1938'in ilkbaharı... Ankara'da Dışişleri Bakanlığı'nın telefonu çalar. Arayan Türkiye'deki ABD elçisidir... Türkiye'nin Kanadalı bir şirkete verdiği 44 (bazı kaynaklarda sayı 40) Grumman savaş uçağı siparişiyle ilgili sorular sorar. Bakanlık yetkilileri şaşkındır ve böyle bir siparişin hiç verilmediğini söylerler. Bu sefer Amerikalılar şaşkınlık yaşar. 11 Haziran'daysa Dışişleri Bakanlığı'nı, Türkiye'nin Washington Büyükelçisi Ahmet Münir Ertegün arar. ABD'lilerin kendisine Türkiye'nin Kanadalı bir şirkete verdiği uçak siparişiyle ilgili sorular sorduğunu anlatır. Dışişleri Bakanlığı o zaman olayın ciddiyetini kavrar. Uçaklarda şirketlerinin ürettiği motorlar kullanıldığı için meseleye müdahil olan ABD, olayın aydınlatılması için bir taraftan Türkiye ile temasa geçerken diğer taraftan Kanadalılarla iletişim halindedir. Ve bu satışa onay veren Kanadalı hükümet yetkilileri, ABD'lilere kritik bir bilgi verir. Uçak siparişinin teyidi için Türkiye'nin Dışişleri Bakanlığı'na telgraf gönderildiği, gelen cevapla da siparişe onay verildiğini anlatırlar. ABD de bu bilgileri Türkiye ile paylaşır. Olay karşılıklı yapılan inceleme sonucu kısa zamanda anlaşılır. 'Birileri', Dışişleri Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı'nın mühürlerini ve Dışişleri Bakanlığı'ndan Agah Aksel ile Milli Savunma Bakanı Kazım Özalp'in imzalarını taklit ederek Türkiye Cumhuriyeti adına Kanadalı bir şirkete 44 savaş uçağı siparişi vermiş, büyük bir kısmı teslim edilen uçakların da o günlerde yaşanan İspanya İç Savaşı'nda Cumhuriyetçiler tarafından kullandığı tespit edilmiştir. Bu çetrefilli olayda 'birilerinin' Dışişleri Bakanlığı'nda da adamı vardır. Olay The New York Times dahil birçok gazetenin gündemindedir ama Atatürk'ün hastalığı nedeniyle bu meselenin Türkiye'de basına yansıması engellenir. Ama Celal Bayar başbakanlığındaki hükümetin bakanları zan altındadır. Üstelik bunlardan biri de Kazım Özalp gibi Milli Mücadele'nin kahramanlarından biridir.
ATATÜRK DUYMASIN DİYE BASIN SUSTURULDU
Olaydan Atatürk'ün haberi olmaz belki ama İsmet İnönü cumhurbaşkanı olunca bu dosyayı yeniden açar. Bu sırada Dışişleri Bakanlığı'nda çalışan ve 'birilerinin' adamı olan protokol memuru Ruhi Bozcalı yakalanmış ve bu işi König Ekrem olarak tanınan Ekrem Hamdi Bakar'ın tezgahlandığını anlatmıştır. Tam da o günlerde König Ekrem İstanbul'a gelmek üzeredir. Fakat bindiği gemi Karaköy'e yanaşırken kendisine bir not ile sahne pasaport ulaştırılır. Notta "Derhal git, Avrupa senin için daha iyi" yazmaktadır. Ekrem tekrar Avrupa'ya döner. 1939'un başında Bozcalı'nın yargılaması başlar. Bozcalı duruşmada İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile Dışişleri Bakanlığı'ndan Agâh Aksel'in durumdan haberdar olduklarını ileri sürer. Ama iddialarını kanıtlayamaz. Bu sırada İsmet İnönü soruşturmanın selameti açısından Milli Savunma Bakanı Kazım Özalp'ın istifasını ister. Özalp önce kabul etmez ama sonra mecbur kalır. Onun istifasından kısa bir süre sonra da Celal Bayar hükümeti istifa eder. Böylece König Olayı, bakan düşüren, hükümet istifa ettiren bir vaka haline gelir. Bu vakaya König Olayı denmesinin sebebiyse Ekrem Hamdi Bakan'ın lakabından kaynaklanır. 1. Dünya Savaşı'nda Alman subayların yanında istihbarat işlerinde çalışan Ekrem Bey'e, Almanların kral anlamına gelen könig demesinden dolayı Ekrem Hamdi, König Ekrem olarak tanınır. Her ne kadar 150'likler arasında (Milli Mücadele sonrası düşmanla işbirliği yaptığı iddiasıyla ülkeden uzaklaştırılanlar) olan Kiraz Hamdi Paşa'nın oğlu olarak anlatılsa da aslında Divan-ı Muhasebat reisi Mahmut Hamdi'nin oğludur. Dayısı ise yine 150'liklerden Süleyman Şefik Paşa'dır. Galatasaray Lisesi'nde okumuştur ve Milli Mücadele sonrasında ticarete atılmış bir zattır. Ankara'da üst düzeyde yakın dostları bulunduğu hep anlatılagelir. Burhan Oğuz hatıratında Kılıç Ali, Salih Bozok ve uçak siparişi verildiği sırada İçişleri Bakanı olan Şükrü Kaya'nın yakın arkadaşı olduğunu yazar. Hatta kimi tarihçilere göre König Ekrem, Atatürk'ün özel istihbarat elemanlarından biridir. 1943'te König Ekrem'in Avrupa'da yakalanıp Türkiye'ye getirilmesi sonrasında bu olay tekrar gündeme gelir. Yargılamalar sırasında König Ekrem, İspanya İç Savaşı'nda cumhuriyetçilerin silah satın alması için görevlendirdikleri Leo Katz için bu işi Fuat Baban ile birlikte tezgahladıklarını anlatır. Baban suçlamaları reddeder. König Ekrem de Baban'ın hamisinin Kazım Özalp olduğunu iddia eder. (Yıllar sonra İsmet İnönü, Özalp'ın bu işte dahli olmadığını anlatmıştır). Sonuçta König Ekrem dört yıl hapisle cezalandırılır. Tarihe König Olayı olarak geçen bu vaka yakın tarihimizin en gizemli meselelerinden biridir... Cemil Koçak'ın kitaplarında gündeme getirmesinden sonra Mete Tunçay konuyla ilgili yazılar yazmıştı. Ama König Olayı tam olarak nedir bugün hâlâ belirsiz. İşte bu belirsizlik yazar Ayşe Başçı'ya ilham oldu. Ciddi bir araştırma sonrasında Başçı, Mundi Kitap'tan çıkan König adlı bir roman yazarak bu olayı hatırlamamızı sağladı.
İNÖNÜ, DAVAYI BİLEREK GÜNDEME GETİRDİ
König Olayı tam olarak aydınlatılmasa bile Atatürk'ten sonra cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü'nün kendisine muhalif unsurları saf dışı etmesi için bir fırsat olarak kullandığı konusunda tarihçiler arasında ciddi bir uzlaşı var. Cemil Koçak König Olayı'nı anlattığı bir yazısında "König'in sahtekârlığını ilk kez Türkiye'de Millî Şef Dönemi (1938-1945 adlı doktora tezimde yazmıştım; o zamana kadar König Olayı çoktan unutulmuş ve tozlu sayfalar arasında yeri almıştı bile. Kitabımda olayı İsmet İnönü'nün siyasal davaları kapsamında ele alınması gerektiğini de vurgulamıştım" yazar. Başçı da bu olayın göründüğü kadarıyla iç siyasette kullanıldığı yönündeki düşüncelere katılıyor. SAHTE PASAPORTU ONA KIM VERDI MUAMMA
Yazar Ayşe Başçı "İspanya İç Savaşı ile başlayan süreç kısa yoldan zengin olmak isteyen insanlar için müthiş bir pazar üretiyor. Bu savaşa birçok devlet karışmama kararı alsa da kimisi devlet eliyle kimisi şahıslar üzerinden silah ticareti yapıyor. Tarihçi Gerald Howson, Arms for Spain kitabında, Almanya'dan İtalya'ya, Çekoslavakya'dan Belçika'ya hatta Fransa'ya kadar pek çok ülkenin bu tür faaliyetleri nasıl yürüttüğü anlatılıyor. König Ekrem de bana göre işte bu süreçte kısa yoldan zengin olmak isteyenlerden biri. Fakat ona Türkiye'ye geldiği sırada 'Avrupa'ya git notunu' ulaştıran ve sahne pasaportu verin kim hâlâ muamma" diyor.
KÖNİG ÖRTÜLÜ ÖDENEKTEN PARA ALIYORDU
Birçok tarihçi König Ekrem'in, Atatürk'ün özel istihbaratçısı olabileceğini söylüyor. Başçı, "Ekrem Hamdi ile ilgili böyle bir iddia var. O dönem çok karışık bir dönem. Ve König Olayı ile ilgili bildiklerimiz çok sınırlı. Bu bilgiler ışığında ne konuşulursa konuşulsun spekülasyon olacaktır. Ancak bütün arşivler açıldığında bu olayın ne olduğunu anlayabiliriz. Mesela 150'likler listesinde bulunan Kiraz Hamdi Paşa, Türkiye'den gittikten sonra Köstence'ye yerleşiyor. Fakat orada Türkiye adına istihbarat topluyor ve devletten maaş alıyor. Ki Yahya Kemal König Ekrem'in 1938'e kadar İçişleri Bakanlığı örtülü ödeneğinden para aldığı iddiasında bulunmuş. Fakat bu iddialar ne kadar doğru bilemiyoruz. Bir muamma" diyor.
SADECE KÖNİG Mİ SUÇLU?
König Olayı'nda ismi geçen, İspanya'daki Cumhuriyetçilerin silah satın alması için görevlendirdikleri Leo Katz, o dönem İngiliz istihbaratının takibinde olan aktif bir komünisttir. Başçı, İngiliz Ulusal Arşivi'nde yer alan belgelerde Leo Katz'ın bu olayda Ekrem Hamdi ile ilişkilendirildiğini anlatıyor. Ya Fuat Baban? Mahkemede suçlamaları reddeden Baban, romanda bu olayın içinde gösteriliyor. Bilgi ve belgelere dayanarak romanı yazdığını anlatan Başçı, Baban'ın olaya dahli konusunda Gerald Howson'ın, İspanya İç Savaşı'nda kullanılan silahların nasıl temin edildiğini anlattığı Arms for Spain kitabından yararlandığını belirtiyor.