"Hey mübarek dağ, bak bakalım bana! Gelecek nesiller senin kıymetini bilir ve burada bugün olanları, sebil olan şu canları umarım hatırlarlar. Başarırsak, bunca kana ve cana mal olan bu tepenin değerini umarım anlayabilirler..."
75. Tümen Komutanı Albay Reşat Çiğiltepe, 27 Ağustos 1922'de Büyük Taarruz'un en kritik saatlerinde bir türlü ele geçiremediği Çiğiltepe'ye böyle sesleniyordu. Stratejik önemi olan o tepenin alınması gerekiyordu. Ama bir türlü olmuyordu... Oysa saatler önce 1. Ordu Kumandanı Sakallı Nurettin Paşa'yla telefonda görüşmüş, Nurettin Paşa'nın sert bir üslupla "Ne zaman alınacak tepe?" sorusuna karşılık "Yarın 12.00'ye kadar tepe alınacak!" sözünü vermişti. Nurettin Paşa'nın "12.00'ye kadar alamazsanız, ben sizin yerinizde olsam yaşamam!" çıkışına karşılık da "Sizin benim yerimde olmanıza lüzum yok. Ben zaten yaşamam" cevabıyla sözünü canıyla mühürlemişti.
Saat 11.20'de bu sefer kendisini, daha önce emri altında pek çok başarılara imza attığı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa aramıştı. Reşat Bey'in kahramanlıklarını, askeri zekasını ve azmini bilen Mustafa Kemal Paşa, sakin ve nazik bir üslupla "Reşat Bey, merhaba, iyi olduğunuzu umuyorum. Niçin hedefinize ulaşamadınız?" diye sorunca Reşat Bey de "Yarım saat sonra hedeflere ulaşacağız komutanım" diyerek saat 12.00 gibi Çiğiltepe'nin alınacağı sözünü bu sefer de başkumandana vermişti. Fakat saat 12.00'ye geliyordu ama Çiğiltepe bir türlü düşmüyordu.
Savaşın ve bir milletin kaderi Çiğiltepe'de kilitlenmişti. Ki Çiğiltepe, Sincanlı Ovası'ndan Dumlupınar'a kadar tüm yolların önündeki en stratejik engeldi. Yunan Ordusu bunu bildiği için en iyi askerleriyle savunuyordu tepeyi.
43 yıllık ömrünün 27 yılını savaşlarda geçiren bütün hayatını da vatan savunmasına adayan bir askerdi Reşat Bey. Yanya Savunması'nda Yunanlara karşı savunmanın en kritik kesiminde o vardı. Çanakkale Savaşı'nın en çok zayiat verilen Zığındere mıntıkasında İngiliz ve Fransızlara karşı, bir gece karanlığında taburuyla süngü hücumunun en başındaydı. Mustafa Kemal'in emrinde Conkbayırı'nda, Anafartalar Cephesi'nde göğsünü yine düşmana siper eden oydu. Doğu Cephesi'nde Muş'u Ruslardan kurtaranlardan biriydi. Milli Mücadele sırasında 1 ve 2. İnönü savaşlarında askerleriyle cephenin en önünde düşmanla vuruşmuştu.
MUSTAFA KEMAL'İ AĞLATAN ASKER
Filistin Cephesi'nde İngilizlere esir düşse de 18 defa yaralansa da ayağa kalkar kalkmaz en çetin cephelerde görev almak için orduya başvuruyor ve en önde savaşıyordu. Büyük Taarruz'da da tümeniyle birlikte en önde savaşıyordu. Bu görevi de bizzat Mustafa Kemal vermişti. Fakat Çiğiltepe geçit vermiyordu.
Reşat Bey saat 12.00 olduğunda "Muvaffakiyetsizlik beni hayatımdan bizar etti" notunu yazarak intihar etti. Reşat Bey'in söz namustur deyip intiharı etmesinden hemen sonra askerleri Çiğiltepe'yi ele geçirdi. Haber başkumandana iletilince Mustafa Kemal'in gözlerinden yaşlar süzüldü ve "Allah rahmet eylesin, Reşat Bey büyük bir vatanseverdi" dedi. Mustafa Kemal, Reşat Bey'i hiç unutmadı soyadı kanunu çıktığı zaman Reşat Bey ve ailesine Çiğiltepe soy isminin verilmesini istedi. Albay Reşat Çiğiltepe de hep onur ve sorumluluk abidesi olarak anıldı.
Ama onun trajik ölümü kahramanlıklarla dolu hikayesini hep gölgeledi. Yıllar sonra başka bir Harbiyeli olan Cihangir Akşit, Albay Reşat Bey'in hikayesinin peşine düştü. İğne ile kuyu kazarcasına yıllarca Reşat Bey'in hayatını araştırdı ve Çiğiltepe-Miralay Reşat Bey ve Vatan Savunmasında 27 Yıl adıyla bir kitap yazdı. Ordudan tümgeneral olarak emekli olan Akşit, kitabında Reşat Bey'in Harbiye'den mezun olduktan sonra cepheler arasında nasıl mekik dokuduğunu, vatan uğruna nasıl ölümün üzerine yürüdüğünü anlattı kitabında. Ama anlattığı bir şey daha vardı. Reşat Bey hüzünlü bir sevda öyküsünün de baş kahramanıydı Çiğiltepe'de şehit olmasa vatanı kurtardıktan sonra memleketi İstanbul'a dönüp sevdalandığı Nadir Hanım ile evlenmeyi düşünüyordu...
Çiğiltepe'de anıtı var
İstanbul'daki ailesine Reşat Bey'in şehit olduğu haberi, Türk Ordusu İzmir'e doğru ilerlerken ulaştı. Haberi getiren asker ailesine "Tam bilmemekle birlikte, 27 Ağustos 1922 günü bir süngü hücumu sırasında şehit olduğu söyleniyor. Sandıklı'ya defnedilmiş. Başka da bilgi yok" dedi. Ölümünün ertesi günü Sandıklı'ya defnedilen Reşat Bey belki göremedi ama TBMM onun adına ailesine Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası takdim etti. Naaşı 1988 yılında Ankara Devlet Mezarlığı'na nakledildi. Onun ve şehit düşen askerlerin anısına yaptırılan şehitlik ise 1996 tarihinde hizmete açıldı. Şehitliğin, girişinde Albay Reşat Çiğiltepe'nin bronzdan yapılmış büstü, ortasında ise çekilmiş bir kılıcı andıran dikili taş ve kitabeleri ile mermerden yapılmış şehit mezarları bulunuyor.
Albay Reşat Bey, savaşlarda 18 defa yaralansa da ayağa kalkar kalkmaz çetin cephelerde en önde savaştı. Büyük Taarruz'da da en öndeydi. Fakat Çiğiltepe bir türlü ona geçit vermiyordu
ONLARINKİ YILLAR SÜREN HÜZÜNLÜ BİR AŞK HİKAYESİ
Kendisi gibi asker olan abisi Fuat Bey'in eşinin kardeşi Nadir Hanım'ı memleketi İstanbul'a izne geldiğinde, ilk kez 33 yaşındayken görmüş ve sevdalanmıştı. Ama cephe cephe dolaştığı ve vatan savunmasına ömrünü adadığı için evlenip arkasında birini bırakmak istemiyordu. Yıllarca sevdasını içine gömdü. Balkan Savaşları'na Çanakkale Cephesi'ne, Filistin Cephesi'ne Kurtuluş Savaşı'na giderken aklında hep Nadir Hanım vardı. Zaman içerisinde sevdasının karşılıklı olduğunu anlayınca bir gün memleket düze çıkarsa Nadir Hanım ile evlenebileceğinin hayalini kuruyordu. Ama savaşlar bir türlü bitmiyordu. Lakin sevdası da içinde büyüyordu. Kurtuluş Savaşı'na katılmadan önce abisine bir mektup yazdı ve Nadir Hanım'da gönlü olduğunu yazdı. Savaş biter sağ salim dönerse Nadir Hanım ile evlenmek istediğini yazıyordu mektupta. Mektubu abisinin yaveri olan Nuri Bey'e verdi. Fakat bilmediği bir şey vardı. Nuri Bey de Nadir Hanım'a ilgi duyuyordu. Nuri Bey bu mektubu Reşat Bey'in abisine hiç vermedi. Reşat Bey'in ölüm haberi İstanbul'a ulaştığında Nadir Hanım için artık hayat eskisi gibi olmayacaktı. Büyük yastaydı. Birkaç yıl sonra aile Nadir Hanım ile Nuri Bey'in evlenmesine karar verdi. Fuat Bey'in entrikalarından habersiz olan Nadir Hanım bu karara karşı çıkmadı. Evlendiler. Birkaç yıl sonra bir tesadüf eseri Nadir Hanım, Reşat Bey'in mektubunu Fuat Bey'in iç ettiğini öğrenince yaptığı ilk iş parmağındaki yüzüğü çıkartıp Fuat Bey'in avuçları içine koymak oldu. Boşandı Fuat Bey'den. O günden sonra Nadir Hanım, uzun yıllar boyunca, Çemberlitaş'taki Reşat Bey'in çok sevdiği cumbalı evde, sanki bir gün o cepheden dönecekmiş gibi hep bekledi. Yıllarca, neredeyse hiç dışarı çıkmadan ve çoğu zaman siyah giyinerek, kalan yaşamını tek başına, anıları ve kitaplarıyla baş başa sürdürdü.