Çanakkale'de şehit olduğunda 35 yaşındaydı. Ve kısa ömrünün 18 yılını cepheden cepheye mekik dokuyarak geçirdi. Trablusgarp'ta, Balkan Harbi'nde görev aldı. 1. Dünya Savaşı başlayınca Çanakkale Cephesi'nde görevlendirildi. Kimi zaman esir düştü, yılmadı, esaretten kurtulunca yine vatanı için cepheye koştu. 19 Temmuz 1915'te 'Çanakkale geçilmez' cümlesini tarihe yazdıranlardan biri olarak Arıburnu'nda şehit oldu.
Kıdemli Yüzbaşı Ali Haydar Bey, Çanakkale Savaşları'nda mezarı bilinen ender subaylardan biri. Şehit olunca Eceabat'a bağlı Yalova Köyü'ndeki Subay Şehitliği'ne defnedildi. Şehit olduğu yer Haydari Tepesi olarak anılsa da ne bir fotoğrafı vardı elde ne de hakkında doğru düzgün bir bilgi. Fakat yaklaşık 100 yıl sonra tesadüfler sonucu önce fotoğrafı ortaya çıktı. Sonra da Trablusgarp Savaşı'nda tuttuğu günlükleri ve hikayesi... O günlükler, Ali Haydar Bey'in şehit olmasından 104 yıl sonra, yine bir 19 Temmuz günü Bir Çanakkale Şehidinin Trablusgarp Günlüğü Topçu Kıdemli Yüzbaşı Ali Haydar Efendi adıyla harp tarihi araştırmacısı ve yazar Gürsel Akıngüç ve akademisyen İsmail Sabah tarafından yayımlandı. Böylece yaklaşık bir asır geçtikten sonra vatansever bir askerin üzerindeki bilinmezlik ortadan kalktı. 104 yıl sonra suretiyle, kendi el yazısı ve cümleleriyle Kıdemli Yüzbaşı Ali Haydar Bey karşımızdaydı, bizi bir asır öncesinden selamlarken hatırası da yeniden canlandı.
1880'de Rıza Bey'in oğlu olarak Bursa'da dünyaya gelen Ali Haydar Bey, 17 yaşında topçu ve istihkâm sınıfı subayları yetiştiren Mühendishane-i Berriî Hümayun'a girmişti. 1900'de okuldan üsteğmen olarak mezun olduktan sonra da bütün ömrünü vatanına adadı... Abisi tümgeneral Mehmet Sabri Erçetin gibi topçu subayı olarak cepheden cepheye koştu...
Son görev yeri Çanakkale'ydi. Arıburnu Cephesi'ndeki çarpışmalarda, 5. Sahra Topçu Alayı'nın 3. Tabur Komutanı olarak görev aldı. Abisi Mehmet Sabri Bey de aynı alayın 1. Tabur Komutanıydı. Şehzade Yusuf İzzeddin Efendi'nin cepheyi ziyaret ettiği gün, Topçular Sırtı üzerinde, Kemalyeri'nin yaklaşık 450-500 metre güneyindeki bir mevkide taburunun mevzilendiği bölgeye, Kabatepe açıklarındaki İtilaf gemilerinin açtığı topçu ateşi sonucu, Nazım Hikmet'in dayısı Teğmen Mehmet Ali Bey ile birlikte şehit oldu. Naaşı Yalova Köyü'nün hemen dışında bulunan köy mezarlığının yol kenarındaki bir bölümünde oluşturulan Subay Şehitliği'ne defnedildi. Mezar taşına da "Hüve'l-Bâkî/Sahra topçu/ Beşinci Alayının/Üçüncü Kumandanı/Haydar Bey rûhuna El-Fâtiha" yazıldı.
HER ŞEY BİR PAYLAŞIMLA BAŞLADI
Ali Haydar Bey'in mezarı bilinse de hikayesi, kim olduğu bilinmiyordu. Onunla ilgili muammanın çözülmesi de Facebook'ta yapılan bir paylaşımla başladı. Gürsel Akıngüç'ün ilkokul arkadaşı Dilek Tanman birkaç yıl önce Facebook'ta şöyle bir paylaşım yaptı: "Bir aile ki üç çocuğundan Haydar'ı (Rıza oğlu Bursa) Çanakkale Savaşı'nda yitirmiş. Diğeri Sabri Erçetin, Atatürk'ün silah arkadaşları arasında ve dedem, İstiklâl Savaşı gazisi, İstiklâl Madalyası sahibi Hasan Azmi Erçetin. Ben O'nun torunu olmaktan gurur duyuyorum." Dilek Hanım bu paylaşımla birlikte Ali Haydar Bey ile abisi Mehmet Sabri Erçetin'in fotoğraflarını yayımladı. Gürsel Bey de bu paylaşım üzerine Dilek Tanman'ı arayınca Ali Haydar Bey'in hikayesinin keşfi başladı. Sonrasını Gürsel Bey'den dinleyelim "Dilek Hanım'a paylaşımında bahsettiği Haydar Bey'in Çanakkale'de mezarı bulunan Yüzbaşı Ali Haydar Bey olup olmadığını sordum. Ailesiyle konuştu ve teyit etti bu bilgiyi. Böylece biz Tümgeneral Mehmet Sabri Erçetin ile Ali Haydar Bey'in kardeş olduğunu öğrendik. Sonra Dilek Hanım'ın annesi Perihan Teyze vefat edince eşyaları arasında bu günlük bulunmuş. Bana verdiler. İncelediğimiz zaman günlüğün Ali Haydar Bey'e ait olduğunu anladık."
MEZARI BİLİNEN ENDER SUBAYLARDAN
Çanakkale'de şehit olup da mezarı bilinen çok az sayıda asker var. Gürsel Akıngüç "Çanakkale'de 17 alay komutanımız şehit oldu. Bunlardan sadece üçünün mezarını biliyoruz. Diğer 15'inin mezarı meçhul. Hal böyle olunca bir tabur komutanının mezarının başına bir taş dikilmesi nadir rastlanan bir durum" diyor. Peki bu mezar taşı nasıl dikildi? Akıngüç "Abisi Mehmet Sabri Bey, aynı alayın 1. Tabur Komutanı. O sırada binbaşı. Muhtemel abisi Mehmet Sabri Bey, Ali Haydar Bey şehit olunca, defnedildiği Subay Şehitliği'deki mezarının başına bir taş diktirdi. Böylece Ali Haydar Bey, mezarı bilinen subaylardan biri oldu" diyor.
ESİR DÜŞSE DE YİNE TRABLUSGARP'A GİDİP SAVAŞTI
Günlükleri Türkçeleştiren kitabın yazarlarından İsmail Sabah "Günlükler ortaya çıkana kadar Ali Haydar Bey bizim için tam bir muammaydı. Günlükler sayesinde hem onun nasıl bir insan ve asker olduğunu hem de Traplusgarp Savaşı'nda neler yaptığını öğrenebildik" diyor. Sabah "Malum Trablusgarp'a giden askerler kimlik değiştirerek cepheye gidiyor. Ali Haydar Bey de Hilali Ahmer'de görevli bir doktor olarak Avrupa üzerinden Trablusgarp'a gitmeye çalışıyor. Tunus'a giderken İtalyanlar tarafından esir alınıyor. Bir süre Sardurya Adası'nda esaret altında yaşıyor. Fransızların yoğun çabaları sonucu kurtuluyor ama ülkeye geri dönmek yerine tekrar Fransa üzerinden Tunus'a geçiyor ve Trablusgarp'ta savaşmaya başlıyor. Topçu subayı olmasına rağmen kendisi oradaki milis güçleri örgütlemekle görevli ve yanında da bunun için yüklü miktarda para var. Ali Haydar Bey görevi bu parayı milis güçlere dağıtmak. Cephenin birçok yerine gidip geliyor" diyor.
Günlüklerde abisi Mehmet Sabri Bey ile ilişkisine dair detaylar bulunuyor. Sabah, günlüklere yansıdığı kadarıyla abisiyle ilişkisini şöyle anlatıyor: "Abisine karşı büyük saygı ve sevgisi var. Sürekli mektuplaşıyorlar. Ondan ayrı kaldığı için üzülüyor. Abisine fotoğraflar gönderiyor. Okumayı ve yazmayı seven bir asker olduğunu anlıyoruz Ali Haydar Bey'in."
AİLELER BELGELERİN KIYMETİNİ BİLEMİYOR
Daha önce Yüzbaşı Yusuf Kenan'ın karısıyla mektuplarını ve hikayesini ortaya çıkaran Gürsel Akıngüç "Bizde atalardan, dedelerden kalma evraklara pek değer verilmemiş. Geçenlerde 70'lerinde bir beyefendi çalıştığımız yere uğramış ve 'Ben 25. Alay Komutanı Nail Bey'in torunuyum' demiş. Nail Bey, Çanakkale'de şehit olan 17 alay komutanından biri. Elimizde onunla ilgili doğru düzgün bilgi olmadığı gibi bir tane fotoğrafı da yok. Öğrendik ki, beyefendinin elinde Nail Bey'in fotoğrafı varmış. Yüzbaşı Yusuf Kenan'ın mektuplarının bulunması da benzer şekilde olmuştu. Açıkçası bireysel çabalarla Çanakkale'deki askerlerimizle ilgili bilgi ve belgelere, fotoğraflara ulaşılıyor ama bu yeterli değil" diyor. Akıngüç'ün bu konuda bir önerisi var: "Devletin ilgili kurumlarının ailelere, dedeleriyle ilgili ellerindeki belgeleri paylaşabileceği bir adres gösterilmesi gerekiyor."
GAYET KIYMETLİ HAYDAR EFENDİ
Esat Paşa'nın Çanakkale Savaşı Hatıraları'nda Esat Paşa, Ali Haydar Bey'in şehadetini şu şekilde anlatıyor: "6 Temmuz (Miladi 19 Temmuz) Pazartesi günü saat 4'te, Veliahd-i Saltanat Yusuf İzzettin Efendi'nin harp cephelerini ziyaret etmek maksadıyla Ordu Karargâhı'na geldiğini, Ordu Erkân-ı Harbiye Reisi Miralay Kâzım Bey (E. Tümg. İnanç) bana haber verdi. Ordu Karargâhı'na gittim. Düşman teyyarelerinin bomba attıklarını, veliahtın cepheye gelmesinin mahzurlu olduğunu söyledim. Veliaht sinirleniyor, ne olursa olsun cepheye hareket etmek istiyordu. Ben 'Bir veliahdımız vardır. Bütün Ordu, O'nu muhafaza etmek mecburiyet ve mesuliyetindedir' şeklinde konuşunca biraz sükûnet buldu. Erkân-ı Harbiye Reisi Fahrettin Bey de (E. Org. Altay) 'İlerlemek caiz değildir' diye telefon etti. Fakat yolumuza devam ettik. Bir düşman mermisinden, gayet kıymetli Haydar Efendi namında bir topçu yüzbaşısı ve Mehmed Ali isminde bir topçu mülazımı ile bir-iki nefer şehit oldu. Düşmanın bütün bu harekâtından, veliahdın Gelibolu Yarımadası'nda bulunduğuna dair malûmatı olduğu, istidlâl edilmekteydi."
GÜNLÜKTEN
Kıdemli Yüzbaşı Ali Haydar Bey'in vatan uğuruna her şeyi göze aldığını günlüğüne yazdığı şu cümlelerden anlıyoruz: "Ba-husus hizmet şahsıma ve hatta değersiz kabineye değil, namus-ı milletin muhafazası dolayısıyla vatana olmasıdır. Bu sebeple her türlü müştilatı iktiham etmeyi arz ü cezm ettim." (Hizmet, özellikle şahsıma ve değersiz kabineye değil, milletin namusunu korumak için vatana olmalıdır. Bu sebeple her türlü güçlüğe göğüs germeye karar verdim)
Ali Haydar Bey ile abisi Mehmet Sabri Bey arasındaki güçlü ilişki günlüklere yansıyor: "Yatakta iken mektubum olduğunu söylediler. Çadırdan fırladım, ağabeyimden olduğunu iyice mektubu çıldırasıya bir sevinçle Rıza Efendi'den kaptım. Mektubu okurken düşman toplarının sadası kulaklarımı çınlattığı halde nihayetine kadar okudum. Hatta ikinci defa bir daha gözden geçirdim."
GERÇEK BİR VATANSEVER
Gürsel Akıngüç ve İsmail Sabah, Ali Haydar Bey'i gerçek bir vatansever olarak tanımlıyorlar. Akıngüç "Adeta ömrünü vatanına adamış. Cepheden cepheye koşuyor. Hiç evlenmemiş. O dönemin askerlerinin en önemli özelliği zaten gerçek bir vatansever olmaları. Ali Haydar Bey de o askerlerden biriydi" diyor. İsmail Sabah "Mesela Trablusgarp'ta Balkan Harbi'nin başladığı haberi gelince hemen harbe katılmak için orduya başvuruyor. İstanbul'a geliyor. Zaten elimizdeki günlük de Balkan Harbi'ne gitmeden önce bitiyor. Ali Haydar Bey günlüğünün son satırlarına 'Yol hazırlığı yaptık. Bu gece hareket edeceğim' yazmış" diyor.
Gürsel Akıngüç ise "Ali Haydar Bey'in yazmayı ve not tutmayı seven bir asker olduğunu anlıyoruz. Muhtemel Balkan Harbi'nde ve Çanakkale'de de günlük tuttu. Ama maalesef onlar ortada yok" diyor.