70'lerindeki Mustafa Dokur'un elinde babasına ait sadece siyah beyaz bir vesikalık fotoğrafla, küçük bir not defteri var, hafızasındaysa ondan duyduğu birkaç cümle. Çünkü babasını dört yaşındayken kaybetmiş. Anlatılanlardan, not defterindeki bilgilerden ve belleğine oya gibi işleyip unutmamaya çalıştığı anılarından biliyor babasını. Hayattaki en büyük gayesi babasının kayıp hikayesini öğrenmek...
Çünkü Harputlu Mustafa Amca'nın babası Ahmet Dokur bir kahraman. Ama ne onun ne de onunla benzer kaderi paylaşan insanların hikayeleri, tarihimizde kahramanlık olarak anılamadığı ve zaman içerisinde silikleştiği için kaybolmuş. Ahmet Dokur, 1. Dünya Savaşı'nda Doğu Cephesi'nde Ruslara esir düşen askerlerden. Japon deniz sınırında bulunan Vladivostok'taki esir kampına nasıl gittiğini bilemiyoruz. Bildiğimiz bu zorlu yolda her beş askerden birinin yaşamını yitirdiği. Ama o kampa ulaşmayı başarmış ve yıllarca kampta esir olarak yaşamış.
JAPON KOMUTAN TESLİM ETMİYOR
O yıllarda bu bölgenin Japonların eline geçmesiyle Ahmet Dokur ile esir askerlerimiz için vatana dönme umudu doğuyor. 23 Şubat 1921'de, Japon yarbay Yukichi Tsumura komutasındaki Heimei Maru (Parlak Barış) gemisiyle 19'u kadın, 17'si çocuk toplam 1050 kişi, Japon mürettebatla Anadolu'ya doğru 45 gün sürecek bir yolculuğa çıkıyor. Hepsi vatanlarına kavuşacak olmanın verdiği umutla, yolculuğun her türlü zorluğuna katlanıyor. Midilli önlerine gelip tam da uzaktan vatan toprağını gördüklerinde bir Yunan gemisi onları durduruyor. Esaret hayatı tekrar başlıyor. Günlerce gemide tutuluyorlar, sonra Heimei Maru Yunanlar tarafından Pire Limanı'na çekiliyor. Kadın ve çocuklar İstanbul'a gönderilse de askerler için esaret hayatı devam ediyor. Japon komutan Tsumura'nın, askerlerimizi Yunanlara teslim etmemesi üzerine gemi İtalya'daki Asinara Adası'na gönderiliyor. İçme suyu bulunmayan bu adada günlerce kalıyorlar.
Ülkelerarası anlaşma sonrasında Hilal-i Ahmer devreye giriyor ve Ümit Vapuru ile Mustafa Amca'nın babası Ahmet Dokur ve sağ kalan askerler 25 Haziran 1922'de vatan toprağına getiriliyor. Heimei Maru'nun hikayesi pek anlatılmaz. O gemideki askerler kimlerdi, neler yaşadılar, tarihimiz de pek ilgilenmez. Bunun için Mustafa Amca yıllardır kendince yaptığı araştırmalardan bir sonuç alamamış. Babasının kayıp hikayesini öğrenememiş. Yönetmen Hayriye Savaşçıoğlu'nun çektiği, Vatana Giderken-Heimei Maru belgeseli sayesinde Mustafa Amca, babasının öyküsünü etraflıca öğreniyor. Sadece o mu, biz de gemide neler yaşandığını kimi ilk defa ortaya çıkan belgeler eşliğinde öğreniyoruz. Bu belgelerden biri tarihe geçecek türden. Belgede gemide bulunanların isimleri yer alıyor. Mustafa Amca bu listede babasının adını görünce "Buldum seni baba" diyerek haykırıyor. Böyle haykırması boşuna değil. Çünkü Ahmet Doruk ve onunla benzer kaderi paylaşanların kayıp hikayelerini ve o gemide kimlerin olduğunu ortaya çıkaran bir belgesel Vatana Giderken-Heimei Maru.
2 BİNE YAKIN BELGEYE ULAŞTIM
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteklediği belgesel TRT Belgesel Yarışması'nda finale kaldı, Ankara Film Festivali'nde gösterildi. Belgesel yakın zamanda Japonya'da gösterilecek. Hayriye Savaşçıoğlu elinde 2 bine yakın belge bulunduğunu bu belgeleri de sergi açarak değerlendirebileceğini söylüyor.
ONLAR BİRER KAHRAMAN
Vatana Giderken-Heimei Maru'nun yönetmeni Hayriye Savaşçıoğlu bir tesadüf sonucu, 1. Dünya Savaşı'nın kayıp hikayelerinden biri olarak değerlendirilebilecek Heimei Maru gemisinin öyküsünü öğreniyor. Sonrası yedi yıllık bir araştırma. Japonya Savunma Bakanlığı arşivi, Kızılhaç, Birleşmiş Milletler, ATASE ve Kızılay Arşivleri'nde bu hikayenin izlerini sürüyor. Sonunda hem yeni belgelere hem de o gemideki askerlerin çocuklarına, torunlarına ulaşıyor. Bunlardan biri de Harputlu Mustafa Dokur. Belgeselde, Mustafa Dokur'un babasını arama hikayesi üzerinden Heimei Maru'daki yolcuların trajik öyküsünü izliyoruz. Savaşçıoğlu Japon komutan Tsumura'nın torunlarıya da görüşerek de bu yolculuğun Japon tarafında nasıl yaşandığını da gösteriyor. Savaşçıoğlu "Onlar hikayeleri kayıp hale gelen kahramanlar. Savaşmışlar, esir düşmüşler, yıllarca esaret hayatı yaşamışlar. Tam vatanlarına kavuştuklarını düşündükleri an yeni bir esaret hayatı başlıyor. Tabii onlar esaret hayatı yaşarken ne Anadolu'nun işgal edildiğini ne de Kurtuluş Savaşı'nın başladığını biliyorlar. Heimei Maru, Pire Limanı'na çekilince öğreniyorlar. Ve 1922'de vatana döner dönmez birçoğu Kurtuluş Savaşı'na katılıyor. Fakat bizde esir düşmek iyi bir şey olarak görülmediği için bu askerlerin hikayesi anlatılmamış. Dolayısıyla bir kayıp hikayedir onlarınkisi..." diyor.