İstanbul Balat'ta ara bir sokakta üç katlı beyaz müstakil bir ev... Bu eve adımımızı attığımız an bambaşka bir dünyaya giriş yapıyoruz. Her köşede bulunan tablolar, eski ile yeninin ahenkle uyumu ve eşsiz Galata manzarası... İtalyan ressam Lithian Ricci'nin konuğuyuz... Ricci, bundan altı yıl önce bir sergi açmak için geldiği İstanbul'a deyim yerindeyse âşık oluyor ve yerleşmeye karar veriyor. Şimdi yılın bir kısmını Milano'da bir kısmını da İstanbul'da geçiriyor. Şehirden ve özellikle Osmanlı tarihinden öylesine etkileniyor ki bunu tablolarına da yansıtıyor. Öyle ki Ricci'nin 8 Kasım'da Üsküdar'daki Nev Galeri'de açılacak Esinti başlıklı sergisi de Osmanlı'da yaşamış kadınlardan ilham alarak çizdiği portreleri bir araya getiriyor. Biz de bu sergi vesilesiyle kendisiyle bir araya geldik.
- Sanat yaşamınız nasıl başladı?
- Roma'da doğdum. Annem bir ressamdı. Ben de çok küçük yaşlarımdan itibaren sergilere, çağdaş sanat müzelerine gittim, ressamları tanıdım. Fakat sonra mimarlık eğitimi almaya karar verdim, resim okuluna gitmedim. Okul bitince de Londra'ya gittim ve orada çalışmaya başladım...
- Sanat okuluna gitmek sizin bir rüyanız mıydı?
- Evet... Bu durum için aslında rüyadan çok kaderim demem daha doğru olur. Dünyaya resim yapmak için geldiğimi düşünüyordum. Evlendikten sonra Londra'dan Milano'ya taşındım. Orada arkadaşlarımın portrelerini çizmeye başladım. Sonra küçük küçük adımlarla mimarlıktan resme doğru kaydığımı fark ettim...
- Sonra neler oldu?
- Çeşitli sergiler açtıktan sonra yolum Türkiye'yle ve şimdiki sergimin küratörü Yasemin ile kesişti. Dedim ki "Neden Osmanlı'daki kadınların portrelerini yapmıyorum, o kadar ilham verici bir dönem ki..."
- Tam da bu noktada yeni serginiz Esinti'yi biraz daha açabiliriz...
- Tabii. Aslında sadece kadın portreleri yok bu sergide. Bu kadınlarla birlikte o dönemin genel dokusu da kendine sergide yer buluyor.
- Tablolarınızdaki Osmanlı döneminin kadınları sanki Rönesans döneminden gelmiş gibiler. Bu kontrastı nasıl oluşturdunuz?
- Beslendiğim kültür İtalyan ve Rönesans kültürü. Bu iki kültürü eserlerimde belli bir harmoniyle sunmak önceliklerimden biri oldu.
- Bir süredir İstanbul'da yaşıyorsunuz... Ne hissettiriyor bu şehir size?
- 2013'te bir sergi açmak için geldim İstanbul'a, Nişantaşı'nda bir yer tuttum ve tek kelimeyle bu şehre âşık oldum. İnanılmaz bir şehir İstanbul, tarif edilemeyecek bir enerjisi var. Tarihi ile birlikte bir sanatçı için öyle ilham dolu ki anlatamam...
- İstanbul'u tanımak sanatınızı nasıl etki etti?
- Öncelikle tanıdığım bu yeni kültürün bana neden bu kadar çekici geldiğini keşfetmeye çalıştım. Bu noktada birbirinden farklı birçok toplumun, yaşam stilinin ve kültürün Osmanlı'da nasıl tek bir çatı altında var olabildiğini fark ettim. Bu çok etkileyici, ilgi çekici geldi
BALAT'TA ESKİ VE YENİ BİR ARADA
- Milano ve İstanbul arasında bir yaşamınız var. İki şehir arasında nasıl bir denge kurdunuz?
- Mükemmel bir denge kurdum (gülüyor). Burada ağırlıklı olarak çalışıyorum, yalnızım ve çoğunlukla da daha rahatım. Öte yandan ailem ise Milano'da onlara karşı sorumluluklarım var, bu başka bir boyut. Ha tabii bir de denizi atlamamam gerek. Milano'da deniz yok, ben Romalıyım, orası denize çok yakındır, İstanbul da öyle... Denizin olduğu şehirlerde duygular çok daha yoğun yaşanır ve bunu İstanbul'da fazlasıyla hissedebiliyorum.
- Yılın ne kadarında Milano'da ne kadarında İstanbul'dasınız?
- Altı ay, altı ay oluyor genellikle...
- İstanbul'da birçok semt varken yaşamak için Fatih'i, Balat'ı tercih etmenizin sebebi neydi? - Çünkü öyle veya böyle ben bir yabancıyım. Belki İstanbullu olsam yaşamak için daha farklı bir yer tercih ederdim. Fakat burada bulunduğum her an İstanbul'u keşfetmeye devam etmek istediğimden bunun için en uygun yerin Balat olduğunu düşündüm. Çünkü eski ve yeniyi bir arada barındıran, İstanbul'un kültürünü de tarihini de hissedebileceğiniz daha iyi bir yer var mı bilemiyorum.
NURİ İYEM'İ ÇOK BEĞENİYORUM
- Takip ettiğiniz Türk ressamlar var mı, geçmişten ya da günümüzden?
- Çok beğendiğim isimler var ama Nuri İyem'i kendi adıma öne çıkarabilirim.
- Peki dünya resminde en beğendiğiniz isim?
- Yine çok isim var ama en tepede benim için tartışmasız Giorgio de Chirico bulunuyor.
- Evinize şöyle bir baktığımızda klasik bir Türk evi atmosferiyle sanki eski İtalyan filmlerinde gördüğümüz evlerin dokusu bir araya gelmiş gibi. Galiba iki kültürü sadece sanatınızda değil hayatınızın her alanında bir araya getirmeye çalışıyorsunuz?
- Fark etmenize sevindim (gülüyor). Bu evi ilk bulduğumuzda harabe gibiydi ama buradaki sihri gördük. Sonrasında duvarlarındaki çizimlerden en ufak bir köşede duracak objeye kadar evin her noktasını beslendiğim kültürlerden aldığım ilhamla dekore etmeye çalıştım.
FOTOĞRAFLAR: SAFFET AZAK