"Günde 12 saat çalışmazsam rahat etmem" diyen Erbil birçok yeni proje üzerinde çalışıyor. Şimdilerde akademisyen Oğuzhan Balcı Erbil'in resimlerinden esinlenerek bir sonat besteliyor. 20 yazar, sanatçının 20 resminden ilham alan öyküler yazıyor. Ünü sınırları aşan sanatçının bir de Afganistan'da faaliyet gösteren İngiltere Prensi Charles'ın kurduğu vakıfla bir çalışması gündemde. Erbil'in desenlerinin kullanılacağı halılar dokunacak ve bu halılardan oluşan sergi dünyayı dolaşacak. Tüm bu projeleri konuşmak için Devrim Erbil'le Suadiye'deki atölyesinde bir araya geldik...
- 60 yıldır bu işle uğraşıyorsunuz ancak son 10 yılda daha fazla tanındınız sanki değil mi?
- Evet, tanınmak güzel. Ama daha çok 'İstanbul' serisiyle tanıyorlar. Hâlbuki ben sadece İstanbul yapmıyorum. Ben İstanbul'a yeni bakışlar getiriyorum. "İkili bakış" diyorum, yeni boyutlar deniyorum. Ama o çok sıcak geliyor. Benim İstanbul'u ele alışımdaki duyarlılıkla birleşince bir sevgi haresi oluşturuyor.
- Kabataş'la Dolmabahçe arasında sergilenen resimleriniz var.
- Evet. Dünyadaki ilk büyük açıkhava sergisi olarak düşünülebilir. Çünkü orada 30-40 büyük boyutlu resim var, iki buçuk senedir. O yoldan neredeyse günde 500 bin insan geçiyor. Tanınırlık oradan doğuyor. Sanat eseri halkın içine girmeli. Sadece müzede ya da bir süre galerilerde görülen resmin seyircisi sınırlıdır.
- Size ve eserlerinize ilgi çok...
- Evet, boş günüm yok. Çocuk festivali yapıldı oraya koştum. Anadolu'da Gaziantep'te mozaikle ilgili çalışmalar vardı, oraya gittim. Şimdi orada atölye kuruyorum. Çağdaş bir mozaik müzesi olsun istiyorum. Zeugma'yı gören herkes hayran oluyor ama 2 bin 500 yıllık kültür mirasına sahip olmak güzel de ya sorarlarsa "Siz de mozaik yapıyor musunuz?" diye. Mozaik son zamanlarda batıda çok canlanan bir teknik. Ama neden Türk çağdaş sanatçılarının bir müzesi olmasın?
- Yakın zamanda Zeugma'nın çalınan parçaları da getirildi...
- Evet. Keşke Anadolu'dan yıllardır alınıp götürülen bir yığın değer de gelse. Zeus Sunağı Berlin'de duruyor. İnsanın yüreği parçalanıyor. Anadolu kültürel miras bakımından dünyadaki hiçbir coğrafyadan zengin bir kimliğe sahip. Bunun farkında olmak önemli.
- Sizi de besleyen bu zenginlik mi?
- Tabii biz akademide okurken çoğu Paris'ten gelen hocalarımız oldu. O dönem Paris 20. yy başında büyük bir hayranlık merkeziydi, bütün dikkatleri çekiyordu. Onlar orayı görüp geldiklerinde sadece Batı'nın gözüyle sanata baktılar. Akademi yine bir Batı kuruluşudur. Şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi olan Osman Hamdi'nin kurduğu bizim okul da Türkiye'nin sanatçı yetiştiren tek kurumuydu. Orada da Batı hayranlığına dayanan bir eğitim sistemi sürdürdüler. Batı aktarmacılığıyla yetinen çevreler Anadolu'nun kültürel değerlerinin pek farkında olmadılar. Biz Anadolu uygarlığının temeline inme çabası gösterdik.
Prens Charles'ın vakfından teklif geldi
- Yeni projelerinizle alakalı bilgi vermek ister misiniz?
- 2.5 metrelik yeni resim projelerini hazırlıyorum. Prens Charles'ın Afganistan'daki vakfından geldiler. Orada benim halılarımı dokuyacaklar, dünyada onlar dolaşacak. Büyük bir sergi yapacağız onlarla. Ayrıca, Oğuzhan Balcı adlı bir akademisyen resimlerim üzerine sonatlar besteliyor. Mehmet Ergüven, Titreşimlerin Büyüsü diye bir kitap yazdı. O kitap film oluyor. Film müziği Balcı ve arkadaşları tarafından yapılacak. Bunun yanı sıra 20 önemli yazar 20 resmim üzerine birer öykü yazıyorlar. Hazırlıklar bitti. Kitap olacak. 11 Nisan'da da Türkiye'de hal resmi yapan 10 sanatçı Anna Laudel Galeri'de sergi yapacağız. Aynı gün St Benoit'da iki kızımla beraber sergi açacağım.
BİR RESİM SATSAM BENİ GEÇİNDİRİR
- Kariyerinizin başında bu günleri hayal etmiş miydiniz?
- Dünya müzelerinde eserlerimin olması, devlet sanatçısı olmak... Bunlar akademiye girdiğimde aklımda olan şeyler değildi. Akademiden çıkınca en fazla akademisyen olurdun. Ben işimi çok sevdim. Birçok işi beraber yaptım. Eğitimcilik, müzecilik, konferansçılık, sanatçı derneklerinde bulunmak, tekniklerle uğraşmak... Bu beni adım adım öne çıkardı. İnanın ben eski günlerimden daha çok çalışıyorum. 82 yaşındayım ve günde 12 saat çalışmazsam rahat etmem. 3 bine yakın resim yaptım. Türkiye'de en çok sergi açan, en çok resim yapan sanatçıyım.
- Bu anlamda en çok kazanan sanatçı da siz misiniz?
- İşin hiç maddi yanını düşünmüyorum. Onları sanat piyasası belirliyor Bir resim satsam bu beni geçindirir ben yarına kalacak resimler üretmek derdindeyim.
ANADOLU'YU KEŞFETME GÖREVİM VAR
- İstanbul sizin için ne anlam ifade ediyor?
- 63 yıldır İstanbul'dayım. Her gün yeniden keşfediyorum İstanbul'u. İçinden boğaz geçen başka bir başkent yok, kuruluş tarihi 10 bin yıla uzanan üç imparatorluğa başkentlik etmiş başka bir yer yok. Her yerinden kültürel miras fışkırıyor. Birçok sanatçıya ilham kaynağı olmuş bir yer. Öğrenciyken bunları tanımak daha farklı, daha avantajlı tabii ki. Mesela Türk İslam Eserleri Müzesi'nden hiç çıkmazdım. Başka bir dünya oluşmaya başlıyor. Beni çok etkileyen geçmiş dönemin Anadolu uygarlığı... Kendime Anadolu uygarlığının özünü keşfetme gibi kendime bir sorumluluk verdim. Oradan çıkışlarımı yapmaya çalışıyorum.
- Yurtdışında Türk sanatçılarının gördüğü değerle alakalı ne söylemek istersiniz?
- Yavaş yavaş artan bir ilgi olduğu aşikar. Mesela 5-6 yıl önce benim eserlerim Christie's müzayedesinde satılınca, bana gelmeye başladılar. Benim birçok dünya müzesinde eserlerim var. Düne kadar, "Türk sanatçılarının değeri var ama en büyük eksiklik uluslararası ilişki boyutu" diyordum. Bu artık yeni bir boyut kazandı. Sonuçta ben Türk resminin 60 yıllık canlı tanığıyım. Fahrelnisa Zeid, Füreya, Aliye Berger, Nejat Devrim hepsini tanırım.
- Popüler ressam olarak anılmaya ne zaman nasıl başladınız?
- Sanat piyasasının oluşmasıyla algı da değişti. Bienaller, müzayedeler, satışlar birbirini etkiliyor. Bir sanatçının tanınması kolay olmuyor. Ancak artık sanatı tanıma olanakları arttı. Mesela 50'li yıllarda hocam Bedri Rahmi "Okulu bitirinceye kadar sadece iki renkli resim gördüm" demişti. Düşünün. Türk resminin önemli bir ustası böyle diyor. Bir de renkten bahsediyoruz, ressamın olmazsa olmazı. Oralardan buralara geldik. İletişim kanallarının artmasıyla kültür yakalanır sanat görülebilir hale geldi.