Türkiye Büyük Millet Meclis'i Cumhuriyet tarihi boyunca kadın temsilinin en yoğun olduğu dönemi yaşıyor.
Meclis'te şu an 102 kadın milletvekili bulunuyor. Dünya ortalaması yüzde 20 iken biz de oran yüzde 17.8. Geçmiş yıllara göre oldukça iyi bir rakam olmasına rağmen Meclis'teki kadın milletvekilleri hemcinslerini en iyi şekilde temsil ederek bu oranın gelecekte yüzde 50'ye çıkması için mücadele ediyorlar.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde kadınlarımızı Meclis'te temsil eden, onların haklarını sonuna kadar savunmak ve sorunlara çözüm üretmek için var gücüyle çalışan kadın milletvekillerimizi ziyaret etmek istedik. Ancak çok sayıda milletvekilini aynı gün bir araya toplamak pek de kolay değildi. Bu sebeple AK Parti İstanbul Milletvekili E. Sare Aydın'ı aradım. Sadece birkaç saat içinde 12 milletvekilini söyleşi için kendi odasında topladığını söylemesi bir kez daha kadınların organizasyon ve iletişim yönünün ne kadar güçlü olduğunu gösterdi.
26 Şubat'ta Aydın'ın odasında Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu, Ankara Milletvekili Arife Polat Düzgün, Balıkesir Milletvekili Pakize Mutlu Aydemir, Kütahya Milletvekili Ceyda Çetin Erenler, İstanbul Milletvekili Ravza Kavakçı Kan, Manisa Milletvekili Semra Kaplan Kıvırcık, Sivas Milletvekili Semiha Ekinci, Sakarya Milletvekili Çiğdem Erdoğan Ataberk, Trabzon Milletvekili Bahar Ayvazoğlu, Balıkesir Milletvekili Belgin Uygur ve İstanbul Milletvekili Canan Kalsın ile bir araya geldik. Milletvekillerimiz sadece kadın vekil olarak değil, birçok meslek dalındaki kadınları da temsil etmek için oradaydılar. Makine mühendisi, fizikçi, avukat, cerrah, öğretmen, iş insanı, bilgisayar mühendisi... Meslek hayatlarında gelebilecekleri en üst noktalara kadar tırmanmış 12 başarılı kadın milletvekilimiz ile kadın sorunlarından Melis'te kadın olmaya, kadın hareketlerinden feministliğe kadar pek çok şey konuştuk.
- Sohbetimize önce kadına şiddeti konuşmakla başlayalım. Bu mevzunun hâlâ gündemimizde olması üzüntü verici. Ancak kadınların vekili olarak mutlaka söylemek istedikleriniz olacaktır...
- Sare Aydın: Şiddetle mücadele kadın, erkek tüm toplumun görevi. Kadına yönelik şiddet insanlığa ihanettir, toplumda zihniyet dönüşümünü gerektirir. Yasalarımıza baktığınızda, Türkiye'de 6284 sayılı kanun gibi herkese ve her türlü şiddetle mücadele adına önemli hukuki kazanımlar sağlandı.
Kanunlar, uluslararası sözleşmeler şiddetle mücadele adına önleyici önemli çerçeveler çizseler de; uygulamalardaki aksaklıklar, toplumsal geleneksel kodlar bu meselenin çözümünde karşılaşılan engeller. O yüzden özellikle toplumsal zihniyet dönüşümü diyorum.
- Arife Polat Düzgün: Meclisimizden çıkan yasalar ile de kadınlarımızın hakları dünya kadınları ile aynı duruma geldi. Uygulamadaki eksiklerin sebebi mahkemelerin daha yeni branşlaşması.
- Radiye Sezer Katırcıoğlu:
Kadına yönelik şiddet ile ilgili konularda samimiyetsizlik görüyorum.
Siyasi görüşlerimizi bir kenara bırakarak bu insanlık meselesi ile mücadele etmemiz gerekiyor. Mesela Emine Erdoğan Hanımefendi'nin 75 maddelik bir manifestosu vardı. Ne muhalefetin ne de medyanın gündemine geldi.
Yok sayıldı. Şiddeti bile konuşurken Meclis'te kullanılan beden dili, üslup zaten şiddet içeren tarzda oluyor. Zihinsel dönüşüm şart ve bütün katmanların bunu kabul etmesi gerekiyor.
KORİDORLARDA ÇOCUKLAR GEZİYOR
Çalışan bir anne olarak merak ediyorum, Meclis'te kadın sayısı artınca çocuk sayısı da arttı mı? Çocuklarınızı da Meclis'e getiriyor musunuz? Sonuçta siz de birer annesiniz...
Sare Aydın: Özellikle tatillerde çocuklarımızı getiriyoruz. Koridorlarda pek çok çocuk oluyor. Hafta içi çok doğru bulmuyoruz, sonuçta burası bir Meclis ve çalışmamız gerekiyor. Ama özellikle yarıyıl tatillerinde koridorlar çocukla doluyor.
Belgin Uygur: Çocuklarımızın Meclis'e gelmesinin en büyük nedeni Cumhurbaşkanımızdır.
Çünkü çocuklarımız Cumhurbaşkanımızı çok seviyor. Grup toplantısına onu görmek isteyen çocuklarımız geliyor. Siyaseti tanıma açısından da Meclis'i görmeleri önemli. Ben çocukken Meclis'i görmeyi hayal ediyordum ama olmamıştı.
DEVLET HASTANESİNDE DOĞUM YAPTIM
- Meclis'te süt sağma odası var mı?
- Belgin Uygur: Var tabii. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanımızın yaptığı bir çalışmaydı. O eksiklik vardı tamamlandı.
- Bahar Ayvazoğlu: Ben iki ay önce doğum yaptım. Üçüncü çocuğumu dünyaya getirdim. Doğum yapana kadar çalıştım. Rapor alsam çalışmazdım tabii ama biz son ana kadar hizmet etme isteğindeyiz.
- Şu lohusasınız. Lohusayken Meclis'te olmak zor olmuyor mu?
- B.A: Annelik çok güzel bir duygu. Bir taraftan size muhtaç küçük bir bebek var.
Ama aldığınız o vekâletin sorumluluğu altında ezilmek istemiyorsunuz. Dolayısıyla hayatınızı ona göre planlamak zorundasınız. Çocuğumu da görevlerimi de aksatmadan bir şeyler yapma derdindeyim.
- Emziriyorsunuz değil mi?
- B.A: Koşuşturma içindeyiz. Bir anne bebeği için ne yapıyorsa ben de bir vekil olarak aynı şeyleri yapıyorum. Emziriyorum.
Meclisteyken sütümü sağıyorum.
- Evlatlarınızla uzun süre ayrı kalıyorsunuz. Bu sizde vicdan azabı yaratıyor mu?
- B.A: Hayır. Ben sadece kendi evlatlarım için değil bu ülkedeki her çocuk için bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Çocuklarımın bir gün beni anlayacağını biliyorum. Annelik sadece çocuğunun yanında durmak, uyutmak, beslemek değil. Annelik bütün çocuklara kucak açabileceğiniz bir zemini de oluşturabilmektir.
Ben Trabzon'da bir devlet hastanesinde çocuğumu dünyaya getirdim. Bu benim için normal bir şeydi ama dışardaki çağrışımı farklı oldu. "Bir milletvekili bir devlet hastanesinde nasıl doğum yaptı?" dediler. Devlet hastanelerimizin şu an konforu da, hizmeti de çok iyi. Kendi doğduğum hastanede çocuğumu dünyaya getirdim. Normal doğum yaptım ve kadınlar için bir rol model oldum.
- Hastanedeki diğer anneler ile etkileşiminiz nasıl oldu?
- Çocuğumun 20 günlük bir yoğun bakım süreci oldu. O dönem içinde ben orada bir milletvekili olarak yoktum. Bütün anneler gibi çocuğunu emzirmeye gelen, bebeğiyle ten teması kurmaya çalışan bir anneydim. Annelerle ve sağlık personeli ile bir gönül birlikteliği yaptık.
- Çocuklarınızı nasıl görüyorsunuz?
- İki çocuğum Trabzon'da. Annem bakıyor onlara. Ben bebeğimle birlikte haftada bir uçak seyahati yapıp Ankara'ya geliyorum
TEKNOLOJİ ÇALIŞAN ANNELERE HİZMET ETMELİ
- Melis'te birbirinize dertlerinizi, özel sorunlarınızı anlatıyor musunuz? Dertleşiyor musunuz yani?
- Sare Aydın: Birbirimizin dertlerini de biliriz, dinleriz.
Ailelerimizi, çocuklarımızı da konuşuyoruz.
- Bahar Ayvazoğlu: Dışardan bakıldığında bizim çok konforlu bir hayat yaşadığımız sanılır. Milletvekilleri üst tabakadır gibi bir algı var. Bizim sabah sekiz, akşam beş gibi bir mesaimiz yok. Hafta sonumuz, gecemiz, tatilimiz de yok. Bu kısıtlı zaman içerisinde çocuklarımıza, eşimize, ailemize zaman ayırabilmeyi de planlamamız gerekiyor. Bunca zaman anneler ailelerinden feragat edemedikleri için çalışma hayatına giremediler, sokağa çıkmadılar. Bizler kadına aileyi ihmal etmeden gidebilecekleri bir iş hayatı sunabilen politikalar için çalıştık ve çalışıyoruz. Kadın anneliğini de yaptı, eşine de zaman ayırdı, kardeş de, iş insanı da olabildi.
Birileri sizin adınıza sizin üzerinizden politikalar devşirerek var olmaya çalışmıyor artık. Artık siz varsınız ve "ben bu arenada varlık gösterebiliyorum" diyebiliyorsunuz...
- Canan Kalsın: Kadınların iş gücüne katılımını artırmalıyız. Eğitim almış ama çocuğu olan ve evde çocuğuna bakmak isteyen kadınlarımızın internet üzerinden işe katılabilmesini sağlamalıyız. Eğer avukatsa elektronik dilekçe ile davaya katılabilmeli. Değişen dünya dinamikleri içinden kadının üretime katılmasını konuşmalıyız artık.
ERKEĞE DÜŞMAN DEĞİLİZ, KADININ İÇİNDEKİ POTANSİYELİ ÇIKARIYORUZ
- "AK Parti bir kadın hareketidir" dediniz. Kadın hareketi deyince akla hemen feminizm geliyor. Neden kadın hareketleri hep feminizm üzerinden açıklanıyor?
- Çiğdem Erdoğan Ataberk: Feminizm uzun yıllar erkek düşmanlığı üzerinden kotarıldı. Bizim oluşturduğumuz kadın akımı erkek düşmanlığı üzerinden oluşan bir akım olmadığı için çok örtüşmedi. Ama çok başarılı oldu. Çünkü biz herhangi bir yerde bir hareket oluşturacaksak bunu bir düşmanlık üzerinden yapmayız. Düşmanlık yerine kadının içinde büyük potansiyel var ve kadınlar bunu dışarı çıkaramıyor, bunun için ne yapmalıyız diye düşündük. Zaten başörtülü kadınlar tamamen sistem dışında bırakılmıştı. Geri kalan kadınlarımız da CV üzerinden elenerek hem temsil hem de bürokrasi de çok az sayı ile uzun yıllar mevcudiyetini devam ettirdiği bir sistem vardı.
- Radiye Sezer Katırcıoğlu: Bizim en büyük sıkıntımız özgüven eksikliğimiz.
Hem tarihimizde hem inancımızda kadın yönetici de olmuş karar alıcı da. Aktif bütün rollerde erkekle birlikte ilerlemiş. Ama bunlar bize unutturulmuş. Maalesef ki zamanla Avrupa'ya özenen, onlar gibi olursak daha iyi olacağımız düşüncesi benimsenmiş.
Hâlbuki biz öyle değiliz. Biz Avrupa'nın diliyle konuşup onların argümanları ile hareket edersek maalesef bu tablo ile karşılaşıyoruz.
Çözüm de üretilmiyor başka sıkıntılar da çıkıyor. Dünyadaki gelişmeleri takip ederek kendi geçmişimizden aldığımız değerlerle kurgulayıp buna göre bir çalışma yaparsak daha kesin çözümler üretebiliriz.
- Bahar Ayvazoğlu: Bir cinsin kendisini başka bir cins üzerinden tanımlaması o cinse yapılmış en büyük haksızlıktır.
Feminizm hareketinin altında da bu yatıyor.
Kadınlar kendilerini erkekler üzerinden tanımlamaya çalıştılar ve erkeksiz bir yaşam, aile kavramının olmadığı, tek başına ayakta durabilecekleri ama bunu erkek düşmanlığı üzerinden temellendirebilecekleri bir felsefe ile ortaya çıktılar. Ama bu küçük bir kitleyi bir yere kadar götürdü. Büyük kesimler tarafından ilgi görmedi. Çünkü hayatla bağlantısı olmayan bir felsefeydi. Bundan en büyük zararı yine kadınlar gördü. Ne zamanki kadınlar "Benim içimde bir potansiyel var, bunu ben kullanmalıyım, Allah'ın verdiği yetenekleri toplumun faydasına neşretmeliyim' diye düşünmeye başladığında kadının adı yok denilen noktada kadının gerçek kimliği ortaya çıkmaya başladı. Artık siyasetin nesnesi değil öznesiyiz.
FARKLILIKLAR ZENGİNLİĞİMİZ
Ravza Kavakçı Kan: 8 Mart'tan hemen sonra 28 Şubat geliyor. Türk kadınına 5 Aralık 1934'te verilmiş olan seçme seçilme hakkı, maalesef TBMM'de başörtülü kadınlar tarafından kullanılamıyordu. 23 Haziran 2015'te başörtülü milletvekilleri ilk kez TBMM'de ant içerek hizmet etmeye başlayabildi.
Bunun yansımasını her alanda görüyoruz.
İnsanların farklılıklarını onların ayrılığı değil zenginliği olarak gören bir iktidar var. Aynı zamanda TBMM Parlamentolar-Arası Birlik (PAB) Komisyonu Başkanlığı'nı yapıyorum. Türkiye heyetinin üçte biri kadın.
Bu güzel bir oran ama aslında yarı yarıya olması gerekir.
ERKEKLER ÜÇ İLÇE GEZERKEN BİZ BEŞ GEZİYORUZ
Semiha Ekinci: Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde görevliyim. Yani kadının siyasette daha az olduğu bir bölgenin de koordinatörüyüm. Sivas kadar Mardin, Diyarbakır, Adıyaman, Şanlıurfa, Batman, Gaziantep'e giden biriyim. Erkekler siyaseti bir yerlere gelebilmek için yapıyorlar ama kadınlar bir şeyleri başarabilmek için yapıyorlar. Hâlâ bir şeyleri başarabilmenin peşindeyiz.
Hatay milletvekilimiz üç hafta sonra doğum yapacak ama hâlâ Meclis'te son ana kadar çalışmaya devam ediyor. Erkek vekiller üç ilçe gezerken biz beş ilçe geziyoruz. Kimse bize daha fazla ilçe gezin demiyor. Üzerimizde şöyle bir misyon var, biz kadınları temsil ettiğimiz için yapacağımız en ufak olumsuz bir şey belki de ileride kadınlarımızın yolu kesecek. Bu yüzden daha fazla çalışıyoruz.
Sivas'ın tek kadın vekiliyim. Neden gelecek dönem daha fazla olmasın. Amacımızın geleceğe güzel miraslar bırakabilmek.