"Ziyan olmayan emek" derler bu topraklarda evlatlara... Çünkü emeğin de mücadelenin de sevginin de en büyüğünü harcar anneler evlatlarını yetiştirirken. İşte bu yüzden bir annenin çocukları için göze alamayacağı hiçbir şey yoktur. Yüreğiyle yoğurduğu emeğidir evladı onun... Biz de bugün farklı mücadeleler içinde olan, evlatları için her şeyi göze alan ve pek çok anneye ilham olacak dört anne ile röportaj yaptık. Asuman Erdoğan, AK Parti Ankara Milletvekili. 11, 7 ve 5 yaşlarında tam beş çocuğu var. İki erkek bir kız çocuğu üçüz... O çocukları ile birlikte hem TBMM'de hem sosyal hayat hem de evde varolunabileceğinin en güzel örneği. Çocuktan sonra iş hayatından çekilmeyi düşünen, etraftan gelen baskılarla iş ve ev hayatını birlikte yürütemeyeceğini düşünen annelere en güzel örnek. Çünkü Erdoğan da çoğu kadın gibi çocukları olduktan sonra iş hayatına nasıl devam edeceği konusunda endişe yaşamış. Ancak pes etmemiş, "Kadın olmam, anne olmam, çok çocuklu olmam da benim kimliğim ve farklılığım. Tüm bu özelliklerimle bulunduğum yere farklılıklar katabilirim" diyerek yoluna devam ediyor. Fenerbahçe Kadın Voleybol Takımı oyuncusu Bahar Toksoy, kızı doğduktan sonra profesyonel hayatını bırakmayan bir isim. Zor antrenmanlar, yoğun maç programı, deplasmanda geçirilen vakitler ona engel değil. Bahar Toksoy, bir başka takımın antrenörü olan eşi Giovanni Guidetti'nin de yardımıyla 2.5 yaşındaki kızları Alison'u ilgiyle büyütüyor... Simay Bülbül, Türkiye'nin önde gelen moda tasarımcılarından biri. İki oğlu var. Büyük oğlunun koruyucu annesi. Oğlundan bahsederken sayısız kez gözleri doluyor. "Kan bağına ihtiyaç yoktur ailelerde, can bağı esastır benim için" diyor ve ekliyor: "Biri biyolojik biri de kalbiyolojik iki erkek çocuk annesiyim." Türkiye'nin yakından tanıdığı ve çok sevdiği bir haber spikeriydi Sonay Dikkaya. Anneliğe adım atmasıyla mücadeli başladı. Otizm teşhisi konulan oğlu Şan'a daha iyi bir eğitim ve rahat hayat sunabilmek için kariyerini, evini, sevdiklerini ve vatanını geride bırakıp ABD'ye yerleşti. Gurbetin ne demek olduğunu iliklerine kadar hissediyor ama çocuğunun geleceği için kurduğu iki kişilik hayatında her şeyle tek başına mücadele ediyor.
AK Parti Ankara Milletvekili Asuman Erdoğan
Evimiz kreş gibi
- Beş çocukla gününüz nasıl geçiyor?
- Evimiz her yeri etkinlik alanı gibi, boyalar, boyama kitapları, oyuncaklarla dolu... Hiç sıkılmıyoruz evde. Okulla birlikte erken kalmaya başladık. Saat 7'de kalkıyoruz. Kahvaltısız asla okula göndermiyorum. Kavgalı gürültülü ama eğlenceli uzunca bir kahvaltı yapıyoruz birlikte. Sonra kıyafetlerini giyip okula gönderiyorum ama birinin dişlerini fırçalarken saçlarını tarıyorum. Böyle bir tempodayım. Bazen hadi artık çıksalar da ben de otursam diye düşündüğüm oluyor. (Gülüyoruz)
- 24 Haziran seçimi öncesi sizi seçim çalışmalarında çocuklarınızla birlikte sahalarda gördük. Nasıl tepkiler aldınız?
- İnsanlar daha sıcak davrandılar. Çocuklar ortamı neşelendiriyor. Alışılmışın dışında bir tabloydu. Götürebildiğim yerlere de götürdüm çocuklarımı. Büyük oğlum diğerlerine göre her şeyin daha farkındaydı. O siyaseti seven, okuyan, siyasi duruşumuzun farkında olan bir çocuk. Bana her anlamda destek veriyor. Annelerinin ne yaptığını, nasıl bir hareketin içinde olduklarını görmelerini istiyorum. Çünkü anlatmakla olmuyor.
- Peki, size neler söylüyorlar yaptığınız işle ilgili?
- Yerel seçimler hakkında konuşurken, nasıl olacak oğlum fikrin var mı diye soruyordum: "Aklı olan bizim partiye verir annecim, bunu nasıl göremezler" diyordu büyük oğlum. Küçüklerim ise "Annecim neden herkes sana selam veriyor, seni neden bu kadar seviyorlar?" diye soruyorlardı. İlk seçildiğimde "Annecim milletvekilinin görevi nedir?" diye sordular. "Siz tahmin edin" dedim. "Cumhurbaşkanımızın yanında gezer onu korurlar" dediler. Çok hoşuma gitti. Cumhurbaşkanımızı çok seviyorlar.
- Annecim bugün işe gitme dedikleri oluyor mu?
- Gitme demiyorlar ama "Daha erken gelsen olur mu? Eve geldiğimizde seni görebilecek miyiz?" diye soruyorlar. Milletvekilliğine aday olduğumda küçük çocuğum 7 aylıktı. Endişelendim, aday olmalı mıyım olmamalı mıyım? diye sordum kendime. Sonra şöyle düşünmeye başladım. Ben bir kadınım, anneyim. Benim gibi kadınların da siyasette, iş hayatının her alanında olması gerekiyor. Var olduğumuz şekilde, bütün nitelik ve özelliklerimizle olmalıyız olduğumuz yerde. Olduğumuz yere göre şekillenirsek zaten farklılık sunamayız. Ben kadın, beş çocuklu anne, bir eş olarak da TBMM'deyim ve bu özelliklerimle farklılıklar sunabiliyorum. Farklı görüşlerin ortaya çıkmasını sağlayabiliyorum.
- Anneler ve çocuklar için TBMM'de yaptığınız, yapacağınız projeler var mı?
- Öğretmenlik yaptığım dönemde bize sunulan imkânlardan çok daha fazlası var şimdi. Yarı zamanlı çalışma saatlerinden ücretsiz izne, süt iznine kadar güzel fırsatlar var. TBMM'de bana çok çocuklu anneler gelip dertlerini anlatıyor. Sıkıntıları olan, engelli çocuğu olan anneler geliyor yanıma. Onlara çözümler bulmaya çalışıyoruz. Özel çocuklarımız içim maddi manevi destek sağlamaya çalışıyoruz. Otistik, Down sendromlu çocuklarla ilgili bir komisyon kuruldu. Ben de o komisyondayım. Tüm bunların sebepleri ve nasıl faydalı çözümler üretebileceğimize dair çalışacağız. Okullar ve öğretmenlerle ilgileniyorum. Dışişleri komisyonundayım. Özellikle bu konudaki hassasiyetimi yurtdışında da ortaya koymaya çalışıyorum.
- Anneler Günü mesajınız nedir?
- En özel anneler şehit annelerimiz. Çünkü onlar kadar fedakâr başka kimse yok. Bir anne her şeyden koruyup kolladığı çocuğunu vatanı için şehit veriyor. Ondan sonrası da zor. Yüce rabbim onları misliyle ödüllendirsin. 40 yıl engelli çocuğuna bakan anneleri de gördüm. Koruyucu anneler de beni çok duygulandırıyor. Çok özel anneler. Allah hepsinden razı olsun. Sayın Cumhurbaşkanımızın eşi Hanımefendi Emine Erdoğan başta olmak üzere kendi annem ve kayınvalidem ile tüm annelerin Anneler Günü'nü kutluyorum.
Haber spikeri Sonay Dikkaya
Yeter ki oğlum yanımda olsun
- Oğlunuza otizm teşhisi konduğunda ne hissettiniz?
- Şan 600 gr doğduğundan, biz zaten büyük bir mücadele içinde yıllarımızı geçirdik. Önce beden sağlığını ve hayatta kalmasını düşündüğüm içi üç yaşında otizm teşhisi konulunca büyük bir şok yaşamadım. Yeter ki yanımda olsun, birlikte aşarız diye düşündüm. Tabii ki nasıl bir mücadelenin içinde olabileceğimizi tahmin edemedim o zamanlar.
- Hem çalışıp canlı yayın sunmak hem de Şan'ı büyütmek zor olmalı. Bunu nasıl başardınız?
- İşime odaklanmam çok zor oluyordu. Ama o zamanlar müdürüm olan sevgili Cem Aydın'ın çok büyük desteğini gördüm. Ona ömrüm boyunca minnettar olacağım. Son 10 yılım çok yorucu geçti. Karşı tarafta benden iş bekliyor tabii. Haberleri sunuyordum koşa koşa eve gelip oğlumu terapilere götürüyordum. Bir gece önce Şan kriz geçirmiş, hiç uyumamışım. Gözlerim çökmüş yine gidip haberleri sunuyordum.
- Gelelim belki de hayatınızdaki en kritik karara. Oğlunuzla birlikte ABD'ye taşınma kararınıza. Bu nasıl gerçekleşti?
-İş hayatım bittikten sonra artık oğlumla bire bir ilgilenmem gerektiğini düşündüm ancak Türkiye şartlarında Şan'ın eğitimine çalışmadan para yetiştirebilmem imkansızdı. Üstelik oğlum için istediğim şartları oluşturabilecek bir merkez maalesef yoktu.
- İkiniz ABD'de yalnızsınız. Hiç korkmadınız mı?
-Tabii ki korktum. Hâlâ da korkuyorum. Biraz hasta olsam çocuğuma çorba yapacak bir yakınımın olmaması, gece bir baygınlık geçirsem Şan'ın kimseye haber veremeyecek olması beni her zaman endişelendiriyor. Ama burada devlet okuluna gidiyor. Hiç bir ücret ödemiyoruz. Aldığım küçük bir evim var, Kira ödemiyorum. Ortam ve insanlar otizm için daha konforlu. Huzurluyuz ama, ülkeme, sevdiklerime, alışkanlıklarıma özlemim çok fazla. Gurbeti yaşayan bilirmiş meğer...
- ABD'deki günleriniz nasıl geçiyor?
- Şan'ı ben bırakıyorum okula, çünkü servisle giderse çok erken kalkmak zorunda. Ev ve okul 20 dakikalık mesafede olmasına rağmen servisle dönerse iki saati buluyor eve gelmesi. O kadar uzun bir süreyi otobüste geçirmesini istemediğim için ben alıyorum çıkışta da.
- Şan okuldayken siz nelerle meşgul oluyorsunuz?
- Henüz bir işim yok burada. O okuldayken günlük işlerimi yapıyorum, market alışverişi, yemek, içmek derken zaman çabucak geçiyor. Fırsat buldukça meditasyon yapıp, sessizliğin tadını çıkarmaya, biraz ruhumu dinlendirmeye çalışıyorum.
- Yeni hayatınıza adapte olabildiniz mi?
-Adapte olmam iki-üç ayı buldu. Hiç bilmediğiniz bir ülke. Her şeyi yeni baştan öğreniyorsunuz, Şan'ın zaman zaman sokaklarda yaşadığı krizler yüzünden zor günler geçirdiğimiz de oluyordu, Çok ağladığım, çok yorulduğum zamanlarım vardı. Şimdi biraz daha iyiyiz.
- Diğer otizmli çocukları olan annelere ne söylemek istersiniz?
- Benim gibi annelerin yolu uzun. Hep güçlü olmak zorundayız. Hayatta kalmak ve evlatlarımıza bakabilmek için her şeyi kabullenip, hiç kimseden hiç bir şey beklemeden, ruhumuzu beslemeliyiz. Pozitif düşünebilmenin zaman zaman çok zor olduğu bu hayatın içinde sevgiye ve şükretmeye tutunup şimdiyi yaşamaya çalışıyorum. Ufacık şeyleri dert etmemeyi öğrendim. Yeter ki sağlık olsun....Her Anneler Günü'nde hüzünlenirim. Annesi olmayanları, anne olmak isteyip olamayanları düşündüğümde içim burkulur. Buradan, önce canım anneciğimin ve tüm annelerin gününü kutluyorum. Anne olmak isteyenlere dualarımı yolluyorum.
Moda tasarımcısı Simay Bülbül
Annelik can bağıyla sevebilmektir
- Annelik nedir sizin gözünüzde?
- Annelik bir çocuğu kan bağıyla değil de can bağıyla sevebilmektir. Biyolojikten de öte kalben de o çocuğu doğurabilmektir anne olmak. Ben şu an biri biyolojik biri de kalbiyolojik iki erkek çocuk annesiyim. İlla kan bağına ihtiyaç yoktur ailelerde, can bağı esastır benim için. Başka kanallarla iki emanetim var ve bu emanetlere sahip çıkabildiğim her gün şükrediyorum.
- Korkmadınız mı? Ya da onun hayatını kurtarmış olduğunuzu mu düşündünüz?
- "Bir çocuğun hayatını kurtaralım" filan demedim bu yola çıkarken. Kibirli geliyor böyle demek bana. Kimin, kimin hayatında ne etki yaptığını, kimin kimi kurtardığını bilemezsiniz ki! Belki de büyük oğlum bizim hayatımızı kurtarıyordur. Ben meseleye şöyle baktım: Bir çocuk var, bizim hayatımıza girecek. O benim hayatıma hediye. İnsan gönülden böyle bir sürece adım atar.
- Nasıl girdiniz peki koruyucu annelik yoluna?
- 2014 yılında gönüllü annelik yapmaya başladım. İki yıl boyunca Darülaceze'de çalıştım. Yaklaşık iki yaşındaydı büyük oğlum hayatımıza girdiğinde. Evimize geldiğinde de yaklaşık 3.5 yaşındaydı. Babamın ölümünden sonraydı. Annem ve babam anaokulu işletti 20 küsur yıl. Babam çocuklara çok bağlıydı, çocuklar da ona. Binlerce çocuğun hayatına dokundu ve onun ölümünden sonra yaşadığım acıyı anlamlandırmak için girdim aslında bu yola. Bu yol beni büyük oğlumla tanıştırdı.
- Peki zor değil miydi bu süreç?
- Hep pedagoglarla ilerledik. İlk önce biz ebeveyinler sonra da büyük oğlumuz. Herkesin süreci yönetme şekli farklı, hepsine de saygı duyuyorum. Ama ben çocuğun gerçeği bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ondan bu gerçeklik saklanmamalı. Çünkü çocuk size "Karnından mı geldim?" diye soruyor ve doğal olarak bilgi almak istiyor. Ben ona hep "Ben seni kalbimden doğurdum. İyi ki beni bulmuşsun, birbirimizi bulmuşuz" diyorum. Onu güçlü ve sevgi dolu yetiştirmeye çalışıyorum. Çünkü ne kadar bunu başarırsam, o ne kadar kendi gerçekliğiyle barışık olursa o kadar mutlu ve güçlü bir birey olur. Olabildiğince yaralanmadan büyümesi için çalışıyorum.
- Nasıl oluyor koruyucu annelik?
- Koruyucu aileler de evlat edindiği zaman çocuğu tamamen hayatlarına alıyor. Biyolojik çocuğunuz için yapacağınız her şeyi yapıyorsunuz. Ama nüfusunuza alamıyorsunuz, ayda bir biyolojik anne-baba çocuğu görebiliyor. Bu çocuklar bize emanet. Ama biyolojik çocuğumun da bana emanet olduğunu düşünüyorum. Biyolojik ailenin çocuğu geri alması ihtimali yüzde 1 bile değil. Genelde çok daha tramvatik hikayeler oluyor bu çocukların hayatında.
Fenerbahçe Kadın Voleybol Takımı oyuncusu Bahar Toksoy
Çocuk yetiştirmek potansiyelimizi keşfetmek için bir fırsat
- Voleybol kariyeri ve annelik bir arada nasıl yürüyor?
- Profesyonel sporcuların hayatı planlı ve disiplinli oluyor. Bu bebeklerin sevdiği bir şey. Elbette çalışan her anne gibi ben de yardım alıyorum ama bu yardım sadece fiziksel olarak benim ya da babasının evde bulunamadığımız anlar için geçerli. İkimizden biri evdeyse, önceliğimiz her zaman Alison. Süper güçleriniz olmasına gerek yok, sadece planlı programlı olmalısınız.
- En çok hangi konuda zorlandınız?
- İtiraf ediyorum. İlk zamanlar deplasmana giderken çok zorlandım. Hele ki deplasman tarihlerimiz Giovanni ile çakıştığında. Evde anneannesi, dedesi ve yardımcım olduğu halde, en azından ikimizden birinin yanında olmayışı çok üzüyordu beni. Ama bir süre sonra şunu anladım. Kızımın beni ekranda izlemesi, kazanırken, kaybederek, pes etmezken, emek verirken görmesi sürekli yanında olmamdan daha değerli. Çalışan, üreten annelerin kızları için çok önemli bir rol model olduğuna inanıyorum.
- Anne olunca anladım dediğiniz neler var?
- Zorlukları fırsat olarak gören, daha sabırlı, daha anlayışlı bir insana dönüştüm. Bunun mesleğime katkısı büyük oldu çünkü bu özellikler takım oyunu için çok gerekli şeyler. Anne olmak, bir kadının kariyeri, hayalleri, özgürlüğü önüne kurulan bir bariyer değil. Aksine, hiç bilmediğiniz yönlerinizi, içinizdeki gücü ve potansiyeli keşfetmeniz için harika bir fırsat. Mesela ben kız çocukları ile ilgili daha fazla şey yapabilmeyi ister oldum. Bir voleybol akademisi kurma fikri bir süredir aklımdaydı ama Alison doğduktan sonra harekete geçmeye karar verdim.
- Hamile olduğunuzu anlayınca spor yaşamınız nasıl şekillendi?
- Aslında ben profesyonel spor kariyerimi sonlandırdıktan sonra çocuk doğurmayı planlıyordum. Ama bu tatlı sürpriz, hayatımı o kadar güzel şekillendirdi ki.. Anne olduktan sonra da, hiç beklemediğim bir şekilde, kendimi çok daha diri, güçlü ve formda hissetmeye başladım. Sahaya geri dönmek için içimde inanılmaz bir istek oluştu.
- Doğumun ardından ne kadar sürede işe döndünüz?
- Suda doğum yaptım. Çok kolay bir doğum oldu. Doğumdan sadece 42 gün sonra bireysel antrenmanlarıma başladım. Kısa bir süre sonra da Fenerbahçe Opet voleybol Takımı'ndan transfer teklifi aldım. Fenerbahçe gibi büyük bir kulübün, bana güvenmiş olması iş hayatındaki bütün şirketlere örnek olmalı diye düşünüyorum. Kulübümüz Fenerbahçe'nin hayata geçirmiş olduğu HeForShe projesini de bu anlamda çok destekliyorum. Kadın erkek eşitliğinin sosyal hayatta, iş hayatında yani hayatın her alanında uygulanıp farkındalık yaratılmasında Fenerbahçe'nin önemli bir rolü var. Annelik kadınların kariyeri önünde bir bariyer olmamalı. Neredeyse bir sezon bile ara vermeden geri dönme şansı elde ettim. Bu kadar hızlı geri dönmem de, yıllardır düzenli spor yapıyor olmamın, beslenme ve uyku düzenime çok dikkat ediyor olmanın çok büyük etkisi var. Çocuklara, gençlere hep aynı şeyi tavsiye ediyorum. Sporu bir şekilde hayatınızda tutmanız, yaşam kalitenizi, okuldaki ve işteki başarınızı, hatta özel hayatınızı belirgin düzeyde etkiliyor.