Big Sur'u görme hedefiyle yola çıktığım bir seyahatten merhaba... Route 1 olarak bilinen, Amerika'ya giden herkesin kat etmek istediği rotayı yapma hayaliyle hazırlandım yolculuğa. Nerede duracağız, hangi noktada yemek yiyeceğiz, en iyi fotoğraf nereden çekiliyor? Tek tek hepsini planladım. Yolu keyifli kılmak için ne gerekiyorsa en ince detayına kadar organize ettim. Amerika'nın her köşesi, çok farklı ve başka bir dünya sunuyor. Geniş ve uzun yollar, devasa yapılar, sonu yokmuş hissi veren okyanus... İşte bu yüzden, bizim gibi sıkışmışlık içinde yaşayanlara Amerika başka bir gezegen gibi geliyor. Route 1 için güzel ve konforlu bir araba şart. Neyse ki Amerika'da araba kiralamak da, benzin de insanı buna teşvik eder nitelikte. Yollar o kadar geniş ki, İstanbul'da otomobil kullanan biri, dışardan bakınca devasa görünen araçlarla bile çok rahat idare edebiliyor. San Francisco'dan sabahın erken saatlerinde yola çıktım. Hedefim kahvaltı yapmayı planladığım Santa Cruz'du. İskelenin üstünde tipik bir Amerikan restoranında aldım soluğu... Tam anlamıyla bir Amerikan filminin içindeyim. Kahvaltım da içinde olduğum filme yakışır gibi lezzetli. Santa Cruz iskelesinde küçük bir turun ardından yola koyuldum. Devasa iskelenin ayaklarında keyif çatan deniz fillerinin sesini arkamda bırakıp, yola konsantre oldum. Yolum uzun ama yolda yaşayacaklarım heyecanlandırıcı. Santa Cruz'dan çıkıp Monterey'e doğru Pasifik kıyısından yol almaya devam ettim. Solumda tepeleri süsleyen evler, İspanyol konakları, meşe ve keskin kokulu çam ağaçları, sağda ise sonsuzluk hissi veren okyanus... Devasa dalgalar kayalara ve sahile vururken yol yapmak gibisi yok. Dalgaların sesiyle birlikte güzel bir müzik eşlik ediyor yolculuğuma... Hoş, müzik olsun olmasın, bu yol üstünde sürüş yapmak hayallere dalmak için yeterli. Sahil boyunca çoğu zaman cep telefonu bağlantısı kesiliyor. Gece yolculuğu yapacaklar için ürkütücü olduğunu söylemeliyim. Neyse ki ben bu yolun keyfini gündüz sürüyorum. Watsonville'deki çilek tarlalarını geçtikten sonra, enginarlarıyla ünlü Castroville'de Marilyn Monroe için gökyüzüne bir selam göndermeyi ihmal etmiyorum. Hatırlayın, Monroe henüz dünya çapında bir üne kavuşmadan önce 1948 yılında Castroville'de Enginar Kraliçesi seçilmişti ve kaderi değişmişti... Route 1 için dünyadaki kara ve denizin en güzel buluşma noktası deniyor. Birçok manzara bu yolla yarışır ama bu kadar uzun süre aynı manzarayı hiçbiri sunamaz. Belki de o yüzden özel bu yol. Yol üstündeki Salinas isimli kasabaya küçük bir mola için ideal. John Steinbeck hayranlarının kesinlikle uğranmalı. Çünkü Burası Steinbeck'in bir dönem yaşadığı, eserlerini yazdığı yer. Kasabada ünlü yazar adına bir ulusal merkez, halka açık ev ve meraklıları için Steinbeck turları var. MASAL KASABA CARMEL
Monterey'deki San Carlos plajı ise bembeyaz bir kumsal... Dev martılar, insanın içini ısıtan bir güneşin keyfini sürmek için Salinas'tan sonra güzel bir durak. Monterey'de yarımadayı dolaşmadan yola devam etme seçeneği var ama kesinlikle önermiyorum. Monterey Yarımadası'nı dolaşmak belki size bir saat kaybettirir ama gördükleriniz ömür boyu sizinle... Buraya giriş ücretli. Çünkü ilham verici atmosferi nedeniyle ressamların, yazarların, oyuncuların müthiş evlerinin yer aldığı, golf sahalarının olduğu, Kaliforniya'nın en zengin kesiminin yaşamını gözlemleyebileceğiniz bir yer. Monterey devasa sualtı kanyonları, dünyanın en iyi sörfçülerini riske sokacak dalgalarıyla meşhur... Soluklandıktan sonra hedefim Carmel. Küçük kafelerin, dükkanların olduğu sokaklarında dolaşıp kasabanın akışına kapılıyorum. Ve sıra Big Sur'da... Big Sur boyunca, manzarayla bütünleşen köprüler, doğal güzellikler, oteller sizi büyüleyecek. Buranın muazzam güzelliği ve bohem ruhu o dönemdeki eşi Rita Hayworth'la birlikte olan Orson Welles'in dikkatini çekmiş. Ve Big Sur bölgesinde bir ev satın almış. O ev şimdilerde Nepenthe Restoran olarak hizmet veriyor. Soluklanmak, manzarının keyfini çıkarmak için çok iyi bir lokasyon.
ŞÖMİNE KEYFİ
Big Sur'da McWay Şelaleri'ne ulaştığımızda ben hayalime kavuşuyorum. Dağın içinden çıkan su Pasifik okyanusuna dökülüyor. İnsanlar dakikalarca bunu izlemek için patika yollar aşıyor. Sırada Bixby Bridge var. Nicole Kidman'ın rol aldığı Big Little Lies adlı mini diziyi izleyenler için bu köprü tanıdık. Dizi boyunca bu köprüden kaç kez geçildi ben bile unuttum. Siz de köprüden geçerken, camı aralayıp okyanus kokusunu içinize çekin. Bundan sonrasında durmak size kalmış çünkü en güzel noktaları neredeyse tamamladık. Gün batımı yaklaştığı için, bir gece konaklayacağım otele yerleşmeden önce soluklanacağım ve güneşi okyanusa yolcu edeceğim bir yer arıyorum. Okyanus boyunca sık sık karşılaştığım ağırlıkları 2.5 tona çıkabilen deniz fillerinin onlarcasını bir arada görmek ve güneşi batırmak müthiş bir final oluyor. Kaliforniya'nın en güzel rotasını neredeyse tamamlamanın huzuru içindeyim. Otelimiz Cavalier Oceanfront Resort beklentimizin çok üstünde. Kumsaldaki şöminenin başına yerleşip, gün boyunca gözlerimize bayram ettiren yerler hakkında düşünmekse müthişti.