Hollywood'da Şarkı Söyleyen Kadınlar projesinden üç parça gönderdim.
- Sakıp Sabancı Müzesi yetkilileri şaşırmış mı bu duruma?
- İlk önce isim benzerliği diye düşünmüşler. Açık çağrıya 400 kişi yanıt vermiş. Bunlardan 40'ını görüşmeye çağırmışlar. İlk görüşmemizde başvuruda yolladığım Hollywood'da şarkı söyleyen kadın videoları ile ilgili bir proje sunmayı isteyip istemediğimi sordular. Böylece gösteri sanatlarında kadın olmak, nesneleştirilmek, bedenin metalaştırılması, fizikselliğimin yani formumun herkes tarafından tanınması ama gözle görülemeyenin yani ruhumun kimse tarafından tanınmaması, çok görülmek ama çok görülmekten dolayı hiç görülmediğini hissetmek üzerine Bayan Kontür projesi doğdu.
- Güzellik büyük bir takıntı halini aldı günümüzde değil mi?
- Çılgınlık! Sadece kadınları değil, erkekleri de kapsayan bir delirme hali. Bir yarışın içindeyiz. Bedenlerimiz bize ait değil. Hep başkalarına göre yaşıyoruz.
- Sektöre güzelliğinizin altı çizilerek girdiniz ve yıllar içinde bu sizde bazı yaralara yol açtı. Bunu ne zaman fark ettiniz ve sorguladınız?
- Bu konuda senden farklı olduğumu sanmıyorum. Hayatının çoğunu burada geçirdiysen ve kadınsan; bu ülkede bu yaraya sahip olmak için ünlü biri olmana gerek yok. Ben bugün 45 yaşımdayım. Performansı yaratırken de, gerçekleştirirken de tamamıyla kişisel hislerim, şahsi hikayem üzerinden hareket ettim. Çünkü tek bildiğim ve en iyi bildiğim buydu. Ama yaşadıklarım kolektif olarak çekilen acıyla bağlantıda.
Ya öfke çıktı ya da derin üzüntü. Kadınların yaşlanmaya izinlerinin olmaması korkunç bir şey. Yaşlanmakla giden fiziksel güzelliğin, tazeliğin yerine gelen şeye toplumuzda ve dünyada zerre kadar değer verilmiyor. Yaş almakla gelen şey bilgelik ve onun gelmesine asla izin vermiyoruz.
O yüzden bugün bu durumdayız. Küresel olarak derin bir karanlığın içindeyiz. Çünkü çocuk kaldık. İnsanlık olarak olgunlaşamıyoruz.
ÖLÜMLE YÜZLEŞMEK GİBİ
- Her kadın güzel olma, baskısını hissediyor...
- Kesinlikle... Bu bir acı ve hepimiz tarafından hissediliyor. Sessiz bir baskı altındayız güzel kalmakla ilgili. 35'ten sonra oyunun dışına itilmiş gibi hissediyoruz. Hep tik taklar var. Çocuk yapman lazım, yuva kurman lazım... Hep bir koşuşturma ve ispat halleri. Kendisiyle doğru düzgün ilişki kuramadan 65 yaşına gelip, ben bu işte çalışmak istemiyorum ya da bu adamla olmak istemiyorum diye keşfetmek var. Kıstırılmış haldeyiz. Ben bu acıyı çekme cesaretini gösterdiğim için Bayan Kontür'ün dünyaya geldiğini biliyorum. Bununla yüzleşmek gerekiyor. Aslında ölümle yüzleşmek bu. Güzel olduğumu hissetmek iyi de sürekli bunu düşünüp hayatımı zindan edemem. Güzel ve sağlıklı kalmak için teknolojiyi de kullanacağım ama saçmalamayacağım.
- Hayat güzel bir yolculuk...
- Yaşam benim için hiç bitmeyecek olan bir kendini keşfetme yolculuğu. 45 yaşımda yaşadığım heyecana baksana. Hayatımda daha önce hiç yapmadığım bir şeyi yapıyor, Sakıp Sabancı Müzesi'nde ve Marina Abramoviç sergisinde üstelik kendi yaratımım olan, sadece bana ait bir işi sergiliyorum. Daha bir sürü böyle güzel macera bekliyor beni. Son zamanlarda anka kuşu hep benimle. Anka kuşu yanar ve küllerinden yeniden doğar. Biz kadınlar bunu hep yaşıyoruz. Hem fiziksel hem ruhsal hem zihinsel olarak sürekli ölüyoruz ve daha da fenası öldürülüyoruz. İçimizden biri öldürülüyor biz de ölüyoruz, varlığımız hiçe sayılıyor, sürekli fiziksel, sözsel şiddet görüyoruz, ölçekleri mikrodan makroya uzanan şekillerde ölüyoruz ve öldürülüyoruz. Öldürüldükçe, kendimizi doğuruyoruz.
25'LİK GİBİ GÖRÜNMEYE ÇALIŞMAYACAĞIM
- Televizyon sektöründe çalışıyorsunuz. Çok güzel bir kadınsınız, güzellik ve yaşlanmaya dair kuruntulardan sıyrılabildiniz mi?
- Hayır. Ben 14 yaşımda güzel olduğumun farkındaydım, bu bana söylendi ve böylece bu bilgi varlığıma mühürlenmiş oldu. Bununla da barışık kaldım doğrusu. Ama ben hep içeriye çalıştım, gösteri sanatlarında var olan, güzel kadın olarak tanımlanan biri olarak, bu dünyaya olan ilgimi çok çabuk kaybettiğimi itiraf etmeliyim. Çünkü sıkıcı ve sığ bir dünya. Sanat güzel, yaratıcılık güzel ama özgürce yaratmak güzel... Böylece kendimi var etme yolunda, kariyerin değil ruhumun çizdiği haritanın peşinden gittim.
Zor bir yol. Bu nedenle zamanla bu acı büyüdü. Yaşlanma konusunda yüzleşmeler başladığında 36, 37 yaşlarımdaydım. Sonra bir gün dedim ki; bunu değiştiremiyorum bu bir, sadece benim başıma gelmiyor iki, herkes yaşlanıyor ve herkes yaşlandığı gibi, istisnasız herkes bir gün ölüyor, bu da üç! Bu durumla gerçekten yüzleştiğimde işte o zaman hayatım bir anlam kazandı.
Bence bu bir karar meselesi. İstediğin kadar botoks yaptır, yüzünü gerdir, dudağını şişir. Yapma demiyorum yanlış anlaşılmasın. İsteyen istediğini yapsın ama sorun şu ki; eğer güzel olduğunu düşünmüyorsan, bunu hissetmiyorsan güzel değilsin. Çünkü bence güzellik kimsenin ilgilenmediği o görünmeyen şeyle yani ruhla ilgili bir şey.
- Ama bunu devam ettirmek için de çabasızlık halinde değilsiniz...
- Elbette değilim. Yediğime içtiğime, uykuma dikkat ediyorum, spor yapıyorum güzellik konusunda da teknolojik gelişmeleri en doğal ve kafama yattığı kadarıyla uyguluyorum, meditasyon ve yoga yapıyorum yani iç ve dış her anlamda kendime büyük bir saygı ve sevgiyle yaklaşıyorum. 70'ime geldiğimde 25'lik gibi göstermeye çalışmayacağım. Güzellik bir karar meselesi derken kast ettiğim şey bu.
FOTOĞRAFLA: SAFFET AZAK