Hiçbir akademisyenin, hiçbir sivil toplum kuruluşunun, hiçbir kolluk kuvvetinin açıklayamayacağı kadar gerçek anlattıkları. Çok güzel bir laf vardır, "Yaşayan bilir" diye... İşte o, yaşayanlardan biri. Sevgi diye çıktığı yolda, kocası tarafından aylarca şiddete maruz kalan, çareyi kaçmakta ve kadın sığınma evine yerleşmekte bulan, uzaklaştırma kararlarına rağmen tehdit altında yaşayan, sonunda şiddetin en büyüğünü yaşayan bir kadın o. O belki ölmedi ama öldürüldü... Hem de canevinden. Kocası iki çocuğunu pompalı tüfekle katlederken geride kalana, anneleri Dilek'e zarar vermekten, şiddetin en büyüğünü yaşatmaktan başka niyeti yoktu.
Dilek Çakır'dan söz ediyorum... Hatırlayın, 2018 yılının ilk ayında hepimizi gözyaşlarına boğan bir trajedinin öznesiydi o. Yedi yıllık evliliği boyunca defalarca hem fiziksel hem de ruhsal şiddete maruz kalmıştı. Bitmeyen kıskançlıklar nedeniyle boşanmaya karar verdiğinde kocasının tehditlerinin dozu artmıştı. Boşanmak istediği eşi, kızkardeşinin ve annesinin başına silah dayamış, koruma ve uzaklaştırma kararı çıkmasına rağmen, tüm aileyi bir virüs gibi saran şiddet sürekli artmıştı.
Ve olan oldu...!
Ali Yardım'a çocuklarını görme hakkı verildiği anda eşi Dilek'ten intikam almak için iki ve üç yaşındaki iki kızını pompalı tüfekle öldürdü ve intihar etti. Dilek Çakır'la bu acının üzerinden beş gün geçmişken konuşmuştum... Elinde kaybettiği iki kızının emzikleriyle yaşananları anlatırken yaşayan bir ölüden farkı yoktu. Simsiyah giyinmiş, gözleri boşluğa bakan, hatta korkutucu bir hali vardı. Aradan tam 18 ay geçmiş. Şimdi başka bir kadın var karşımda... Çiçekli elbisesi gibi canlı, gözlerine gülmeyi yeniden öğretmiş, hayatın içinde ama zaman zaman uzaklara dalan bir kadın... O belki yaşadığı şiddet yüzünden ölmedi ama ölmekten beter oldu. Ve bunun üstesinden gelmeye çalışıyor. Emine Bulut olayı yaşanınca aklıma ilk önce Dilek geldi ve onunla konuşmak istedim. İyi ki konuşmuşum, Dilek yaşanan onca cinayete rağmen umut ışığı oldu.
- İnsan böyle bir şey yaşadıktan sonra, acısı geçiyor mu?
- Acı sabit. Onun yeri değişmiyor, onunla nasıl yaşayacağımı öğrendim sadece. "Hayat devam ediyor" cümlesini kendime söylemekten bıktım. Cümle olarak o kadar kolay söyleniyor ki; dile kolay ama kalbe olay! Bununla yaşamayı öğrenmem gerekiyordu.
- Emine Bulut olayını duyunca neler hissettin?
- Emine Bulut'un hikayesini okuyamadım. O videoyu gördüm ve anında kapattım. Çünkü ben oradaydım. Ben Emine Bulut'um, şiddete uğrayan tüm kadınlarım ben. Ama ben "Biraz da erkekler ölsün" diyerek kocasını öldüren Çilem Aydın olmak isterdim. O cezayı da çekerdim. Şimdiki aklım olsa, o olurdum, Emine Bulut olmazdım. Ama ben Emine Bulut'um, kocası tarafından öldürülen kişiyim. Tek farkım hayattayım.
- Kadın cinayetleri biter mi?
- Kadın cinayetleri asla bitmeyecek. Çünkü etrafımdaki kadın arkadaşlarımla sohbet ediyorum, daha sevgililik aşamasında erkeklerin hayatlarına müdahale etmesine izin veriyorlar. Eteğin kısa, göğsünü kapat, oraya gitme, saçını sarıya boyatma, kahkaha atma... Erkek daha sevgililik aşamasında kadına ceza veriyor bu cümlelerle. Bu hakkı biz vermişiz erkeklere. Kadınların da kıskanılıyorum diye hoşuna gidiyor bu durum. Bu kıskançlık değil, hastalık! Babanın evindeyken sana karışan adam, evlendikten sonra senin boynunu ezer. Ben de yaşadım bunu. Bu nedenle kadın cinayetleri bitmeyecek. Bu kadar tecrübeden sonra anladım ki; erkek şiddetinin çözümünü polisten, savcıdan, hakimden, babamızdan beklemeyeceğiz. Kendinden ödün verdiğin sürece erkek daha fazla sınırları zorlayacak.
- Sen çok uğraştın aslında, uzaklaştırma kararları, sığınma evleri, boşanma davası... Ama sonuç sıfır...
- Olur mu? Çocuklarım öldü, eski kocam kendini öldürdü, iki ay sonra mahkemeye çağırdılar boşanma davası için. Gittim. Niye beni bunca şey yaşanırken hemen boşamadılar. Adam ölmüş, öldürmüş, boşuyorlar. Şov gibi. Hukuk hızlı olmalı böyle durumlarda. Kadın elinde delillerle gidiyorsa, o gece boşamalı böyle adamlardan.
- Emine Bulut'un kızı toparlar mı kendini?
- Toparlar ama asla unutmayacak. Gözünün önünden o an asla gitmeyecek. Ben kendi yaşadığımı unutmayacağım çünkü. Olayın ardından, o eve gittim. Çok acıydı. Her şey yerli yerindeydi. Polislerin aldığı parmak izleri dışında, bardaklar olduğu yerdeydi, kızlarımın yediği çikolata olduğu yerdeydi, kanlı çarşaflar, duvarlar, hiçbir şey silinmemiş, temizlenmemişti. Hiç ağlamadım! Ağlamak ona ödül olurdu. Gördüm ve o görüntü asla gözümün önünden gitmeyecek. Canlandırdım gözümde olayı; şurada yatmışlardır, şöyle olmuştur. Gözümün önünden gitmeyecek. Emine Bulut'un kızı da unutmayacak ama atlatacak, başaracak bunu. Çünkü o annesi gibi güçlü bir kız. Sadece kimseyi annesi olarak kabul etmeyecek.
KAVUŞMA UMUDUM VAR
- Şimdi yeni bir hayat kurdun kendine... Nasıl başardın?
- Ev ve iş arasında geçiyor hayatım. Saçma sapan şeylere yönelmedim. Bir dönem kendimi salmak, bırakmak, hiçbir şey düşünmemek istedim. Olduğum yerde kalmak istedim ama o ben değilim. Yapım gereği çok hareketli bir insanım; çalışmak ve dışarı çıkmak bana iyi geldi. Kendini kapatmak, hayatı kapatmak gibi bir şey. Kapatmaya gerek yok. Kimsenin başına böyle bir şey gelmesini istemem ama gelirse, dışarı çıksınlar. Hayatın devam ettiğini görünce senin de devam etme isteğin geliyor. Çünkü bir ihtimalin var elinde...
- Nedir o?
- Ben inançlı bir insanım. Onlara kavuşma umudu beni yaşamaya mecbur kılıyor.
- Tam olarak ne zaman normale dönebildin?
- Hâlâ normal değilim. Hâlâ korkularım var, bir yerden çıkacakmış gibi geliyor bana. Bu bitecek gibi de durmuyor. O olayın sabahında, bambaşka biriydim. Ama hayat devam ettiği sürece, o acıyla yaşamayı öğreniyorsun. Çok acı bir dönemden geçtim. Bunu kendimce yenmeye ve başarmaya çalışıyorum. Neresinden tutsam elimde kalıyor aslında. Kızlarımın ufacık bir çorabı karşıma çıkıyor, yıkılıyorum. Bundan kurtulamıyorum. Çok sık yanlarına gidiyorum, bazen de gitmek istemiyorum, orada olduklarını kabul edemiyorum. Halen varlarmış gibi, yanı başımdalarmış gibi, beraber yaşıyormuş gibi hissediyorum ama sadece gibi.
IŞIK SAÇIYORUM GİBİ GELİYOR
- Sen işlerin bu noktaya gelmesini engelleyememişsin ama işlerin bu noktaya gelmemesi için ne yapılması gerekiyor?
- İlişkilerde ölçü çok önemli. Kimseyle, annenle bile yüz göz olmayacaksın. Sınırların olacak. Kızgın mıyım? Kızgınım, aileme, arkadaşlarıma... Daha iyi olabilirdik. Şimdi etrafımda yeğenlerim dolaşıyor, yeni bebekler dünyaya geliyor. Bu benim için çok büyük bir acı. Buna şahit olmak mutluluk ama yatağa yattığım zaman "Yeni bir bebek dünyaya geldi, benim bebeklerim onun ablası olacaktı" diye geçiyor içimden. Kırılıyorum, üzülüyorum. Ama acım da ölçülü, bununla arama koyduğum mesafe de. İlişkilerde, evliliklerde sınır koyamıyoruz. Ben de koyamadım. Ne derse yaptım. İnkar etmiyorum. O ne isterse o oldu hayatta. Benim tercihlerim için sesimi çıkarmadım. İlk başlarda sesimi çıkarsaydım, günün sonunda farkına varırdım ki, bu adam bana tercih hakkı sunmuyor, hep onun dediği oluyor. Ben neyim o zaman diye sorgulardım.
- Sence çocuklarınızı öldürürken, o anda ne düşündü?
- O anki psikolojisini düşünemiyorum, hayal bile edemiyorum ama o beni çok seviyordu. Ve beni öldürmek, bana ödül olacaktı, kızlarımı öldürmek bana büyük bir ceza... Çünkü bununla yaşayamayacağımı ama intihar etmeyeceğimi biliyordu. Beni bu acıyla bıraktı. Ölene kadar bana acı miras bıraktı. İnsan çocuğuna kıyamaz çünkü. Onu kötülüyorum, kızıyorum, öfkeleniyorum, küfrediyorum, kabusum oluyor ama asla kızlarını zevkten öldürdüğünü düşünmek istemiyorum. Bir yandan da şöyle düşünüyorum, beni yakalayamadı. Belki yakalasa beni de öldürecekti. Diğer kadınlardan farkım olmayacaktı. Benim durumumun diğer kadın cinayetlerinden farkı, sadece ben yaşıyorum, onlar hayatta değil. Şiddet aynı şiddet. Ölüm kurtuluş mu bilmiyorum ama ölen o kadınların yerinde olmayı çok isterdim. Çünkü kızlarım bir şekilde etraflarındaki sevenleri sayesinde hayatlarına devam ederdi ama ben bana sahip çıkamıyorum. Ben kendime sahip çıkamıyorum, bu nedenle kimsenin bana sahip çıkmasını beklemiyorum, çıkamaz zaten... Ben sadece diyorum ki, hayat devam ediyor, ben de ediyorum.
- Şimdi iyi görünüyorsun. Bu sadece görüntü mü?
- Allah herkese kaldırabileceği yükü veriyor. Ben de bunu kaldırabiliyorum. O dönemden sonra bana inanılmaz bir ilahi güç geldi. Enteresan bir durum, ışık saçıyorum gibi geliyor. Yeni tanıdığım insanlar beni, çocukları ölmüş bir kadın olarak değil, bir genç kız olarak görüyorlar. Kimse anlamıyor. Anlasalar mıydı? Yooo böyle iyi, anlamasın kimse. Ben zaten bununla ayakta kalmaya çalışıyorum, anlamamaları işime geliyor.
- Yeniden çocuğun olsun ister misin?
- İstemem. Benim iki kızım vardı, hâlâ varlar ama Allah'ın yanında.
ERKEK ÇOCUKLARINI YETİŞTİREMİYORUZ
- Kıskançlık, namus diyerek öldürüyorlar kadınları. Bu kıskançlık mı?
- Herkes sevdiğini kıskanır ama bunu hastalık derecesine getirdiysen, onunla başa çıkamazsın. Kadın tek başına bir yere gidebilir, erkek gidebilir. Birbirlerinden izin almazlar bunun için, haber verirler. Kalkıp da gazinoya gitsin, kafasına göre davransın demiyorum. Herkesin birbirine saygısı olması lazım. Birini sosyal medyadan kıskanmak nedir? Güvenmiyorsan devam ettirme o ilişkiyi. Sana güvenmeyen bir adamla işin ne? Bunlardan hoşlanan kızlar var ama bu yarın öbür gün karşınıza çıkacak tehlikenin işaretleri. Hayatımıza "Hayır" kelimesini koymamız lazım. Bunu koymazsak, kadın cinayetleri bitmez. Bugün adı Emine, yarın Dilek, ertesi gün Ayşe. Çünkü biz erkeklerimizi yetiştiremiyoruz.
Öyle bir kültürümüz yok. Erkek çocuklarını yetiştirmede de bir sıkıntı var. Nasıl yetiştiriyorsak, onunla karşılaşıyoruz. Biz kendimizi de yetiştiremiyoruz. İnsanın özünde olanı ortaya çıkaracak biçimde kendimize bakamıyoruz. Şu anda içinde bulunduğumuz çağ da çok kötü. Eski çağlarda yaşamıyoruz artık. Ben ananemle dedeme özeniyorum, annemle babama özeniyorum. Şu anda her şey kaos.
FOTOĞRAFLAR: MURAT ŞENGÜL