Bugüne kadar kadına şiddet ve cinayet vakalarında -ne yazık ki- alıştığımız kurgu; evli, sosyo-ekonomik nedenlerle erkeğe bağımlı olduğu için boşanamayan ya da çocuğu olduğu için evliliği bitirmekten çekinen kadın profiliydi... Çoğu eski eş tarafından katledildi. Geçtiğimiz hafta yaşanan Güleda Cankel cinayeti ise meselenin artık çok genç yaşlara kadar indiğini gösterdi... Ki aslında, eski sevgili kurbanı kadın sayısı da az değil Türkiye'de. 19 yaşındaki Güleda'nın hikayesine baktığımızda ilişkisini henüz bitiremediği 19 yaşındaki sevgilisi tarafından öldürülmesi, üstelik cinayete kadar giden süreçte eline fırsat geçtiği halde sevgilisinden şikayetçi olmaması, şiddetin, eğitimli, eğitim gören gençlere kadar indiğini gösteriyor. Ayrıca Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu da yayınladığı raporda cinayetlerin 19 yaşına kadar düştüğünü doğruluyor.
Burada karşımıza pek çok soru çıkıyor. Kimi sosyolojik, kimi psikolojik? Henüz evliliğe bile varmayan bir ilişkide bile şiddet karanlık yüzünü, cinayete kadar gidebilecek biçimde gösteriyorsa bu meselenin altında kadını da erkeği de, hepsinin başlangıcı olan aile yapısını da ilgilendiren dinamikler var... İlişkiler nasıl bu hale gelebiliyor? Kadın çoğu zaman sözlü ya da fiziksel şiddet gördüğü, ya da bu durumun emareleri belirdiği halde ayrılmakta neden zorlanıyor? Şiddete meyilli erkeği meydana getiren toplumsal ve psikolojik kodlar neler? Ve de en önemlisi şiddet nasıl oldu da genç yaşlara kadar indi? Konuştuğumuz psikolog, sosyolog ve gazetecilerle bütün bu soruları aydınlatmaya çalıştık ve benzer vaka örnekleri dinledik.
HAŞMET BABAOĞLU (SABAH yazarı)
GENÇLERE KULAK VEREN YOK
- Gençler arasında da kadına karşı şiddetin yaygınlaştığını görmeye başladık. Bir şeyler yanlış gidiyor sanki... Güleda Cankel'in öldürülmesinde bunu net olarak görebiliyoruz. Güleda'nın sosyal medyasında şiddetli kıskançlığını anlayışla karşıladığını gördüğümüz sevgilisi sonunda onu belki aynı gerekçelerle öldürdü. Ne diyorsunuz?
- Bir arkadaşımın dokuz yaşındaki kızını okuldan almaya gitmiştik. Okul bahçesinin kıyısında beklerken çocukcağız yüzü asık biçimde yanımıza geldi. "Bir şey soracağım" dedi. Sordu: "Neden erkekler bize çok kaba davranıyorlar? Sevdikleri için olabilir mi bu?" Hiç unutmam o anı. Kesinkes "Hayır, böyle sevmek olmaz, bu sevgi olamaz" demek gerek. Fakat yetişme böyle işte! Hangi kesimde olursa olsun, kız çocuklarının zihnine böyle bir şey "normalmiş" gibi yerleşiyor: Sevdiği için kabalaşan, sevdiği için şiddet uygulayan, sevdiği için kıskanıp ortalığı dağıtan erkekler... Sonrası iyi gelmiyor. Flört etmesinler demekle de olmuyor. Öyle ya da böyle genç kadınlar ve erkekler bir araya geliyorlar ve sahneye bu şiddet çıkıyor. Aileler, aile terbiyesi ve hayat kültürü meselesi önemli. Geçelim büyük lafları... Gündelik hayata bakalım. Epeydir vaktimi mahalle sokaklarında geçiriyorum ve gençlerin "aile sancısı"nı gözlemliyorum. Ailede mutlu değiller, günümüz aileleri çocuklarına hayata karşı bir donanım kazandıramıyor; anne baba kendi dertlerine ve birbirleriyle olan kavgalarına o kadar odaklanmış haldeler ki, çocuklar ucuz popüler kültür unsurlarından, berbat şarkılardan, uyduruk filmlerden bir "flört kültürü" çıkartıyor. O kadar ki, kavga ettikçe birbirlerini daha çok sevdiklerini düşünür hale geliyorlar.
- "Aile sancısı" dediniz, onun üzerinde biraz dursak mı?
- Muazzam bir harala gürele. Anne baba çocuklar, herkes birbirinden kopuk. Çocukların okul başarısından daha önemli bir şey yok. Orada da bir başarısızlık kesinleşmişse, çocuklar sanki sokağa salınıyorlar. Dertlerine kulak veren yok. Kimse itirafa yanaşmıyor ama gözlemliyorum; babaların "yabancı"laşması müthiş yaygınlaştı. O babalara bakarak "erkekler herhalde böyle oluyor" diye düşünerek büyüyen genç kızları düşünün... Azıcık ilgi gösteren erkeğin farklı olduğunu sanıyorlar. Babalarının ilgisizliğini, kayıtsızlığını, hoyratlığını nasıl affediyorlarsa, kendilerini sürekli tehdit eden, kızınca ya kendisine ya da etrafa yumruk atan erkek arkadaşlarını da aylar boyunca anlayışla karşılıyorlar. Kadına karşı şiddete kapılar böyle böyle açılıyor. Delikanlılar deseniz, ne görüyorlar ki, öyle düşünüp davransınlar. Ev onlar için öyle sıkıntılı ve çekilmez yer ki, bakıyorum mümkün olsa sabaha kadar evlerine gitmeyecekler. Çünkü orada huzur yok, orası da şiddete teslim olmaz. Ama şimdi diyecekler ki, Haşmet abartıyor. Sokak bana bunu gösteriyor ama tamam, abartıyor olayım.
- Siz yazılarınızda sık sık gençlerin "ruhsal rahatsızlıklar" konusunda da eğitilmesi gerektiğini yazıyorsunuz ve ailelerin evliliği bu rahatsızlıkları saklama yolu olarak kullanılmasına karşı çıkıyorsunuz. Nasıl bilecek gençler?
- Vallahi bakıyorum... Karısına şiddet uygulamış bir koca, üniversiteli sevgilisini bıçaklamış bir delikanlı... Ne yalan söyleyeyim, bu adamların yüzlerine baksanız, o "korkunç" ihtimali de görürsünüz. Ortalıkta sosyopattan geçilmiyor mesela. Sevimlilikleri öyle belirgin ve yamuktur ki sosyopatların, çocuklara biraz anlatsak bu kadar kolay tuzağa düşmezler. Her sevimli sevilecek biri değildir düsturu zihinlere kazınsa, o bile faydadır. Bir de zekayı çok önemli bir şey sanmak bitiriyor kadınları. O zeka ne işlere yarıyor, ona bakılmalı. Ah, bir de oğullarının defosunu bilip de saklayan ve evlenirse geçer diyen aileler var. Genç kızların başını yakıyorlar. Evlilik ya da ilişkiler ruh hastalıklarının tedavi merkezi değildir.
CEM KEÇE (Psikoterapist)
ŞİDDET BÖYLE GELİYORUM DİYOR
- Erkeklerde hangi özellikler şiddetin başlayacağının ya da artacağının sinyalidir. Kadın hangi durumda ilişkinin şiddete evrileceğini anlayabilir? - Duygusal ve fiziksel tacizde bulunan kişi, partnerinin kişisel sınırlarını ihlal edecek ve duygusal istikrarını bozacak şekilde onu korku, utanma, suçluluk duygularına maruz bırakarak sistematik olarak kontrol altında tutar. Örneğin, partneri için neyin iyi olduğunu bildiğini düşünerek sürekli her hareketini kontrol etmeye çalışması, yürüyüşünü, giyinmesini, başkalarıyla olan etkileşimlerini, yaşam tarzını sert bir şekilde eleştirmesi, istediği gibi davranmadığında sözlü olarak saldırması duygusal tacizdir. Sözlü taciz, en yaygın duygusal taciz biçimidir. Tehdit, eleştirme, yalanlama, suçlama, emir verme ve azarlama gibi açık ve doğrudan sözlü tacizleri tanımak kolaydır. Ancak duygusal tacizci pasif agresif davranışlarıyla tıpkı koyun kılığına girmiş bir kurt gibidir ve bu açık biçimler kadar zarar veren ama ince ve sinsi bir şekilde yapılarak fark edilmeyen şaka yollu ve ironik sözlü taciz şekillerine de başvurabilir. Çoğu zaman bilinçli bir çaba olmadan yapılan, suçlama, eleştirme, küçümseme, sürekli denetleme gibi yollarla mağdurun benlik saygısı üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olan duygusal taciz, genellikle bir kısırdöngü oluşturur ve mağdur bunun farkına varamaz. Duygusal tacizin mağdur tarafından tolere edilmesi tacizin azalmasına değil, artmasına yol açar. Bunun sonu fiziksel şiddete kadar varır.
ŞİDDETE TANIK OLAN ÇOCUK ŞİDDET UYGULAR...
CEM KEÇE (Psikoterapist
"Saldırgan kişiliklerin oluşmasında travmatik unsurlar, huzursuzluklar, parçalanmış aileler, aile bunalımları, kişilik bölünmesi ve paranoya önemli bir rol oynar. Şiddetin temelini anne, baba, çocuk, aile ilişkisi ve sosyal, kültürel ve ekonomik faktörler birlikte oluşturur. Saldırganlık ve şiddet, duygusal yükü fazla birtakım örnekler yolu ile öğrenilir. Evde ve okulda disiplini sağlamak üzere şiddet kullanımına tanık olan çocuk, yetişkinliğinde bunu sorun çözmede doğal bir seçenek olarak görmektedir. Saldırgan erkeklerin bir görünen sevgi dolu parça, bir de gölgede kalmış saldırgan parça olmak üzere iki parçaları vardır. Belli koşullarda saldırgan parça ön plana çıkar ve kadına şiddete erkeği motive edebilir. Saldırgan parçanın tekrar ön plana çıkıp görünür olmasında toplumun şiddeti bir sorun çözme yöntemi olarak benimsemesinin önemli rolü vardır. Bir ilişkide ancak şiddet davranışı ortadan kaldırıldıktan sonra ilişkinin yara almış olan yanları tedavi edilerek çiftin sağlıklı bir ilişki yürütmesine yardımcı olunabilir."
BİR KURTULUŞ ÖYKÜSÜ
ÖNCELERİ KISKANMAKTA HAKLI DİYORDUM
21 yaşındaki bir genç kız, Güleda cinayeti sonrasında, Twitter hesabından kendi başına gelen şiddet hikayesini şöyle anlattı: "16 yaşımdan 18'imin ortalarına kadar sevgili olduğum insan bana kafa attığında bundan iki yıl öncesine kadar 'Ben onu çok tahrik ettim, yoksa asla bir kadına vuracak biri değil' diyerek üç senemi geçirdim. Evden çıkmamı yasakladığında, 'Kıskanmakta haklı' dedim. Mezuniyet gecemizde gece 12'de bir erkek arkadaşım beni aradı ve telefonu açmadım diye elimi kırmaya kalktığında, 'Bu saatte bir erkeğin beni araması onu çok üzdü" dedim. Makyaj yapmamdan erkeklerle konuşmama, şort giymeme aklınıza gelebilecek her şeyde bana sayısız psikolojik ve fiziksel şiddet uyguladı. Bunları küçücük yaşınızda, ilişkiler, özel alan, bireysellik, cinsellik, haklar vs. hiçbirine dair en ufak fikriniz yokken analiz edip de "Immm ben şu an flört şiddeti görüyorum hadi defol!' diyemiyorsunuz. Maalesef bu anlamda bilinçli bir aile ve toplumda da yetişmediğimiz için hayatınıza giren erkeğin bir başarı olduğunu, sırf seks yaptığınız için namusunuzla bir ilişiği olduğunu, onun hayatınızdan çıkmasının büyük bir kayıp olduğunu, bütün bunların kendi yetersizliğinizden kaynaklandığını ve yaptığı her şeyin bir noktada sevgiden kaynaklanıp meşru olduğunu zannediyorsunuz. Bugün şurada yazdığım iki kelam yazıyı okuyan ya da beni gerçek hayatta tanıyan insanlar bilirler ki erkek tahakkümünün zerresine tahammülü olmayan ve yalnız başıma birçok şeyin altından kalkmak için debelenen bir insanım. Bunlar üç günde öğrenilmiyor."
BU OLAYLARIN ÖNÜNE GEÇMEK İÇİN SOSYOLOJİ ÖĞRETMELİYİZ
DOÇ. DR. VEHBİ BAYHAN (Sosyolog)
"Türkiye'de kadına yönelik şiddet olgusunda, eşlerin veya partnerlerin birbirlerini sahiplenmelerinden kaynaklanan bir patolojik bağlanma örüntüsü görülmektedir. Kadın eşinden veya flörtünden ayrılmak istediğinde veya boşandığında, erkek tarafından 'namusu' olarak görülen kadına şiddet uygulama veya öldürme eylemi gerçekleşmektedir. Bu durumda şiddet, geleneksel ve ataerkil toplum zihniyetinin tezahürü gibi görünse de, şiddet salt geleneksel toplumlarda değil modern toplumsal yapılarda da görülmektedir. Her yapıda problem eşlerin birbirlerini malı gibi görmeleridir. Birbirlerinin kimliğine, kişiliğine ve benliğine saygı duymamalarıdır. Şiddet her dönem ve çağda görülen ve yaşanan toplumsal bir sorundur. Günümüzde daha fazlalaştığı algısı, televizyon ve internet vasıtasıyla daha fazla görünür olmasındandır. Şiddeti artıran diğer bir etken, televizyonda yayınlanan şiddet içerikli dizi ve programlardır. Şiddet eylemini sürekli seyreden ve bilinçaltına yerleştiren bireyler ve özellikle çocuklar bu davranışı bir çözüm yolu olarak görmekte ve gerçek hayatta uygulamaktadır. Türkiye'de şiddet eylemlerinin azalması için bilinçli ve empati kuran bireyler yetiştirmek gerekir. Bunun için liselerde sosyoloji derslerinin zorunlu olarak okutulması gerekmektedir. Sosyoloji, bireyin toplum içinde yaşamanın kodlarını, empatik düşünmeyi inşa eder."
AYHAN ALTAŞ (Psikolog)
KİŞİLİĞİNİZDEN TAVİZ VERMEYİN
Danışanımız sevgi eksikliğini gidermek için birden fazla kişi ile ilişki halindeydi. Bu ilişkilerin hepsinde ise kullanılan taraftı. Farklı kişilerden hem fiziksel, hem cinsel hem de duygusal istismara ve şiddete maruz kalıyordu. Psikolojik ve fizyolojik anlamda çok fazla yıpranmıştı. Birkaç kez intihar girişimleri olmuştu. 'Sevilmek ve değer görmek istiyorum' diyordu. Aslında sorunu çözmek için yapması gereken sevilmek ve değer görmeyi başkalarından değil kendisinden istemesi ve kendisine bunları vermesi gerekiyordu. Şiddet her zaman artarak devam eder. Kadınlar baskı ve şiddete ne kadar izin verirlerse bu zamanla o kadar artacaktır. Bir insan bir başka insanın hayatında söz hakkı hissederse bu söz hakkını da o kişiyi değiştirmekten yana kullanırsa bu zamanla artacaktır. Bugün saç şekline, giyimine, yaşam tarzına, arkadaşlarına müdahale eden kişi ilerleyen aşamalarda kişisel haklarına da müdahale edecektir. Her zaman kadınlar kendilerinin de bir birey olduğunu bilerek ilişkilerini sürdürmelidirler. Sizi değiştirmek bir kalıba sokmak isteyen insanlarla değil sizi olduğu gibi kabul eden ve size olduğunuz gibi değer veren kişilerle olun. Bir şey yanlışsa bunu erkek de yapsa yanlıştır kadın da yapsa yanlıştır. Bu anlamda kendinizi gerilere koymak yerine daha makul şartların içinde olduğunuz ilişkileri tercih edin. İlişki yaşadığınız kişi sizi aşağılıyorsa, size bağırıyorsa, sizi birey olarak kabul etmiyorsa ilerleyen süreçte şiddetin ortaya çıkması olası bir durumdur. İlişki içinde attığınız adımlar sizin zorunluluklarınız değil tercihiniz olsun. Unutmayın küçük tavizler büyük tavizlere gebedir. Kişiliğinizden ve karakterinizden tavizler vermeyin."
Prof. Dr. NEVZAH TARHAN (Psikiyatrist
EMPATİ YOKSUNU İNSANLARA DİKKAT EDİN
"Şiddetle öfkeyle beslenen insanlar var. Biri öfkeyi tatbik ederek, diğeri şiddete, öfkeye maruz kalarak besleniyor. Şiddetin çeşitleri var. Sözlü şiddet var, fiziksel şiddet var, psikolojik şiddet, duygusal şiddet var. Duygusal ihmallerde selam vermemek, adını anmamak da şiddettir. Bütün bu durumların arka planında kişilik özellikleri var. 12 tane kişilik özelliği var. Her kişilik özelliğinin öfke eşiği ve empati duygusu farklı. Mesela B tipi kişilik özelliği var. Bu kişiler empati yoksunudur. Empati yoksunluğunun arka planında da narsisizm vardır. Kendilerini, egolarını önemli görürler bu kişiler her eleştiriyi tehdit gibi algılarlar. Hayır dendiği zaman sanki kişiliğine hayır denmiş gibi algılarlar. Her şeyin kendi şartlarına uygun olmasını isterler. Karşı tarafın kendisine bir eş gibi değil de köle gibi olmasını isterler. Bu kişilik bozuklarının en büyüğü B kümesi kişilerdir. Bu kişiler empati yapamadıkları için yakın ilişkilerde sağlıklı davranamazlar. Bu kişileri Yakın İlişkiler Yaşantılar Ölçeği (YİYE) ile yakından analiz ediyoruz. Mesela borderline (sınırda kişilik bozukluğu) kişilik vardır. "Seni seviyorum, bırakma beni" der arkasından "Nefret ediyorum senden" der. Ya da tam tersi. Bir saat sonra bu hissiyat tekrar değişir. Böyle bir ilişkide ister istemez bir müddet sonra fiziksel gücü üstün olan şiddet uygulamaya başlıyor."