Ece Yüksel ismini, Emine Emel Balcı'nın Nefesim Kesilene Kadar filminden sonra bir kenara not etmiştim. Farklı bir yüzü, iyi bir oyuncu kumaşı vardı. Meğer Yüksel, o filmi izleyen birçok insanı performansıyla etkilemiş. Bunlar arasında Semih Kaplanoğlu ve Emin Alper gibi bağımsız sinemamızın yüz akı yönetmenlerinin de olduğunu sonradan öğrendik. Yavuz Turgul'un Av Mevsimi'nde küçük bir rolü olan Yüksel, Nefesim Kesilene Kadar ile Türkan Şoray Umut Veren Genç Kadın Oyuncu Ödülü almıştı. Ama artık umut vermenin ötesine geçti. 22 yaşındaki genç oyuncu bu hafta gösterime giren Kız Kardeşler filminde de, haftaya gösterime girecek, Türkiye'nin Oscar adayı olan, Semih Kaplanoğlu'nun Bağlılık üçlemesinin ilk filmi Aslı'da da muhteşem oynuyor. Bu yıl yüksek ihtimal Ece Yüksel'in yılı olacak. Seçkilerde, festivallerde adı öne çıkarsa şaşırmayın. Sinemamızın yeni gözdesi olarak düşündüğüm Yüksel ile bir araya geldik...
- Av Mevsimi'nden tanıyoruz seni ama daha öncesi de varmış. Ta çocukluk yıllarına gidiyormuş. Nasıl başladı bu serüven?
- Küçükken fazla enerjik bir çocuktum. Taklit yapmayı falan çok severdim. Sıkılıyordum. Aileme biraz ısrarcı oldum ve yedi yaşımda beni tiyatro kursuna gönderdiler. Kursa gittiğim zaman okuma yazmayı bile bilmiyordum. Ve sevdim tiyatroyu. Oradaki öğretmenlerim beni yetenekli buldu ve ajansa yönlendirdiler. Tiyatro, dizi dünyasına böylece girmiş oldum...
- Küçük bir çocuksun, çocukluğunu yaşamak varken sen setlere falan gittin galiba. Nasıl baş ettin bu durumla?
- Oyunculuğu çok sevmiştim. Zaten o dönem yaşıtlarımın oynadığı oyunlar bana çocukça geliyordu. 10 yaşımdaydım ve onlara "Benim işim var" derdim. Çünkü ezber yapıyordum. Galiba çok çocuk gibi görmüyordum kendimi, büyüklerle takılmak daha iyi geliyordu... Sonra Yavuz Turgul'un Av Mevsimi'nde Cem Yılmaz'ın canlandırdığı İdris'in kızını oynadım. İyice ısınıyordum oyunculuğa ama liseye gelince işler değişti. Ailem oyuncu olmamı istemedi.
- Neden?
- Doğru düzgün bir mesleğimin olmasını istiyorlardı. Oyunculuğu hobi olarak görüyorlardı. Meslek olarak bana uygun olmadığını düşünüyorlardı "Oyunculuk güzelliğe bakar, bu işin garantisi yok, çok acımasız bir dünya" dediler. Dershaneye gitmemi ve üniversitede iyi bir bölümde okumamı salık verdiler. O aralar çok da iş gelmiyordu, ben de "Tamam" dedim derslere ağırlık verdim. İşte o dönem Nefesim Kesilene Kadar filmi teklifi geldi. Ve hayatımın kırılma noktalarından biri oldu.
- Film orada mı başladı? - Evet. Bu film sayesinde ilk defa bağımsız sinema dünyasına girdim. Çok farklıydı, filmdeki karakterler daha derinlikliydi. Bu işi yapan insanlar daha mutlu çalışıyordu. Bu film sonrasında oyuncu olmaya karar verdim. Adana Film Festivali'nden Türkan Şoray Umut Veren Genç Kadın Oyuncu Ödülü alınca da kararımın doğru olduğunu anladım. Ve bu ödül ailemi de ikna etti. Ben de Kadir Has Üniversitesi'nde tiyatro okumaya başladım.
Aslı filmine kadar kucağıma hiç bebek almamıştım
- Kız Kardeşler'den sonra Semih Kaplanoğlu'nun Bağlılık üçlemesinin ilk filmi Aslı'da oynadın. Kız Kardeşler'e Altın Ayı gelmedi ama Altın Ayı almış bir yönetmenle çalıştın. - Semih Kaplanoğlu da Nefesim Kesilene Kadar'da izlemiş beni. - Ne filmmiş, sana sürekli yeni kapılar açıyor. - Evet ben de zaman zaman bunu düşünüyorum. Sonuçta Nefesim Kesilene Kadar sayesinde hem Emin Alper hem Semih Kaplanoğlu ile çalıştım. - Bağlılık-Aslı filminde bir anneyi oynuyorsun. Zor oldu mu senin için? - Evet filmde bütün gününü bebekle geçiren bir anneyi oynadım. Şunu söyleyeyim bu filme kadar kucağıma hiç bebek almamıştım. Ve bu film çok ciddi bir deneyim oldu benim için. Fakat iki filmin şöyle bir faydası oldu bana. Ben nihayetinde şehirde doğup büyümüş bir insanım. Kız Kardeşler filminde köylü bir kızı, Bağlılık- Aslı'daysa geleneksel bir anneyi oynuyorum. Hani hep anlatılan bir Anadolu vardır ya. Bu iki karakter sayesinde Anadolu insanıyla tanıştım diyebilirim.
O KIZLAR BANA ANNEANNEMİN YAŞADIKLARINI HATIRLATTI
- Türkan Şoray'ın elinden ödül almak ailenizin karar değiştirmesinde etkili oldu mu?
- Türkan Şoray hepimiz için bir idol. Ama ailem için çok daha ötesi. Mesela anneannem birlikte olan fotoğrafımızı saklıyor. Eve gelen herkese bu fotoğrafı gösteriyor. Çok mutlu oluyor.
- Bir filmle bağımsız sinema dünyasına girdin ve oradan da devam ediyorsun. Kız Kardeşler, Bağlılık-Aslı... İzler miydin bağımsız Türk filmlerini... - Yok. Mesela Nuri Bilge Ceylan'ı bilirdim ama filmlerini izlememiştim. Gerçi daha lisedeydim. Ama sonrasında birçok filmi izledim. Hem filmleri hem de o dünyanın insanlarını daha çok sevdim. Filmler çok derindi. Karakterler daha hakikiydi. Öyle dizilerdeki gibi iyiler ve kötüler ayrımı yoktu. - Kız Kardeşler filmi macerası nasıl başladı?
- Nefesim Kesilene Kadar filminde çalıştığım Ezgi Baltaş, beni Emin Alper'e önermiş. Emin Alper fotoğrafımı görünce çok şehirli bulmuş beni ve olmayacağını düşünmüş ama seçmelere gidince fikrini değiştirmiş. - Bilir miydin beslemelik meselesini. - Biliyordum. Ama bu kadar derinlikli bir konu olduğuna vakıf değildim. Filmden sonra meselenin çok çetrefilli olduğunu öğrendim. Çok zor hayatlar. Ve o üç kız kardeş o zor hayatın içinde debeleniyor. Aslında o kızların hepsinin arzuladığı bir hayat var. Hepsi farklı şekilde olsa da köyden çıkıp o arzuladığı hayata ulaşmaya çalışıyor. Bunun olmayacağını bilseler de umut ediyorlar. O umut onları yaşatıyor. Filmde beni etkileyen bu umut etme hali oldu diyebilirim. - O kızların yaşadıkları sana neler düşündürdü? - Filmdeki yoksulluk, çıkışsızlık meselesi hep anneannemin yaşadıklarını hatırlattı bana. Anneannem mübadele ile İstanbul'a gelmiş. Bulgaristan'da sıkışmışlar bir şekilde, oraya ait hissetmiyorlar kendilerini ve biri "Bu gemi İstanbul'a gidiyor" deyince umutla buraya gelmişler. Ve İstanbul'da ilk zamanlar çok yokluk çekmişler. Yokluğu, yoksulluğu iyi bildiği için hep temkinlidir
İşin en zor kısmı ilk tanışma. Yönetmenlerle ilk tanışmada çok gergin oluyorum. Tanışınca o gerginlik gidiyor
ALTIN AYI'YI ALIRIZ DİYORDUM AMA OLMADI
- Kız Kardeşler ile Berlin Film Festivali'ne, Saraybosna Film Festivali'ne katıldınız. Nasıl bir deneyimdi senin için? - Sekiz yıl sonra bir Türk filmi ilk defa Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı yarışına dahil olmuş. Bu çok gurur vericiydi. Kırmızı halıda yürürken heyecanlandım tabii ki. İyi tepkiler de aldık hatta ne yalan söyleyeyim Berlin'de Altın Ayı'yı alabiliriz diye düşünmeye de başlamıştım. Ama olmadı. Belki de Avrupa'da büyük şehirlerde yetişmiş ve bu meseleyi de bilmeyen insanlara değmemiş olabilir. Ama Saraybosna'da inanılmaz ilgi gördük. Özellikle seyirciler çok heyecanlanmıştı. Gösterim sonrası kaç kişiyle fotoğraf çektirdiğimi hatırlamıyorum. Ve şunu hissettim, yaptığınız bir şey insanlara dokununca insan çok mutlu oluyor. Böyle bir mutluluk ödülden bile daha değerli.
YÖNETMENİ İYİ DİNLEMEK ÖNEMLİ
- Yavuz Turgul, Emin Alper, Semih Kaplanoğlu... Hepsi önemli yönetmenler. - Evet, çok önemli yönetmenlerle çalışmak bir sorumluluk yükleyebiliyor insana. Aslında işin en zor kısmı ilk tanışma. O zaman çok gergin oluyorum. Tanışınca o gerginlik gidiyor. Hepsinin bir tarzı var ama nihayetinde oyuncuyla nasıl iletişim kuracaklarını biliyorlar. Ne istedikleri belli, yönetmeni dinlemek önemli. Sonrası size kalıyor. Galiba ben onları iyi dinledim. - Oyunculukta kendi yolunu nasıl çizmek istiyorsun?
- Üniversitede okurken Erasmus programı sayesinde Hollanda'ya gittim. Altı ay kaldım. Farklı bir ekolleri var onların. Almanlara daha yakın. Daha köşeli her şey. Ama ben daha içerden oynayan bir oyuncuyum. Orada iki farklı ekolden yeni sentezler çıkartabileceğimi gördüm. Bunun için yurt dışında, bu Hollanda ya da Almanya olabilir, çalışmak istiyorum... - Ya burada dizi teklifleri gelir ve şöhretli bir oyuncu olma imkanı doğarsa? - Dizilere hayır demem ama tercihim yurt dışında çalışmak olur.