Baba tarafından padişah V. Murad'ın soyundan geliyor, anne tarafından Sultan Reşat'ın... Osman Selahaddin Osmanoğlu, hem baba hem de anne tarafından hanedan üyesi olan tek şehzade. 1924'te saltanat kaldırılıp hanedan üyeleri sürgüne gönderilince anne ve babası Mısır'a gidiyor. O da 1940'ta Mısır'da doğuyor. Türkiye'ye ilk defa 34 yaşında 1974'te gelebiliyor. Emekli olduktan sonra da Türkiye'ye yerleşiyor. Beylerbeyi'nde bir zamanlar Mehmet Akif'in de yaşadığı Yadigar Konak'ta yaşayan Osman Selahaddin Osmanoğlu ile buluşmamızın sebebi, padişah V. Murad'ın tek oğlu olan ismini taşıdığı büyükbabasının babası Selahaddin Efendi'nin evrak ve yazıları. 2. Abdülhamit döneminde babası V. Murad ile birlikte Çırağan Sarayı'nda 28 yıl hapis tutulan Selahaddin Efendi'nin bu evrak ve yazıları o döneme ışık tutacak, dönemin siyaset ve zihniyet dünyasını daha iyi anlamamıza imkan verecek nitelikte. 25 yıl önce bu evrak ve belgeleri elde eden Osmanoğlu, incelemesi ve kitap haline getirmesi için Prof. Edhem Eldem'e veriyor. Eldem de 25 yıl üzerinde çalıştıktan sonra yayıma hazırlıyor. 12 kitaptan oluşan yayının ilk kitabı V. Murad'ın Oğlu Selahaddin Efendi'nin Evrak ve Yazıları adıyla İş Kültür Yayınları'nca yayımlandı.
- Nedir bu evrakların hikayesi? - Bu belgeler büyükbabam Ahmet Nihad Efendi'nin babası, Sultan V. Murad'ın oğlu dedem şehzade Selahaddin Efendi'ye ait. Biliyorsunuz V. Murad çok kısa süre padişah oluyor ve sonra Sultan Abdülhamit tahta çıkıyor. V. Murad ile birlikte çocukları, torunları tüm ailesi Çırağan Sarayı'na hapsediliyor. 28 yıl sürüyor bu hapis hayatı. Tamam önceki padişahın ortalıkta olmaması gerekiyor ama bununla yetinilmemiş tüm ailesi hapsedilmiş. Selahaddin Efendi de 15 yaşında giriyor Çırağan Sarayı'na, 43 yaşında çıkıyor. V. Murad bu hapis hayatı boyunca besteler yapmış. Selahaddin Efendi de yazılar yazmış, günlükler tutmuş, babasının mektuplarını temize çekmiş. O dönemin tarihine ışık tutması açısından önemli belgeler bunlar.
- 100-150 yıllık bu belgelerin size intikal etmesi nasıl gerçekleşti?
- Bu belgeler Selahaddin Efendi'den oğlu Ahmet Nihad Efendi'ye geçiyor. Kendisi 1954'te Lübnan'da vefat edince babam bu belgeleri alıp Mısır'a getirmişti. Onu hatırlıyorum. Sonra annem, ki o da sultandır, V. Reşat'ın torunu, sultanların Türkiye'ye gelmesine izin verilince Türkiye'ye yerleşmişti. Bu belgeleri bir banka kasasına koymuş. Annem vefat etmeden önce de biraz zorlu bir sürecin sonunda bu belgelere ulaştım. Fena haldeydi, oturdum uzun uğraşlar sonucu tasnif ettim.
- Sultan Abdülhamit ile V. Murad kardeşler. Ama kitaptan anladığım kadarıyla iktidar söz konusu olunca o abi kardeş ilişkisi hiç kurulamamış.
- Şimdi bugünün anlayışıyla insanlara kardeşler arası iktidar mücadelesi ve bunun sonuçları tuhaf gelebilir. Ama Osmanlı'nın önemli bir özelliği, yedi asır boyunca aynı hanedanlık tarafından yönetilen bir imparatorluk olması. Osmanlı'da devlet aileden daha önemli olduğu için bu durumlar yaşanıyor. Mesela Büyük Britanya İmparatorluğu'nda hükmeden yedi aile vardır.
- Peki Sultan Abdülaziz'in tahttan indirildikten sonra öldürülmesinde V. Murad'ın etkisi var mı?
- Kesinlikle yok. Abdülaziz tahttan indirildikten sonra Topkapı Sarayı'nda tutuluyor. Fakat rutubetli geliyor orası. Yeğeni V. Murad'a mektup yazıyor, "Beni Boğaz'a nazır bir saraya naklettir" diyor. Ki o mektup bendedir. V. Murad da emir veriyor ve Abdülaziz Feriye Sarayı'na götürülüyor. Bu olaydan iki gün sonra öldürülüyor. V. Murad'ın ruhsal dengesinin bozulmasında bu ölümün etkisi vardır. Çünkü çok üzülüyor. Ben V. Murad'dan habersiz onun taraftarlarınca bu operasyonun yapıldığını düşünüyorum.
Herkesin tarihini çok iyi bilmesini isterim
- Osmanlıya karşı artık çok fazla ilgi var. Bu ilgiden memnun musunuz?
- Memnunum tabii. Sonuçta kötü bir şey yapmadık. Mesela sürgüne gönderilenlerin hiçbiri Türkiye'ye karşı bir kötülük düşünmedi ve yapmadı. Bir dönem hain damgası vurulmuştu. Ama artık o zihniyetten vazgeçildi. Sonuçta padişahların yaptıklarını, verdikleri kararları eleştirebilirsiniz. Ama hain olarak yaftalamak çok doğru değildi. Şunu isterim herkes tarihini çok iyi bilsin ve kendisi karar versin. 36 padişahın muhteşemi vardır, iyisi vardır, kötüsü vardır berbatı vardır. Yedi asır aynı seviyede padişah çıkması mümkün değil. Ama hepsi de devletine faydalı olma gayesi gütmüştür.
- Son yıllarda yeni Osmanlıcılık diye bir kavram var.
- Burada bir kavram kargaşası var. Osmanlı sadece Türklerden oluşmuyordu. Bulgar da, Ermeni de, Rum da, Arnavut da, Arap da vardı. Hanedanlık Türklerin elindeydi. Şimdi hepsinin müstakil ülkeleri var. Bu kavramla anladığım bir Osmanlı milliyetçiliğinden bahsediliyor ama şu unutuluyor Osmanlı milliyetçi değildi.
- Günümüzde özellikle popüler kültür bile Osmanlı'yı sahipleniyor. Romanlar yazılıyor, diziler çekiliyor izledikçe, okudukça keyifleniyor musunuz?
- Tarih tarihçilerden öğrenilir, dizilerden, romanlardan öğrenilmez. Diziler, romanlar hikayedir. Ama onların da gerçeklere dayanması beklenir. Mesela Abdülhamit dizisinde V. Murad'ın olmayan bir abisini çıkardılar ortaya. O abi olsaydı zaten ne V. Murad ne de Abdülhamit padişah olurdu. Şimdi bu diziyi nasıl ciddiye alabilirim, nasıl keyifle izleyebilirim ki...
Torunlar Türkçe bilmiyordu
- Bir vakıf kurma girişiminiz vardı...
- Niyetim dünyanın pek çok yerindeki hanedan üyelerinin Türkiye'ye gelmesine, burada yaşamalarına, Türkçe öğrenmelerine vesile olmak ve mümkün olursa Türklerle evlenmeleri sağlamaktı. Ama hanedan üyelerinden pek talep görmedi. Bir de benim amaçlarımdan biri başkalarına yardım etmekti. Baktım kimi hanedan üyeleri kendilerine yardım etmek niyetinde. Bunlar vakıf fikrinden soğuttu beni.
- Türkçe bildiklerini düşünürdüm.
- Bir defasında Sultan Abdülhamit'in torunlarıyla buluşmuştuk. Birbirleriyle konuşamıyorlardı. Kimi Arapça, kimi İngilizce kimisi de Fransızca biliyor ama ikinci dilleri yok. Ben bütün dilleri bildiğim için benim üzerimden iletişime geçtiler. Bu çok hazin bir durumdu.
- Hanedan üyeleri zaman zaman zihniyet ve tutum olarak birbiriyle çelişen farklı şeyler söylüyorlar. Bunun sebebi nedir?
- Doğu'ya gidenler Doğulu kızlarla evlendi. Arapça öğrendiler ve zihniyetleri ona göre şekillendi. Batı'da olanlar da gittikleri ülkenin toplumuyla kaynaştılar zihniyetleri ona göre şekillendi. Zihniyet olarak farklı söylemlerin ortaya çıkmasının sebebi bu.
Eski hükümetler hanedana fena davrandı
- 2000'li yıllardan itibaren hanedan üyelerine karşı devlet nezdinde buluşmalar gerçekleşti. Hatta siz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştünüz. Neler hissettiniz?
- Bunlar çok memnun edici gelişmeler. Keşke büyüklerim de bunu görseydi. Onların zamanında dönemin hükümetleri çok fena davrandı. Babam 21 yaşında ülkeden gönderiliyor. 50 yıl sonra dönebiliyor. Türk vatandaşlığına geçme hevesi vardı, "Türkçe imtihanına gireceksin" dediler. Yahu adam senden benden daha iyi Türkçe konuşuyor. Sonra "Hastalığın var mı kan vereceksin?" dediler. Ne yani hasta olsa vatandaş olamayacak mı? Bu muameleye çok kızıp vazgeçmişti.
O kırgınlığı bize aktarmadılar
- Siz şehzadesiniz. Mısır'da doğdunuz. Ama yıllar sonra Türkiye'ye döndünüz. Sahi 1924'te saltanat kaldırılınca kaç kişi sürgüne gönderilmiş?
- 166 kişi. Bunların 155'i gitmeye mecbur ama kalan 11'i de sevdiklerini bırakmamış, onlarla gitmişler.
- Türkiye yıllar içinde Osmanlı ile barıştı. Peki hanedan cenahında durum nedir?
- Türkiye'de kamuoyu hanedan üyeleri olarak benim neslimi ve benden sonraki kuşağı tanıyor, biliyor. Ama annem ve babamların kuşağının neler yaşadığı pek bilinmiyor. Ama asıl çileyi onlar çekti. Mesela amcam Osman Fuad Efendi. Osmanlı'da subaydı. Trablusgarp'ta, Balkan Savaşları'nda, 1. Dünya Savaşı'nda savaştı. Ama sonra gün geliyor 48 saat içerisinde kovuluyor. Bütün ömrünüzü ülkeniz için savaşarak geçirmişsiniz sonra birden kovuluyorsunuz. Babam Ali Vasıb Efendi Galatasaray Lisesi'ni bitiriyor. Harp okuluna gidiyor. Tam subay çıkacak sürgüne gönderiliyor. Kim olsa kırgınlık ve küskünlük yaşar. Saltanat kaldırıldıktan sonra yapılan bu sürgündeki hata o dönem iktidarda olmayan hanedan üyelerini de kapsaması. Vahdettin padişahtı belki onun gitmesi anlaşılabilir. Ama iktidarda olmayan insanlar mesela babam, amcam bunlar biraz boşuna sürgüne gönderilmiş gibi geliyor bana.
- Peki o kırgınlık sizin kuşağa aktarıldı mı?
- Aktardıklarını söyleyemem. Daha çok o kırgınlığı kendi içlerinde yaşadılar.