Azerbaycan'ın önemli ressamlarından Sakit Mammadov küçük yaşta resim tutkusunun peşinden gitmeseydi muhtemelen babasının isteği doğrultusunda ya balıkçı ya da öğretmen olacaktı. Ama o, babasından gizli Bakü Ressamlık Üniversitesi'ne 1978'de kaydını yaptırarak hayatının iplerini eline aldı. Ve hiç bırakmadı. St. Petersburg Sanat Akademisi'ni dereceyle bitiren, 90'lı yıllarda Avrupa'da sergiler açan Mammadov zamanla uluslararası tanınırlığı olan bir ressam haline geldi. İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth, Putin, Clinton onun eserlerini takip eden, koleksiyonlarına eserlerini dahil eden isimlerden. Portrelerini yaptığı isimler arasında Monica Bellucci de var Papa 2. Jean Paul de... Azeri ressam Sakit Mammadov'un eserlerini Türkiye'de kimi karma sergilerde görmüştük. Fakat sanatçı bu sefer iddialı solo bir sergiyle karşımızda. Tophane-i Amire Kültür Sanat Merkezi'de açılan Opalizm başlıklı sergide sanatçının yaklaşık 160 eseri bulunuyor. Sanatçı, Socar'ın desteğiyle açılan sergi vesilesiyle Türkiye'ye gelince bir araya geldik. Mammadov, sanat yolculuğunu, Kraliçe 2. Elizabeth ile dostluğunu, sanat hayatının ilk yıllarında karşılaştığı zorlukları nasıl aştığını anlattı.
- Şimdi önemli bir ressamsınız ama öyle resim kültürünün içine de doğmamışsınız. Nasıl başladı macerasınız?
- Babam balıkçı annem de ev kadınıydı. Ama evimizde büyük bir kitaplık vardı. Babam okumayı çok severdi. Ben de sevdim okumayı. 12 yaşımda Balzac'ı, Hugo'yu okuyordum. Galiba erken yaşta zihnim açıldı diyebilirim. Herkesin kendi üzerinde çalışması gerekir diye düşünürdüm. Resme, edebiyata da ilgiliydim. Ama resim daha ön plandaydı benim için...
- Aileniz mi önünüzü açtı?
- Yok çok da açmadılar. Eskiden Azerbaycan'ın benim yaşadığım bölgesinde ressamlık insanlara pek bir şey ifade etmiyordu. Babama kalsa ya balıkçı ya da bir edebiyat öğretmeni olmamı isterdi. Ama ben şunu biliyordum, ressam olmazsam mutsuz olacaktım. Onun için biraz da babamı aldatarak resim okuluna kayıt oldum...
- Nasıl oldu?
- Öğretmenim bizi Bakü'de müzeleri gezmeye götürecek diye izin aldım. Oysa ben Bakü'de resim okulu sınavlarına girmek istiyordum. Girdim kazandım. Sonra da gelip babama durumu anlattım. Beyaz bir yalandı benim için. Çünkü resim okumak istediğimi söylesem, yapamayacağımı düşünüp üzülmemem adına izin vermeyecekti. Fakat okula gideceğimi öğrenince de çok sevindi.
- Kararlı bir insansınız galiba?
- Biraz hırslı bir çocuktum diyebilirim. Ama bu kötü bir hırs değildi. Mesela birisi Fuzuli hakkında konuşuyor, kendi kendime "Neden oturup onu dinleyeyim, ben de Fuzuli'yi okur onunla ilgili fikirlerimi söylerim" diye düşünüyordum. Oturup Fuzuli'yi okurdum gece gündüz. Çalışmaya hep inanmışımdır. Yani önce kendi içimdeki potansiyeli keşfettim sonra da üzerine gittim...
- Ama iş orada kalmamış siz St. Petersburg Sanat Akademisi'ne gidip Lenin Bursu ile okumuşsunuz.
- Ailem Bakü'de kalmamı istiyordu. Ama benim akademiye gitmem gerekiyordu. Bakü'de askerlik yapmak yerine St. Petersburg'ta ressam olarak askerlik yaptım. Askerde sergi açtım. Generaller gelmişti kışlaya, gördüler resimlerimi. Beğendiler. Tanıştım onlarla. Sonra ordu karargahına aldılar beni. 1970'lerden bahsediyorum. Bir süre sonra Rusya'da genelkurmayda generallerin resimlerini yapmaya başladım. Onlarla dost oldum. Bir askerin ordu generali ile arkadaş olması o zaman için mümkün değildi. Sonra da akademiye gittim. Lenin Bursu, sadece bir kişiye verilir. Bana nasip oldu. Akademiyi bitirince de orada eğitmen olarak kalmamı istediler ama kabul etmedim. Amacım resim yapmaktı ve resimlerimin insanlara ulaşmasıydı. Öyle de oldu...
- Batı'ya nasıl açıldınız. Ki o dünya kendinden olmayanı kolay kolay kabul etmez...
- Bir gün bana "Alın yazısına inanır mısınız" dediler. "İnanırım. Ama ben alın yazımı alın terimle yıkayıp, yeniden yazan insanlardanım" dedim. İnsanların önyargıları vardır, ama o önyargıları kırmak da elimizde. 90'ların başında ilk defa Batı'da, Viyana'da sergi açacaktım. Galeri sahibi Türk olduğumun çok bilinmesini istemiyordu. "Viyana Kuşatması'ndan dolayı burada Türkler fazla sevilmiyor" dedi. Ben de güldüm "Yüzyıllar geçti bakın bir Türk olarak resimlerimle gelip galerinizi işgal ettim" dedim. O zaman o da güldü. İşte o sergi farklı Avrupa ülkelerinde sergi açmamı sağladı. Yani kendi özünüzü koruyarak varolmaya çalışırsanız nihayetinde saygı duyulan biri haline gelirsiniz.
PORTRE TEKLİFİ VATİKAN'DAN GELDİ
- Papa 2. Jean Paul'ün portresini çizmeniz önemli bir olay. Nasıl gerçekleşti?
- O yıllarda İtalya'da bir galeri ile çalışıyordum. Resimlerimi görmüşler. Teklif geldi. Kabul ettim. Ama biliyor musunuz daha küçükken babama ben Papa'yla tanışacağım derdim. Bunu söylerken Sovyetler zamanı. Sovyetler kapalı bir kutu. Sonra bunu Papa 2. Jean Paul'e anlattım. İşin şakası ama şöyle düşünüyorum, zamanında bir Türk Papa'yı kurşunlamıştı. Ben de suçumuzu affettirmek adına onun portresini yaptım.
BELLUCCİ, ATÖLYEMİ ZİYARET ETTİ
- Türkiye'den kimleri çizmek isterdiniz?
- Atatürk'ü, Dede Efendi'yi, Tevfik Fikret'i çizmek isterdim. Ama pek mümkün değil. Çünkü fotoğraftan çizmek istemiyorum. Ben insanın ruhunu, özünü görüp çizmek istiyorum. Onlar da yaşamadığı için maalesef bu pek mümkün olmayacak. Ama Ajda Pekkan'ın portresini yaptım.
- Portresini çizdiğiniz başka tanıdık isimler var mı?
- Mesela Monica Bellucci Bakü'ye gelmişti. Benim atölyem ile onun kaldığı otel çok yakındı. Atölyemi ziyarete geldi. O zaman onun portresini yaptım. Birkaç eserimi de aldı.
KRALİÇE İLE YARIM SAAT KONUŞTUK AMA O KADAR UZUN KONUŞMAZMIŞ
- İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth'le yolunuz nasıl kesişti. Her ressam kendisiyle görüşemiyorken siz birkaç defa görüşmüşsünüz.
- Azerbaycan'da Atçılık Federasyonu başkan yardımcısıydım. Kraliçe adına düzenlenen bir tören için de İngiltere'ye at götürmüştük. Kraliçe resme, ressamlara meraklıymış. Benim ressam olduğumu öğrenince görüşmek istemiş. Elim boş gitmedim Çıdır Düzü resmimi götürdüm, kendisine hediye ettim. Yarım saat boyunca resmi, Azerbaycan'ı anlattım. İlgiyle dinledi. Resmin Windsor Sarayı'na asılmasını istedi. Ama meğer Kraliçe o kadar uzun süre konuşmazmış. Gerçekten de benden sonra bir sultan ile konuştu üç dakika. Sonra bir başka sanatçıyla konuştu beş dakika. Özümüz uyuştu diye düşünüyorum. Sonra zaten iki kere daha görüştük. Çay partisine davet etti. O zaman da Bahar Kızı adlı bir resmimi hediye ettim kendisine... Galiba benim resim stilim kendisine hitap ediyor.
- Resimlerinizi seven başka devlet başkanları da var mı?
- Putin'in koleksiyonunda beş resmim var. Clintonlar'da da var eserlerim...
- Sizce resimlerinizi neden seviyorlar?
- Dünyada kim varsa her birinin derdi, problemi var. Ben problemler üzerine resim yapmıyorum. Daha ümitli resimler yapıyorum. Anladığım kadarıyla bu insanların hoşuna gidiyor.