Kuzey Kutup Dairesi'nin üstünde kalan bir bölge. Arktik Okyanusu... Bu bölgeye dair bilgimiz yahut ilgimiz çok sınırlı. Oysa dünyanın onlarca ülkesinden birçok bilim insanı uzun yıllardır burada bilimsel çalışmalarını sürdürüyor. Gelgelim artık Arktik bölgesinde bir grup Türk bilim insanının da ayak izi var... Türkiye İş Bankası sponsorluğunda, İTÜ Kutup Araştırmaları Uygulama-Araştırma Merkezi liderliğinde ilk Türk Arktik bilimsel seferi gerçekleştirildi. Sefer lideri Doç. Dr. Burcu Özsoy'un dahil olduğu yedi bilim insanı ve bir görüntü yönetmeninden oluşan sekiz kişilik ekip yaklaşık bir ay boyunca dünyanın en tepe noktasındaydı. Malum, Arktik petrol ve doğal gaz kaynaklarıyla, küresel iklim değişikliklerindeki rolüyle ve de dünyanın önümüzdeki dönemde karşılaşabileceği su sıkıntılarının önüne geçebilmesi adına çok kritik bir bölge. İşte bu doğrultuda sekiz kişilik Türk ekibi bilim seferi sırasında; Arktik deniz buzu tipinin analizi, Arktik denizcilik meteorolojisi, kalıcı organik kirletici örneklerinin alınması, mikroplastik araştırılması gibi çalışmalar yürüttüler. Yaklaşık bir ay süren seferin ardından yurda dönen ekiple bir araya geldik. Burcu Özsoy'un liderliğindeki ekip Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinden bir araya gelmiş isimlerden oluşuyor: Barbaros Büyüksağanak, Özgün Oktar, Sinan Yirmibeşoğlu, Ersan Başar, Burak Karacık, Meriç Karahalil ve Burcu Camcıoğlu. Burcu Özsoy "İstanbul'dan Oslo'ya gidildi önce. Oslo'dan da Svalbard'a... Dışişleri Bakanlığı ve Oslo Büyükelçisi'nin bu süreçte gerçekten önemli destekleri oldu. En son ise tarifeli uçakla 79 kuzey enlemine yani Longyearbyen'e geçtik..." diyerek seferin başlangıcını özetliyor. Seferde en önemsenen nokta minimum insanla minimum ayak izi bırakmak oluyor. Çünkü bölgede bırakılan her iz, kirlilik büyük sıkıntı doğurabiliyor. Bu doğrultuda da sekiz kişi gidiyor Arktik'e, yoksa arkada 41 kişilik bir araştırma ekibi bulunuyor... Seferde bazen önünden geçtikleri biz buzul 15-20 dakika sonra tuz buz oluyor, bazen de bir kutup ayısıyla burun buruna geliyorlar..
Silahın yoksa karaya çıkamazsın
2018'in sonundan itibaren bu seferle ilgili genel görüşmeler başlıyor. Yaklaşık altı aylık bir hazırlık süreci yaşanıyor.
Ekip lideri Burcu Özsoy gemi koşullarının kolay olmadığını söylüyor ve ekliyor: "Gemide herhangi birinin 'yapamaması' aslında herkesin yapamamasına sebep olur. Bir kişinin huzursuzluğu herkesi huzursuz eder. Ancak bizim ekibin gemi tecrübesinin oluşu önemli bir artıydı. Tabii ki günlük hayatındaki konforu orada bulamıyorsun ama sonuçta hepimiz de bunun geçici bir süreç olduğunun farkındaydık."
Ekibin liderini en çok zorlayan konu ise iletişim olmuş. Özsoy şöyle anlatıyor: "Tabii sevdiklerimizi özledik, onlardan haber almak istedik ama bir yandan da yürütmek zorunda olduğumuz bir sefer söz konusuydu. Dolayısıyla buradaki iletişim sıkıntısı, karşılaşılan herhangi bir sorunlu durumda yetkili bilim insanlarıyla görüşememekti. İridyum denilen uyduyla iletişim sağlamaya çalıştık. Özellikle kutup bölgelerinde iletişim ciddi anlamda zor. İnternet, WhatsApp olmadığı gibi sadece tek yönlü bir telefonumuz bulunuyordu. Biz de her gün mutlaka kutup merkezi özel kaleminin belli bir saatte bizi aramasını bekliyorduk. İster istemez hava kötü olabiliyor, sinyaller çekmeyebiliyor ve iletişim kurulamadığı zaman büyük bir gerginlik oluyordu. Çok kısa konuşmalar için bile 45 dakika civarı beklediğimiz oluyordu, hep telefonun başında bekliyorduk."
En büyük sıkıntılarından biri ise duş olmuş! Özgün Oktar "Sadece bir kez duş alabildik. Gemi eski bir madenci kasabasına yanaştı. Gemideki su limitliydi, dolayısıyla duş için kullanmıyorduk. Biz de o kasabada bulunan tuvalet ihtiyaçlarının giderildiği ve duş alınan konteynırlarda yıkanma şansı yakaladık" diyerek en büyük sıkıntılarını aktarıyor.
"Arktik Bölgesi'nde güneş hiç doğmuyor, çünkü güneş hiç de batmıyor" diyor Sinan Yirmibeşoğlu. Bir süre sonra zaman kavramının yitirilmesi, havanın sürekli aydınlık oluşu da ister istemez dengelerini bozuyor.
Ekibin en çok şaşırdığı noktalardan biri ise hayvanların çok ürkek olması oluyor. Antarktika'ya da giden ekip üyeleri Arktik'teki bu durumu avcılık faaliyetlerine bağlıyor.
Kutup ayılarının varlığı da seferde önemli bir yer tutuyor. Nasıl mı, ekip liderinden dinleyelim: "Arktik'teki kutup ayıları tehlikeli canlılar. Onun için Norveç hükümetinin bir yasası var o da karaya mutlaka silahla çıkmak. Bu silahın da mutlaka eğitim almış ve ruhsat sahibi birisi tarafından taşınması gerekiyor. Aynı zamanda ürkütücü, büyük meşaleler taşımak da zorunlu. Kanun diyor ki önce meşalelerle hayvanı korkutmaya çalış, eğer korkmuyor ve daha da yaklaşıyorsa vurabilirsin. Keyfi olarak vurursanız, bunun ciddi yaptırımları ve para cezaları bulunuyor. Bu sebeple sefer ekibi kara çalışması için çıkmadan önce önden tüfek ve meşalelerle iki kişi çıkıp ön gözlemler yapıp, kutup ayısı olmadığına kanaat getiriyor ve biz öyle karaya ayak basıyorduk."
Yemekler Arktik bölgesinden temin edilip, gemide depolanıyor. Sofranın hazırlanması ve bulaşıkların yıkanmasından ise gemi personeliyle birlikte tüm bilim insanları da sorumlular.
Yeri geliyor 10 yeri geliyor günde 16 saat çalışılıyor. Rekor ise günde 20 saat!
Yine seferde en şaşırılan noktalardan biri Arktik bölgesinde ticaret gemilerinin ve turistlerin fazlalığı oluyor. Burak Karacık "Neredeyse her gün binlerce kişilik turist gemilerinin civarda olduğunu gördük" diyor.
880 Deniz mili mesafe kat edildi.
14 Arktik seferi boyunca Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinde yürütülen 14 farklı proje üzerinde sahada çalışıldı.
41 Projelerde gerek sahada gerek kurumlarda yer alan araştırmacı sayısı
Kutupta ülkeler can kardeşi oluyor
Sefer esnasında Türk ekibi büyük bir sıkıntının içine düşen Fransızlara da destek oluyorlar. Burcu Özsoy olayı şöyle anlatıyor: "Önce ürkütücü, sonra heyecan verici bir olay geçti başımızdan. TÜBİTAK'ın Fransa'daki dengi olan Fransa Bilimsel Araştırmalar Kurumu (CNRS), Arktik Okyanusu'na bıraktıkları yaklaşık 150 bin euro değerindeki akıntı ölçerin içine su kaçarak bozulduğunu Arktik'te sefer yapan tüm gemilere bildirdi. Bize ulaşan bu bilgiyi hemen dikkate aldık ve 40 mil uzağımızda olan bu ekipmanı kurtarmak için harekete geçtik. Gittik ve Fransızların ekipmanını kurtarıp onlara 'Ekipmanınız emin ellerde' mesajını gönderdik. Çok mutlu oldular. Daha sonra hem Oslo Büyükelçiliğimize hem de İTÜ'ye teşekkür mektupları gönderip ikili işbirliklerini devam ettirmek istediklerini söylediler. Gerçekten güzel bir serüvendi bizim için... Kutupta acizsiniz, tek başınasınız. İster diplomatik olarak kavgalı olduğunuz bir ülke olsun ister anlaşamadığınız bir başka millet... Kutupta o ülkeler birbiriyle can kardeşi olabiliyor, destek çıkabiliyor."