Türk geleneksel sanatlarındaki usta-çırak ilişkisi aslında, hayatı, varoluşu öğrenme geleneğini de içine alır. Usta çırağına, rehber öğrencisine sadece mevzubahis olan sanatın sırlarını, detaylarını değil, yaşam gayesini ve maksadını, kendi ruhuyla kurması gereken irtibatın püf noktalarını ve sabrı da öğretir. Tezhip, hat, ebru ve özellikle de hat sanatı da ince işçiliğin yanında, sabırla, iğneyle kuyu kazarak hem sanatta ve ruhta olgunlaşmayı öğretir... Nihayetinde geleneksel sanatlarımız, insan olarak varoluşumuzla, Yaratıcı'yla olan irtibatımıza ilişkin çok şey söyler. Son yıllarda geleneksel sanatlara ilginin arttığı biliniyor. Özellikle İSMEK'in yıllardan beri verdiği büyük çabayla pek çok öğrenci ve usta yetişti. Hat da bu alanlardan, gençleri tekrar içine çeken sanatlarımızdan biri oldu. İşte tam bu noktada sinemada hat ile ilgili müthiş bir atak oldu. Murat Pay'ın yönettiği Vildan Atasever, Ozan Çelik ve sürpriz bir biçimde Prof. Dr. Mim Kemal Öke'nin başrollerini paylaştığı, hat sanatını konu alan Dilsiz adlı sinema filmi geçen hafta dünya prömiyerini Saraybosna Film Festivali'nde yaptı. Sanatına ve belki de biraz hayata küsmüş bir hat ustası olan Eşref Efendi (Mim Kemal Öke), bir duvar ressamı olup hatla tanışan Sami (Ozan Çelik) ve geçmişte hatla uğraşmış fakat hayat gailesi sebebiyle bırakmak zorunda kalmış kütüphaneci Selma'nın (Vildan Atasever) hikayeleri ekseninde kurgulanan film, ekim ayında ilk önce Boğaziçi Film Festivali'nde izleyiciyle buluşacak akabinde de Türkiye'nin farklı yerlerinde butik gösterimler yapacak. Biz filmi erken izleyen şanslılardan olduk ve filmin yönetmeni Murat Pay ile oyuncuları Vildan Atasever ve Mim Kemal Öke'yle buluşup konuştuk... "Önce hanımlar" deyip röportajımıza Vildan Atasever'le başladık.
- Filmde sizi hiç hat çalışırken görmüyoruz. Ama hat dersi almışsınız o dünyayı hissetmek için. Nasıl oldu o süreç?
- Benim hat sanatıyla ilişkim tevafuk oldu açıkçası. O dönem okçuluk dersleri alıyordum. Vakıfta okçuluk dersi aldığım hocama hat sanatı da öğrenmek istediğimi söyledim. Sonra bu filmin teklifi geldi Murat (Pay) Bey'den. Ardından filmin de hat danışmanı olan Cavide Pala ile tanıştık. Üç ay kadar çalıştım ama tabii ki bu hat sanatını öğrenmeniz için yeterli değil. Ama o dünyanın kodlarını anlamak için bir giriş sadece. Ayrıca hat danışmanımız ve hocamız Cavide Hanım'dan sadece hat sanatına ilişkin bilgileri değil, ondaki güzel halleri izleyerek filmdeki Selma karakterine de çalıştım. Gerçek bir İstanbul hanımefendisi...
HARFLERIN SIRLI DÜNYASI
- Hatla nasıl bir dünyaya girdiniz?
- Murat Bey ve Mim Kemal hocamla birlikte dersler aldık Cavide Hanım'dan. Eyüp Sultan'daki atölyesinde... Çok güzel sohbetler yaptık orada. Harflerin sadece nasıl yazılacağı değil, onlardaki sırlar, harflerin anlamları üzerine de kafa yormaya başlıyor insan hatla tanışınca.
- Oynadığınız karakter Selma, sırları olan, ağırbaşlı ve nazik ama hüzünlü bir karakter. Hatta filmde "Hüzün hayatın mayasında var" diyor...
- Ne yazık ki sinemada artık bu tarz kadın rollerini göremiyoruz. Aslında varlar... İncelik ve zarafet her zaman var. Saraybosna'da film gösteriminden sonra bir televizyon kanalı izleyicilerle konuşmuş. "Filmde üzerine düşünülecek çok laf var" dedi bir izleyici. Kendi kültürümüzle, yaşam biçimimizle, milli değerlerimizle izleyicilerin aklında ve ruhunda böyle izler bırakabildiğimizi görmek çok mutlu etti beni. Hüzün bence de hayatın mayasında var... İnsanın varoluşunda var. İnsan zaten özünden koparılıp dünyaya gönderilmiş bir varlık. Yani dünya gurbetimiz bir anlamda. Bu da hüzün. Ayrıca hüzün sadece kendi şahsi hüznümüz değil, başkaları adına, insanlık adına hüzünlenmek de insanı insan kılıyor. Hüzün de insanlığın ortak değeri. O bizi olgunlaştırıyor.
- Hatta olmak isteyen genç duvar ressamına "Senin sanatında maksadın ne?" diye soruyor oynadığınız Selma karakteri? Bu soruyu hayatta da kendimize soruyor muyuz sizce?
- Aslında hepimiz bir gayeyle, bir maksatla doğuyoruz. Ya bu derinlikle, maneviyatla devam ediyoruz yaşamaya ya da maddeye kapılıp üzerini örtüyoruz bunun. Ama varoluşumuzdan beri bizimle olan bir hal var ki o geçmiyor. O arayış bitmiyor. Bu bize Allah'ın bir lütfu. - Filmde beşeri aşkla, ilahi aşkın kesiştiği çok naif detaylar var... Biri diğerine açılan bir kapı mı sizce?
- Filmdeki aşkı hiç dünyevi olana yormadım. Senaryoda hiçbir şey bana dünyevi gelmedi. Söylenen cümleler bir kadın üzerine kuruluyor gibi olsa da, onun derininde, sonsuz olan aşkı keşfetme sırrı var.
ZANLARIMIZA TAKILMAYALIM
- Selma, kendisine âşık olan genç ressama "Ben sizin zannınızdaki kadın" değilim diyor. Zanlarımız bizi yanıltıyor mu? - İnsan olarak çok zanlarımız var. Zanlar biriktiriyoruz. Zanlar bizi yanıltıyor bazen. Zanlarımıza çok takılmadan hakikati bulmaya aramaya çalışmalıyız. Hepimiz birbirimizin ustası ve çırağıyız aslında.
- Usta-çırak ilişkisi aynı zamanda bir hayat rehberi ve öğrencisi ilişkisi gibi...
- Ben bu hayatta herkesin birbirinin rehberi olduğuna inanıyorum. Hepimizin birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var. Bazen bir usta çırağından, bazen bir çırak ustasından çok şey öğrenir. Farkında olmadan hepimiz birbirimize iyi ya da kötü öğretmenlik ediyoruz. Birbirimize yol gösteriyoruz
Hesabını verebileceğimiz bir film
MURAT PAY (yönetmen)
Her şey hat sanatı ile ilgili belgesel film yapma niyetiyle başladı. Kolay altından kalkabileceğimiz bir süreç gibi düsünmüştük. Ne var ki öyle olmadı. Bunun üzerine hem hat sanatına bizzat nüfuz edebilmek hem de belgesel film düşüncesini diri tutabilmek maksadıyla hat meşkine başladık. Kıymetli hocamız Hattat Cavide Pala'nın dizinin dibinde hat sanatının deryasına dalmaya çabaladık. Öyle bir derya ki yüzyıllara yayılan nadide kültürün hikâyesi gelip tek 'nokta'nın içinde mana kazanabiliyordu; bu 'nokta' hem edebiyedebiyatı/ şiiri, hem mimariyi, hem de musikiyi içinde barındırıyordu. Hayret duygumuz arttı. Hat ile ilgili ulaşabildiğimiz bütün kaynakları okumuş, alanın önde gelen isimleriyle görüşmüstük. Nihayetinde çalışmalarımız bizi belgeselden ziyade kurmaca bir anlatıya yönlendirdi. Hat sanatının yüzyıllara yayılan birikimini referans alarak günümüzde geçen bir hikâye üzerine odaklandık. Klâsik birikimi diri tutmaya çalışan usta ile hafızasında yolculuğa çıkmak isteyen çırağın hikâyesi... Aşağı yukarı bir yıla yayılan yazma sürecinde bir yandan meşk sürecimizdeki tecrübelerimizi filme dâhil ettik bir yandan da hesabını verebileceğimiz bir film yapma düşüncesini
SÜREKLİ ZİHNİMİZDE TUTTUK
MİM KEMAL ÖKE
MURAT PAY (yönetmen) "Sert adamı oynamak kolay olmadı"
Benim mizacım yumuşak ve uyumludur. Oynadığım Eşref Hoca karakteri, aksi mert mizaçlı... Teklif ilk geldiğinde hemen kabul ettim. Çünkü geleneksel sanatımız olan hatta bugünün dünyasından bakan modern bir filmdi. Eskiyi eskiyle anlatamıyorsunuz. Günümüze yaklaştırmak lazım. Neyse... Drama hocamla en çok bu sert mizaç için çalıştık. Eşref Hoca, hayata küsmüş bir nevi inzivada yaşayan eski bir hat ustası. Bu sanat her ne kadar kişinin manevi gelişimini kapsasa da kendi kusurlarını da görüyor zaman içinde. İçinde kıramadığı bir kibri var aslında. Ve bunu bir zıpçıktıdan, çırağından öğreniyor. O da çırağına çok şey öğretiyor tabii. Bence Dilsiz hem geleneğin içinde olanlara çok şey söyleyecek hem de geleneğe meraklı olanlara... Geleneksel sanatlarımız kendi estetiği dışında kişisel tekamülümüz için de büyük fırsatlar sunar. Bunu çok güzel anlatan bir film oldu. Benim de ilk sinema filmi deneyimim. O yüzden izleyici tepkileri açısından da oldukça heyecanlıyım.