Ekranın en güçlü hanımağası Selda Alkor, atv'nin fenomen dizisi Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz'da artık. Anne ve babasını çok genç yaşta kaybetmiş Selda Alkor. Kahraman bir babanın kızı. Ağabeyi ile birlikte halasına sığınmış. En büyük hayali akademiye gidip ressam olmakken, yolu setlere düşen duayen oyuncu mütevazı bir hayattan yana. Onunki, azimle, başarıyla dolu uzun bir hikaye... Kendisini "Çok yumuşak başlıyımdır ama inandığım şeyden vazgeçmem. Masaya yumruğumu vurduğum an biter her şey. Kararsız kalmam. Adaletli bir insan olmaya çalışırım" diye anlatıyor Alkor...
- Nasıl başladı hikayeniz?
- Babamı 12, annemi 16 yaşımda kaybettim. Abimle başbaşa kaldık. İstanbul'a ablamın yanına geldik. Benim bütün derdin akademinin resim bölümüne gitmekti. Ressam olmak istiyordum.
- İstanbul'a geldikten sonra yalnızlık çektiniz mi?
- Hiç çekmedim. Abim gemilerde çalışıyordu. Ben de halamın yanına geçtim. Halam, Ali Sami Yen'in hanımıydı. Akademi mezunuydu. Beni de akademiye götürdü. O zamanlar akademiye sınavsız alınırdı öğrenciler. Komşumuz Nermin Abla "Ya bizim çocuklar Ses mecmuasına resim gönderiyorlar. Sen de yollasana" dedi. O zamanki magazin de şimdiki gibi değildi. Adet öyleydi. Çok fazla gece hayatı yoktu. Zaten ben sevmezdim. Sadece halamla konserlere giderdik.
- Siz aile hayatını seçmişsiniz. Peki, o dönemde oyunculuk yapıp gece hayatı yüzünden zor günler geçirenler oldu mu?
- Bir Cahide Sonku var. Türk sinemasındaki en büyük isimlerdendi. Alkolle çok fazla barışık olduğu için sonu hiç de hoş olmadı. Birçoğu belki cehaletten belki bağımlılıktan kötü durumlara düşmüştür. Afife Jale çok büyük bir isim. Ama o da uyuşturucu bağımlısıydı. Baş ağrısından dolayı gittiği bir kişi alıştırmıştı. Tımarhanede ölüyor zaten. Muhterem Nur en güzel yüzdü. Kitabında dansözlük yaptığından bahsediyor... Ne gerek vardı? Sen Muhterem Nur'dun zaten. Şartlar onu gerektirdi galiba.
- Aslında para da kazanılıyor ama o parayla yatırım yapmayınca, zor zamanlar olabiliyor değil mi?
- Herkesin yanında, arkasında onu idare eden sağlam insanlar vardı. Ben hariç tabii... (gülüyor). Fatma Girik'in arkasında Memduh Ün, Filiz Akın'ın arkasında Türker İnanoğlu gibi isimler vardı.
- Sizin hırslarınız yok muydu? - Ben o yolculukta o kadar kendi halimdeydim ki. Hanlarım hamamlarım olsun, şoförlerle gezeyim gibi duygularım yoktu. 20'li yaşlarımın başında evlendim zaten. Eşim yüksek makine mühendisiydi. Aynı zamanda basketbol oyuncusuydu. Koç'ta genel müdürlük yaptı. Her zaman iftihar ettim onunla.
- 50 yıldan fazla zamandır evlisiniz... Çok ünlü olduğunuz bir dönemde evlendiniz. Evlenmeseydim ya da geç evlenseydim dediğiniz oldu mu? - Takıştığımız birçok konu olmuştur eşimle. Halam bana "Kocanla kavga mı ettin hemen yatağa gir, sabahleyin günaydın de. Kocanla asla küs kalmayacaksın" derdi. Kocamı hep destekledim o bana pek karışmadı. Aramızda kıskançlık olmadı. Bazıları evlenince birbirleri üzerinde baskı kurar, nereye gittin, "Kimle gittin" diye sorar sürekli. Kocam bana telefon edip "Gecikeceğim" der. Neden gecikeceksin, nereye gidiyorsun gibi sorular sormadım hiç. Gecikecekse gecikecektir... - Eşiniz de suistimal etmedi demek ki bu güveninizi...
- Etmedi. Benim bildiğim etmedi. - Erkekler kendi ayaklarının üstünde duran kadınları pek sevmezler diye bir cümle var. Bir erkeğe para harcatan kadın daha mı değerli oluyor? - Bizim korkutan hiçbir yönümüz olmadı. Çünkü eşimle benim ortak bir hesabımız vardı. İkimizde kazandığımızı oraya yatırıyorduk. Kocamın kaç para emekli maaşı aldığını bilmem. Varsa yerim, yoksa yemem. Varsa giderim, yoksa gitmem. Yapım farklı. Zor bulunur bir kadınım. Bu konuda hiç mütevazı olamayacağım. - İstekleriniz olmuyor mu? Mobilyaları yenilemek, başka eve taşınmak gibi...
- Çok isterim ama yoksa adamın tepesine binip, illa ki değiştireceğim diyemem. Ben seyahat etmesini çok severim. Allaha çok şükür dünyada görmediğimiz yer kalmadı. Bir ara devlet oyunculara yeşil pasaport verdi ama bana vermedi ne yazık ki... Devlet sanatçısı olamadık. Bütün arkadaşlarım devlet sanatçısı, onların eteğine tutunuruz belki... Gönül Yazar'ın eteğine tutunuruz belki...
- Gönül Yazar genç bir erkekle birlikte... - Hayatımda kimsenin seksüel, mali, politik işleriyle ilgilenmem. Kim ne istiyorsa yapsın, bana ne...
- Yapı olarak bir hanımağa mısınız? - Çok yumuşak başlıyımdır aslında ama inandığım şeyden vazgeçmem. Masaya yumruğumu vurduğum an biter her şey. Kararsız kalmam. Ama doluya boşa koyup adaletli bir insan olmaya çalışırım.
Benim babam bir kahraman
"Benim babam bir kahraman. Türk polis tarihine de bir kahraman olarak geçti. İstanbul'da önüne geleni kesip doğrayan, haraç alan bir Rum kabadayı var. İstanbul'un işgal altında olduğu dönemler. Babam 20'li yaşlarında yeni bir polis memuru. Hrisantos diye bir eşkıya, ortalığı kasıp kavuruyor. Yakışıklı da bir adam olduğu için bütün kadınlar tarafından rağbet görüyor. Her yaptığı olaydan sonra bir kapıyı çalması yeterli oluyor, hemen içeri alıp saklıyorlar. Yaklaşık 11 polis ve 22 sivil insanı öldürüyor. Pusu kuran her polis ekibini öldürüyor. Babam ve bir arkadaşı Tatavla (Kurtuluş) karakoluna tayin oluyor ve hemen Hrisantos'un peşine düşmek için talip oluyorlar. Başkomiser 'O sizi leblebi gibi yer' diyor. Olsun büyüklerimiz nasıl şehit düşmüşse biz de düşeriz diyorlar ve peşine düşüyorlar. Bir şekilde izini bulup, evinde sıkıştırıyorlar. Babam öldürüyor bu Rum kabadayıyı. Babamın ağırlığı kadar altın vaat ediyorlar. Babam 'Hrisantos'u ben öldürdüm' diye bir kitap yazıyor. Sonraları filmi de yapıldı bu olayın. "
Çok özel insanlar gelip geçti bu sektörden
- Sosyal medya kullanıyor musunuz?
- Sosyal medyada çok aktifim. Hiç destek almadan 50 binden fazla takipçim var. Samimi, içimden geldiği gibi, arada Mevlana'nın güzel sözlerini koyarak Instagram da kullanırım. - Güzel bulduğunuz oyuncular var mı?
- Eşim diyor ki, "Üç kadın var Nebahat Çehre, diğeri Ajda Pekkan bir de Gülben Ergen. Bunlar hiç yaşlanmıyor, zımba gibiler, bayılıyorum onlara..." Hepsi arkadaşım. Çok seviyorum onları ama ben onlar gibi olamam. Çünkü ben estetik konusunda korkak bir kadınım.
- Türk sinemasının dört yapraklı yoncası, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Fatma Girik denir ya, bu sizde hiç alınganlık yarattı mı? Kendinize haksızlık yapıldığını hissettiniz mi? - Boş verin, beş yapraklı o (gülüyor). Alındım tabii ama bu çok sevdiğim biri tarafından ortaya atıldığı için üzerine gitmedim. Kendisine de söyledim hatta. Şimdi bana yeni bir çiçek adı takması gerekiyor (gülüyor) dörtle, beşle sınırlandırmamak lazım. Çok özel insanlar gelip geçti bu sektörden... Şu an genç oyuncular bu kadar çok para alıyorlarsa hep bizlerin sayesindedir. Bizler hiçbir güvencemiz olmadan çalıştık. Üzerimde evden getirdiğim bir etek ve bluzla tüm sahneleri çekip suya düştüğüm olmuştu. Bütün set ekibi o bluzu kurutmak için saatlerce uğraşmıştı. Islak ıslak giyip final sahnesi çekmiştim.
Mevlana'dan adaklı dünyaya geldiğim söylenir
Sizin doğumunuz Mevlana tarafından annenize müjdelenmiş...
- Babam Konya'ya tayin olduğunda orada bir ev kiralıyorlar. Ablam 17 yaşında, abim de o yaşlarda... Daha ev düzülmemiş, annemin rüyasında yeşil cüppeli başında sarığı ile biri giriyor. Ürküyor. Sabah ev sahibine "Emine Teyze böyle bir rüya gördüm" diyor. O da "Sen Mevlana'yı görmüşsün kızım, hemen ziyaretine git" diyor. Annem gidemiyor aradan iki gün geçiyor ve rüyasında Mevlana'nın türbesini görüyor. Bu sefer korkuyor ve ablamı da alıp türbeye gidiyor. Dua ediyor. Sonra bana hamile olduğu ortaya çıkıyor. Hatta annem o zaman 37 yaşında. "Boyum kadar çocuklarım var, nasıl doğururum bu çocuğu?" diyor ve doktora "Al" diyor. Doktor "Alamam ben, bak hanım Allah elinden kışını alır görürsün o zaman" diyor. Utanıyor annem, "Doktor bana din dersi verdi" diyor. Annem şeyh kızıdır. Çocukluğumda da hep Mevlana'dan adaklı dünyaya geldiğim söylenirdi. - Bu hikâye hayatınıza nasıl dokundu?
- Hayatım boyunca Mevlana felsefesini öğrenmeye ve öyle yaşamaya çalıştım. Mevlana insan olmayı anlatıyor. Peygamberimiz "Bugün insanlık adına ne yaptın?" demiş. Ben bunu düşünürüm. İnsanın insana yardım etmesi gerektiğini düşünürüm. Kimseyi ortada bırakmam.
Sette saygılarını, sevgilerini esirgemiyorlar benden
- Yıllar sonra tekrar televizyon ekranlarındasınız. Nasıl hissediyorsunuz?
- Sanki yeniden Kartallar Yüksek Uçar'a başlar gibi hissediyorum. Uzun bir ara vermiştim. Bu arada hep bir gün çok güzel bir hikâye gelecek ve ben o hikâyede bulunacağım diye düşünüyordum. Artık hep genç insanların hikâyesi oynanıyor, olmayacak sandım bir an. Bu dünya üzerinde genç olmayan insanlar da var ve onların da hikâyesi var. Bugüne kadar her dizinin başlangıcında yer aldım. İlk kez Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz gibi dört sezondur devam eden çok beğenilen ve değerli oyuncuların yer aldığı dizi ile karşılaştım. Herkes bana "Sizi çok özledik" diyordu. - Hiç emekli olup sektörden uzaklaşmayı düşündünüz mü? - Oturup öleceğim bir gün, arkamdan konuşacaklar 'vah vah' diye. Yazık değil mi bana. Hâlâ iş yapabilirim ben. Bu işte de bu yüzden olmalıyım dedim. Çok da mutluyum. - Bu karakterde bizi ne bekliyor? - Kartallar Yüksel Uçar'ın hanımağası bekliyor belki de, azimli, kararlı ama hiçbir şeyden kaçınmayan, hayatı kötülüklere ve kötü düşüncelere de açık bir kadın bekliyor. - Sette nasıl bir ortam var? - Çok güzel çok. Onur Tan'ın enerjisi müthiş. Çok önemli bir yönetmen. Seti çok beğendim. Saygılarını, ilgilerini esirgemiyorlar benden. Yardımseverler...