Konya'da Özgür Duran'ı (32) sevgilisi Ayşe D.'yi (35) döverken engellemek istediği sırada çıkan arbedede kalbinden bıçaklayarak öldüren Kadir Şeker tutuklandı. Şeker'in, muhtemel bir kadın cinayetini engellemek için araya girmesi ve akabinde yaşananlar kamuoyu vicdanını da sızlattı. Sosyal medya üzerinden destek mesajları yağdı. Ve herkes "Ben olsam ne yapardım, bu tür bir durumla karşılaşırsam başıma neler gelir?" diye sorgulamaya başladı. Biz de uzman avukatların kapısını çaldık, bu soruların yanıtlarını aradık. Avukat Rezan Epözdemir, sosyal sorumluluk adına Münevver Karabulut cinayetinden sonra 74 davaya baktı. Kadına şiddet konusunda onlarca panel ve seminere katılmış bir isim. Konya'da yaşanan olayın ardından kapısını çaldığımız Rezan Epözdemir, bu olaya dair görüşlerini şöyle anlatıyor:
Meşru savunmanın saldırıya ve savunmaya ilişkin koşulları var. Saldırıya ilişkin ilk koşul, kişinin kendisine veya başkasının hakkına yönelmiş bir saldırı olacak. Bu hak vücut bütünlüğüne yönelik de olabilir, mal varlığına yönelik de... Bu saldırı haksız olacak. Saldırı gerçekleşiyor ya da tekrarlanması muhakkak olacak. Demek ki bu olayda saldırıya ilişkin koşullar var.
Savunmaya ilişkin koşullarsa söyle; savunma zorunlu olacak. Savunma, saldırana ya da saldırıya karşı olacak. Asıl tartışılacak olan savunmanın üçüncü koşulu, savunma ölçülü olacak! Yani orantılı olacak. Kadir Şeker olayında yaralayıp, bacağından bıçaklayıp, sopayla vurup, fiilen fiziken mücadele edip kurtarabilecekken kendini ve mağdureyi, artık mevcut savunmada ölçü sınırını aşmış olursun. Burada temel problem meşru müdafada sınırının aşılması.
Ama sınırın aşılmasında düzenlenme yapılmış. "Sınır, korku, heyecan ve paniğin etkisiyle aşılmışsa faile ceza verilmez" diyor. Bu karar somut olayda da uygulandı. Burada da Kadir Şeker bir üniversite öğrencisi, olayın taraflarıyla hiçbir bağlantısı yok, öldürmesi için bir sebep yok. Kendisine saldırıldığında heyecan, korku ve paniğin etkisiyle mazur görülebilecek bıçaklama hadisesi meydana gelmiş olabilir. Böyle ise ceza verilmemeli. Kastı olmaksızın sonucuna da varabilir, böyle olunca da ceza erteleme kararı olabilir. Savcının tüm bu bilgileri toplamasıyla aydınlanacak durum.
BÖYLE BiR DURUMDA NE YAPILMALI?
Polisin olduğu yerde yurttaş olaya müdahale etmez!
"Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" anlayışından çıkmak gerekiyor. Restoranda yan masada adam kadına bağırıp çağırıyor, insanlar yemek yemeğe devam ediyor. Bu kabul edilemez bir durum. Ama elinde silahı, döner bıçağı olan psikopatik bir tipe müdahale etmekten söz etmiyorum. Bunu beklemek haksızlık olur! Ama kadına, çocuğa şiddet konularında duyarlı olmak gerekiyor. Meşru savunma kurumu üçüncü kişilere de yöneliktir. Müdahale hepimizin görevi. Müdahale başka, saldırının failine karşı suç işlemek başka. Ama suç işlersen de, meşru müdafanın koşulları varsa bundan faydalanırsın.
Adamla kadın kavga ediyor, polis eve gidiyor, kadın "şikayetçi değilim" diyor, polis peşini bırakıyor. Oysa kanun eşe karşı şiddet varsa, takibi şikayetten bağımsızdır, bu kamu davasıdır diyor. Kadın şikayetçi olmasa bile soruşturma başlatılması gerekir.
SALDIRIYA KARŞI KOYABİLECEK BİLGİYE SAHİP OLMALIYIZ! ALTIN MİMİR (AVUKAT)
Öncelikle tanıklık ettiğimiz şiddet vakasına karşı sessiz kalmamalıyız. Unutmayalım ki seyirci kaldığımız şiddet bir gün dönüp bizi de bulabilir.
Kendimizin müdahale etme gücü yok ise mutlaka yardım talebinde bulunmamız gerekir. Bu konudaki uzman ve 7/24 hizmet veren kurum ve kuruluşlar vardır; ALO 183 Aile, Kadın, Çocuk, ve Engelli Sosyal Hizmet Danışma Hattı dışında acil durumlarda başvurulabilecek; ALO 155 Polis İmdat, ALO 156 Jandarma İmdat,112 ACİL, Aile İçi Şiddet Acil Yardım Hattı gibi.
Yine etrafta yardıma gelecek kalabalıklar dahi önemlidir. Şiddet uygulamaya meyilli olan kişiler psikopat oldukları kadar korkakdırlar da. Dolayısıyla şiddet uyguladıkları kişiye yardıma gelecek birilerinin varlığının ihtimali dahi olay mahalini kaçarak terk etmelerini sağlayabilir. Saldırganın korkusuz olup kaçmaması durumunda yardım gelinceye kadar en azından saldırganı duraksatabilme dahi çoğu zaman hayat kurtarıcıdır.
Her gün duyduğumuz erkek şiddet mağduru sayısız kadının yanı sıra son zamanlarda iyice artan kadın cinayetleri her birimizin acil müdahale tekniklerini öğrenmemizi zorunlu kılıyor. Saldırganı durdurup etkisiz hale getiren yani olaya müdahale eden kişinin mağdur kadar kendi güvenliğini de düşünmesi gerekli. Saldırıyı bir şekilde defetmek tek başına yetmeyebilir. Mağdura yapılacak bilinçli bir ilk yardım mağdurun hayatta kalmasını sağlar. Dolayısıyla her birimizin saldırılara karşı koyabilecek beden, ruh ve bilgiye sahip olmamız artık günümüzde kaçınılmazdır.
Bu konuda vatandaş, adalet, siyaset ve basının el ele verip istikrarlı bir şekilde mücadeleyi elden bırakmaması mutlak zorunluluk. Şüphesiz ki en büyük müdafaa kaçamıyorsan saldırmaktır. Saldırıyı durdurmak için yapılan saldırı normal saldırıdan farklı olarak hukuka uygundur. Hukuki lisanda meşru müdafa olarak adlandırılan aslında saldırıyı defetmek için zorunlu olarak başvurulan saldırılar cezasızlıkla karşılanır. Bu aslında devlete ait olan güç kullanma yetkisinin belirli şartlar altında bireylere bırakılması halidir.
Türk Ceza Kanunu'na göre "Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez." Kanun saldırıya uğrayan üçüncü kişiler için savunma hareketi yapılmasına da izin vermiştir. Hukuk sistemimiz de üçüncü kişi lehine meşru müdafaayı insani dayanışma duygusunun sağlanması ve birlik içinde korunmanın gerçekleşebilmesi için kabul etmiştir. Ancak bu savunma hareketinin belirli sınırlar içerisinde ve ölçülülük prensibine uygun olarak yapılmalıdır.
En önemli unsur, savunmaya yönelik hareketin saldırıdan kurtulma amacına yönelik olmasıdır. Hem meşru müdafaada ve hem de sınırın aşılmasında hedef, saldırıyı defetmek olmalıdır. Meşru müdafaada sınırın aşılması halinde de ceza verilmemeli, verilecekse de büyük oranda azaltılmalıdır. Belli ki haksız saldırının oluşturduğu korku, telaş ve heyecan altında işlenmiş bir suç bulunmaktadır.
DOĞRU OLAN POLİSİ ARAMAK! CEYLAN METE (AVUKAT)
"Çevremizde karşılaştığımız şiddet olaylarına bizzat karışmamamız daha doğru onun yerine derhal polis aranarak ihbarda bulunulması gerekir. Hiçbir şekilde olaya müdahale hakkımız bulunmamakta. Sorumluluğumuz ihbar etmekle sınırlı. Sonuçta malesef müdahale etmediğinde kimse sana "Niye müdahale etmedin?" diye sormuyor ama olaya karıştığın takdirde karıştığın boyutta sorumluluğun ortaya çıkıyor. Müdahalenin boyutuna ve karşı taraf ile yaşanan olaylar kapsamında TCK'da düzenlenen hakaret, tehdit, müessir fiil vb. eylemlerden hangileri gerçekleştirilmiş ise kanun kapsamında sorumluluk ortaya çıkıyor ve bu noktada olayın mahkemeye taşınması söz konusu olur. Her ne kadar olayı ayırma kastıyla, zarar görene yardım etme saikiyle hareket etmiş olsak da, olaya karıştığımız boyutta bizim de sorumluluğumuz doğuyor. Burada önemli olan nokta orantılılık ilkesi. Müdahalenin karşı tarafın gösterdiği şiddet olayı ile orantılı olması, onun eyleminin daha üstünde bir müdahale olmaması gerekiyor. Sonuçta sen karıştığın olayın geçmişini bilmediğin için aslında neye karıştığının da bilincinde olmayıp hangi hakkı koruduğunun da bilincinde olmuyorsun."