Efes Pilsen'in Koraç Kupası zaferiyle ile birlikte gelen 1990'lı yıllardaki basketbolumuzun yükseliş döneminde arka fonda onun sesi vardı... Sonrasında 2001'de Türkiye'nin Avrupa ikinciliği ve 2010'daki dünya ikinciliği de onun sesiyle ölümsüzleşti. Öyle ya o unutulmaz "Kerem Tunçeri!" haykırışını bugün kim hatırlamaz? Keza takip eden yıllarda gelen Euroleague zaferlerinde ve bir kuşağın NBA'e tutkuyla bağlanmasında da onun yadsınamaz bir rolü vardı. Evet, Murat Murathanoğlu'ndan bahsediyoruz. Murathanoğlu, şimdilerde de Mundi Yayınları'ndan çıkan otobiyografisi Salondaki En Kötü Koltuk ile sevenlerinin karşısında.
- Salondaki en kötü koltukta oturduğunuzu ne zaman fark ettiniz?
- Abdi İpekçi'nin dolup taşmaya başladığı zamanlar fark ettim. Şimdiye kadar 3-4 bin maç anlattım, boynumda üç tane fıtık oluştu. Hepsi sahayı iyi görememekten. Pota arkasında anlatsan hakem gelir önüne durur, yandan anlatsan bir antrenör önüne geçer... Türkiye'de salonlar yapılırken bu maçı anlatacak ikili nerede oturacak diye hiç düşünülmüyor. Utah'ta bir Toronto maçını anlatmıştım, salon tıklım tıklımdı... Cennet gibiydi yahu... Tabii bir de kitabın adının öteki çağrışımı var. Spikerler ve yorumcular üzerinde kurulan baskı da bir basketbol maçından en az keyif alan kişilerin biz olmasına neden oluyor.
- Peki, sizce salondaki en iyi koltukta kim veya kimler oturuyor?
- (Gülüyor) Herhalde 30 küsur bin lira verip saha kenarında oturanlar... Ama ben her zaman masa hakemlerinin ve saha komiserinin en iyi yere sahip olduğunu düşünmüşümdür. Önlerinde sahayı görmek için bir engel yok çünkü.
- Basketbol spikerlerinin işi her anlamda zor olsa gerek?
- Abdi İpekçi'de maç anlatıyoruz, devre arası oluyor. Tuvalete gideceğiz, taraftarın gittiği tuvalete gidiyoruz. Zaten ilk yarı biter bitmez kulaklığı çıkarıp kalkamıyoruz, o sırada da bir kuyruk oluyor. Devre arası 12-13 dakika ama bizim aramız 7 dakika. Yani çık işin içinden daha ne diyeyim?
- Bir de futboldaki taraftarlık kültürünün basketbola sirayeti durumu var.
- Spor Sergi Sarayı'na eskiden 4-5 bin kişi geliyordu. Bütün maçlar aynı yerde oynanıyor, aynı taraftarlar tüm maçları izliyordu aslında. Şimdi kulüp takımları basketbolda başarılı olmaya başladıkça taraftar sayısı da arttı tabii... Eh futbol taraftarı da salonlara gelmeye başladı, orada da çoğunluk için basketbol değil, o renklerin kazanması önemli.
- 2010 Dünya Kupası yarı finalinde, Kerem Tunçeri'nin son saniye turnikesinde... O son saniye basketinden sonra kaç kez Kerem Tunçeri demişsinizdir?
- Valla 10 diyen de var 12 diyen de... Emin değilim.
- Kariyerinizin en coşkulu maç anlatımı an o olsa gerek değil mi?
- Tabii... Efes'in Koraç Kupası yolculuğu Final Four maçları da var ama o başkaydı. Hatırlarsan o şampiyonada biz Slovenya, Fransa, Yunanistan karşısında tarihimizin en iyi basketbolunu oynayıp farklı galibiyetler almıştık. 2001'in tersine her şey dört dörtlüktü. O gün Sırbistan maçında ise oyun gitti yani görüyoruz bunu... Yansıtmıyoruz tabii ama içimden "Eyvah dedim maç gitti..." Fakat bir anda kovboy filmlerinde sislerin arasından çıkan kahraman gibi Kerem Tunçeri çıkıp sol turnikeyi bıraktı. Beynim durdu sadece Kerem'in attığını gördüğüm için onun ismini söyleyip durdum. Gerçi sonra baktık maç bitmemiş, 0.7 saniye kalmış. Neyse ki Semih son bir blok yaptı da maçı kazandık yoksa o maçı oradan kaybetseydik ben onun altından kalkamazdım.
- Otobiyografi kitapları çoğu zaman bir şeylere cevap verme amacıyla yazılırlar. Salondaki En Kötü Koltuk neyin cevabıydı?
- Yola çıkarken amacım başta Aydan (Siyavuş) Abi olmak üzere Yalçın Granit, Mehmet Baturalp, Çetin Çeki, Arman Talay gibi insanların unutulmamasını sağlamaktı. Bugün gençlere Aydan Siyavuş de, uzaylı sormuşsun gibi bakıyorlar. Bu adam bugünün şartlarında yaşıyor olsaydı belki de Obradovic'in en büyük rakibi olacaktı.
- Kitapta İsmail Şenol ile bein Sports'ta karşılaştığınız anı "Odaya The Shining'deki Jack Nicholson gibi girdi" şeklinde anlatmışsınız. Bir gerginlik var mıydı aranızda?
- (Gülüyor) Odaya girdiğinde bir an "Here's Johnny" diyecek sandım. Şakası bir yana benim İsmail ile hiçbir derdim yoktu. Ama kanaldan ayrıldıktan sonra "Enkaz devraldım" gibi sözleri olmuş onları duydum, o zaman "Tamamdır" dedim.
- Keşke inşaat mühendisi olsaydım dediğiniz, basketboldan soğuduğunuz tek bir an var galiba, o da Galatasaray taraftarları ve Ergin Ataman ile yaşanan süreç. Biraz açalım mı o konuyu?
- Ergin Ataman'la ilk sürtüşmemiz bir canlı yayında kendisinin maçın saati üzerinden yayıncı kuruluşu eleştirmesiyle oldu. Hâlbuki o tarihi ve saati Galatasaray kulübü yetkilisi Murat Özyer seçmişti, ben de yayında cevaben kendisine bunu söyledim. Orada başladı... Sonra Galatasaray-Fenerbahçe serilerinde iş çığırından çıktı, hedef gösterildim.
- Şu an bir yerde karşılaştığınızda selamlaşmanız var mı?
- Mümkün değil. Çünkü orada iş gereksiz şekilde büyüdü, aileme kadar uzadı...
- Ergin Ataman gibi basketbol dünyasında ters düştüğünüz başka birisi var mı?
- Zaman zaman herkesle ters düştüğümüz oldu ama Ergin dışında hepsiyle bir şekilde bir orta yol bulundu. İsmet Badem'le kaç kez küstük örneğin ama hep barıştık bir şekilde fakat burada iş 13 yaşındaki kızımın tehdit edilip bir de üstüne özür bile dilenmeme seviyesine geldiyse yapacak bir şey yok.
- İsmet Badem ile de bir dargın bir barışık bir ilişkiniz olmuş hep. Zor bir adam mıydı kendisi?
- Biz çok farklı karakterlerdik. O çok deli doluydu ben hiç o kadar deli dolu olmadım. Ama onunla kavga ederken ikimiz de asla geri adım atmaz, el frenini çekmezdik. Ki canlı yayında kavga edip program bitirmişliğimiz de var. Ama zaman geçip başka bir yayında bir araya geldiğimizde ise hiçbir şey olmamış gibi yapmayı bilirdik. (gülüyor)
KİM TANIR KOBE BRYANT'I!
- Lig TV'de çalışırken Kobe Bryant ile bir röportaj yapıyorsunuz. Sonra müdürünüze gidip "Nasıl beğendiniz mi röportajı" diye sorduğunuzda "Kim tanır Kobe Bryant'ı keşke Cristiano Ronaldo ile röportaj yapabilsek" gibi bir cevap alıyorsunuz.
- O gün röportajdan sonra kanala geldim, kapıdaki güvenlikten kattaki herkese tebrik ediyor. Eh, insan müdüründen de bir şey bekliyor tabii... "Seyretmediniz mi" dedim, "Seyrettim" dedi, o daha kötü oldu (gülüyor). Gerçi biz basketbol olarak şikayet ediyoruz da kadın voleybolcular ne yapsın? Onlar basketboldan daha başarılı ama çok daha az önem gösteriliyor. Ben başlarda İsmet'in (Badem) de gazına gelip basketbolu sevdireceğiz, tutunduracağız dedim ama demek ki o da bir yere kadar oluyormuş.
OBRADOVİC EVEREST'İN TEPESİNDE
Murathanoğlu'ndan bazı isimleri tek bir kelime veya cümleyle anlatmasını istiyoruz. Yanıtları şöyle oluyor
- Obradovic? - Özel hayatımda hiçbir yeri yok. Ama Avrupa basketbolunda Everest'in tepesi.
- Kerem Tunçeri? - Kalp krizi.
- Mehmet Okur? - Gurur.
- Ergin Ataman? - Ne diyeyim ki? Düşmanım değil ama muhtemelen o beni düşman görüyor. Fakat şu an içinde bulunduğum durumdan memnundur.
- Petar Naumoski? - Büyük oyuncu büyük dost.
- Bogdan Tanjevic? - Kariyerine saygım var ama 1979 ve 1987 jenerasyonlarını birleştiremedi. Onu yapabilse İspanyollara yakın bir takımımız olurdu.