İyi bir yorumcu İrem Derici. Yoksa her yiğidin harcı değil, 90'ların kült şarkılarını okumak için stüdyoya girmek. Üstelik bunu yaparken emanete hıyanet etmemek... Mest Of adını verdiği albümün çıktığı gün bizi evinde ağırlıyor. Heyecanlı olduğu kadar gelen tepkilerden dolayı mutlu da... Sohbetimize 90'ları konuşarak başlıyoruz ama dakikalar sonra kendimizi bugünde buluyoruz. Konuştukça anlıyoruz ki karşımızda şöhretin tam göbeğinde ama kendini şöhrete teslim etmemiş bir kadın duruyor. Çoğu zaman 'delilik' olarak değerlendirilen tavırları da bundan. Evinin geniş salonunda hiç fotoğraf olmaması dikkatimizi çekiyor. Nedenini sorduğumuzda "Manyak mıyım?" diye yanıt veriyor. Aynı şekilde bugüne kadar aldığı ödülleri de göremiyoruz. "Hepsi depoda" diyor, "Niye kendimle övüneyim ki?" Bugüne kadar yaşadıklarını, hayata, sanata ve müziğe bakışını içtenlikle anlatıyor. Bize de bunları size aktarmak kalıyor.
- Bugün dönüp geriye baktığınızda 90'lar size ne ifade ediyor?
- Saflık, güzellik, sosyal medyasızlık. Her b.kologların olmadığı bir dünya. Linç kültürünün yaşanmadığı, her şeyin paramparça edilmediği bir dönem. Her şeyin çabucak tüketilmediği, tüketim olmadığı için duygunun olduğu zamanlar. Yeni nesle bunlar klişe gibi geliyor ama o dönemi yaşayan insanlar olarak biz uçurumu görüyoruz. 90'larda ünlü olsam en fazla makinesiyle gelip fotoğraf çektirmek isteyen olurdu. Şimdi bir yerde oturduğumda rahat edemiyorum. Daha mekandan kalkmadan fotoğrafım yayılıyor. Yan masadan ses kaydı alanı bile gördüm. Bazen yanlarına gidip kibarca "Uzaktan çekmenize gerek yok, gelin beraber fotoğraf çektirelim. O çektiğiniz kare Google'da zaten var. Adımı yazınca çıkıyor" diyorum.
- Nasıl etkiliyor bu durum sizi?
- Bende bir septisizm başladı. Her şeye 'babana bile güvenme' tavrıyla yaklaşıyorum. Bunların olmadığı yıllara hasret kaldım.
- Sizi ilk kez bir özel gecede konuklar arasında görmüştüm. O kadar hızlı hareket ediyordunuz ki. Bir şeyleri kaçırma korkusu mu taşıyorsunuz?
- Tabii ki taşıyorum. Bir senedir TMS (Trankstaniyal Manyetik Uyarım) tedavisi görüyorum. Televizyon programı çektiğim dönemde sara hastası olmamama rağmen, stresten ötürü iki kez epilepsi geçirdim, dört gün hastanede yattım. O dönem işim gücüm elimden gitmesin diye kimseye söyleyemedim. Hatta naz yaptığımı sandılar. Bunu da ilk kez size söylüyorum. Epilepsiden sonra benim beyin dalgalarım bozulmuş. EEG çektiler ve dediler ki "Senin mutlu olmana ihtimal yok. Tedavi görmen lazım. Hem ilaç tedavisi hem de TMS tedavisi." Hâlâ ayda bir gidiyorum, yaptırıyorum. Bu konularda bilinçli olmak çok önemli. Bir de zaten kişilik testinin sonucunda borderline çıkmışım. Ya hep ya hiç. Ya çok mutlu ya geberiyor ızdıraptan...
- Çok yıpratıcı olmalı...
- Sekiz, dokuz ay öncesine kadar bir şeyleri kaçıracağım endişesiyle bir saatten fazla uyumazdım. Konserler var. Uçaktayım, yoldayım, sahnedeyim. Sürekli harala gürele. Bir yandan da erkek arkadaşıma vakit ayırmam lazım, dünyayı gezip görmem lazım, sevdiğim yazar yeni kitap çıkarmış uçakta onu okumam lazım, "Aman Oscar töreni yaklaşıyor ben hiçbir filmi izleyemedim..." izlemem lazım, şiir okumam lazım... Çünkü ben böyle büyüdüm. Ben sanatın her yerinde olmak istiyorum. Bir masaya oturduğumda hiçbir konuya Fransız kalmak istemem. Güzel okullarda okudum, güzel eğitimler aldım. Genel kültürü Donald Trump'ın kesesi gibi olan güzel arkadaşlar edindim.
ZAR ATARAK KARAR VERDİM
- Bu durum bir şeyleri kaçırma korkusunun yanında kendini besleme isteği ile de alakalı değil mi?
- Üniversite birinci sınıftayken Zar Adam
(Luke Rhinehart) diye bir roman okumuştum.
Bir sene hayatımı Zar Adam gibi yaşadım.
Her kararımı zar atarak verdim. Ally McBeal
dizisini izledim, hukuk okuyacağım, diye
tutturdum. Sonra ölümden dönünce diyorsun
ki "Dur be, zaten kendi yaşında kendine
katabileceğinden fazlasını kattın. Daha sakin
davran. Bir albümü, kitabı da kaçır..." Sakinim
artık. Titizlik hastalığım vardı, ondan da
kurtuldum.
- Titizliğiniz hayatınızı etkileyecek kadar mıydı?
- Sekiz kere Vileda geçer mi insan
bir yere? Otel odasını bir toplayıp
bırakıyorum, otel personeli
benden iyisini yapamaz.
- Kendinizi çok yormuş gibi hissediyor musunuz?
- Yordum. Ama hoşuma
da gitti. Rockstar gibi yaşadım.
Bu saatten sonra altı
ay sakin yaşayacağım altı
ay rockstar gibi. Şu an sakin
dönemimdeyim. Yememe
içmeme dikkat ediyorum, uykumu
alıyorum.
- Dünyaya neden geldiğinizi düşünüyorsunuz?
- Mutlu etmek, eğlendirmek
için geldiğimi düşünüyorum. Ben
insanların 'acil durumda camı kırınız'daki
can simidiyim. Mesela beş
altı arkadaş oturup muhabbet
ediyorlar. Muhabbet
ilerlemiyor. Hemen
"Alo, İrem.."
Ben işte o
kurtarıcı insanım. En bedbaht, en kötü günümde
bile bir ucundan mizahı yakalayıp durumla
alay edebiliyorum. Psikiyatristim Mansur
Beyazyürek bana dedi ki: "Öyle bir anlatıyorsun
ki olayları, aslında trajik bir durum fakat
gülüyorum sana. Sen kendi kendini tedavi
ediyorsun." İnsanlara da bunu yapıyorum.
Profesyoneller hariç kimseye dert anlatmayı
sevmem. Çünkü zaten herkesin derdi var, ben
niye ekstra yük ekleyeyim? Bir de ben iyi bir
hikaye anlatıcısıyım, dert anlattığım zaman bütün
yükü karşımdakine de geçiririm.
ŞİMDİ PIRT YAPSANIZ, ONU ŞARKI YAPACAK BİR TEKNOLOJİ VAR
- 90'lar sizin tam da ayna karşısında şarkı söyleme provaları yaptığınız döneme denk geliyor değil mi?
- 1987 doğumluyum. 90'lar çocuğuyum diyemem kendime ama tam bir Yonca Evcimik hayranıydım. Abone dansları, Evcimik'in tarzı... Ve kendimi bildim bileli yapmak istediğim buydu. Bir buçuk-iki yaşımdayım, konuşmayı yeni sökmüşüm, "Büyüyünce ne olmak istersin?" diye sorduklarında "Tüpçü" yanıtını veriyormuşum. Çünkü benim için tüpçü, bütün mahalleye şarkı söyleyen kız anlamına geliyordu: Nananam pampapam paappaa Aygazzz... Sonra annem beş yaşımda konservatuvar sınavına sokmuş beni. Piyano bölümüne seçmişler.
- Okuduğunuz şarkılar 90'ların hitleri. Sorumluluğunu omuzlarınızda hissettiniz mi?
- Bunlar çok kıymetli emanetler. Şarkıların son halini bütün bestecilere, söz yazarlarına ve yorumculara yolladım. İçlerine sinip sinmediğini sordum. Mesela Bende Hüküm Sür'de sadece söz, müzik yazarı değil, söyleyen de Sibel Alaş. Bu kadar mükemmel bir kadın olduğunu tahmin edemezdim. Karşılığında beş kuruş istemedi. Sadece yıllardır Diyarbakır'da eğitimine yardımcı olduğu iki çocuk varmış, "Onlara ufak bir destek verir, ablalık yaparsan süper olur" dedi. Kurşun Adres Sormaz ki için Kenan Doğulu'dan üç gün onay bekledik. "Okey" dediği an çıkacak albüm. O dönem Amerika'daymış, mesajım iletilmiyor. "Allahım, atlayıp uçağa gitsem mi?" diye düşündüğüm bile oldu. Tam ümidi kesmişken "Ellerine sağlık" mesajı geldi.
- Albüm içinize sindi mi?
- Hıyanet etmediğimi düşünüyorum. Bakınca çok kült şarkılar var albümde. Acemi Balık mesela. Klipte ister istemez Nalan'ın el hareketini yaptık. Burhan Çaçan şarkısı bile söyledim, Aşkımız Olay Olacak. Çocukluğumun en sevdiğim şarkısı. Üç-dört kuzen birlikte büyüdük. Şarkının çıktığı yıllarda biz de beş-altı yaşlarındayız. Marş yapmıştık şarkıyı kendimize. Kahvaltı masasında şarkıyı söylerdim, "Aşkımız olay olacak" kısmına bütün masa eşlik ederdi. Kaçın Kurası'nı Sezen Aksu "Al bunu oku, tam senlik. Böyle flörtöz flörtöz" diyerek verdi.
- Mine Koşan'ın Yok Dostum Zor Dostum şarkısı tüm hikayenin başı aynı zamanda değil mi?
- Yıllar önce ilk şarkım çıktı. Rahmetli Melih Kibar'ın son bestesiydi. Acayip bir ruhu vardı şarkının ama tutmadı. O dönem kara kara düşünmeye başladım. Bir gün menajerim Özgür Aras, babam ve ben yine kafa patlatıyoruz "Ne yapalım?" diye. Özgür dedi ki "Ya bir şarkı var Mine Koşan'ın söylediği. 'Yok dostum, zor dostum' diye. Hatırlar mısın Hulusi Abi?" Babam "Hatırlayamadım, şarkıyı açsana" dedi. Ben o arada tuvalete gittim. Bir geldim, iki kocaman adam şarkıyı açmış karşılıklı göbek atıyorlar. "Allah" deyip ben de aralarına katıldım. Ve 15 dakika içerisinde şarkının haklarını aldık. 90'lar fikri ilk orada çıkmıştı.
- Albümün kartonetinde "Bu albümle nefes aldım" diyorsunuz. Neden?
- 90'larda hücum kayıt yaygın, insanlar girip şarkıyı okur çıkarmış. Şimdi pırt yapsanız onu yola sokup şarkı diye piyasaya çıkarabilecek bir teknoloji var. Albümdeki aranjeleri Alper Atakan ve Mustafa Ceceli yaptı. İkisini de dedim ki "Sesimle oynamayın. Nefes seslerini kesmeyin. Detone olsam da kalsın." - Mest Of'un devamı gelir mi? - Kafamda var böyle bir plan. Şimdiden bir liste yapmaya başladım. Ama herkes paylaşmıyor şarkılarını. Mesela Tarkan'dan Dön Bebeğim'i söylemeyi çok isterim. Ne güzel de söylerim. Ama yemez öyle gidip Tarkan'a "Bir Dön Bebeğim alabilir miyim?" demek.
KENDİMİ NEREDEYSE ÖLDÜRÜYORDUM
- Albümün kartoneti de, kıyafetiniz de kırmızı. Özellikle mi tercih ettiniz?
- Çekim günü üzerime en güzel oturan kırmızı elbise oldu. Bu aralar yine kilo problemi yaşıyorum. Biliyorsunuz 40 küsur kiloyla ölümden döndüm. Ondan sonra 75'lere çıktım, şimdi 65'im. Yemek bozukluğunun her türlüsü bende varmış.
- "Bende varmış" dediniz. Bilmiyor muydunuz?
- Anoreksiya olduğumu mu? İçten içe biliyordum. 50 belirti varsa, bende 49'u var. "A, bir tanesi yok, demek ki değilim" diyordum. Hayatımın en yoğun zamanıydı. Konserler, reklam filmleri, jürilik... Kaybettik, sıyırdık kafayı. Herkes yaşayabilir. Her yerde bunu anlatmaya çalışıyorum. Psikolojik hastalıkların ayıp, günah gibi lanse edilmesi iğrenç bir şey. Kendimi öldürüyordum... Kabullenip psikolojik destek almak gerekiyor.
ACAYİP TOTEM YAPARIM
- Albümü 20 yıl önce aramızdan ayrılan Ajlan Büyükburç'a ithaf ettiniz. Özel bir nedeni var mı?
- Menajerim Özgür Aras'ın en yakın arkadaşıymış. Yıllardır anlatır, "Keşke tanışsaydınız. Çok severdiniz birbirinizi. İkinizde de tatlı bir delilik var" der. Konuşurken "Bu albümü Ajlan'a ithaf edelim mi?" dedi. "Sen deli misin? Canım feda" dedim. İnanırım bir yerlerden bizi duyduklarına... Elinde büyüdüğüm bir komşumuz vardı. Şubat ayında rahmetli oldu. Beni Cimbomlu yapan da o. "Sarı kırmızı başlıklı kız" diye anlatırdı masalı. En son ocak ayında, "Bu sene şampiyon olacak Galatasaray ama ben göremeyeceğim galiba" dedi. Kulüpten telefon geldiğinde "Şampiyonluk kutlamalarına çıkarım ama Halil Teoman Kaymaz'a ithaf edeceğim" dedim. Kutlama günü annem aradı ağlayarak: "Biliyor musun bugün Halil'in doğum günüymüş."
- Algılarınız açık mıdır?
- Yolda önüme bakarak yürürüm. Bir anda kafamı kaldırdığımda ya biri düşer ya da bir şeyini düşürür. Bir de acayip totem yaparım. Nil Karaibrahimgil'in şarkısını dinledikten sonra gaza gelip kendime tek taş yüzük aldım. Bir kere taktım sonra iki sene kutusunda durdu. Yeni eve taşınırken kutusundan düştü, alıp bir kenara koydum. Tam o sırada Çağrı Telkıvıran'dan bir mail geldi. "İrem bir şarkı yaptım, sana çok yakışır" diye. Adı da Tek Taş. Yüzüğü aldığım yeri aradım, yüzüğün ne kadar ettiğini sordum: "30 bin TL". Çağrı'yı aradım: "Söz, müzik, aranje şarkı ne kadar?" O da "30 bin TL" dedi. Tamam, dedim bu şarkı ortalığı sarsacak.
KAOSTAN BESLENİYORUM
- Türkiye'yi seviyor musunuz?
- Aşığım. O kadar gezdim tozdum bir tek Barselona'da yaşayabilirim diye düşündüm. O da memleketimden sürülürsem. Türkiye'yi özellikle de İstanbul'u başka hiçbir yere değişmem. Ben kaostan beslenen bir insanım. Huzur istemiyorum. İstanbul eşittir kaos. Huzur bir tarafıma batıyor benim. Yoğun bakıma kaldırılmadan önce dört günlük bir tatile çıktım. Dağın tepesi, in cin top oynuyor. İki saat oldu geleli, "Kesin bir şey olacak. Ay duramam ben burada" demeye başladım.
- Evin içinde kaos olmalı mı?
- Sevmem. Evin içinde huzur önemli. Ev benim tapınağım. Evdeki en ufak bir çöp bile benim özelim. Zaten misafirperver bir insan da değilim.
- Peki biriyle yaşamayı nasıl başarıyorsunuz?
- Başaramadım. Bir bitmiş evliliğim, bir de bir buçuk senelik çok güzel geçmiş bir birlikteliğim var.
- İlişkilerde karşıdaki kişiye alan bırakmak önemli mi?
- Yapışık ikiz gibi gezince o iş yürümüyor. Özlemek lazım, uzak kalmak lazım... Birine dair her şeyi biliyorsam zaten o kişiden hoşlanamam ki... Ufak bir gizem lazım. Mıç mıç tipleri hiç anlamıyorum "Kiminlesin, neredesin, ne yapıyorsun?" diye ömrümde kimseye sormadım. Bana da sorulmasını istemem.
BEN KANAVİÇE MİYİM NEDEN ÖRNEK OLAYIM?
- Son dönemde siyaset üzerinden de sanatçıları linç etme eğilimi var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Tavır göstermeyince de linç ediliyorsun. Bana siyasetle ilgili soru sorulduğunda şöyle diyorum: "Ne zamanki Cumhurbaşkanı'na İrem Derici'nin Mest Of albümünü nasıl buldunuz?" diye sorarsınız o zaman gelin bana da siyaset sorun. Bazen argo konuşuyorum, "Sanatçı dediğin örnek olmalı" diyorlar. Ben sanatçı değilim, sanatçı olmak için 40 fırın ekmek yemem lazım, ben yorumcuyum. Ayrıca ben kanaviçe miyim? Kime, niye örnek olayım? Üç-beş yaşındaki çocukların eline sussunlar diye telefon, iPad veriyorlar. Herkes kendi örneğini seçiyor zaten. O yüzden ben sadece şarkı söylüyorum, fena da yapmıyorum bu işi. Çok iyi bir sahne performansçısıyım. Benim konserime gelmeden kimse bu hayattan göçmesin. Ayaklarımın altını görseniz şoka girersiniz. Yarık, yara, su toplamış... Çünkü ben o sahnede kendimi kaybediyorum. İşimi güzel yapıyorum, gerisi beni alakadar etmiyor. Memleketim için her şey iyi olsun.
- Keşke siyaseti sadece siyasiler yapsa...
- Bunların da olması lazım. Taraflar, tartışmalar. Demokrasi lazım. Ama ben bilirkişi değilim, bu konularda.