Türk sinemasının önemli isimlerinden biri, belki de birincisi olan Yılmaz Güney'in Sürü adlı filmi, 41 yıl önce çekildiği Siirt Pervari'de 'gezen sinema'da halkla buluştu. İkinci Uluslararası Siirt Kısa Film Festivali kapsamında gösterilen filmi, Yılmaz Güney'in eşi Fatoş Güney'le birlikte Pervari'de izledik. Yılmaz Güney, 1982'de Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye Ödülü'nü almış, ama bir yandan maddi zorluklarla mücadele ettiği için ödül günü taksi parasını tercümandan alıp eve gitmiş. Bu bilgiyi, Fatoş Güney'den öğreniyoruz. Fatoş Güney'in eşinin firarıyla ilgili de bir iddiası var: "Yılmaz'ın 1981'de yurtdışına firarına darbe yönetimi tarafından göz yumulduğu inancındayım. Çünkü Yılmaz cezaevinde kanser olmuştu. Darbeciler, Yılmaz'ın Türkiye'de cezaevinde ölmesini istemedi ve kaçmasına göz yumdu."
- Yılmaz Güney'in senaryosunu yazdığı Sürü'nün çekildiği yer olan Pervari'ye daha önce geldiniz mi?
- İlk gelişim. Film çekilirken Yılmaz cezaevindeydi o yüzden 1978'de gelmemiştim sete. Geçen sene yine film festivali vesilesiyle Siirt'e gelmiştim ama Pervari'yi ilk kez görüyorum. Biraz hüzünlendim açıkçası, çünkü 41 yılda pek bir şey değişmemiş.
- Pervari Belediye Başkanı Tayyar Özcan, "Biz Yılmaz Güney'in Sürü'yü 1978'de çektiği yıllara dönmek istiyoruz. Çünkü o yıllarda bereket vardı. Terör, 1984'ten bu yana bizi hep geri götürdü. Şimdi ilk kez terörün bitişine bu kadar yakınız" diyor.
- Ben de bu dileğe katılıyorum. Umarım bundan sonra Pervari'den geçecek yolun da yapımıyla, yani ulaşım sorununun çözülmesiyle ekonomi canlanır ve ilçe eski günlerine kavuşur.
- Yılmaz Güney Sürü'nün senaryosunu yazarken İzmit Cezaevi'ndeydi. Bölgeyi de görmemişti. Senaryoyu yazarken özel bir araştırma yaptı mı?
- Yılmaz, Sürü'nün senaryosunu 3,5 ayda yazdı cezaevindeyken. Ve yazmadan önce buraya çalışma arkadaşlarını araştırma yapmak üzere fotoğraf makineleri ve kayıt cihazları ile gönderdi. Bu tür filmleri yazmaya başlamadan önce bir sosyolog gibi çalışırdı. Buraya gelen arkadaşları; göçerleri, hayvancılıkla uğraşan insanları dinlediler ve ulaştıkları bilgileri Yılmaz'a götürdüler. Yılmaz da 70 kişilik koğuşta senaryoyu yazdı. Ve Sürü yurt dışında 10 ödül aldı.
GÜNEY'İN HAYATI FİLM OLACAK
- Yılmaz Güney'in sanat hayatındaki hem zor, hem de verimli yıllara tanık olan kişisiniz. 1970'de Umut'un çekilmesinden bir yıl önce tanışmışsınız. Güney'le ilgili anı kitabı veya sinema filmi projesi düşünüyor musunuz?
- Öncelikle önümüzdeki nisan ayında, Yılmaz'ın nüfus kâğıdına göre doğum gününde basılacak bir kitabı bitirmek üzereyim. Sinema filmine gelince... Eğer Yılmaz'ın hayatının tamamını yapacak olsak üç sinema filmine de sığmaz. Ama ben, benimle tanıştığı dönemden sonraki sanat hayatını konu alan bir film projesi düşünüyorum. Bunun için görüşmeler de yaptım, hâlâ da yapıyorum. Yılmaz'ın sanatı nedense hâlâ tabu. Filmleri televizyonlarda gösterilmiyor. Bir kanal başlasa diğerleri peşinden gelir. Bu konuda imza kampanyası başlatmayı düşünüyorum.
- Güney, o dönemde pamuk tarlalarıyla meşhur (şimdi pek kalmadı) Adana Karataş'ın Yenice Köyü'nde doğdu. Adana kültürüyle büyüdü. Delikanlılık filmleri dediğiniz filmlerdeki karakterle örtüşen bir hayat tarzına sahip olduğu için özeleştiri yapar mıydı?
- Yılmaz özeleştiri yapan bir insandı. Bunu özellikle bana da söylerdi. Adana onun için önemliydi tabii. "Çukurova, Türkiye'nin en derin çelişkilerinin görüldüğü bereketli topraklardır" derdi. Babasının Zaza, annesinin bir Kürt olması da bu Adanalı kimliği ile birleşince Yılmaz kendi sanatını besleyen güçlü bir senteze ulaşmıştı.
ÖDÜL TÖRENİNDEN DÖNERKEN TAKSİ PARASINI TERCÜMANDAN ALDI
- O pamuk tarlalarında çalışarak büyümüştü, siz varlıklı bir ailede 'pamuklar içinde' büyümüştünüz diyebilir miyiz?
- Aynen öyle oldu. Bir film setinde tanıştık. Kendisini sinemacı olarak tanımıyordum. Ama o beni daha önceden rüyasında gördüğünü söylerdi. Altıncı hisleri kuvvetli biriydi.
- Güney, Adana Yumurtalık'ta hâkimi vurma olayından sonra Isparta Yarı Açık Cezaevi'ne girdi ve 1981'de yurt dışına firar etti. Siz de yurtdışına çıktınız? Yurt dışında neler yaşadınız?
- O firara da göz yumulduğu inancındayım. Çünkü Yılmaz cezaevinde kanser olmuştu. Darbe yönetimi Yılmaz'ın Türkiye'de cezaevinde ölmesini istemedi ve kaçmasına göz yumdu bana kalırsa. Beni takip eden polisler vardı, yani sürekli gözetim altındaydık. İsteseler Kemer'den çıkışına müdahale ederlerdi. Paris yılları çok zorluydu tabii. Maddi zorluklar da çektik, açık söyleyeyim. Öyle ki, 1982'de Yol filmi Cannes Film Festivali'nde ödül aldıktan sonra Altın Palmiye elindeyken Yılmaz'ın eve gidecek taksi parası yoktu. Dönüşte eve giderken tercümandan taksi parası almıştık. İronikti hakikaten.
TERÖR BAŞLADIĞI YERDE BİTİYOR
İkinci Siirt Kısa Film Festivali'nin ev sahipliğini yapan Siirt Valisi Ali Fuat Atik de, sanatçı ve yazarları Siirt halkıyla buluşturmaktan memnuniyet duyduklarını söylüyor. Atik şöyle diyor: "Terörle mücadelede askeri anlamda en başarılı dönemdeyiz. Allah'a şükür bölgede hiçbir güvenlik zafiyeti kalmadı. Teröristle mücadeleyi, terör örgütünün istismar ettiği toplumsal ve siyasal konuları ortadan kaldırarak desteklemek istiyoruz. Film festivali bu anlayışın ürünü."
Festival kapsamında Siirt'e gelen sanatçılara ev sahipliği yapan Pervari Belediye Başkanı Tayyar Özcan da terörün bitme noktasına gelmesiyle ilçenin yeniden eski günlerine döneceğini söylüyor. Özcan şöyle diyor: "1984'ten beri bölgemiz terörden hakikaten çok çekti. Sürü filminin çekildiği 1978'de burada her şey çok bereketliydi. 1984'te terör başlamasaydı inanın bugün her şey farklı olurdu. Ama bundan sonra daha iyi olmaması için hiçbir sebep yok."