Gönülçelen, Bugünün Saraylısı, Urfalıyam Ezelden, Eve Dönüş, Aliya ve Mehmetçik Kutlu Zafer gibi dizilerde rol alan, Bilgi Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümü'nden mezun olduktan sonra İTÜ İşletme Bölümü'nde yüksek lisans yapan deli dolu bir kız Dilşad Çelebi... Onunla uzun zaman önce atv'de yaptığı dizi döneminde tanışmış hemen kaynaşmıştık. Pozitif enerjisi, güler yüzü ve yaşına göre oldukça donanımlı olması dikkatimi çekmişti. Aradan yıllar geçti, evlendi, sadece oyunculukla yetinmedi kitaplar yazdı. Şimdi de tarihte bilinen ilk kadın hükümdarı konu aldığı yeni kitabı Tomris'in heyecanını yaşıyor. Set aralarında sahne sırasını beklerken yazdığı kitabını konuşmak için bir araya geldiğimiz Çelebi'yle kadın meselelerinden evlilik hayatına ve yeni başladığı Çıplak Vatandaşlar adlı tiyatro oyununa kadar pek çok şeyi konuştuk.
- Yeni kitabın hayırlı olsun. Tomris'in çıkış hikâyesi nedir?
- Çocuk kitaplarımı biliyorsun. İlk kitabın dosyasını editörüme verdiğimde oradaki eski kelimeleri temizlemeye biraz mesai harcamış. Bunu bilen bir arkadaşım da senin dilin böyle bir şeye çok yatkın diye Tomris'i yazmamı önerdi bana. Öyle başladı süreç.
- Tomris'le ilgili ne biliyordun?
- Tomris Hatun'un ilk kadın hükümdar olması dışında çok şey bilmiyordum aslında. Sonra Tomris Hatun'la ilgili araştırma yaptım. Heredot'u okudum. Çok etkilendim ve yazmaya karar verdim.
- Bu tamamen Tomris Hatun'un hayatını anlatan bir kitap değil. Sen nasıl bir kurgu yaptın?
- Evet, ben farklı bir kurgu oluşturdum. Tomris ve Pers Kralı Büyük Kyros'u çocukluk arkadaşı yaptım ve aşk hikâyesi yarattım aralarında. Bulabildiğim tüm kaynaklara sadık kaldım ama malum milattan önce 6'ıncı yüzyıl olduğu için pek veriye ulaşılamıyor. Açıkçası bu da benim işime geldi. Özgürce hayal ettim ve yeni bir tarih kurguladım. Zaten tarih de döneme göre kurgulanan geçmiş değil mi?
- Tomris'in kahramanlık hikâyesi mi seni etkiledi?
- Evet. Yakınlık kurdum. Kafamdaki tüm kadınları biraz Tomris'e benzetiyorum. Bütün kadınlarda o güç var diye düşünüyorum. Sadece komutan olacak kadar cüretkâr olmuyor ya da hayat onları oraya sürüklemiyor. "Kendisinden başka kimseden umudu kalmayan kişiye kahraman denir" diye önsözde de yazdım. Tomris kahraman olmak zorunda kaldı. Çünkü başka çaresi yoktu.
- Sen de bir kahraman olduğunu düşünüyor musun?
- Hayır, benim hep bel bağlayacağım insanlar vardı. Babam, annem ablam vardı, eşim var şimdi. O omzu hissedebildim hep, o yüzden kahraman olmak zorunda kalmadım.
- Senin kahramanın kim?
- Ablamla annem.
İMLA HATALARI BENİ DELİ EDİYOR
- Yazma ritüelin nasıl?
- Bilgisayarla geziyorum, her yere onunla gidiyorum. Herhangi bir yerde ve durumda yazabiliyorum. O yüzden setler çok işime yaradı. Bu kitabın büyük bir kısmını atv'de üç yıl kadar önce yayınlanan Eve Dönüş dizisinin set aralarında sıramı beklerken yazdım.
- Türkçe kullanımına ayrı bir özen gösteriyorsun.
- Evet. Çünkü okuduğun şeyin anlamı değişiyor. İmla hataları, kelimelerin, deyimlerin yanlış kullanılması beni çok rahatsız ediyor. Çocukluktan gelen bir durum sanırım. Annem de ne zaman bir kelimeyi yanlış kullansam beni uyarır. Avukat olduğu için eski kelimelere çok hâkim. Babamdan kalan alışkanlık, bulmaca çözmeyi de çok severim. İkisi birleşince böyle bir şey çıktı ortaya sanırım.
- Hâlâ bulmaca çözüyor musun?
- Azaldı ama çözüyorum. Kelime dağarcığını çok geliştiriyor.
- O zaman senin kelime dağarcığın bayağı yüksektir.
- TDK'nın e-posta listesine üye olmuştum, her gün yeni bir kelime gönderiyordu. Hoşuma giden kelimeleri arkadaşlarıma yolluyordum. Kelime dağarcığım fena değil ama ne hissediyorum biliyor musun? Kafamda çok aydın ve olgun bir insan oturuyormuş ama konuşurken 15-16 yaşlarında bir kız konuşuyormuş gibi... Bundan hiç memnun değilim. Kendime kızıyorum. Biraz daha heyecanımı bastırıp daha sakin ve olgun konuşmam gerekiyor diye düşünüyorum. Konuşmam bitince, bunu daha güzel ifade edebilirdim sanki diyorum kendi kendime. Retorikte hiçbir zaman iyi olmadım zaten, belki de o yüzden yazıyorum gerçi.
OTOBÜSTE, SOKAKTA, SETTE DE TACİZ OLAYLARI YAŞANIYOR
- Kadın meselelerine nasıl yaklaşıyorsun?
- Türkiye'de kadın olmanın zor olduğunu düşünüyorum. Ben şanslı azınlıktanım ki benim için bile zor. En azından ailemin desteğini hissettim. Bir sorun olduğunda ailemle paylaşabildim. Çoğu kadın tabular yüzünden paylaşamıyor. Otobüste, sokakta, sette de taciz olayları yaşanıyor. "Ne yaptı Allah bilir, o saatte orada ne işi var" diyen kadınlar var düşünebiliyor musun? Hemcinsleri tarafından özgür hayatı kıskanıldığı için yargılanıyorlar belki de.
- Sektörde kadın erkek eşitsizliğiyle ilgili son dönemde çok ses çıkmaya başladı. Kadın başrol oyuncuların partnerinden daha az maaş aldığı konuşuldu. Bu konuya yaklaşımın nedir?
- Özel sektörde de öyleymiş galiba. Ben öyle bir şey yaşamadım. Kendim dışında kimsenin ne kadar aldığını bilmiyorum ondandır belki.
- Kadınlara belli rollerin atfedilmesi, yaş ayrımcılığı konusunda ne düşünüyorsun?
- Erkek oyunculara tanınan yaş skalası daha geniş. Kadınlara genellikle aynı roller veriliyor. Hele belli bir yaştan sonra anne rolleri geliyor. Bana da bir dönem kötü kadın oynatıyorlardı hep. Hazır yapılmışı var, riske girmeyelim, bu bunu oynar diye bakıyorlar.
- Mustarip misin bu konudan?
- Eskiden hep kötü kadını oynuyor olmaktan biraz mustariptim açıkçası, daha farklı roller oynamayı istiyordum. Hatta annem "Sen aslında çok iyi bir insansın neden üstüne yapıştı kaldı bu kötü kadın" diye üzülüyordu. Sonra başka karakterler oynama şansım oldu. Şimdi öyle şeylere takılmıyorum zaten.
BİLDİĞİM HER ŞEYİ UNUTTUM SANKİ, YAŞIM İLERLEDİKÇE BİLMEMEYE BAŞLADIM
- Kendini kaç yaşında hissediyorsun peki?
- Geçenlerde 35'ime bastım ama 23 yaşımda hissediyorum. Eşime sorsan 13-14 yaşımdayım.
- Evlilik heyecanı hiç dinmiyor o zaman...
- Evet. Evcilik oynuyor gibiyiz. Yıllardır bitmeyen bir evcilik... 2002'de tanıştık. 2009'da ilişkiye başladık. Üç senedir de evliyiz.
- Şimdilerde o süreler çok kısaldı... Bir yıl içinde tanışıp evlenenler var...
- Ben, birbirlerini tanımadan evlenenlere çok şaşırıyorum. Herhalde evlilik bir rutin işi ya, tanımadan evlenmek belki o rutini eğlenceli kılıyordur ama yine de bana göre değil.
- Yazar olmak hayalin miydi?
- Kafada ergenlik döneminde varoluş sorunları başlıyor ya, ben o zaman yazar olmayı hayal etmeye başlamıştım. Öldükten sonra da adım anılsın istediğim için. Belki de hepsi ölüm korkusundan çıktı.
- Ölüm korkusu mu?
- Evet. Kaçış olmadığını bilmenin dayanılmaz hafifliği... Sende de yok mu?
- Var. İşin kötü tarafı okuyacağım çok kitap, izleyeceğim çok film, görmek istediğim çok yer var. Ve yetişemiyorum. Sana da oluyor mu öyle?
- Kesinlikle. Eskiden daha çok okumadığım şey vardı ama daha çok zaman bulabiliyordum. Ne oldu bilmiyorum, bildiğim her şeyi unuttum sanki. Bütün bildiklerim bir buluta dönüşmeye başladı, yaşım ilerledikçe hiçbir şey bilmemeye başladım. O yüzden belki de bu kadar şey deniyorum. Dünyaca ünlü bir yazar olmak istiyorum. Bir müzikalde oynamak istiyorum. Dünyada gezmek istediğim çok yer var.
ANNELİĞİ TEYZE OLUNCA ANLADIM
- Hayallerin arasında anne olmak var mı?
- Var tabii. Kız çocuk çok istiyordum. Yeğenim Lidya olduktan sonra erkek olsa da olur diyorum artık. Anneliği teyze olunca daha iyi anladım. Ben üniversiteden mezun olduğum yıl ilk çocuk kitabını yazmaya başladığımda çocuklardan çok korkuyordum. Sonra o kitap sayesinde çocuklarla yaratıcı yazarlık atölyeleri yapmaya başladım. Bu sayede onları tanıdım. Çocukların çok samimi ve çok net olduklarını fark ettim. Ne diyorlarsa o. Şimdi çocuklarla iyi anlaşıyorum. Dolayısıyla anne olmayı istiyorum ama şimdi yeni bir tiyatro oyununa başladık. O yüzden anneliği biraz daha erteleyeceğim sanırım.
- Nasıl bir oyun bahsetmek ister misin?
- Çıplak Vatandaşlar diye Laçin Ceylan'ın yönettiği bir oyun. The Full Monty diye bir İngiliz filminin uyarlaması.