Virüsler genetik değişim sonrası insana geçebiliyor ve insan yaşamı için tehdit oluşturuyor. Her yıl adı değişerek hayatımıza bir virüs giriyor. Kuduz, HIV, Çiçek, Ebola, Influenza, Rota ve diğerleri... İnsanlığın ezeli düşmanlarından biri olan virüslere karşı henüz tam kontrolü sağlayamadık ama geçtiğimiz yüzyılda çok önemli gelişmeler kaydettik... Biz de virüsleri, tarihteki gelişimlerini, gelecekte bizi nelerin beklediğini uzmanlara sorduk. Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri Araştırma Merkezi ve Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nesrin Özören küresel iklim değişikliğinin, kalabalık kentsel yaşam ve artan insan hareketliliğinin daha önce bilinmeyen yepyeni virüslerin ve dolayısıyla hastalıkların ortaya çıkmasında ve hızlı yayılmasında etkili olduğunu söylüyor.
- Korona virüsü dünya gündemine yerleşti. Virüsler genetik değişime nasıl uğruyor?
- Korona virüsünün taşıyıcısının yarasa olduğu belirlendi. Yarasadan yarasaya geçen bir virüs var ve o virüs mutasyona uğruyor. Rastgele mutasyonlardan birinde yarasa hücresine çok iyi yapışabilen virüs artık insan hücresine de iyi tutunma özelliği kazanıyor. Virüsün her geçtiği canlıdan canlıya veya türden türe kendi sağ kalım mücadelesi söz konusu. Virüs kendisini bir başka canlıda kopyalayabilmek için canlının hücre zarı üzerindeki proteinlerden birine, sanki bir limana varmış gibi, yapışabiliyor. İnsan hücresine yapışabilme özelliği kazandığı zaman orada çoğalmaya başlıyor. Yarasa hücrelerinin üzerinde de benzer konakçı proteinler mevcut. Yarasalar, şempanzeler, fareler ile insan hücre zarı arasında çok büyük farklar yok. İmmünolojik bakımdan virüsün yarasadan insana sıçraması büyük bir eşik. Korona virüsünde virüsün insandan insana geçebildiği de görüldü. Bu da virüsün insan vücudunda sağ kalmayı başarıp kendi kopyalarını yapmayı başardığını gösteriyor.
- Virüslerin özellikle kış döneminde ortaya çıkması tesadüf mü?
- Virüsler sadece kış mevsiminde ortaya çıkan partiküller değil, yazın da ortaya çıkabiliyorlar ancak kışın popülasyonları artıyor ve insanların bağışıklık yanıtı da daha zayıf düştüğü için hastalık sıklığı artıyor. Virüsün insana geçmesi sonucunda hapşırma, öksürme gibi yollarla yayılmaya başladığında yayacağı partiküller içinde kaç tane virüs olduğuna bakmak gerekiyor. Örneğin, bir öksürmeden sonra bir metrekarelik bir alana dağılan bir milyon sıvı taneciğinin içinde sadece beş partikülde virüs olsun ve sonra başka bir insana bulaşmış olsun. Kişinin bağışıklık sistemi çok güçlüyse bu virüsü yok edeceği için hissetmez ve hastalanmaz bile. Bu kişiler taşıyıcı olabilirler. Nitekim Korona virüsünde hastalık belirtisi taşımayan bir insandan da virüsün bulaşabildiği görüldü. Korona SARS'tan daha az öldürücü bir virüs. Oran olarak bakılacak olursak yüzde 3-5 gibi bir öldürme kapasitesi söz konusu, SARS'ta ise bu çok yüksekti. Mevcut verilerle şunu söylemek mümkün; Korona virüsü çok korkutucu bir virüs değil.
- Korona virüsünün neden daha önce değil de şimdi çıktığı merak konusu.
- Çin'de asırlardır yaban hayvanları tüketiliyor. Dolayısıyla bugün neden bu virüsün çıkmış olduğu sorusu yanıtlanabilmiş değil. Akla gelen ihtimallerden ilki, iklim değişikliği olabilir. Küresel iklim değişikliği, sıcaklıkların artması insanların bağışıklık sistemlerini ve yarasaların taşıdığı virüsleri de etkiliyor. İkinci etken aşırı kalabalık şehir hayatı ve toplu taşıma gibi havasız ortamlar. Üçüncü ihtimal küresel ölçekte çok hareketli bir insan nüfusu olan dünyamız. Çok fazla seyahat ediyoruz. Eskiden küçük bir köyde hastalık çıktığında köy karantina ile korumaya alınırdı, oysa bugün dünyada milyonlarca turist mevcut.
- Gelecekte virüsler daha tehlikeli olacak mı?
- Geçmişe baktığımızda çiçek gibi, verem gibi ölümcül sonuçları olan hastalıklar da yaşadık. Çok sayıda insanımızı geçen yüz yılda verem nedeniyle kaybettik. Çiçek virüsü ise dünyada hastalık yapamayacak şekilde aşılama sayesinde silindi. 1.Dünya Savaşı sonrasında yaşanan aşırı kıtlık, savaş sonrası çekilen yokluk İspanyol Gribi gibi büyük bir salgını getirdi. Her dönemde yeni bir virüsün çıkabileceğini unutmamak gerekiyor.
- Çin'den ithal edilen ürünlerin virüs taşıma ihtimali var mı?
- AIDS virüsü için benzer bir test yapılmıştı. AIDS'li biri ile aynı havuza girebilirsiniz veya AIDS hastasının kullandığı çatal, deterjan ve sıcak su ile yıkandıktan sonra virüs kapma olasılığı neredeyse sıfırlanıyor. Bu tür objelerden virüs bulaşması milyonda bir olabilir. Her virüs için dış yüzeylerde sağ kalabilme ve yeni enfeksiyon başlatabilme kapasitesi farklı. Kolonya (etanol, yüzde 70 ) ile bolca spreyle objeyi silerek sadece Korona değil her virüsten korunursunuz. Çin'den gelen oyuncakları gümrüklerde ultraviyole ışıkla dezenfekte etmek mümkün.
VİRÜSLER BİTMEZ BUNDAN KURTULUŞ YOK!
- Korona virüsü bilim için nasıl bir anlam taşıyor?
- Virüsleri 100 yıldan fazladır biliyoruz ama virüsün tüm genomunun ortaya çıkarılması işi çok yeni bir şey. Bu gerçekten yola çıkarak Korona'nın ortaya çıktıktan bir hafta sonra tüm genetiğini biliyor olmamız inanılmaz bir hız ve bir devrim! Bunu Türkiye de yapabilirdi, belki biraz yardım alarak...
- Daha önceden nasıl oluyordu?
- Bir viral hastalıktan şüpheleniyorsunuz. Virüslü hastalardan materyal alıyorsunuz. Bunları şüphelendiğiniz virüslerin üreyebileceği laboratuvar ortamında çoğaltmaya çalışıyorsunuz. Klasik denebilecek belirtileri görünce yeni bir viral hastalıktan şüpheleniyorsunuz. Bu süreç birkaç yıl sürerdi. Düşünün 1981'de HIV vakaları ortaya çıkmaya başladı. 1990'lı yıllara kadar, virüs olduğuna inanmıyordu insanlar.
- Hayvanların yaşam alanlarını katlediyoruz. Bu nedenle mi sık sık bu tür ölümcül virüsler ortaya çıkıyor?
- Bu faktörün varlığını inkar etmek zor. HIV'in orijini maymunlar dendi. Maymundan insana bu nasıl geçer?
Muhtemelen maymunun yaşam alanına müdahale ettiniz. Sonra Ebola da benzer şekilde, yabani hayvan etlerinden şüphelenildi. MERS var, onun da develerden geldiği söyleniyor. Bunlar muhtemelen varlardı ama bir şekilde daha fazla temasla bize geçtiler.
- Bu tür virüs dalgalarına hazırlıklı mıyız?
- Aslında tıbbi yönden bakacak olursak dünya hiç olmadığı kadar hazırlıklı. Bizim şu anda elimizdeki imkanlarla çok kısa sürede çözüm geliştirebiliyoruz. SARS'ta ölüm oranı yüzde 3'tü. Korona'da yüzde 1.5 deniyor. İlaçlar, aşılar var artık, dolayısıyla çok hazırlıksız olduğumuz söylenemez. 20 ayda aşı geliştireceklerini söylüyorlar. Bu virüsler gelecek! Bugün, gelecekte... Çünkü bunlar mutasyona uğruyor, yeni kapasiteler kazanıyorlar. Bu kapasiteleri daha ölümcül olabilir, yeni konaklara atlayabilir. Bundan kurtuluş yok. Virüsler bitmez!
- Daha da ölümcül olacaklar mı?
- Çok ölümcül olduklarını söyleyemeyiz. Çiçek vardı dünyayı kasıp kavuruyordu, çocuk felci vardı öyle... Bunlar düşünüldüğünde, tarih boyunca viral hastalıklardan ölen insanların sayısı bugünkünden çok çok fazla. Influenza hâlâ çok büyük bir tehlike. Kuş gribinin, domuz gribinin yeni versiyonlarının çıkmayacağının garantisi yok. Bunlara karşı çok fazla seçeneğimiz de yok.
- Herkes maske takmaya başladı. Doğru bir yöntem mi?
- Hijyen çok önemli. Maskenin faydası var ama yüzde 100 korumaz.
DÖRT AYRI KADEME LABORATUVAR VAR
Laboratuvarlar güvenlik seviyelerine göre dörde ayrılıyor. Korona gibi ölümcül virüslerin araştırıldığı laboratuvarların güvenlik seviyesi üç ya da dört! Üçüncü seviye laboratuvarlar negatif hava basınçlı laboratuvarlar. BSL 3 olarak adlandırılan bu laboravutarlarda koridordan gelen hava laboratuvara doğru gelir. Laboratuvardan bir kaçış olmuyor. Personel, örnekler, laboratuvar korunur. Buralara eğitimli kişiler, özel kıyafetlerle girer. Dördüncü seviye yani son seviyede ise astronot kıyafetleriyle içeri giriş izni var. Havalandırma da o kıyafetten özel borularla, laboratuvarın tavanındaki ayrı bir sistem üzerinden sağlanır. Ortamla hiç kontağınız olmuyor. Çıkarken dezenfektasyon duşlarına tabii tutuluyorsunuz. Ebola, Kırım Kongo vs. buralarda araştırılıyor. Yani yakalanması kolay ama ama aşısı ve tedavisi olmayan hastalıklar. Korona'nın da BSL 3-4 seviyesinde araştırılacağı düşünülüyor. Türkiye'de 15'in üzerinde yakın yerde BSL 3 seviyesinde laboratuvar var