MEMEDER Kurucusu ve Yönetim Kurulu başkanı Prof. Dr. Vahit Özmen'in tıp fakültesini bitiren doktor adaylarına bir tavsiyesi var. Diyor ki Özmen, "Bugüne kadar Çapa'da 10 binin üzerinde öğrenci yetiştirdim. Kadın olsun, erkek olsun her öğrencime tek bir şey söyledim. Karşınızdaki bir kadın. Doğduğundan beri saçı, kaşı, kirpikleri, memeleri her şeyi onlarla. Onlarla vedalaşacak bu tedavi sırasında. Ona ilacı verirken morali de yanında katık etmeyi unutmayın." Bu çok önemli ve altı çizilmesi gereken bir mesaj. Geçtiğimiz gün Çırağan Palace Kempinski meme kanseri farkındalığı için pembe renklere büründü. MEMEDER'in toplantısında katılımcılar, meme kanseri hakkında konuştu. O toplantı sırasında tanıştığım Songül Bayram'ın öyküsü beni çok etkiledi. 40 yaşındaki Bayram, dört yıl önce meme kanseri teşhisi konan, bu hastalıkla hâlâ mücadele eden genç bir kadın....
- Tesadüfen mi anladınız meme kanseri olduğunuzu?
- 17 Ağustos 2015 tarihi de benim hayatımın depremiydi. İşyerinde sıradan bir gündü. Rahatsızlandım, 38.5 derece ateş, 17 tansiyon, 136 nabızla revire kaldırılmıştım. Revirdeki doktor ambulans çağırmak istedi, ben engel oldum. İnsan bir şeylerin ters gittiğini hisseder ya, bana da öyle oldu. Çünkü işyerim Gebze'de, ailem Beylikdüzü'nde oturuyordu. Hastaneye gidersem oradan kolay kolay çıkamayacağımı hissettim. Bana revirde müdahale edilmesini istedim, eve gitmek istiyordum çünkü. Hastaneye gittiğimde yanımda biri olsun istedim. Birkaç saat içinde normale döndüm, akşam eve gittim, ertesi gün tam teşekküllü bir hastaneye gittim.
- Aklınızdan geçen neydi, kanser miydi o sırada?
- Hayır ama bir sorun olduğunu da hissettim. Bir kaç gün önce sağ göğsümde içeri doğru bir çöküklük olmuştu. Ve bir sancım vardı, hafta sonu doktora gitmeyi planlıyordum. Ama işyerinde yaşadıklarımdan sonra bir doktor tahlillerimi yaptı. Ama ben genel cerrahi doktoruna muayene olmayı tercih ettim. Muayene esnasında doktorun eline gelmedi, ultrasonda iki kitle tespit edildi. Ve hastaneye gidip gelme, tam teşhisin konma süreci de başladı. Annem ve babama bir şey söylemedim, ablam yanımdaydı.
- Bu belirsizlik sürecinde nasıl bir psikolojideydiniz?
- Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. İyi huylu çıkarsa sevineceğim kuşkusuz. Aslında bilinçliydim meme kanseri konusunda, 31 yaşımda ilk ultrasonumu çektirmiştim, bir sorun çıkmamıştı. 20 yaşımdan itibaren her banyo sırasında da kendimi muayane ederim. Teyzemde bir kanser hikayesi vardı ama insan kendi başına gelmeden bu detaylara dikkat etmiyor. Benimkinin kötü huylu olduğu ortaya çıktı... Sonrasında ne olduğunu anlamadım. 10 gün boyunca her gün hastanedeydim ve tetkik yapılıyordu. O sırada tam anlamıyla ruhum bedenimden ayrıldı ve ben tüm yaşananları yukardan izliyor gibiydim. Biri tutuyor biyopsiye sokuyor, biri tutuyor başka bir tahlile... Biyopsi sonucunda anladık ki, dördüncü evre, yüzde 30 tedavi şansı olan, agresif ilerleyen bir kanserim var. "Şimdiye kadar neredeydiniz?" dediler. Benim vücudum bana bunun emarelerini vermedi ki! Bu ortaya çıkmadan kısa süre önce kan tahlili yaptırdım, her şey normaldi. Anormal hiçbir değerim yoktu. Elime raporlarımı aldım ve bir onkoloji doktoruna yönlendirildim. Ama o doktorla elektriğim tutmadı. İlk kez kanser olmuşum, endişelerim var, korkularım var, yapmak istediklerim var, ölüm korkusu beni sardı, sevdiklerimle daha fazla zaman geçirmek istiyorum, aklımdan bin tane şey geçiyor... Ve o doktor tüm bu psikolojiyi anlayacak biri değildi. Monotona bağlamış biriydi, karşısındakinin insan olduğunu unutmuş bir haldeydi. Bu öyle olmamalı. Ben de tüm dosyamı toparladım ve başka bir özel hastaneye gittim.
- Burada neler yaşadınız? - Bir başka macera da burada yaşadım. Doktor bey dosyama baktı, aile hikayemi dinledi. Bana baktı ve dedi ki, "Siz bir haftayı geçirmişsiniz bu halde, bir ihtimal bir hafta daha yaşama şansınız olabilir!" İnanabiliyor musunuz? Bir hafta ömrüm kalmış olabilir, elindeki veriler bunu gösteriyor olabilir ama hastanın yüzüne böyle söylenir mi? Yaptığı hatayı bakışlarımdan anladı. "Şaka yapmak istedim" dedi. Ya bunun şakası var mı? Odadan çıktım, hastanenin merdivenlerine çöktüm hüngür hüngür ağlıyorum.
- Ne düşünüyor insan böyle bir anda?
- O anda hayat durdu. Etrafta yürüyen insanlar benim için durdu, zaman akmıyordu. Her şey durdu. Hiçbir şeyin bir önemi kalmadı. Kızkardeşimin bebeği olacaktı, iki aylık hamileydi. O bebeği görmek istiyorum diye geçirdim içimden. Yapacak çok şeyim var, daha kariyer yolum var, ailemle yeterince vakit geçirmedim ki, hayallerim var diye bin tane şey geçti aklımdan. Bir başka doktor ismi verdiler, Prof. Dr. Vahit Özmen. Aslında gitmek istemiyordum, madem bir hafta ömrüm var, evde oturmak istedim. Sonra Vahit Hoca'nın karşısına çıktım. İnceledi, beni dinledi. "Yeğenimi görecek vaktim var mı hocam?" diye sordum. Masaya doğru eğildi ve "Sen onu askere bile yollarsın kızım" dedi. O anki mutluluğumu, umudumu anlatamam. İnsana umuttan daha iyi gelen hiçbir şey yok. Ve tedavimi planladı. Dört yıldır onun uyguladığı tedavi ile yaşıyorum. Ama tam bitme noktasına geliyor, karaciğerimde metastaz ortaya çıkıyor. Meme kanserimi çözdük ama karaciğer hâlâ sıkıntılı. Her seferinde ilaç değiştiyoruz. Şu anda da kemoterapi alıyorum.
- En çok ne zorluyor sizi bu süreçte?
- Ben çok hareketli, gezmeyi seven bir insandım. Üç günlük tatil olsa, mutlaka bir plan yapardım. Çok gezen birinin dört duvar arasına kapanması kadar zor bir şey yok. Ailemin evinde odam ayrıldı. Orayı steril bir hale getirdik. Kapıdan bana tepsiyle bırakıyorlar yemeği, ailenle bile kapı aralığından konuşuyorsun. Zor...
-Neden kanser sizi buldu?
- Mesleğimi çok severek yapıyorum, Beylikdüzü'nde oturup, Gebze'de çalışıyorum, hergün git-get altı saatim yolda geçiyordu. Düzensiz besleniyordum, hareketsiz bir yaşamım vardı galiba o dönemde. Kariyer yapacağım diye tırmaladıkça, stres de arttı galiba. Bunlara bağlıyorum. Çünkü 10 ayda ortaya çıktı benim kanserim...