Belarus'un başkenti Minsk'te düzenlenen 2019 Avrupa Oyunları'nda milli boksörümüz Busenaz Çakıroğlu, son şampiyon Rus Svetlana Soluianova'yı mağlup edip altın madalyaya sahip oldu. Bu gurur verici başarının ardından yurda dönen Çakıroğlu ile Fenerbahçe Dereağzı Tesisleri'nde bir araya geldik. Başarılı sporcunun boksa başlama öyküsünden, Fenerbahçe ile yollarının kesişmesine, en büyük hayallerinden, öğretmenlik yapmasına kadar birçok mesele hakkında söyleştik...
- Taze bir şampiyon olarak duygularınızı öğrenerek başlayalım isterseniz, nasıl bir duygu Avrupa şampiyonu olmak?
- Aslında tam olarak ifade edemiyorum. Şampiyon oldum mu olmadım mı, rüyada mıyım diye hâlâ düşünüyorum. Genel olarak çok mutluyum.
- Önceki şampiyonla karşılaşacak olmanız da stres yaptı mı?
- Evet, daha temkinliydim, stresliydim. Kamplarda normalde çok iyi koşarım ama bu sefer maçtan önce koşamadım bile.
-
Neden?
- Bilmiyorum, hiç iyi koşamadım ağlayarak idmanı bitirdim. O günü hiç unutamıyorum...
- Ama sonuçta birinci oldunuz ve Türkiye'ye döndünüz. Tepkiler nasıldı?
- Ailemle çok duygusal anlar yaşadık. Sonra telefonum bir ara kitlendi. Fenerbahçe Boks Şubesi Sorumlusu Birol Topuz ile görüştüm. Daha sonra Türkiye Boks Federasyonu başkanımız ve spor bakanımız ile de konuştuk. Hoş, kiminle ne konuştun diye sorarsanız asla hatırlamıyorum...
ABLAM BENİ DÖVÜYOR!
- Peki, isterseniz filmi biraz başa saralım. Kendinizi nasıl ringde buldunuz?
- Benden bir yaş küçük erkek
kardeşimin kolu kırıldı. Tam
açıp kapatamıyordu kolunu.
Fizik tedaviye gidiyordu. Dirseğinden
çok ağır bir ameliyat
geçirdi. Sonrasında spora yazdırmak
istedi ailem. Ben de ona
destek olup yanında durmak için
başladım... Daha ortaokula gidiyordum.
O zamanlar boksmuş,
olimpiyatlarmış haberim bile
yoktu. Gel gelelim kardeşimle
boksa başladık, eldivenleri giyip
antrenmanlar yaptık. Kardeşim
akşam eve ağlayarak gitmeye
başladı, annemlere "Ablam bana
vuruyor, ablam beni dövüyor"
diyordu. (gülüyor) O sıralarda
antrenörüm aileme ulaştı, "Buse
yetenekli bence kesinlikle boksa
devam etmeli" dedi ve benim
ringlerdeki maceram da başladı.
- Erkek kardeşiniz boksu bıraktı daha sonra değil mi?
- Evet, zaten severek yapmıyordu.
Çok zıt karakterleriz
onunla. Ama bana vesile oldu.
Ki hâlâ söyler durur, "Benim sayemde
şampiyon oldun" diye...
- 13 yaşında boksa başladığınızda, sınıftaki arkadaşlarınızın, erkeklerin sizden çekindiği oluyor muydu?
- Hani o yaşlarda bir "Sen
bana 10 kere vur ben sana 1 kere
vurayım" muhabbeti vardır ya,
ben işte hep o 1 kere vuran taraftaydım.(
gülüyor) Biraz soğuk, içe
dönük birisiyim, bokstan önce
de böyleydi bu. İnsanlarla çok
konuşmazdım, boksa da başlayınca
muhabbetim tümden bitti
(gülüyor)...
- Şimdi de Fenerbahçe çatısı altındasınız. Nasıl kesişti yollar?
- Antrenörümle her zaman
söylediğimiz şey "Bu işi en profesyonel
şekilde yapmalıyız"dı.
Bizim ülkemizde ne yazık ki ayrı
bir doktor, fizyoterapist, masör
bulunmuyor çoğunlukla amatör
branşlarda fakat Fenerbahçe öyle
değil. Teklifler de gelmeye başladı
ve biz de en iyisini seçtik...
- "Hiç kızım senin ne işin olur boksla" gibi tepkilerle karşılaştınız mı?
- İlk başlarda, kadınlar boks
yapar mı, ne gerek var; yüzün
deforme olur, yapma etme gibi
tepkiler ile karşılaşıyordum. Bunu
çok yakın akrabalarımdan da
duyuyordum. Ama son yıllarda
bu algı yıkılmaya başlandı. Kulübümüzün
toplumsal cinsiyet
eşitliği konusunda HeForShe
hareketine dahil olması da bu
anlamda önemli.
- Fenerbahçeli taraftarların da şampiyon olduktan sonra yoğun ilgisi olmuş galiba size...
- Evet... Instagram'dan çok
mesaj aldım almaya da devam
ediyorum. Hiç kötü mesajlar yok
ne güzel ki... Fenerbahçe taraftarları
da çok mutlu oldu. Hatta
taraftarlardan "Bravo Busenaz,
seni sol açığa alalım mı" diyen
de var "İşte yıllardır aradığımız
hırçın forvet" diyen de... (gülüyor)
Kulüpte bir başarı elde
edilince hemen futbolla bağlantı
kuruluyor.
KEŞKE BABAM DA GÖRSEYDİ
- Boksa başladığınız dönemlerde babanızı da kaybetmişsiniz. Neler yaşadınız o dönemlerde?
- Babam vefat etmeden önce zaten üç yıldır tedavi görüyordu dolayısıyla üç yıldır bir anlamda evden uzaktaydı. Annem, kardeşim ve ben bir şekilde hayatımıza devam ediyorduk. O üç yıl boyunca ister istemez kendimizi hazırlamıştık. Tabii ne kadar hazırlarsanız hazırlayın başa gelmesi başka bir şey... Ama boksa başlamamla babamı kaybetmem arasında bir bağ yok. Bir yerdeki öfkemi başka bir yere yansıtmıyorum ki zaten boks bir öfke sporu değil. Onun haricinde zaten sağ olsunlar teyzem, dayım, anneannem bir gün olsun babamızın yokluğunu hissettirmediler. Şampiyon olarak eve döndüğümde de yanımdaydılar, tabii babam da bu günleri görsün çok isterdim.
DİĞERLERİ 1 SAAT ÇALIŞTIYSA BEN 3 SAAT ÇALIŞTIM
- En büyük hayalinizi sorsak?
- Bizim en büyük hayalimiz Tokyo 2020. Bunun için de yaklaşık beş yıldır çalışıyoruz. Çünkü olimpiyat gidebileceğin en son radde, daha üstü yok.
- Kendinizi hazır hissediyor musunuz peki olimpiyatlara?
- İlk sıralarda vize alabileceğimi düşünüyorum. İnat yaptım... Alamazsam yapamazsam diye düşünmek bile istemiyorum.
- Bir yandan da öğretmenlik yapıyorsunuz değil mi?
- Evet, bu yıl Sancaktepe FSM Ortaokulu'na atandım.
- Hem boks kariyerinizi hem de öğretmenliği aynı anda yürütmek zor olmuyor mu?
- Aslında çok da zor olmadı. Milli takımda olmadığım zamanlar okuldaydım. Sadece diğer sporcular günde bir saat çalıştıysa ben üç saat çalıştım. Zaten yüksek lisans ve doktora yapmayı da düşünüyorum. Eğitim hayatıma devam edeceğim.
ARTIK TOTEM YAPMIYORUM
- Boks dışında kalan yaşamınızda neler yapıyorsunuz?
-Vallahi boks dışında pek bir yaşamım yok... (gülüyor) Sabah idmanları 1.5 saat akşam idmanları da 2.5-3 saat sürüyor. O arada da yemek yiyip uyuyorum. Çok kalabalığı sevmiyorum. O yüzden ailem ve yakın birkaç arkadaşım ile vakit geçiriyorum. Kampta da yaptığım tek aktivite kitap okumak ya da dizi izlemek...
- Neler okuyorsunuz mesela?
- Şu anda Şeker Portakalı'nı okuyorum. Yine dünya klasiklerini de elimden geldiğince okuyorum.
- Peki ya Rocky, Milyon Dolarlık Bebek gibi boks filmleri hakkında ne düşünüyorsunuz bir boksör olarak?
- Tabii ki izledim bu filmleri ama herhalde bu sporun içinde olduğumdan pek ilgimi çekmiyor boks filmleri.
- Eye Of The Tiger gibi bir gaza gelme şarkınız var mı peki ya da başka totemler?
- Olmaz mı? Queen'in We Are The Champions şarkısını maçlardan önce 15 kere dinliyorum. (bu esnada telefonundan şarkıyı açıyor yine) Onun haricinde önceden çok fazla totemim vardı. Örneğin bir çorabı sürekli yıkayıp her maç giyiyordum. Ama bıraktım artık. Totemler de bozulabiliyor çünkü... - Artık çorap değiştiriyorsunuz yani... - (Gülüyor) Tabii artık her maça farklı çorap...