İlk Türk kadın ressamlarından Mihri Müşfik, Mihri Rasim ya da Mihri Hanım... Daha ismini yazarken bile bir kimlik karmaşasıyla karşı karşıya kalıyor insan. Ama bu karmaşa Mihri Hanım'ın hayatı hikayesi için de geçerli. Gerçekle rivayetlerin iç içe geçmesiyle trajik bir hayatın kahramanı olarak anlatılageldi hikayesi. Bu hikaye onun hem ressamlığındaki hem de kadın hareketi içindeki öncü duruşunun önüne geçti yıllarca.
Salt Galata'daki sergi Mihri Hanım'a iade-i itibarın ilk ayağı. Sonrasında Berna Gençalp'in Kim Mihri? belgeseli gelecek. Yakın zamanda da Dağoğlu'nun Mihri Hanım ile ilgili kitabı çıkacak. Yani yıllar sonra Mihri Hanım tekrar manşetlerde!
Peki gerçekte kimdi Mihri Hanım? Salt Galata'da açılan 'Mihri: Modern Zamanların Göçebe Ressamı' sergisi işte bu sorunun peşine düşüyor. Mihri Hanım, 1886'da hayata gözlerini açar. Babası Tıbbiye Nazırı Dr. M. Rasim Paşa, halası da Sultan Abdülmecid'in eşi Verdicenan Kadınefendi'dir. Önemli bir ailenin ferdi olduğu için o dönem iyi bir eğitim alır. Resme de meraklıdır. Ailesinin Yıldız Sarayı ziyaretinde 2. Abdülhamid'e sunduğu resmin beğenilmesi sonrasında saray ressamı Fausto Zonaro'dan ders alma imkanı bulur, sonra da öğrenimini Roma ve Paris'te devam ettirir. Bu yıllarda Müşfik Bey ile evlendiği için de Mihri Müşfik olarak anılır.
Mihri Hanım'ın çalışmaları arasında kadın portreleri ağırlıktadır. Tam tarihi bilinmeyen bu portre sergide yer alan, günümüze ulaşan ender çalışmalarından biri.
2. Meşrutiyet sonrası İstanbul'a dönen ve iyi bir portre ressamı olarak nam salan Mihri Hanım, o dönemde Osmanlı entelijansiyasının önemli isimlerinden biridir. Tevfik Fikret, Aldülhak Hamid Tarhan, Hüseyin Cahit Yalçın gibi birçok önemli isimle dostluk ilişkisi içerisindedir. Önemli dergilere resimleri kapak olur. Hakkında yazılar yayımlanır. Eserleri yurt dışında müzelerde sergilenir.
Mihri Hanım sadece burjuva kadınların değil halktan insanların da portresini çiziyordu.
Kadınların kültür sanat ortamında kendini ifade etmesi gerektiğini savunan Mihri Hanım 1914'te İnas Sanayi- i Nefise Mektebi'nin kurulmasına önayak olduğu gibi burada öğretmenlik ve müdürlük yapar. Böylece akademinin kapılarının kadınlara açılmasını sağlar. Öğrencileri arasında Müzdan Arel, Güzin Duran, Nazlı Ecevit ve Fahrelnissa Zeid gibi isimler vardır. Kız öğrencilerine ilk defa şehrin sokaklarında, açık havada resim yaptırır, kadın ressamları toplu sergi açmaya teşvik eder.
Böylece Osmanlı kültür hayatına kadınların girmesini de sağlar. Mihri Hanım'ın bu noktaya kadarki hikayesi bilinse de Müşfik Bey'den boşandıktan sonra (artık ismi Mihri Rasim olur) 1920'lerde, önce Roma sonra New York'a giderek orada sürdürdüğü sanat yaşamıyla ilgili pek bir fikrimiz yok.
Mihri Hanım'ın mucit Edison'u resmettiği yukarıdaki eseri onun başyapıtlarından biri kabul ediliyor. Yapılan araştırmalar sanatçının bu portreyi aşağıdaki resimden yaptığını ortaya çıkardı.
TRAJİK BİR ANLATI MİTE DÖNÜŞTÜ
Onun hayatıyla ilgili rivayetler de işte bu belirsizlik içinde devreye giriyor. Bu rivayetlerin zaman içerisinde gerçek olarak algılanması Mihri Hanım'ın hayatıyla ilgili farklı anlatıların ortaya çıkmasına neden olur. En bilineni New York'ta ekonomik zorluklar yaşadığı ve öldüğünde kimsesizler mezarlığına gömüldüğüdür. Bu bilgi çerçevesinde 'paşa kızı olarak doğan ve yoksulluk içinde yurt dışında ölen marjinal kadın sanatçı' olarak portresi çizilir ve bu trajik anlatı mite dönüşerek onun sanatçı ve öncü kişiliğinin önüne geçer. Ama gerçekler çok farklı. Mihri Hanım Roma'da da New York'ta da ressam, eğitimci olarak iyi bir hayat sürmüş. 1927'de New York'a giden Mihri Hanım, göçmen bir kadın, ressam olarak ABD'de gayet önemli işlere imza atmış. 1929'daki Büyük Buhran'da kimi sıkıntılar çekmiş ama bu sıkıntılar o dönem New York'ta yaşayanlar kadar. Sonrasında durumunu düzeltmiş. Dolayısıyla o trajik bir hayatın değil, aslında öncü bir kadın olarak ezber bozan bir hayatın kahramanı. Peki nasıl biliyoruz bunları? Akademisyen Özlem Gülin Dağoğlu'nun doktora tezi için Mihri Hanım'ın hayatının izini sürmesi sayesinde. Dağoğlu elde ettiği bilgileri tezinde kullanıyor. Sonrasındaysa Mihri Hanım'ın hayatını merak edip onunla ilgili belgesel çekmek isteyen yönetmen Berna Gençalp ile yolları kesişiyor. Bu yıl bitmesi planlanan Kim Mihri? belgeselinin çekimleri sırasında Salt Galata'daki serginin açılması fikri ortaya çıkıyor. Dağoğlu ile Osmanlı'nın son dönemindeki kültür hayatını araştıran bir başka akademisyen Gizem Tongo'nun araştırmaları sayesinde de 'Mihri: Modern Zamanların Göçebe Ressamı' sergisi ortaya çıkıyor. Böylece trajik hayat öznesi olarak görülen Mihri Hanım'a, gerçek kimliğini ve sanat tarihinde hak ettiği yeri, bir avuç kadın yıllar sonra büyük uğraşlar sonucu geri veriyor.
Atatürk'ün Mihri Hanım'ın elinden çıkan ve kendisine hediye ettiği bu tablo hâlâ kayıp.?
ATATÜRK'Ü DE ÇİZDİ, ABD BAŞKANINI DA EDİSON'U DA
Mihri Hanım'ın portresini yaptığı isimler arasında kimler yok ki? Tevfik Fikret, Mustafa Kemal Atatürk, mucit Thomas Edison, eski ABD Başkanı Franklin Roosevelt, Papa XV. Benedictus, şair Edward Markham... Öncülüğü portresini yaptığı isimler için de geçerlidir. Çünkü Mihri Hanım, Atatürk'ün portresini yapan ilk yerli ressam, Papa XV. Benedict resmini yapan ilk Müslüman ve kadın ressam olarak biliniyor. Fakat eserlerinin birçoğu kayıp. Mesela Atatürk ile Papa. Benedictus portreleri bugün hâlâ gün yüzüne çıkmamıştır. Atatürk portresi, Atatürk'ün bu portreyi Yugoslavya Kralı'na hediye etmesiyle Yugoslavya'ya gönderilir. Fakat 2. Dünya Savaşı sonrasında bu portre kaybolur.
Mihri Hanım, ABD başkanlarından Roosevelt'i New York valisiyken resmetmişti.?
SANATLA İÇ İÇE BİR YAŞAM SÜRDÜ
Mihri Hanım, New York'ta daima Central Park civarında oturacak ve stüdyo açacak kadar varlıklı bir hayat sürmüş. 1932'de İtalyan Salvataro Virzi ile evlenir. Cemiyet hayatının önemli isimlerinden biridir, ressamlık, eğitmenlik yapar ve kadın hakları konusunda konuşmalara katılır. Türk konsolosluğu ile sürekli irtibatlı olan Mihri Hanım Türkiye'de olduğu gibi New York'ta da sanat çevresinin önemli figürlerinden biri haline gelir. Dönemin gazetelerinde birçok habere konu olacak kadar hem de. Gazeteci Ahmet Emin Yalman'ın Mihri Hanım'ın verdiği bir davetle ilgili yazısı onun New York'taki varlıklı yaşamına ışık tutar.