Her şey tasarımcı Ece Gözen'in vegan deri ürettiğini öğrenmemle başladı. Onun çalışmalarını yakından görmek istediğimi söylediğimde bana "Muhteşem bir laboratuvarda çalışıyorum, orada buluşalım" dedi. Ve kendimi tarihi Beykoz Kışlası'nda buldum... Bir dönem dikimhane, kolerahane, yetimhane ve kışla olan bu bina, beş yıl önce Bezmialem Vakıf Üniversitesi'ne devredilmiş. 3. Selim tarafından yaptırılan yaklaşık 300 yıllık tarihi bina orijinaline sadık kalınarak Yaşam Bilimleri ve Biyoteknoloji Enstitüsü olarak kullanılmaya başlanmış. Bu enstitüde; biyolojik, genetik çalışmalar ve kanser araştırmaları yapılıyor. İki yılda restore edilen, restorasyon çalışmaları 25 milyon liraya mal olan bu binada 40-50 yıl sonrasının Türkiye'sinin ihtiyacı olabilecek bilimsel çalışmalar yürütülüyor. Sağlık ve gıda alanında yapılan ithalatın azaltılması hedefleniyor. Harvard Üniversitesi, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü gibi dünyanın önde gelen bilim kurumlarında doktora yapmış bilim insanları bu enstitüde çalışıyor. Kurumun fikir babalarından ve öğretim üyesi kadrosundan Dr. Serdar Uysal ile bir araya geldik.
- Bize biraz bu projelerden ve böyle bir enstitü kurulumuna neden ihtiyaç duyulduğundan bahsedebilir misiniz?
- İlk olarak bu kurumun ülkemizin teknolojik yetkinliğinin artırılmasına katkı yapmasını umuyoruz. Bu amaçla hayata geçirdik bu kurumu. Daha çok yeni olan bu kurumu, denize açtığımız bir gemi gibi hayal ediyoruz. Önümüzdeki yıllarda milletimizin refah seviyesinin artırılmasına önemli katkı yapacağına inanıyoruz.
- Eğitim kadrosu çok etkileyici...
- Herhangi bir akademik veya ticari oluşumun başarılı olabilmesi için olmazsa olmaz üç şart vardır. İnsan kaynağı, finansal kaynak ve ekosistem. Bu üç saç ayağı içinde tabii ki en önemlisi insan kaynağıydı. Bunu da tamamı dünyanın en iyi okullarında 13-15 yıl eğitim almış belli bir araştırma kültürünü edinmiş bu coğrafyanın insanlarını aileleriyle ülkemize getirerek temin ettik.
- Ne tür projeler üzerinde çalışıyorsunuz laboratuvarlarda, biraz bahsedebilir misin bize?
- Mesela enzimler üzerinde çalışıyoruz. Türkiye şu an yılda 150 milyon dolarlık endüstriyel enzim ithalatı yapıyor. Endüstriyel enzim, 300 milyon dolarlık bir pazara sahip ve Türkiye'de üretilmiyor. Bu konu üzerinde önemli çalıştığımız mevzulardan biri. Hatta üniversite ve sanayi işbirliği çerçevesinde önemli bir proje üzerinde çalışıyoruz şu anda. Size ne yazık ki daha fazla detay veremiyorum şu an için ama ülkemize önemli bir yetkinlik kazandıracağız.
- Neler hedefleniyor enstitü içinde yapılan araştırmalarla?
- Araştırmaların iki yönü var. Bir tanesi, Türkiye gibi biyoteknolojide 25-30 yıl geriden gelen ülkelerde, yurt dışını yakalayabilmek adına, gelişmiş ülkelerin 8-10 yılda kat ettikleri yolu teknolojinin de ilerlemiş olmasıyla iki-üç yılda kat etmek ve patenti bitmiş ürünleri tersine mühendislikle yerel kaynaklarla yapmak. İkincisi, temel bilimlere ciddi yatırım yapıp 20 yıl sonrasının teknolojilerini inşa etmek.
- Peki endüstriyel enzim dışında başka neler üzerinde çalışıyorsunuz enstitüde?
- Hepatit B aşı üretimi, sıtma, Kırım Kongo ve parat hormon üretimi gibi alanlarda çalışmalar yapılıyor. Ülkemizde beşeri aşı üretimi maalesef gerçekleştirilemiyor hali hazırda. Tersine mühendislikle ile mikropları fabrika haline getirip onları protein tabanlı aşı üretimi için kullanıyoruz. Hepatit B aşı üretimi projesi enstitü bünyesinde devam etmekte diyelim burada bırakalım şimdilik.
GENÇLERİN GÜCÜ BAŞARIYI GETİRİR
Enstitü ziyaretimizde rektör Dr. Rümeyza Kazancıoğlu'na soru sorma şansı yakalıyoruz. "Moleküler biyoloji, biyokimya, biyoteknoloji ve genetik gibi alanlarda doktora düzeyinde araştırma yapan gençleri enstitümüze bekliyoruz" diyen Kazancıoğlu bu iddialı kurum hakkında bazı özel detayları bizimle paylaştı:
Yaşam Bilimleri ve Biyoteknoloji Enstitüsü, dünyanın en iyi üniversitelerinde eğitimlerini tamamlamış akademisyenlerin de yer aldığı bir ekip tarafından kuruldu ve 2018 Ocak ayında faaliyete geçti.
Şu an enstitü bünyesinde altı bağımsız araştırma yapan akademisyenimiz ve onlarla birlikte çalışan 25 kişilik bir araştırma ekibi mevcut.
Doktora yapmak isteyen öğrenciler başvuru yapabileceği gibi, doktorasını bitiren öğrencileri de aramıza katabiliyoruz. Moleküler biyoloji, biyokimya, biyoteknoloji ve genetik gibi temel tekniklerin kullanıldığı ve moleküler seviyede araştırmaların gerçekleştirildiği alanlarda eğitimini tamamlayan gençlerimizin katılmasını arzu ediyoruz. Diğer yandan gönüllü öğrenci kavramını da geliştirmeye çalışıyoruz ki, güçleri birleştirirsek daha başarılı oluruz diye düşünüyoruz.