Yıllar önce Hasan Bülent Kahraman yazmıştı Marina Abramovic'in baklavayı çok sevdiğini. Kalmış aklımda bu bilgi. Abramovic ile söyleşi yapacağım kesinleşince baklava götürmeye karar verdim. 70 yıllık bir baklavacıya gidip "Usta çok önemli bir sanatçı Türkiye'ye geldi. Anneannesi sayesinde baklavayı çok seviyor. Bana öyle bir baklava ver ki, ona anneannesini hatırlatsın" dedim. Usta en lezzetlisini verdi. Elimde baklavayla yollandım Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'ne (SSM).
Müzede sanatçının Akış/Flux sergisinin hazırlıkları tamamlanıyordu. Takdir edersiniz ki hem sergi hem de Abramovic ile tanışacak olmak insanı heyecanlandırıyor. O heyecanla tanıştırıldık ve baklavayı uzattım: "Bu sizin için. Tatlı yiyelim tatlı konuşalım."
Abramovic kutunun içinde baklava olduğunu öğrenince çok heyecanlandı ve açıp ve bir dilim kendine aldı, bir dilim bana ikram etti. Gülümseyerek "Kalbimi nasıl kazanacağını biliyorsun" dedi. Ben de "Hayatınız boyunca çok söyleşi yaptınız, ama ben kalbinizdeki cümlelere talibim" dedim. Çünkü, yıllardır bedenini kullanarak sanatını icra eden Abramovic, performanslarıyla ezber bozarken sıkça da eleştirildi, hırpalandı. Hatta öyle ki onun akıl hastanesine kapatılması gerektiğini söyleyenler bile çıktı. Ama tarih onu haklı çıkardı. Bunun için onun kalpten konuşmasını arzuluyordum. İşte baklava onun kalbinin kapılarını açtı...
- 1974'teki Rhythm 0 çalışmanızda bedeninizi izleyicilerin 'vicdanına' sunmuştunuz. Size o gün kötü davrandılar. O gün insanlık adına ne düşündünüz?
- O zamanlar 23 yaşımdaydım. Çok radikal bir performanstı ve ölmeye hazırdım. Altı saat boyunca topluma kendimi bir obje olarak sundum ve tüm risklerin sorumluluğunu aldım. Peki altı saat sonra, bana ne oldu? Bu performansımla erkeklerin kadına bakışını göstermek istedim. Erkeklerin vücuduma yaptıkları sonucu kadın bedenine yönelik üç farklı yaklaşım gördüm. Kimi normal davrandı, kimi için fahişeydim kimi de diva gibi yaklaştı. Vücudumu çizenler vardı, kanımı akıtıp içtiler daha neler neler... Tecavüz etmediler, sonuçta bir açılış gecesiydi ve insanlar eşleriyle gelmişti. Ama otele gittiğimde aynaya baktım ve saçımın bir tutamının beyazladığını gördüm.
- Peki Rhythm 0'da silah vardı, ya kurşun?
- Silahın içinde kurşun vardı, hatta bir adam gelip tabancayı elime tutuşturdu, parmağımı tetiğe götürdü. Silahı bana doğru yöneltip tetiği çektirmek istedi. Ama tam o an başka biri gelip silahı aldı. Tüm bunlar bir anda yaşandı. Yani ölebilirdim.
- Çalışmalarınız ezber bozan, cesur şeklinde nitelendiriliyor. Gerçekte sanat bir cesaret meselesi mi?
- (Gülüyor) Benim bakış açımdan, evet... Çünkü bu bir yandan disiplin işi ve bir yandan da toplumun verdiği enerjiyle yoğrulan bir durum... Benim performanslarımı evde tek başınıza insanların yer almadığı koşullarda gerçekleştirmeniz mümkün değil.
- Bir söyleşinizde "Yaptıklarımın sanatla alakası olmadığını, akıl hastanesine yatırılmam gerektiğini söylediler' diyorsunuz. Çok sert bir eleştiri değil mi?
- (Gülüyor) Yıllar önce benim sanatıma yönelik yapılan eleştirilerden biriydi bu. Yugoslavya dağılmamıştı ve o zamanlar çok gençtim. Ama felaket bir eleştiriydi. Herkes tamamen deli olduğumu düşünüyordu. Fakat şimdi neredeyse 50 yıl sonra bakın neredeyim... (Gülüyor). Performans sanatı çok zor bir şey ve ben bu sanatın ana akım sanat dalları arasında yer alabilmesi için çok çalıştım. 50 yılımı verdim buna ve şimdi 73 yaşımdayım.
- İşlerinizde, yalnızlık, güven, şiddet, iletişim ya da iletişimsizlik, öfke gibi insana dair çok şey var. Bunların üstesinden gelmek yorucu ve yıpratıcı olmadı mı? Mesela hiç terapiye gittiniz mi?
- Hayır. (Gülüyor) Yaptığım performanslar benim için en güçlü terapi oluyor zaten. Şöyle düşünün, bir performansım esnasında başta utanç olmak üzere toplum önünde birçok duygumla yüzleşiyorum. Çünkü performanslarım esnasında sakladığım hiçbir sırrım yok her şeyimi paylaşıyorum. Bu, çok özgürleştirici bir şey. Çok şey öğrendim ve şu an gençliğimde olduğundan daha da mutluyum...
ACI ÇEKEREK KENDİMİ ÖZGÜRLEŞTİRİYORUM
- Çok çileli bir hayat sizinki. Sanatınız uğruna bedeninizi ortaya koydunuz hep... Kimi performanslarınızda fiziksel olarak acı çektiniz. Böylesi bir yola çıkarken temel motivasyonunuz neydi?
- Biliyorsunuz ilk zamanlardan beridir vücudum sanatımdaki birincil unsurdu. Bunu yapmamın sebebi ise fiziksel olarak vücudumun sınırlarını görmek, neleri yapıp nelere dayanabileceğimi fark edebilmek... Bu noktada eski uygarlıklara duyduğum ilginin etkili olduğunu söyleyebilirim. Onların ritüelleri, vücutlarını kullanma biçimleri bana ilham oldu. Bilincin farklı yanlarını da bulmaya çalışıyorum. Yaptığım performansları göz önüne aldığımızda acı çekerek aslında kendimi özgürleştirmeye çalışıyorum. İnsanların bana temas etmesi, vücuduma hasar vermesi, sağımı solumu kesmesi bir süre sonra acı verici olmaktan çıkıp buna alışmamın yolunu açıyor. Bunun toplumun önünde gerçekleşmesi de bambaşka bir deneyim oluyor. Çünkü kendinizi acı ve korkudan sıyırabilirseniz özgür kalıyorsunuz...
EN ÖNEMLİ AMACIMIZ HALKI DA PERFORMANSA DAHİL ETMEK
- Türkiye'deki serginiz için özel performanslar hazırladınız. Temel yaklaşımınız neydi?
- Bu sergide üç farklı bölüm var. İlki benim eserlerimin gösterildiği ve benim çalışmalarımdan ve metotlarımdan yola çıkılarak hazırlanmış sanat eserlerinin yer aldığı kısım. Marina Abramovic Institute (MAI) benim mirasım ve bu doğrultuda bazı genç sanatçıların gerçekleştirecekleri performanslar da sergide yer bulacak. Bununla birlikte son olarak Abramovic metodunu da izleyicilerle buluşturulup uzun soluklu performans sanatlarının içeriği ve deneyimlenmesi ile ilgili bir bölüm olacak. Böyle bir sergi daha önce Türkiye'de yapılmadı. Şu çok önemli, Türk insanı müzeyi ilk kez yaşayan, kanlı canlı bir sanat labarotuvarı olarak deneyimleme imkanı bulacak.
- SSM Müdürü Dr. Nazan Ölçer, "Serginin başyapıtı ziyaretçiler olacak" diyor. Biz seyirciler nasıl başrol oynayacağız sergide?
- Bir performans sanatının eser olarak görülebilmesi için hem sanatçının hem de izleyicinin birlikte olması gerekiyor. MAI ile beraber halkı performans sanatının daha da içine katmak en önemli amaçlarımızdan. Bu sergi boyunca 27 yönlendirici olacak insanlara yardımcı olabilmek adına... Ziyaretçiler asla sergide tek başına kalmayacaklar.
KAN TEMİZLEMEKLE ÇIKMAZ
- Balkan Baroque performansınız 90'larda Balkanlar'da yaşanan savaşa karşı bir duruştu. Bugün yine dünyanın kanayan yaralarına karşı bir iş yapmak isteseydiniz ne olurdu bu?
- Bu performansı gerçekleştirirken bağlam kurduğum tek olay Balkanlar'daki savaş değildi. Dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir zamanda gerçekleşebilecek herhangi bir savaş üzerine düşündüm. Yani yaptığım bu performans bugün Suriye'de de başka bir coğrafyada da benzer şekilde okunabilir. Balkan Baraque'da kemikleri temizlemek bir metafordu. Çünkü kanı temizleyemezsiniz, çıkmaz. Bunun için kemikleri temizlemeyi tercih ettim.
BAKLAVA İLE KALBİMİ ÇALDIN
- Türkiye demişken kahve, kaymak, baklava bunlar size anneannenizden miras tatlar. Türk kültürüne ilişkin başka neler miras kaldı size anneannenizden?
- Biliyorsunuz 500 yıldır birlikte yaşadık. Benim ülkemle Türkiye arasındaki dil de kültür de benziyor. Tabii ki de tüm Türk yemekleri miras kaldı ama buradaki kültür yemeklerin çok çok ötesinde. Benim ülkemin Doğu ve Batı arasında bir köprü işlevi var ve bu köprü durumu bu topraklar için de söz konusu. Biz de sizin gibi duygusal bir milletiz. Keza müziklerimiz de çok benzer. Ayrıca Sufizm'le, derviş ritüelleriyle de ilgili olduğum için o da bu topraklara duyduğum ilginin diğer sebeplerinden. Ama bir kez daha söyleyeyim bu baklavayla kalbimi çaldınız zaten... Çok lezzetliydi.
BİR SANATÇI İKİ MEKAN
Akbank'ın desteğiyle gerçekleştirilen Marina Abramovic'in Akış/ Flux sergisi, Türkiye'de yılın en önemli sanat olaylarından biri. Bu büyük sergiye iki mekan ev sahipliği yapıyor. Ana mekan Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi. Buradaki sergi üç bölümden oluşuyor.
Akış / Flux sergisiyle bağlantılı olarak, Akbank Sanat'taysa bir belgesel dizisi, sergi ve belgesel film gösterimleri yer alıyor.