Mustafa Kemal, 13 Kasım 1918'de Adana'dan İstanbul'a trenle gelip Haydarpaşa'ya ayak bastığında, yıllarca cephede çarpıştığı düşmanın 55 gemisi de Boğaz'a giriyordu. Hazin bir manzaraydı. Bu manzara karşısında işte tarihi sözünü söyledi: "Geldikleri gibi giderler..." Peki nasıl gideceklerdi? Büyük bir savaş yaşanmıştı. Osmanlı Ordusu'nun bir neferi olarak pek çok arkadaşı gibi türlü kahramanlıklar göstermişti ama 30 Ekim'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması'yla Osmanlı İmparatorluğu'nun yenildiği de tasdiklenmişti. İtilaf Devletleri, bu yenilgiden yararlanarak Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalamak istiyordu. Mustafa Kemal'in İstanbul'a geldiği 13 Kasım 1918 ile Samsun'a hareket ettiği 16 Mayıs 1919 arasında geçen 184 günde çok şey yaşandı.
O günlerde vatanın kurtuluşu için tekrardan bir Kurtuluş Savaşı verilmesi gerektiğini pek de öngören yoktu. Savaş bitiminde İttihatçılar tasfiye edilince, İttihatçı olmayan başarılı komutanlara alan açılmıştı. Onların çoğu İstanbul'a çağrılmıştı. Fakat sağlam bir yol haritası çizilemiyordu. Padişah Vahdettin 21 Aralık 1918'de yeni seçimler yapılmak üzere Meclisi Mebusan'ı feshetmişti. Ayrıca ordu içindeki askerlerin ona fenalık yapacağı kaygısı taşıyordu. Bir kurulup bir yıkılan hükümetler sağlam bir irade koymaktan uzaktı. Tutuklamalar, takipler, baskınlar herkesi tedirgin ediyordu. İşte bu 184 günlük süreçte Osmanlı Ordusu'nun önemli komutanları arasında Anadolu'daki orduların başına gitme fikri belirdi. Bu aslında sine-i millete dönmek demekti. Öyle de oldu... Buhrandan kurtuluşa giden 184 günde neler yaşandı, Mustafa Kemal'in Samsun'a gönderilmesi nasıl gerçekleşti hatıratlar eşliğinde kurtuluş yolculuğunun hikayesi...
Yapılacak ilk iş ordularımızın başına gitmektir
Kazım Karabekir 28 Kasım 1918'te İstanbul'a geldiğinde Boğaz'da İtilaf Devletleri'nin gemilerini görünce "Tek dağ başı mezar oluncaya kadar uğraşmalı" diyerek kendi kendine direnme kararı alır. Fakat İstanbul'daki askerlerin haleti ruhiyesi onun kadar dirayetli değildir. Ertesi gün bir süre önce İstanbul'a gelen İsmet Bey (İnönü) ile görüşür. İsmet Bey umutsuzdur. "Gördün mü Kazım? Her şey mahvoldu. Vaktiyle gördüğün gibi sürüklediler ve bitirdiler. Derdin ki batıracaklar ve hayatımızla biz didişeceğiz. Benim ümidim kalmadı. Ben kararımı sana söyleyeyim mi Kazım. Köylü olalım. Askerlikten istifa edelim. Senin kaç liran var. Birleşelim Kazım Ağa, İsmet Ağa olalım. Çiftçilikle hayatımızı sürükleyelim." Karabekir, "İsmet acele etme! Daha görüşürüz. Hepimizin İstanbul'a toplanması feci, beni getirmemeliydiniz. Yapılacak ilk iş ordularımızın başına gitmektir. Ne yap yap, beni bir kolorduya tayin ettir. Anadolu'da olsun, mümkünse kendi kolorduma. Hepimiz buradan uzaklaşalım. Yoksa günün birinde toptan bir ihanete kurban gidersek her ümit de mahvolur" der. (Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz)
Görüşmeler, takipler, baskınlar ve çıkış yolu Anadolu
Mustafa Kemal'in İstanbul'a gelirken, Anadolu'ya gitme fikri olmadığını ve İstanbul'daki 184 günde neler yaşandığını Falih Rıfkı Atay'ın Atatürk'ün Bana Anlattıkları ve Şevket Süreyya Aydemir'in Tek Adam kitaplarından biliyoruz. Paşa İstanbul'a gelirken, aklında kurulacak hükümetlerde Harbiye Nazırı olma isteğinin bulunduğunu anlatıyor. Amacı Mondros ateşkesinden barış antlaşmasına (o zaman Serv'in adı konmamıştı) kadar geçecek süreçte etkin rol almak. Fakat bu emeline ulaşamıyor. Ama ülkenin varolan durumdan nasıl kurtulması gerektiğine dair görüşlerini söylemekten çekinmiyor. İstanbul'da sık sık kurulan hükümetlerin içerisindeki kimi nazırların onunla ilgili olarak 'güvenilir bir paşa', kimilerinin de 'güvenilmez bir paşa' olarak farklı izlenime sahip olmalarının sebebi de görüşlerini açık etmesi. Sonrasında yaşanan süreç onu Anadolu'ya gitmek gerektiği konusunda ikna ediyor.
Bu vasıflara haiz olan Kemal Paşa
Samsun ve çevresinde yaşanan olaylar sonrasında İngilizlerin ihtarı ve Samsun ve çevresini işgal etme tehdidi karşısında Sadrazam Damat Ferit Paşa sıkıntılı günler geçirir. İşte bu süreç, Mustafa Kemal'e Anadolu'ya gitme fırsatı verir. Peki onun ismi nasıl gündeme gelmiştir. Rauf Orbay'ın hatıralarından okuyalım: "Sadrazam Ferit Paşa hemen Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey'i çağırır ve 'Dahiliye Nazırı olarak bu meseleye nasıl bir çözüm ürettiğini' sorar. O da 'Bu iş burada Babıali'de yoluna koyulamaz. Asayişin bozulduğu bölgeye bu davanın hakkından gelebilecek, tecrübeli bir şahsiyeti geniş salahiyetlerle göndermek lazımdır. Mevcut kumandanlar arasında bu vasıflara haiz olarak hatırıma gelen Mustafa Kemal Paşa'dır' cevabını verir." Kısa bir süre sonra Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Mustafa Kemal'e yeni görevini tebliğ eder. Görevle ilgili yetki belgesini Mustafa Kemal'in arkadaşlarından Genelkurmay İkinci Başkanı Kazım Paşa (Kazım İnanç) düzenler. Bu düzenleme sırasında Mustafa Kemal ile istişare ettiklerini yetki belgesini Mustafa Kemal'in isteği doğrultusunda düzenlediğini onun anılarından öğreniyoruz. Peki Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey neden Mustafa Kemal ismini vermiştir. Paşa'nın İstanbul'dayken tanıştığı ve görüştüğü isimlerden biridir Mehmet Ali Bey.
Ahval günden güne size hak verdiriyor
Kazım Karabekir, ilk günden itibaren Anadolu'daki ordularının başına geçmek gerektiğini savunuyor ve bunun için de uğraşıyor. 24 Şubat'ta da XV. Kolordu Komutanı olarak Erzurum'a atanıyor. Erzurum'a gitmeden önce Mustafa Kemal'le Şişli'deki evinde görüşüyor. Karabekir, Paşa'ya İstanbul'da bir şey yapmanın imkansız olduğunu ve onun da kendisi gibi Anadolu'daki bir ordunun başına geçmesi gerektiğini öneriyor: "İstanbul'da ne siz ve ne de kıymetli arkadaşlar fazla müddet kalmayınız. Başka türlü milli birlik ve milli varlık göstermek imkânı yoktur." Mustafa Kemal, Karabekir'e, "Bu da bir fikirdir, ahval günden güne size hak verdiriyor" karşılığını veriyor. Kazım Paşa ısrar edince Mustafa Kemal düşünüp ve "İyi olayım (o sırada hastadır) size mülaki olmaya çalışırım" diyor. Sohrasında günden güne yaşanan gelişmeler Karabekir'i haklı çıkarıyor. Bir yanda ev baskınlarıyla Paşa'ya verilen gözdağı, diğer yandan Vahdettin'le, nazırlarla yaptığı görüşmelerden istediği neticeyi alamaması, arkadaşlarının tutuklanması... Mustafa Kemal de İstanbul'da bir şey yapılamayacağını anlayıp Anadolu'ya geçme kararı alıyor Yakın arkadaşları Rauf Bey (Orbay), Ali Fuat Bey (Cebesoy) ile de karanını paylaşıyor. Ama Anadolu'ya nasıl geçecektir?
Akaretler'deki evi iki kere basıldı
Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında Osmanlı ordusunun önemli paşalarının İstanbul'a çağrılması bir riski de barındırır. O dönemde yapılan tutuklanmalar karşısında bu paşalar tedirgin olur. Mustafa Kemal'in Beşiktaş Akaretler'deki annesi ve kız kardeşinin kaldığı ev iki kere, sonra taşındığı Şişli'deki evi de bir kere 'işgal kuvvetlerinin' askerleri tarafından basılır. Akaretlerdeki ev baskınının ilkinde Mustafa Kemal evdedir. Gelen İtalyan askerleridir. Bu baskını Mustafa Kemal İtalyan mübessilliğini arayarak durdurur. İkinci baskında evde yoktur. Gelenler İngiliz askerleridir. Evi dağıtırlar. Bu hamleler karşısında Mustafa Kemal'i kaygılandıran, tutuklanması halinde aklındaki ve arkadaşlarıyla paylaştığı kurtuluş planını hayata geçiremeyecek olmasıdır.
Bandırma Vapuru'nu batıracaklar
Mustafa Kemal Samsun'a doğru yola çıkacakken kendisine İngilizlerin vapuru batıracakları haberi gelir. Sonrasını kendi ağzından dinleyelim: "Bandırma vapuru Galata rıhtımında hazır.Karargahımızdan olanlar muayyen saatte rıhtımda olacaklardı. Evdeki vedaları bitirmiştim. Tam o sırada gelerek beni büroma götüren bir dostum, aldığı bir habere göre benim ya hareketime müsade edilmeyeceğini, yahut vapurun Karadeniz'de batırılacağını söyledi. Yıldırımla vurulmuşa döndüm. Bir an yalnız kaldım ve düşündüm. Benim için yakalanmak, hapsolmak, düşündüklerimi yapmaktan menedilmek, hepsi ölmekle müsavi idi. Hemen otomobile atlayarak Galata rıhtımına geldim. Rıhtıma yanaşmış olacağını sandığım vapur, uzaklardadır. Sandallarla vapura gittik. Kaptana yola çıkmak için emir verdimse de Kızkulesi açıklarında muayeneye tabi tutulduk. Muayene uzayıp gitti. Kaptana hareket hazırlıklarını çabuklaştırmasını söyledim. Hareket ettik. Karadeniz boğazından çıkarken, kaptana tehlikeli ihtimalleri anlattım. Cevap verdi: 'Ne aksi, bu denizi pek iyi tanımam, pusulamız da biraz bozuk...' Mümkün olduğu kadar kıyıları takip etmesini tavsiye ettim. Çünkü bundan sonra benim tek istediğim, Anadolu'nun bir kara parçasına ayak basmaktan ibaretti."
En önemli isimler gidiyor
Mustafa Kemal, Samsun'a ordu müfettişi olarak gönderilecektir, fakat Boğaz'ın kontrolü İngilizlerde olduğu için İngiliz yetkililerden Bandırma Vapuru ve bu vapura binecekler için vize almak gerekmektedir. Bu belgeler düzenlenir ve İngiliz Yüksek Komiserliği'ne gönderilir. Burada, daha sonraları adı 'işkenceci Bennett'a' çıkan Yüzbaşı John Godolphin Bennett vardır. Kendisiyle yıllar sonra yapılan bir söyleşide Bennett o günü şöyle anlatıyor: "Vize talebi geldiğinde Mustafa Kemal'i tanıyordum. Yalnız beraberinde götürmek istediği heyet çok kalabalıktı. Üç-dört kişi yerine 35 kişi. Büyük zabitler, albay, tuğgenenal falan. Osmanlı Genelkurmay'ının en mühim isimleri gidiyordu. Bunun bir müfettişlik için çok olduğunu hissettim ve mesuliyetimin üzerinde olduğunu gördüm. Dosyayla Şişli'deki kumandanlığa gittim. İngiliz Başkomiserliği'ne Rumbolt'ta telefon ettiler. Bana 'Mustafa Kemal gitsin ne lazımsa yapsın. Padişah onlara itimat ediyor. Vizeyi verin' dediler.
Bir şey mi yapacaksın Kemal?
Mustafa Kemal, Samsun görevi tebliğ edildikten sonra 14 Mayıs'ta Sadrazam Damat Ferit Paşa'nın Nişantaşı'ndaki evine akşam yemeğine davet edilir. Onlara Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa (Cevat Çobanlı) eşlik eder. Sonrasını Mustafa Kemal'den dinleyelim: "Sadrazamın kafasında büyük bir endişe vardı. Sordu: 'Siz bana harita üzerinde nerelere kadar kumanda edeceksiniz, gösterir misiniz?' Vesveseye düştüğü noktayı anlamıştım: Kipert'in küçük haritasına elimi koyarak 'İhtimal, şu kadar ufak bir parça' diye bazı vilayetleri gösterdim. Cevat Paşa'nın yüzüne baktım. O da ilave etti: 'Paşa tabii o mıntıkadaki kuvvete kumanda edecek. Zaten nerede kuvvet kaldı ki' Vaziyetin ehemmiyetli olmadığını anlatmak istermiş gibi, masadan uzaklaştı. İçimden Cevat Paşa'ya teşekkür ediyordum. Konaktan çıktıktan sonra, Cevat Paşa ile kolkola, Teşvikiye'ye doğru ilerliyorduk. Cevat Paşa samimi bir lisanla sordu: 'Bir şey mi yapacaksın Kemal?' 'Evet Paşam, bir şey yapacağım!', 'Allah muvaffak etsin!', 'Mutlaka muvaffak olacağız!"
Şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim
Padişah Vahdettin ile Mustafa Kemal arasındaki, Paşa'nın Samsun'a çıkmadan önceki son görüşmesi bilinir. Yıldız Sarayı'nda yapılan bu görüşmede Vahdettin o ünlü konuşmasını yapar: "Paşa Paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin, bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir, tarihe geçmiştir. Bunları unutun, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa devleti kurtarabilirsin." İkili, bu görüşme haricinde o dönemde dört defa daha (Mustafa Kemal İstanbul'da bulunduğu süre içerisinde) görüşmüşlerdir. Bu görüşmelerden sadece Mustafa Kemal'in İstanbul'a geldiği ilk günlerde gerçekleşenin içeriğini biliyoruz. O buluşmada Vahdettin, Mustafa Kemal'e "Ordunun kumandan ve zabitleri eminim ki seni çok severler, bana teminat verir misin ki, onlardan bana bir fenalık gelmeyecektir" der. Mustafa Kemal de "Vakıa, ben İstanbul'a geleli birkaç gün oldu, buradaki ahvali yakından bilmiyorum, fakat ordu rüesa ve zabitanının Zatı Şahanenizle karşı karşıya bulunması için bir sebep olabileceğini zannetmiyorum. Onun için temin ederim ki, hiçbir fenalığa intizar buyurmayınız" diye cevap verir