Hint Okyanusu'nun bana göre en güzel ve en temiz kızı Seyşeller... Temiz diyorum çünkü daha önceki tropik ada deneyimlerimde, koku ve pis ortam beni fena halde etkiledi. Ve fotoğrafta güzel görünen ama gerçekte o kadar da şahane olmayan rotalara karşı ciddi bir önyargı oluşturdu. Oysa Seyşeller öyle mi... Elbette değil. Zehirlenme korkusu olmadan, su sıcaklığından bunalmadan, ne yiyeceğiz endişesi yaşamadan gidilecek harika bir yer Seyşeller. Yemekleri, denizi, iklimi, insanları ve atmosferiyle tam bizlik... Ama... Tabii ki her güzel şeyin bir 'ama'sı vardır... "Ben gece çocuğuyum, eğlence benim göbek adım, sabahlara kadar dans etmeden duramam" diyorsanız, başka adaya... Ulaşması çok kolay bir yer. Tek uçuşla gitmek mümkün. Seyşeller'le aramızda sadece bir saat fark var. Örneğin bir cumartesi saat 01:30'da uçağa bindiğinizde aynı günün sabahı oradasınız. Yani uyurken birden kendinizi bu güzel adada buluyorsunuz. Dönüş de aynı şekilde. Haliyle ulaşım o kadar rahat ve kolay ki, ortalama sekiz saat mesafedeki ada uzak gelmiyor. Sadece dört gece için bile dolu dolu bir tatil seçeneği haline geliyor. 115 ada var Seyşeller'de. Birçok da konaklama seçeneği... Burada lüks oteller meşhur, neredeyse tamamı adalara yayılmış halde ve deniz kenarında. Bu otellerin fiyatları yüksek... Sahiller hep boşmuş gibi görünüyor çünkü yüzlerce kumsal alternatifi var. Haliyle kimse kimseyi rahatsız etmeden bu doğa harikası yerin keyfini sürüyor. Denize girip, keyif sürmek tabii ki listenin başında yer alıyor. Ama bunun dışında farklı alternatifler de var, egzotik ormanlarda gezinti, bisiklet turu, sualtı hayatını keşfetmek burada yapılacak başlıca aktivitelerden. Bunların hepsi sizin nasıl bir tatil modunda olduğunuza bağlı. Bizimki 'biraz daha gezelim, dinlenelim' tarzı bir tatil olduğu için rotalarımız da ona göreydi...
KARA KURU BİR PAPAĞAN
Mesela hedefimizde Mahe Victoria iskelesinden bir saatlik feribot yolculuğuyla ulaşılan Praslin Adası var. Burada UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan Valle de Mai Ormanı'na gideceğiz. Ormanda ülkenin sembolü olan coco de mer (deniz Hindistan cevizi), envai çeşit palmiye türü (35 metreyi aşan boyları olan) ve sadece bu ormanda yaşayan bir papağanın peşine düşeceğiz. Papağan biraz nazlı, her ziyaretçiye göstermiyor kendini, üstelik kara kuru bir şey. Bakalım görebilecek miyiz? Orman büyüleyici, galiba hayatım boyunca bu kadar çok palmiyeyi bir arada bir daha görmem mümkün değil. Arka fondan papağanın sesi geliyor ama kendisi ortalarda yok. Ve orman gezisinin sonuna yakın bingo! Şanslı günümüzdeyiz, papağanımız bize yüzünü gösterdi. Bu orman, çocukla Seyşeller'e gelenler için biçilmiş bir kaftan. Ağaçların boyutları, içindeki sesler adeta büyüleyici. Keyifle bir sonraki rotaya yol alıyoruz, bu kez kısa bir feribot yolculuğuyla La Digue adasına geçiyoruz. Bir başka macera da burada bekliyor bizi. İskelenin dışından bisikletlere atlıyoruz ve tüm adayı bisikletle gezmeye başlıyoruz. Haliyle kondisyonlar da ortaya çıkıyor. Rehberimiz Jason, 21 yaşında ve adalı olduğu için, yokuşlardaki halimize bakıp epey eğleniyor. Yolda birkaç fire veriyoruz ama sonunda herkes hedefe ulaşmayı başarıyor.
BİSİKLETLE KEŞFE DEVAM
Hedef göz kamaştırıcı... Uçsuz bucaksız uzanan bembeyaz kumların olduğu bir vaha... Yüzmelere ve fotoğraf çektirmeye doyamıyoruz. Dönüş yolunda bisikletlerimize atlayıp iskeleye yol alıyoruz. Neyse ki benim gibi bisiklet konusuna hakim arkadaşlar var grupta. Onlardan biri, yol üstünde bir evin bahçesinde dev bir kaplumbağa görüyor. Ani bir frenle duruyoruz. Gerçek mi, bahçe süsü mü anlamaya çalışırken, yaşlı kaplumbağa başını hareket ettiriyor. Çığlık çığlığa zavallı havyanın huzurunu kaçırıp, yanına gidiyoruz. Hayatımda bir ilk daha yaşanıyor üstelik aynı gün içinde. Benim boyumdan büyük bir kaplumbağaya ot yediriyorum. SUNI ADA IRONISI
Kaldığımız bölgeyi keşfetmeye doyamayıp araçla Victoria'ya geçiyoruz. Saat kulesi ve Pazar Caddesi'ni gezip, Eden Adası denen yere geçiyoruz. Eden Adası buranın ironisi. 115 adası olan Seyşeller'de, suni olarak yapılmış bir ada. Niyeyse! Üzerinde yat limanı, dükkanlar ve evler var. Özellikle Arap zenginlerinin burada evleri varmış. Öğle yemeği için Capperzza'ya varıyoruz. Burası bizdeki beach club'lar gibi. Fakat birebir aynısı değil, daha sakini...
Yağmur altında deniz
Seyşeller'de deniz keyfi de tabii ki bir başka! Müthiş bir koyda yemeğimizi yedikten sonra, maske ve gözlüklerimizi kapıp denizaltının tadını çıkarmaya başlıyoruz. Bu sırada bardaktan boşanırcasına bir yağmur indiriyor. Denizde yağmura yakalanmak beni ağlamaklı yapıyor. Bu kadar mutluluk fazla bünyeye. Suyun altı müthiş. Dalış yapmayı seven biri için anlatılmaz yaşanır. Ama suyun altında bu gördüklerimden sonra Türkiye'de dalışın pek anlamı kalmayacak gibi geliyor. Burada bir not: Pahalı otellerde konaklamak istemiyorsanız, La Digue konaklamak için harika bir seçenek. Hatta benden size tavsiye bir ev kiralayın, bisikletinizi de alın, her akşam sudan ucuza bulabileceğiniz envai çeşit balıkla masanızı hazırlayın ve buranın tadını çıkarın.